23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
31 EKÎM 1986 HABERLERİN DEVAMI CUMHURİYET/11 Yükseköğrenim Gençliği. (Bastarafi L sayfada) Bu oJay, günün birinde benzer olay ve tepkilerin bambaşka ve şaşırtıcı boyutlara bürünmesinin önüne geçilebilmesi için bir ilk işaret, uyan sayılmaltdır; çünkü yükseköğrenim gençliğinin sorunlan grttikçe büyümektedir. Bu sorunlardan bazıîanna satır başlanyia şöyl© değinebiliriz: Yurtiar: Bu öğretim yılında yurtlarda bannmak için başvuran 52 bin öğrenciden yalnız 30 binine yer bulunabilmiştir. Son döft yılda 150 bin kadar öğrenci yurtlarda yer bulamamıştrr. Daha önceki yıllarda iki kişilik oian yurt odalan, bugün dört ve altı kişinin kaiabileceği biçimde ranzalı haie getirilmiştir. Yurtlarda uygulanmakta ctan katt disipHn, genellikte yakınma konusudur. Yurt ve okullardaki yemekter pryasaya gore ucuz oJmakla birfikte beslenme açısından yetersiz ve kalitesizdir. Ybsa: 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası'nda öğrencilerin özellikle yakındıkları bazı maddeler vardır; bunlardan biri 44. maddedir. Bu maddeye göre bir öğrenci, 4 ytHık okulu 6 yılda brtirme hakktna sahiptir; ancak yine aynı maddede yer alan bir başka hüküm uyannca iki yil içinde okuldan atılabilir. Bir öğrenci YÖK yasası gereği, 70 gun içinde 35 ara, 10 yanyil sonu olmak uzere toplam 45 sınava girmek zorunda. Böylece, 25 günlük bir süre de, ders yapmaya, öğrenime kalabüiyor. Oğrenciye soiuk aidırmayan bu durum, atılmalann da en büyuk nedeni. Yönetmeiikfer: YörCun çıkarrnış olduğu yörtetmelikler, son beş yılda etlinin ustunde düzenleme geçirmiş durumdadır. Lisansustü Eğitim Yönetmeliği beş kez, Akademik Teşkilat Yönetmeltği yedi sekiz kez yeniden düzenlemeye uğradı. Sonuç, karmaşadır, idare mahkemelerinde üniversite yönetimleri aleyhine açılmış binlerce davadır. Bu yüzden de ögrenciler basansızlıklarını sürekli olarak yönetmeliklere, ortama bağlamak eğilimindeler. A/lar YÖK uygulamalan, öğrencilerdeki bu eğilimi kolaylaştırıyor. 1981'den bu yana yasa ve yönetmelik değişiklikleriyie pratikte altı kez "öğmnciafh" çıkartıldı. Atılan ögrenciler geri alındılar, tekrar atılıp yeniden almdılar; bu kısır döngünün hâlâ sürdüğü belirtilmekte; Ömeğin SBF'de beş defa kaydı silinip yeniden geri alınan öğrenci varmış... Bu kısır döngü de, ögrenciler üzerinde olumsuz etkide bulunuyor. Yönetime katılma: öğrencilerin yönetime katılmaları, seslerine kulak verilmesi, söz hakta tanınmasına dönük yoflar genellikle tıkalıdır. Teşvik görmeyen ve cılız olan öğrenci dernekJeri, genellikle de dışlandıklan için hızla "militanlaşma" eğilimi göstermektedir. Üniversite yönetimi dernekleri öcü gibi görmekte, buna karşılık dernek de yönetimlerin yanına bile yaklaşamamaktadır. Karşılıklı güven bunalımı, sorunlann artmasına neden otmaktadır. Yükseköğrenim gencliğinin sorunlan kuşkusuz bunlardan ibaret değildir. Maddi olanakları... Boş zamanlarını nasıl değerlendirebildikJeri... Cinsel sorunlan... Spor... Kültürel etkinlikteri... Geleceğe dönük ümit ve beklentileri... Adam yerine konup konmadıklan... Kendilerine sevgi ve anlayışla yaklaşılıp yaklaşılmadığı... Onlara ne verilebildiği, onlardan ne istendiği... üsteyi daha da uzatabilirsiniz, ÛnemJi olan zaman yitirmeksizin yükseköğrenim gencliğinin sesine kulak vermek, sorunlarının çözümüne onlan ortak etmektir. Yönetime katılmalarının mekanizmalarını oluşturup, onlara söz hakkı tanımak, öncelikli bir görev olmalıdır. Üniversitelerdeki YÖK düzeniyte geçerii kılınmak tstenen Itoşfe dtsiptinT çıkış yolu değildir. Aşınmerkaziyetçi ve aşınotoriter olan bu sistem, yükseköğrenim gencltğini giderek bunaltmaktadır Bu durum, ortaltğı kartştırmak isteyenlerin değirmenine zaman içinde su taşıyabilecektir. Lütfen, yükseköğrenim gençliği ile dryalog kuralım, sorunlarının çözümüne onlan ortak edeiim, bunun mekanizmalarını bir an önce oluşturaJım. Başka çare yokl Dövîze sıkıyönetim (Boştarafi 1. Sayfada) sürdürüldüğü öğrenilen yeni döviz paketi, bellibajlı şu önlemlerı içeriyor: 1. "Pencere" kalkü: Yürürlüktekı döviz sisteminegöre bankalann ithalatçıdan aldıklan döviz ve efektife uyguladıklan kurlar, Merkez Bankası kurundan yüzde 1 düşük veya yüksek olamıyordu. Bankalar, aynı dövizi ihracatçıya satarken alış kurlarmdan yüzde 2 daha pahalı fîyat talep edemiyorlardı Bankalann söz konusu oranlan göz önüne alarak Merkez Bankası kuruna göre ayarladıklan döviz fiyatlan ile Merkez Bankası kurları arasındaki fark, "pencere" olarak aruiıyordu. 31 ekim günunden itibaren yürürlüğe girecek sistemde ise bu "pencere" kalktı. Bankalar artık Merkez Bankası efektif ve döviz satış kurlanru aşan fiyatla satış yapamayacaklar. Döviz alış fiyatlan ise, Merkez Bankası satış kumnu geçmeyecek biçimde bankalarca yine serbestçe belirlenebilecek. Ancak bu serbestide kritik fîyat, Merkez Bankası'nın abş kunı olacak. ÖZAL BAHREYNDE Başbakan TUrgut öuü, uğradığt Bahreyn'de Şeyh HaUfe Bin SalmanElHaÇünkü Merkez Bankası alış kurunu tü ile görüftu. Cörufmelerde iki ülke heyetleri de bulundu. (Fotoğra/:a.a.) satış kurundan sadece yüzde yanm Özal Uzakdoğu gtrjsinde, faizleri düşürmeye devam edeceklehni açıkladı oranında düşük belirleyecek. Böylece bankalar düşük alım kuru uygularlarsa döviz, Merkez Bankası'na kayacak. Nitekim son kararlan "bankalann ithalatçı dövizini son derece yiiksek fiyatia ihracatçıya satmalan" çerçevesinde değerlendiren bir Merkez Bankası yetkilisi, "Eğer ihracalp, döviziae fiyat bulamazsa getirip Merkez Bankası'na salacak" diye konuştu. Yetkili, Merkez Bankası'nın bundan böyle isteyen herkesten döviz satın alabileceğini de sözlerine ekledi. para cinsinden düzenlenmiş kıymetİi evrak portföyünü de ekliyor. Merkez Bankası'ndan bir yetkili, söz konusu düzenlemeyi şöyle değer, lendirdi: "Bankalanmıan yurtdışında faiz getirisi saglamak için döviz hesabı ac' malan yerine, ornegin ABDde yüksek getiri sağlayan hazine bonolan veya devlel tahvillerine yönelmelerini istiyoruz. Bu lür yaünmlar yurti. çi para ve sermaye piyasalannın gelişmesi için de yararb olacak." Ancak bankalara sunulan bu yenÇ yatfrım önerisi ile biriikte döviz borçtlarına konulan sınırlamalar da yürür^" luğe girdi. Bu sınırlamalar temel ik> kritere bağlandı: *.. a. Kur riski oranı: Bankalann döV viz borçlan ile döviz varlıkları arasında bir denge sağlanmak üzere yeni bir kriter geliştirildi. Bankalann döviz aktifpasif dengesini yüzde 90'dan aşağı ve yüzde 110'dan yukarı olmayacak bir oranda kurmalan gerekiyor. Başka bir deyişle 100 tnilyon dolar döviz borcu olan bir banr ka, altı aylık bir süre sonunda 90 milyondan az, 110 milyon dolardan yüksek olmayacak bir döviz varlığı bulundurmak zorunda kalacak. Ancak bu düzenlemenin sistemi sarsmaması için kademeli bir geçiş öngöruldu. Bankalann 30 Ocak 1987 tarıhine kadar döviz aktifpasif dengesini yuzde 75 ile yuzde 120 arasında bir orana getirmeleri zorunlu tutuldu. Kademeb' geçişin piyasayı sars> mayacağj inancı Merkez Bankası ba? sın bildirisinde şu gerekçeye bağlandn "Bugün için bankalann durumu incelendiğinde döviz mrvcudu ile borçlann yüzde 60'ını temsil eden 15 bankanın, döviz aktifpasif dengesinin yuzde 75 ile yüzde 120 arasında olduğu gönilmektcdir." Merkez Bankası'nın bu analizine karşın, sistemdeki 44 bankadan özellikle küçük olanların, yeni düzenle' meden belirli ölçüde zararlı çıkacaklan ileri sürulüyor. b. Doviz tevdiat besabından zorunlu kredi: Kur riski oranına paralel bir anlayışla giderek buyüyen döviz tev. diat hesaplanndan döviz kazandın^ cı işlemlere kredi açılması zorunluğu da getirildi. Bankalar, döviz tevdiat hesaplannın yüzde 35'i tutarındaki döviz kredilerini 30 Ocak 1987 tarihine kadar açacaklar. Bu tarihten sonra zorunlu kredi tutarı döviz tevdiat hesaplan miktannın yansına ulaşacak. Döviz kredilerinden fon kesilmesi uygulaması da kalktığmdan ihracar, nakliye ve rurizm sektörleri, ucuz bir finansman kaynağına kavuşmuş olar caklar. 3. Vadeli döviz alımsabmı: Vadeli döviz ticareti sırasında gözlenen aksaklıklar nedeniyle vadeli döviz aiımsatımian için asgari süre, 15 gün ola.rak belirlendi. Azami süre ise 3 aydan 6 aya çıkanldı. Merkez Bankası, mevduat faizlej rindeki indirime paralel biçimde kı» sa vadeli genel reeskom oranını 1 Kai sım 1986 tarihinden geçerli olmalr üzere 4 puan düşürdü, yuzde 48 dü» zeyinde saptadı. • 'Altınve dolara para yatırmaym iki yıl vadeli olan tahvüler ise, sermaye piyasasında hem vadesinin uzun olması hem de enflasyon orarundaki betirsizükler yüzünden çekid bulunmuyor. özal'ın uygulamaya kovacaklannı açıkladığı "finansman boaolan" ise hem vade yönünden hem de faiz oranı bakımından tahvillere gore daha avantajL olabilecek. Bu arada kârlı şirketlerin bankalara yüksek maliyetli kredi alarak borçlanmasının önüne geçecek. özal, uçaktaki sohbet sırasında şirketlerin çıkartacaklan tahviller için de yeni kolaylıklar düşündükierini ve şirketlerin lahvil ihraçlanndaki sırunn da öz sermayenin 6 katına kadar çıkartılabilecegini sözlerine ekledi. RESMİ GAZETE'DE YAY1MLANDI Bu arada Başbakan özal'ın haberini verdiği finansman bonosu ve tah Washington Atina ile yumuşuyor (Bastarafi 1. Sayfada) Ankara'ya göre ise, söz konusu anlaşma "Yunanistan'ın NATO icindeki vartık nedenini ortgdan kaldıracak nitdikleydi" Yunanistan Başbakanı Andreas Papandreu, söz konusu anlaşmanın ne anlama geldiğim açıklarken de, "bir savaş anında Yunanistaıfın kendi topraklannı Bulgarislan'a karşı kullanılmasına izin YCiıucytccgini" vurgulamıştı. Ust düzey bir Türk diplomaüna göre, anlaşma metni ve Papandreu'nun aciklamalan kâğıt üzerinde NATO savunma doktrini açısından değerlendirildiğinde, Türkiye açısından dogurduğu sonuçlar şöyle özetlenebilirdi: "Varşova Paktı ile NATO araanda patlak verecek bir savasta, Vunanislan, topraklanaın Bulgaristan'a kano kaBamlnıasuu izin venneyecek. Aynı yiikiimJühigü BulgarUtan da Yunaııistan'a karşı üstlenecek. Bu duruıda NATO guneydoju kanadında önemJi bir savunma boslugu do{•cakür. IVakya'daki Varşova Paktı knvvetleri gnneydeki NATO mittefifi Yunanislan Urafıodaa engeHenmediklerinden kolaytıkJa Türk sınınna dognı yönelebilirier. Bir başka deyişk, Yunanistan iizerindeki tehdil kalkmakta ve doğnıdan Turkiye'ye kaymakladır. Bu ise Turkiye uzerinde ek bir tebdit getirecektir. Tehdit artınca nükleer eşik yiikselecek, sıcak bir çataşma taktik nukleer silahlann çok daha kısa bir süre içinde knllanılması gerekecektir." Türkiye, söz konusu belgenin imzalanmasmdan sonra, VVashingtonda yürUttüğü bir dizı girişimle, BulgarYunan anlaşmasımn NATO savunma doktrini ve Türkiye'nin savunması açısından dogurduğu bu sonuçlara dikkat çekti. Bütün bu girijimler karşısında Amerikan yönetimi ve Kongre çevrelerinden alınan tepkiler tek bir sözcükle özetlenebilirdi: "Umursamailık.." ABD, bu geiişme karşısında yalnızca NATO'daki daımi delegeler toplantısında Yunanistan'a anlaşmanın NATO yükümlülukleri ile ters düsüp düşraediğini sorarak son derece "ılımlı" bir eleştiri geürmisti. ABD D1ŞİŞLERİ NE DİYOR? Nitekim, Washington'da State Department (ABD Dışişleri flakanhğı) yetkilileri ile bu konuda yaptığımız sohbetlerden aldığımız izlenimler, Reagan yönetiminin bu tutumunu doğnıladı. State Department yetkilileri, BulgarYunan anlaşmasından rahatsız gözükmüyorlar. Üst duzey bir yetkili, "Anbşmayı NATO amaçlanna rardımcı bulmuyonız" diyerek, "yurauşak" bir tepki ifade ettikten hemen sonra ekledi: "Biitün mesele anlasma metniode kullanılan dile. ifadelere (language) ilişkin. Asüna baktığimızda, bu anlaşma metninde bulunan ifadelfrin çogunun başka anlaşmalarda da yer akbgmı göniyorsunuz. Bu bir gerçektd." "Tirkiye, bu anlaşmarla biriikte NATO'nun güneydogu kanadında bir savunma boşluğunun doğdugunu soylüyor" diyerek, Ankara'nın tepkisini hatırlattığımızda da aynı diplomatın yanıtı, "Bu,teorîkbir konu. Eğer bir savaş hali ortaya cıkarsa, biz butün mıittefiklerin biraraya geiecfkJerini umuyoruz" oldu. Israrla üstune gitmenjize karşılık, State Department'ın üst basamaklanndaki bu diplomat, Yunanistan Başbakan Andreas Papandreu'yu karşısma alacak bir ifade kullanmamaya "ka/arlı" gözüktu. Papandreu'nun antiABD, amiNATO çıkışlannı nasıl karşıladıklarını sorduğumuzda, sınırlı bir "kaygı'' ifade etmekle biriikte Papandreu'nun "bir evrimden geçtigine" dikkat çekti. Ayrıca Yunan Başbakanının geçen yılki seçimler sırasında yaptığı "TürkAmerikan ilişkilerinin artık dah» durgun sularda vüzecegi" yolundaki açıklaraasını hatırlattı. ATtNA WASHINGTON ARASINDA BAHAR HAVASI Papandreu'nun 1982 yılında iktidara gelmesinden sonra "buoalımlı" bir dönemden geçen ABDYunanistan ilişkileri son bir yıl içinde belirgin bir "yumuşama" ve ^gelişme" sürecine girmiş bulunuyor. Bu sürecin iyice su yüzüne çıkışı, ABD Dışişleri Bakanı George Sbullz'un geçen nisan ayında Atinada yaptığı ziyarete rastlıyor. State Department yetkilileri, bu ziyaret sırasında Shultz ile Papandreu'nun "Yonan usJerinin gelecegi konusunda ortak bir anlayışın yerteşmesi konusunda göriiş Mrligine" vardıklannı haiırlatarak, "Bu zbirct sırasında iki ülke arasındaki Uişküerin adım adım iyileştiriJmesi anlayışının harcı aüldı" diyorlar. Washington'da Papandreu'ya dönük bu 'iyimserligin" ve Yunanistan'la ilişkilerde beliren "bahar havası"mn ardında Atina'nın süresi 1988 yılında dolacak olan üsler anlaşmasını müzakere etmeyi kabul etmiş olması yatıyor. ABD ile üsler anlaşmasını 1981 yılında imzaladıktan sonra "1988 yıtaoda anlasma sona erd^inde listeri kapalacagu" diyen Papandreu'nun bu kez "üslerin durumnnu müzakeır etmeyi kabul etmiş olması" Washınglon'da "özlu bir geüsme" olarak kabul ediliyor. State Department çevreleri de, "Yunaoistan'daki uzun vadeli çıkarlanmızı konımak zorundayız" diyerek, Papandreu'ya dönük yeni yaklaşımlannın temelinde bu ülkedeki Amerikan uslerinin gelecegini garanti altına alma çabasının bulunduğunu gizlemiyorlar. Papandreu'nun gösterdiği bu •'esneklik" karşısında Washington da Yunanistan'ı karşısma almaktan kesinlikJe kaçınıyor ve ilişkilerdeki yeni ikliraı bozmak istemiyor. Bu noktada Türk diplomatik çevrelerinde dile getirilen VVashingtoni un Yunanistan karşısındaki yeni politikasına dönük şu elestiriye kulak verelim: "Papajıdreu ooce 'Üsleri acacağjm' diyerek yola çıktı. 'Üsleri atma' tehdidijie ABD'yi korkutlu. Daha sonn yelkenleri suya indirip. üslerin kalısını müzakere etmeyi kabul etti. Buna çok bıiyâk bir ödün olarak sundu. Türkiye ise ABD karşısında hiçbir zaman 'Üsleri atarım' tehdidinde bulunmadı. Aksine, üsier anlaşması gorusmeleri sürdügii muddetçe, Türkiye'deki üslerin faaliyellerini sürdurmelerine izin verecefini belirterek, açık çek verdi. Ancak sonuçta kazanan, üsleri bir silah olarak kullanmayı ilke olarak reddeden agırbaslı mütlefik(Turkıye) degil, üsleri şantaj aracı olarak kullanan Yunanistan oluyor." "ABD PAPANDREU'YU KABULLENDİ" Papandreu, ABD karşısında "sakin sulara" yönelirken, Kongre'deki Yunan lobisini de tümüyle yanına alrnış bulunuyor. Bu konudaki gelişmeleri yakmdan izleyen bir Kongre yetkilısine göre, "Papandreu iktidara geldiği ilk yıllarda yaptığı antiAmerikan çıkışlan büyuk olçüde yumuşaltı. Yunan Başbakanının bu çıkışlan Kongre'deki Yunan lobisinde ciddi rahatsızlık yaratmıştı. Çünkü, Yunan lobisi Papandreu'nun sosyalist duşuncelerini \e ABD aleyhtan tutumiannı onaylamamaktaydı. Yunan lobisi bu rahatsızlığım Papandreu'ya iletli. Son dönemde Papandreu'nun bu çıkışlannda belirgin bir yumuşama oldu. Bunun sonucu olarak Papandreu ile Yunan lobisi arasındaki buzlar eridi. Yunan lobisi, hâlâ Papandreu'ya ısınmış degil. Ancak yine de Kongre'de kendisine tam destek veriyor." Washington'daki üst düzey bir diplomata göre, bu sırada Reagan yönetiminin Papandreu'ya bakışı da önemli bir degişiklikten geçti: "İlk baslarda dengcsiz bir siyase»çi olarak algüanıyordu. Oysa şimdi ne yapmak istediğini çok iyi bilen osta bir politikacı olaıak gönilüyor.." Washington'un Papandreu karşısında bu çizgiye gelişinin özünde "Papandreo'yu kabullenme olgusu" yatıyor. Ust duzey bir yetkili, bu olguyu şöyle açıkladı: "Papandreu, iceride sagJam oldogunu gösterdi. Aynca YunanisUB AETye katıldıgından Papandreu'ya karsı askeri bir darbe olasılıgı da ortadan kalklıgına gore, Amerikan yönetimi kendisinden hoşlanmasa bile Papandreu Ue biriikte yasama zonwlugunu gördıi ve poiitikasnı ona göre ayariadı. VVashington, Papandreu'nun iizcrine gjttigi takdirde, kendisDii iç poütikada göçlendirecegini ve Yunanistan'daki antiAmerikan cereyanlan güçlendirecegini biliyor. Bu nedeııie Papandreuja doknıımujor." Bu noktada Papandreu'nun ABD politikasında gözlerden kaçan 'iklliğe" dikkat çekmekte yarar var. Papandreu, demeçlerinde ne kadar sert çıkıslar yapıp ABD'yi karsısına alsa da, aslında ABD ile işbirliğine açık. Yetkili bir Amerikan kaynağjna göre, "Amerikanın Sesi"(Voice of America) radyosu için anten kurulmasına izin vermesi, "bu tutumunun açık bir göstergesi." Washington'da aldığımız bir bilgiy: göre, "Papandreu'nun Yunanistan'daki Amerikan uslerinin modernizasyonunu kabul etnüs oünası" da bir başka gostergeyi oluşturuyor. Papandreu'nun ABD 1 ye 'üsleri atma" tehdidinde bulunurken, el altından üslerin modernLzasyonuna izin vermesi, ABD'ye karşı yaptığı çıkışların "içtenliğini*' ortaya koyuyor. Türk diplomasisi, V/ashingtonPapandreu yakınlaşmasıru yakından izlemek durumunda. Türk diplomatlarına göre, bu yakınlaşma surerken, perde arkasında donen pazarlıklann serpintileri Turkiye'yi yakından ilgilendiriyor. Çünkü, Kongre'deki Yünan lobisini yanına çeken aynca "üsleri atma" tehdidi ile Reagan yönetimini önunde"secdeye getiren" Papandreu, üsler anlaşması pazarlıgını büyük ölçüde Ege'de Turkiye aleyhine koparacagı ödunlerle sonuçlandırmak istiyor. Nitekim, Papandreu Yunanistan'ın anlaşmalara aykın olarak silahlandırdığı Lımnı Adası'nı NATO takviye planlarına dahil ettirerek, Lımni'deki gayri hukuki statüyü bir anlamda VVashington'a tescil ettirerek, daha pazarük açılmadan Türkiye karşısında zemin kazanmış oldu. ANKARA'NIN YANILG1S1 Reagan yönetimi Papandreu'ya yakınlaşırken, Ankara'nın Papandreu1 nun Batı dunyası ve ABD'deki göruntüsü konusunda ciddi bir yanılgı içinde olduğu ortaya çıkıyor. Ankara'nın her vesileyle savunduğu "Papandreu antiAmerikan, antiNATO politikasıyla puan kaybediyor. Biz agırbaslı mullefik olarak davrandığımız sıirece, Papandreu'nun kaybettigi puanlar Turkiye hanesine yazılacakür. Papandreu aslında işimize yanyor" şeklindeki gorüş, ABDYunan yakınlaşmasının ışıgında geçerlığini büyük ölçüde kaybediyor. Çünkü, Papandreu puan kaybetmiyor, kazamyor. Ankara ise beklediği gibi "mükâfatlandınlmıyor", aksine Amerikan askeri yardımlarının son beş yılın en duşuk düzeyine inmesinin de gosterdiği gibi "kaybediyor". BAHREVN, (Cumhoriyet) Başbakan Turgut özal, Uzakdoğu gezisinin ilk durağı olan Bahreyn'e giderken, uçakta yaptığı açıklamada, faizleri düşurme operasyonunu sürdüreceklerini açıkladı ve "kimse parasun alttna, dolara yatırmasın" şeklinde konuştu. Faizlerdeki düşüşle biriikte, kredi faizlerinde de birkaç puanlık düşuş olmasını (ahmin ettiğini söyleyen Özal'ın hesaplanna göre, 1 Amerikan Dolan'nın yıl sonunda âa. fiyatı 760 lira olarak düşünülüyor. Bahreyn'e giderken uçakta gazetecilerle ve işadamlanyla sohbet eden özal, işadamlarının kredi faizlerinin yüksekhğinden yakınmaları üzerine, şirketlerin taze para ihtiyacına çözüm bulmak için geliştirdikleri yeni bir piyasa aracıru yakında uygulamaya koyacaklannı söyledi. özal'ın açıklamasına göre, kârlı şirketlere ve isadamlanna doğrudan balktan para toplayarak borçlanma imkânı getiriliyor. Batı ülkelerinde "Commerctal Papcr" denilen ve Türkçede fınansman bonosu olarak bilinen yeni bir sistemin uygulamaya konulması için gerekli hazırlıklar tamamlandı. Resmi Gazetede yayımlanarak yurürlüğe girmesi beklenen bir kararname Ue son 3 yılda bilançolannı kârla kapayan şirketler, izin almak koşuluyla öz sermayelerinin 3 katına kadar "fi•ansBian bonosu" ihraç edebilecekler. özal'ın verdiği bilgiye göre bonolar 3, 6 ay vadeli olacak ve bonolann vadesi 1 yıldan uzun olmayacak. Şirketlerin bono satmak için, Sermaye Piyasası Kurulu'na başvurarak oradan izin alacağını kaydeden özal, 3, 6 ay veya 1 yıl vadeli olması öngörülen yeni "finansman bonoianma" tahvillerden farkjj olarak, tümüyle işletme sermayesi ve işletme kredisi ihtiyacına yönelik olacagını kaydetti. özal'ın açıkiamasına göre, yeni bonolann faızi de yüzde 41'le yüzde 46 arasında olacak. Bilindigi gibi sermaye şirketlerinin piyasadan sadece tahvil aracılıgı ile borçlanma olanağı bulunuyor. En az vil ihracına ilişkin yasa değişiklikleri, Resmi Gazete'nin dünkü mükerrer sayısında yayımlanarak yürürlüğe girdi. ÖZAL BAHREYN'DE Başbakan özal, dün geldiği Bahreyn'de Başbakan Şeyh Halife Bin Salman El Halil ile bir saat suren bir görüşme yaptı. Görüşmede iki ulkeyi ilgilendiren konularla bölge sorunlarının ele alındığı bildirildi. Bahreyn Başbakanı El Halil, Başbakan özal onunına bir akşam yemeği verdi. Halife'nin verdiği yemekte, özal'ın gezısine katılan isadamlanndan oluşan bir heyet de yer aldı. özal, bu sabah Bahreyn Emiri tsa Bin Salman Al Halil tarafından kabul edilecek. Başbakan özal, resmi nitelik taşımayan Bahreyn gezisini tamamlayarak Bangladeş'uı başkenti Dakka'ya geçecek. Merkez Bankası'nın konuya ilişkin basın bildirisinde ise "yeni sistemin yararlan" şöyle sayıldı: "Merkez Bankası ve bankalann uyguladıklan doviz satış kurian arasında uyum sağlanarak, kamu sektortı Ue özel sektör arasında doviz fiyatlanndan kaynaklanan ve kamu seklöru lehine oluşan raaliyel farkı ortadan kalkacaktır. 2. Eski sisleme göre döviz alış ve satış kurian arasında bulunan yüzde 2 oranındaki, efeklifte ise yuzde 5'e varan marj, özellikk ihracatçılanmıza önemli olcüde mali kulfet yaratmaktaydı. Getirilen sistemde yüzde Z oranındaki marj kaldınlarak, bankalann alış kurlannda sınırlı da olsa bir rekabet ortamı yaratıldıgından bu rekabeün ihracalçılar lehine çalısması beklenmektedir." Merkez Bankası, yeni sistemin ilk adımını sau> kurunu bankalar düzeyine çıkararak attı. Yeni sistemin ihracata getirdiği teşviklerin yanı sıra ithalatı da pahalılaştırması bekleniyor. Özellikle kamu kesimi ithalatı, artık eskiden olduğu gibi özel kesime göre daha ucuza yapılamayacak. 2. Döviz pozisyonlan: Bankalann döviz pozisyonlarına ilişkin önlemler paketinin ilk unsuru, Türk bankalannın dış borsalara açılmasını öngörüyor. Düzenleme, bankalann "döviz mevcudu" tanımına yabancı UGUR MUMCU GOZLEM (Baftarafı I. Sayfada) ki perdesi de DSP'de yaşanıyor. Bugün Batı demokrasileri, adları ülkeden ülkeye değişen "liberal sağ" ile yine adlanna kimi ülkelerde "sosyal demokrat" ya da "sosyalist parti" denilen "demokratik sosyalist" partilere dayanır. • Liberal sağ ve demokratik sosyalist partiler, çoğulcu Batı demokrasilerinin temel dayanaklandır Batı demokrasilerindeki üçüncü dayanak komünist partileridir. "Avrupa komünizmr adı altında toplanan bu partilerin ortak noktaları "proletarya diktatörlüğü"nu yadsımalarıdır. Klasik Marksist literatüre göra bu partiler, "modem revizyonizm"\T\ ideolojik ürünleridir. Bu partilere "Leninist olmayan Marksist partiler" de diye Tahtahale'de dolar 736 tira Ekonomi Servisi ABD dış ücaret açığırun eylülde 12.5 milyar dolar olarak gerçekleşeceği açıklarunca, dün dolar 2.0S marka fırladı. ABD dış ticaret açığınm beklenenin çok altında çıkması dolara güç verirken, altın fıyatlan da 408 dolara yükseldi. Dışardaki gelişmelerin yanı sıra Merkez Bankası'nın da döviz alış kurunu 735.70 liraya çıkarmasına karşın, Tahtakale'de işlemlerin son gelişmekrden önce kapanması nedeniyle, bu piyasada dolar en son 736 liradan satıldı. Uluslararası borsalar, dün büyük iniş çıkışlara sahne oldu. Dun sabah saatlerinde, 14 borsa uzmanının ABD dış ticaret açığı için yaptıklan tahminde 14.1 milyar dolarda birleşmeleri uzerine, yatırımcılar, resmi açıklamanın yapüacağı saatlere ellerinde dolarla girmekten kaçınınca, önceki gün 2.03 marklan işlem gören dolar, önce 2.01 marka geriledi. i biliriz. Vadesizde (Baştamfi 1. Sayfada) şırken Ziraat Bankası kredi faizJerini duşureceğini açıkladı. Ticari bankalann üst düzey yöneticileri dün hareketli bir gun yaşadılar. Vadesiz mevduata getirilen sınırlı serbesti konusunda nasıl bir strateji izleyeceklerini tartışan banka yoneticilerinden bazıları asıl pazarlığın yüksek miktarda mevduata sahip olan muşteriler için geçerli olacağını ifade ettiler. Çok kuçuk miktarda tasarrufa sahip olanların alacakları vadesiz me\duat faizinin de doğal olarak düşük olacağını ifade ettiler. Vadesiz tasarruf mevduaıının buyüklüğüne gore faiz sının belirleyen bankalar, ticari mevduata ise aynı pazarlık olanaklannı tanımıyorlar "Ticari mevdualın pazarlığı zalen kredi ilişkileri sırasında >apılı>or" diyen bankacılar, "Her banka kredi verdiği musierisinin ticari besabını kendilerine yatırmasını koşul olarak koymaktadır" şeklinde konuştular. Bu arada, Merkez Bankası'nın vadesiz mevduat arasında sayılan resmi mevduat için de aynr serbestliği getirmesi, özel bankalarda "bu resmi mevduat tutmakla yükümlu kamu Dankalanna ek maliyet getirecek" görüşu ağırlık kazanırken, Ziraat Bankası'nın resmi mevduat için "pazarlık" uygulamayacağı öğrenildi. Vadeli mevduat faizinin düşürülmesi üzenne mevduat kaçışının "kaçınılmaz" olduğunu ifade eden bir özel banka yetkilisi de, bu konuda şunlan söyledi: "Eğer devlel tahvili ve Hazine bonolannın faizi düşmezse, ki bugün (dun) aldığımız haberler eski duzeyini koruduğu şeklinde oldu. vadeli mevduat bu alana kayar. Hem neden kaymasın ki, banka müdürieri bile parasınj Hazine bonosu ve devlet tahvillerine yatınyor." Bu arada, tasarruf sahiplerinin merak ettiği, "müktesep hak" konusuna da dün açıklık getirildi. Merkez Bankası'mn bankalara gönderdiği yeni oranlarm uygulama koşullanna ilişkin tebliğde, mevcut hesaplara, eski faiz oranlanmn uygulanması istendi. 7 >»C TEŞEKKÜR Değerli eşim NEDİM ŞUR'un 2,5 yıl süren hastalığmdan ölümüne kadar, kendisine büyük bir şevkatle bakan, derdine çare bulmaya çalışan değerli Onkolog Dr. İMER ADALI'ya ve Doç.Dr. MUSTAFA ÜNSAL'a sonsuz teşekkürler ederim. 824265 ÜSeri nolu nüfus cüzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür. SEMAYBEYDÜZ < Nüfus kâgıdımı kaybettim. Hükümsüzdür. MEHMET YILDIZ Eşi: AYSEL ŞUR Türkiye'deki "sosyalist olmayan sol partileri" bu tabloda nereye oturtacaksınız? Batı demokrasilerinde sosyal demokrat ya da sosyalist partiler, işçi sendikaları ile "örgütselbütünlük" içinde yaşarİar. Bu partilerin en büyük dayanakları işçi sendikalandır. İşçi sendikalarınca desteklenmeyen bir sosyal demokrat parti düşünülemez. Türkiye'de işçi sendikaları ile sosyal demokrat ya da demokratik sosyalist partilerin ilişki kurmalarına önce anayasa engeldir. O ünlü deyiş ile soldaki partilerin sosyal demokrat olmalarına "mevzuat müsait" değildir. Bir sosyal demokrat parti ile işçi sendikaları arasında ilişki yoksa, partınin tabandan mı, yoksa tavandan mı kurulduğu, 'taban'a mı, yoksa "çaf/"ya mı dayandığı tartışmaları boşlukta kalır. Her parti bir "öncü kadro" eliyle kurulur. Bu parti, zamanla, emekçilerce desteklenirse, kitle tabanında erginliğini kanıtlamış olur. Olur, ama yine boyle bir parti Batılı anlamda "sosyal demokrat parti" olmaz. Olması için işçi sendikaları ile partiler arasındaki ilişkileri yasaklayan anayasanın değiştirilmesi gerekir Bu yasaklarla biriikte "partilerustü sendikacılık anlayışı" nın da değişmesi gerekir. Çünkü, bugünkü yasakçı demokrasi esın kaynağım, biraz da bu sendikacılık anlayışında bulmuştur O zaman soralım: SHP ve DSP gerçekten sosyal demokrat partiler midir? Her iki partinin öncü kadrolan sosyal demokrasiyi benimsemış olabilirler. Buna bir diyeceğimiz yok. "Kavram fetişizmr üzerinde bir solculuk yanşına çıkmış değiliz... Vurgulamak istediğimiz nokta; bu anayasa yürürlükteyken bu partilerin "sosyal demokrat" olamayacakları gerçeğidir..x Böyleyse, bu iki partinin ortak amaç için bir araya gelmeleri; anayasanın değiştirilmesi için 'güç ve eylem bitiiği" yapmaları gerekmez miydi? Boyle bir zorunluluğu, böyle bir gereği görmezlikten gelen partiler, kitle tabanlarına düş kırıklıkları dışında ne verebilirler? Hiç. Sosyal demokrat olduklarını ileri süren partilerde demokrasinin ve sosyal demokratlığın evrensel ilkeleri ve kurumları yerine "88 seçimlerinde yer kapma" hesabına dayalı köşe kapmacalar oynanıyor. 80 öncesi CHP, "Sayın genel başkanımla hiçbir ideolo/ik uyuşmazlığım yok" diye söze başlayan parti içi muhalefet liderleri ve bu liderlere karşı "naylon delege oyunlan" düzenleyen parti genel merkezleri ile düşünce üretmeyen yalnızca bir "hizip kavgastna" yaşam hakkı tanıyan bir "hizipler konfederasyonu"na dönüşmüş değil miydi? "Sosyalist olmayan sol" yaşanan bunca deneye karşın yine aynı çıkmaz sokakların eşiğindedir. "Liberal olmayan sağ" Turkiye'yi antidemokratik baskılar ve uyguladığı ekonomik model ile tam bir çıkmaza sürüklüyor. Sol partilerin iktidara tırmanmaları için bundan daha elverişli bir ortam olamaz. Böyle bir durumda sol, önce bolünüyor, sonra geriliyor. SHP'de bir kısım milletvekilleri hemen DSP'ye mi geçecekler? Yoksa önce bir parti kurup, daha sonra DSP'ye mi katılacaklar?.. Bunlar hiç önemli değildir. Bir daha seçılme şansı olmayan milletvekillerinin 88 seçimlerı için kendilerine şans kapıları aramaları çabalarıdır bunlar. Düşünce üreten, bir ideolojisi, dünya görüşü olan, yenilgilerin ve yanılgıların üzerinde korkusuzca konuşabilen insanlann ön plana çıkmaları gerekir. Türkiye topraklan bu kadar çorak mıdır? Aydınlan bu kadar verimsiz midir? Hayır değil... Öyleyse neden bu suskunluk? Öyleyse neden parti olarak bu edilgenlik? Öyleyse neden bu beceriksizlık, şaşkınlık ve ürkeklik? Gun boyu Londra Borsasında bu dej ğerlerden işlem gören dolar, ABI> Ticaret Bakanlığı'nın eylül ayına ilişkin dış ticaret açığmı 12.5 milyar dolar olarak açıklamasından sonra yatırımcılar, dolar'alımına yöneldi ve ABD para birimi 2.05 marka kadar tırmandı. > Bu arada dün altın fiyaüannda da benzer olaylar yaşandı. önceki gün 407.5 dolardan satılan I ons altın, sabah saatlerinde Sovyetler Birliği'nin buğday açığını kapatmak için borsalara altın surecegİ haberi üzerinç 402.5 dolara kadar geriledi. Ancajtilerleyen saatlerde altın yeniden to> parlandı ve 408 dolara kadar çıkrj^ Dış borsalardaki gelişmelere paralef olarak dün sabah, 9 bin 730 liraya kadar gerileyen 24 ayar külçe altın da borsanın kapamş saatlerinde 9 bin 800 lira oldu. 68 bin 500 liraya duşen Cumhuriyet altını da 69 bin liraya çıktı. BAHREYN'den YAIÇIH DOfeAN (Baştarafi I. Sayfada) dış gezi olmasınarağmen, bizler yine de kendimizı tç politıkadan kurtaramadık. Deminl'in Antalya gezisine ilişkin sorulanmızı özal karşılıksız bırukiL Ama son Silifke seçimlerine konu geldiğinde özal, aynen şunlan söyledi: "Bav gazeteciler SHP lehine propaganda yapttiar. Halkı SHP için kandtrmaya çahştılar. Bunlann kimter oktuğunu biliyoruz. (Başbakan burada gazeteci ismi de verdi) Onlan öyie yakaladtm ki belgeleri bile var. Aslında Suifke'dekihaarhk Antatya'daki hazırhk, hepsi gayet iyi düzentenmisti. Ama obnadu Doğru Yol Pbrtisi'nm Siti/ke'de ANAP\ desteklediğine ilişkin laf çıkardılar. Bunlan amigolar yaptyor. Setice ahnamadığı zaman bu iddialan ortaya atıyorlar. Mantıken böyle bir destek olmaz bir kere. Bu laflar SHP'yi korunta endişeterinden çıkrmstır. Sonucun üzerini örtmeye çahsıyorlar. Seçimde en büyuk kayba SHP uğramışttr. tddia ediyorum, 19M seçimlerinde de SHP bir şey yapamayacakttr." Basbakan'm bu sözleri üzerine bir gazeteci, "O zaman sizin rakibiniz PYP mi?" sorusunu yöneltince Başbakan, "Onu da Silifke'de gördük" karştlığım verdi. tç politikayla dolu bir biçimde Bahreyn'e indiğimizde Türkiye bir anda genlerde kaldu 35 derecelik bir sıcak, tüm heyeti anında terletti. Resmi bir törenle havaalamnda karşılanan Başbakan özal, dün öğleden sonra da Türkiye ile Bahreyn arasındaki resmi görüşmelere geçti. Bahreyn, iki yönüyle ünlü. Önce Körfez'in tüm bonkaalık işlemleri Bahreyn'de yoğunlaşmış, ikmcisi de Bahreyn'in petroi gelirinden elde ederek oluşturduğu 50 milyar dolarlık fon. Bufonla Bahreyn diğer ülkelerde yatınm yapabıliyor. Başbakan özal, dünku resmi görüşmelerde söz konusu 50 milyarlık fona değmerek, "Bahreyn Hn Türkiye 'de yatınm yapma olanaklannı"areşlırdı. Bahreyn yetkilileri, "Düşunelim" karşılığını verdiler. Görüşmelerde aynca İran lrak\ suvaşı üzerinde duruldu. Bahreyn'in ilginç bir özelliği var, Dünyamn en gerçek incileri denizden çıktığı biçimde, bazen de elbette ki işlenerek burada pazarianıyor. Bahreyn'de sahte inci yok. Çünkü sahte inci piyasaya sürenin tek bir cezası, var İdam. > Bahreyn'de dünyamn en önde ge\ len bankalanmn mutlaka bir şubetiM bulunuyor. Şu anda Bahreyn de y4> bancı banka sayısı tam I75'i aşmtst bulunuyor. Bunlar arasında biri defr let, biri özel olmak üzere iki de Türtibankası faaliyet gösteriyor. Ancaic bankacıltk Bahreyn'de bile giderek ölüyor. /ki nedenden dolayı. tlki tran Irak savaşı, ikincisi de petroi fiyat? lannın düşmesi 175 uluslararası bart'kanın cirit altiğı Bahreyn'de, bir zör' manlar "Körfezin bankacıltk', cenneti" olarak anılan Bahreyn'dm* şimdi uluslararası bankalar kara k<tİ ra düşünüyorlar. Gariptir, uluslara? rası bankalann şubelerini kapatm4r ya başladığı bir dönemde Türkiye,. banka şubesi açmaya çalışıyor. Ba*^ tıda teknolojiyi nasılgeriden izliyorsa. Türkiye, doğuda da diğer faaliyetlo' ri ne yazık ki geriden izliyor. " özal'ın gezisi ile birlikle, hele d& birArap ülkesine gezisi ile birlikte si' zin aklınıza ne gelir? Ne gelecek, ünlü "Araplara mülk satışı" konusu gelir.. Bahreynliler, Türkiye'de mülk sanît almakta oldukça nazlı gorunüyorlar,' Aslında benzer eğılımin diğer Arap'. ülkelerine deyaytldığı öne sürülüyoc' Nedeni gayet basit: Türkiye'deki enf' lasyon. Batı ülkelerigibi Arap ülke • ieri de Türk halkı ile aynı noktada l birleşiyor Enflasyon endişesi tşte bu' endişe Araplart Türkiye'de müUc edinmekten uzaklaştınyor ', Diğer Arap ülkelen gibi Bahreyn de, "petrol geiiri ile çölde cennet"yaratmış. Amerikan ve Japon sermayesi izleri ile değil, gerçek kendi var • lığı ile hangi yöne baksamz hemen \ görülüyor. ı özal'ın asıl resmi gezisi bu sabah J başlıyor. Bahreyn'den 5 saatlik bir' uçuş sonucunda bugün BangladeŞ*' in başkenti Dakka'ya ulaşıyoruz.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear