25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
12 KASIM 1985 CUMHURİYET/7 3 an ortalannda kulislerde I JL, ^Bf H • ^ k paketinin iş ve işçi çevrelerinin görüşleri ahndık tan sonra açıklanacağmı belirten Ecevit, "sorunun Türkiye'nin kendi başına ayakta durabilme sorunu" olduğunu söylüyordu. Feyzioğlu'nun "mevcnt koşullann milli beraberlik ortamını zorunlu kıldığını" söylemeye başlaması, bütçede 228 oy almasına karşın, gene önemli sorunun hükümet olduğunu gösteriyordu. "Basın iist düzeyinde" yapılan kimi toplantılarda Ecevit'ten "kurtulmanın" planlandığı, Demirel'in de yeniden başarı şansına erişemeyeceği tartışılmıştı. Kimi önemli başında "çok" yetkili kişiler, "geriye Türkeş'in kaldıgını" öne sünnüşlerdi. Haluk'la öğleden sonra Turan Güneş'e gittik. Istanbul'a gjdecek, kimi görüşmeler yapacaktı. Güneş'in konusu "Ecevit ve Demirel'in 'tasfiyesi', hükümetin düşmesinden sonra gelecek hükümet" biçimiydi. CHPAP ortak hükümetine "uygun bir baş" henüz bulunamamıştı. Güneş'in çabası, her şeyden önce kimi çevrelere takılan "Türkeş secenegini" bu kafalardan söküp çıkarmaya yönelikti. Ilk aşamada bunu çözmeliydi. Arkası sonra gelebilirdi. Uzun süreli "Güneş planı" konuşulurken, Enver Akova'mn hükümetten çekildiğini içeren söylentiler yayıldı. Kimi başansız sonuçlara karşın, Demirel hâlâ yeni bir hükümet denemesi üzerinde çalışıyor, bu hükümetle erken seçime gjtmenin peşinde koşuyordu. AP'nin yurt düzeyinde dağılan yönetici, milletvekiü ve senatörlerinin merkeze dönmesinden sonra bir değerlendirme yapılacağı bildiriliyordu. Demirel durmadan, "Bu hükümet nisan sonunda gidecek!" diyordu. "Nasü?" Pek sağlama basan olasıhklar söylemiyordu. Ecevit, Türkiye'yi aşın sola götürmeye niyetli CÜNEYT ARCAYÜREK 12 EYLÜL'e giden günleri yazdı ABD Büyükelçisi Washington'un korkusunu şöyle dile getiriyordu: IIC B LN ÜE T V C ECEVİT (19781979) ANLATIYOR Başbakanlık günlerini Scotland Yard yetkilisinin izlenimi: MUDAHALENIN AYAK SESLERİ (1978 1979) Dışişleri Genel Sekreteri Şükrü Elekdağ, Dışişleri Bakanı Gündüz Ökçün 'ün Batıdan kopmaya hevesli olduğunu söylüyor, Batı ile ilişkileri hep alargaya aldığını belirtiyordu... Ne var ki, Demirel'in 'darbe' ile ilgili bugünkü sözleriyle daha önceki sözleri arasında ince aynmlar vardı. AP önderi bu tür soruları daha önceleri "Ordu kimsenin maü degUdir, demokratik diizenin bekçisidir" diye yanıtlardı, şimdi "bir 'darbe' olacagını sanmadığını" söylüyordu. "Sanmakla inanmak" arasındaki büyük aynmı gözden kaçırmamak gerekiyordu. * Alçakgönüllü olun' Batı Almanya Büyükelçisi bir yemekte, "Türkiye'nin biraz alçakgönüllii" olmasını istedi: " . . . Turldye çok katı davranıyor. IMF'den kurtulmak istiyor, ağır reçetesini uygulamak istemiyor. Buna 'peki' diyoruz. Ama ivedi yardım için IMF recetesi kadar acı olmayan önlemJere yaklaşması gerek. Biz 'Seni IMF'den kurtaralım, kredilere olanak tanımak için beynelmilel. tarafsız 23 bilim adanunı sana gonderelim. lncelesinler, öneriler yapsınlar. uygula bunlan ve biz işte IMF'ye gerek yok, Türkler gerekli önlemleri aldılar' diyelim diyoruz, buna cevap: Hayır!" Alman elçisi sürdürüyordu: " . . Diyoruz ki, borç verenter birkaç busasa dikkat eder: Bu parayı nereye harcayacağını bilmek ister, faizlerini zamanında odeyip odemedigine bakar, verdiği borcu zamanında odeyip odemeyecegini araştınr. Gel bunlan hep beraber IMF'siz saptayalım diyoruz. Cevap: Hayır. Bu yiizden IMF garantisi aramyor. Ama her şeye cevap 'hayır'. O>sa gelecek adamlar, 'Türkiye'nin potansiyeli bu borcu ödemeye yeter' diyecekler..." Büyükelçi, "Türkiye'den her öneriye 'hayır' gelirse, borç vereceklerden de bir 'hayır' gelir elbette..." diye sözlerini bağüyordu. Türk polisi, olay yerinde kendi ayağıyla izleri siliyor 3 gili olarakkullanıldığı bize bildirilmez. Bu dunımda kovanlar hiçbir işe yaramıyor, bepsini bir kenara atmak zorunda kahyoruz" dediler. Bu gibi bilgi ve donamm eksikliklerini, eğîtim yetersizliklerini, uygulama aksaklıklannı saptayınca, hiç zaman yitirmeksizin lngiltere'ye basvurduk. Bize, tngjliz emniyetinden, "Scotland Yard"dan uzmanlar ve egniciler gönderilmesini rica ettik. Ingiltere'ye basvuruşumuzun Qç nedeni vardı: • Ingüiz polisi gendlikle çok yeterli ve etkiliydi. • lngiltere'de güvenlik önlemleri alınırken, demokratik hukuk devleti kurallanna bağb kalmaya, geleneksel olarak özen gösterilirdi. • Uzun yülardır Kuzey lrlandalı teröristlerle mücadelede, tngiliz polisi şiddet eylemleri konusunda da bir hayli deneyim kazanmıştı. Ricamız bemen kabul edildi ve bize, Scotland Yard'dan çok yetenekli, görevlerine çok baglı, iyi yetişmiş bir uzman ekibi gönderildi. unerilerini bildirmeden önce, durumu incelemek istediler. Kendileriyle sık sık görüşüyordum. İlk görüşlerimizden birinde, şu gözlemlerini aktardılar: 'lşiniz çok zor' dediler... 'Çiiakü sizin polisiniz ne kadar iyi niyetli de olsa. bir olay yerine gitti mi, Uk işi, bUgiazlikten, izleri ayaklanyla silmek oluyor. ' Scotland Yard uzmanlan, uzun zaman ayırarak, çok iyi bir çalışma yapular. Emniyet görevlileriyle iyi bir diyalog kurdular. Eksıgimızi gediğimizi saptadılar; bir yandan çalışma yöntemleriyle ilgili önerilerini yaparken bir yandan da eğitım programlan düzenlediler. O arada, olayların izini sürme "1977 sonlannda, Cepne bükiımetinin düşmesiyle sonaçlanao gensonı görüşmtkri strmsmda çok kesin bir CHP davranışı vardı. Eleştiriler de buradan kaynaklanıyor. Sanınm Altan Öyraen, kürsüden grup adına yaptığı konusmada, anarşinin bir gunde veya kısa sürede çözulebileeegini ifade ediyordn. Anarşinin o kadar kısa surede vt kolayca dnrdunılabilecegine inamrken neye dayamlıyordu?" BÜLENT ECEVİT " O ka dar kolay olmayacağı bdliydi. Ama bazı arkadaşlanmız, biraz önce soylediğim gibi, 1974'teki hükümet deneyimimizden cesaret alarak iyımser beklenüler içine giriyor, bu kez de kargaşanın, şiddet eylemlerinin kısa sürede sona erdirilebilecegini düşünüyorlardı. Oysa 19751977 arasında çok şey değişmiştı. Fakat kendimize güvenmemizin asıl nedeni şu idi: Biz, yalnız 'MilUyetçi Cephe'nin degil, genel anlamda 'cephe' kavramının karşısında olagelrniştik. Yıllardan ben, dışınuzdaki sol çevrelerden bazılan da, bazı 'tepeden inmeci'ler de, CHP'yi veya CHP'li gençleri, birtakım cephelesme girişimlerinin içine çekmek için çok uğraşmışlardı. Biz bunlara karşı kesin kararlılıkla direnmiştik. Kendi dışımızdakı siyasal oluşumlarla veya akımlarla hiçbir şekilde ilişki kurmamaya Özen göstermiştik. O nedenle de, o sıralarda kullanmış oldugum bir deyimle, kimseye 'diyel borcu'muz yoktu; kimseye bağımlı değildik. Bu da. bize terör karşısında devlet güeünü yansız biçimde kullanabilme serbestliguu ve olanağıru sağlıyordu. Birçok arkadaşlanmız, kargaşaya ve şiddet eylemlerine Spiers'm saptamalan Toker'den ilginç bir öykü dinledim. ABD Büyükelçisi Spiers ile yemek yemişti. Büyükelçi, " . . . Cumhurbaşkanınızm bu hükümetten memnun olmadıgı izlenimini aldık..." demişti. Genelde kendi saptamalannı yaparken, böyle izlenim edindiklerini de eklemişti. Büyükelçiye göre Washington, Ecevit'in Türkiye'yi "aşın sola" götürmeye niyeth' olduğunu sanıyordu. Metin, Büyükelçiye "aşın solculann kendi yollannda yüriiyebilraek için Ecevit'e sürekli 'harika adam' dediklerini ve bu oltayı yutturduklannı" anlatmış, Ecevit'in sıkıntısı Oysa Ecevit'in de bir "iç sıkınüsı" vardı. Eğer ivedi kredi için IMF yerine "bîlim adamlan" gelirse, içerde "Ne oluyor, ekonomiyi yabancılar mı yönetiyor" tartışması başlayacaktı. İlk başta Demirel atağa kalkacaktı. ABD'den başlayarak OECD ülkeleri ve Suudi Arabistan yardımıyla Türkiye'ye bir milyar dolar sağlanacağı söyleniyordu. Dışarda çalışan Türk gazetecilerinden biri, Hollanda Başbakanının açıklamasını veriyordu: "...Scbmidt, Türkler için şapkayı açtı, içine kimse para koymadı..." "Allende'nin sonu" ile ilgili benzetmelerine karşı çıktığım zaman Demirel, "...Ben, bunlann sonu Allende gibi olacak demedim ki..." dedi. " . . . Beni bilen bilir, her türltt zam, soygun bir kenara atılacak da, benim .\Ilende sözlerimle ugraşılacak?.. Ben diyorum ki, Allende de böyle bir ekonomik yol izledi, kadın çoluk çocuk sokaga döküldii." "Ama sözleriniz bu kadar açık değil." "Açıklanm. lstanbul'da birkaç gün kaldım, işitmediğim kalraadı. Ordu komutanını burada özel bir toplantıya çagırmışlar, 'gelmem' demiş. Vallahi iilser oldum. Buraya 9 hâkim önermişler, 9 adet başka isimlerin atamalan çıkmış. Nerede Abdi'nin, Hamido'nun Cihangir'in katilleri?.. Nerede 15 milyonluk soygunlar. Bunlan sadece hep ben sonıyorum. Halk bir gün sokağa çıkacak. Kaynıyor her yer. Ben soyieyince rni ordu harekete geçecek, 'darbe' yapacak? Nerede bölüculük karşısındakiler, nerede ordu? Soranm nerede?" Demirel: Eceyifin gidişi, Allende'nin gidişi "Ama Ecevit, ne Batıdan kopabilir, ne de bağlantısız devletler gnıbuna geçebilir" demişti. Amerikan büyükelçisi Brzezinski'yi andınyordu. Spiers, ivedi yardım konusuna daha açıklık getiriyordu: ABD'nin ancak IMF eliyle uluslararası finans kuruluşlannı etkileyebileceğini söylemişti. Elçi, tran'daki ABD dinleme istasyonlannın Türkiye'ye aktanlmasmın söz konusu olmadığını bildirmişti. Bütün bu olgulara karşın, Metin Toker Nisan sonunda ABD'ye gidip Türkiye'yi tanıtacak parlamento grubunda bulunacaktı "hükümetin düşmesi olasıugı" olmadığına inamyordu. Eğer Ecevit'in "BaOdan yeterli destek gönnememiz hayal kıncıdır" sözü, Türkiye'yi Batıdan koparmaya yönelik isteğin yeni bir belirtisi sayıhyorsa... Ohooooo, Türkiye'nin çok işi vardı. Ve o zaman... Başbakan Yardımcısı herhalde solda olmayan Faruk Sükan'ın "Ortaya çıkan yeni şartlar, Türkiye'nin bağlı bulunduğu ittifak sistemleriyle anlaşmalannı gözden geçirmesini zaruri kılmaktadır görüşündeyiz" demecine ne demeliydi? Şükrü Elekdağ aradı, "Her şey tam kargaşa içinde" dedi. Hükümet kadroları arasında "koordinasyon" yokluğunun her şeyi etkilediğini, DPT'nin "İşte Batı para vermiyor, kendimize dönelim" sloganını bu arada Kuruç'un DPT'den gitmesi gereğini vurguluyor Maliye Bakanlığımn hükümeti "aldattığını" söylüyordu. Elekdağ'a kulislerde kimi belirtilerin gözlendiğini aktardığımda, hele iki parti önderinin bir "centilmenlik anlaşması" için yan yana gelebileceğinden söz edildiğini söylediğimde olağaüstü heyecanlandı, "Bu olabilirse, çok önemli... Çok önemli" dedi. YOKLAR LlSTESt KABARIYOR Yoklar listesinin başında benzin yer aiıyordu. Benzin istasyonlannın önündeki kuyrukları isaret eden Demirel, "Bunlann gidişi Allende gidişi, bakalım nasü gidecekler" diyordu. (Fotoğmf: CUMHURİYET) Dışişleri Genel Sekreteri, Dışişleri Bakanı Ökçün'ün "BaDdan kopmaya hevestt" olduğunu söylüyor, Batıyla ilişkileri hep "alargaya" aldığını belirtiyordu. Bu ikilemlere bir yenisini ekleyen Elekdağ, "..Sanınm, nisanda sıkıyönetim uzatılırken, 'bölücülük' sorunu gerekçeye girecek.." dedi. Herhalde bu bilgiyi Fransa Büyükelçisi vermemişti Elekdağ'a. Zamlar patladı: Benzin 17 liradan 20'ye çıktı. Gaza yüzde 100 zam. Kesmeşeker 18.5 liraya, çimentonun ton başına fıyatı 1350 liraya, demire... Uzuyordu liste. Türkiye'nin ytizde 60'ında elektrik yoktu. Taban fiyatlanna, ancak yüzde 1424 arası zam geleceği söyleniyordu. Demirel, Istanbul'a gitmiş, işadamlanna "Bunlar zam degil, insan soymaktır" diyordu. Türkiye'nin her kesiminden günlltüler, sesler giderek artıyordu. Ecevit, zamlann kopardığı fımnanın geçmesini bekliyordu. Demirel, lstanbul'da benzin sıkıntısını irdelemek için parti örgütünün kiraladığı atlı arabalarla karşılandı. Düzenlediği basm toplantısında bir süredir sağ kulislere sakız olan bir deyimi kullanan Demirel, "Bunlann gidişi Allende gidişi, bakalım nasü gidecekler" diye konuşuyordu. Bu arada CHP içindeki huzursuzluk da Kunıltay nedeniyle giderek tuTnanıyordu, ama kimilerinin ABD Büyükelçüiğiyle ilişkileri daha sıklaşıyordu. ABD Büyükelçiliği "ne olacagını" araştınyordu. Haluk lİlman söyledi, MtT'te çalışan bir tanıdığı "ABD'nin Türkiye'de bir 'darbe' bekledigiai" söylemişti. Sanki ABD'nin Türkiye'deki darbelerden hiç haberi olmazmış gibi. Yıllardan beri, dışımızdaki sol çevrelerin bazılarına, tepeden inmecilere karşı kararlılıkla direnmiştik. O nedenle de kimseye diyet v borcumuz yoktu, kimseye bağımlı değildik. bu da bize, terör karşısında devlet güeünü yansız biçimde kullanabilme serbestliğini ve olanağını sağlıyordu. son verme bakımından bunun yeterli bir güvence olduğunu düşunmüş olabilirler. Normal koşullar altında, bu, kuşkusuz önemli bir güvencedir. Ama koşullar normal olmaktan fazlasıyla çıkmıştı. Hükümet ne kadar yansız davramrsa davransın, sağdan gelen terörün de soidan gelen terörün de karşısına çıkarken eşiüikten aynlmamaya ne kadar özen gösterirse göstersin, kamu kuruluşlarından birçoğunun geride kalan üç yülık dönem için sürüklendiği bozulma ve bolünme, hükümetin yansız tutumundan beklenen sonucun sağlanmasım çok güçleştiriyordu. Kışkırtmalann yoğunluğu da güçlüğü busbütün amnyordu. Gerçi, emniyet kuvvetlerindeki bolünme sanıldığı veya ilk bakışta görulduğü kadar ileri ölçülere varmış değildi. Polisin büyük çoğunluğu yansız bir tutum izleyebilecek dunımdaydı. Fakat, egitim ve donamm bakımından polis, yıllardır, akıl almaz ölçüde ihmal edilmişti, etkisini büyük ölçüde yitirmişti." de bilünsel olanakları değerlendiren teknik servisler hızla geliştirilmeye başlandı. Teknik servislerle karakollar ve olayları izleyen polisler arasında verimli bir işbirliği duzeninin temelleri auldı. Aynca kurslardan geçirilmiş, yetenekli ve gözüpek emniyet görevlilerinden çevik ekipler oluşturuldu. Bu ekipler gereğinde yurdun her köşesine gidiyor, olaylan, birbirinden kopuk olarak değil, bağlantılarını da arayarak izliyorlardı, Örgutlu terör karşısında bu yaklaştm gerekliydi. Ankara'da bir eyleme katılan terörist, birkaç gıln sonra, bir başka ilde de eyleme geçiyordu. Veya bir ilde kullanılan bir silah, bir sure sonra, bir başka ildeki eylemde de kullanılıyordu. Değışik illerdeki şiddet eylemleri arasında yömem benzerlikleri ve yer yer aynı sılahların kullamldığı, butün yurt düzeyinde görev yapan çevik ekiplerin çalışmasıyla saptandıkça, eylemleri hangi örgütlerin yaptığı ortaya çıkıyordu. Gerçi bu konuda, belki her ulkede rastlanabilecek engellerle karjilaşıldığı oluyordu. Bir ilin emniyet örgütü, başka bir ilden gelen jevik ekiplerin, kendi görev bölgesinde çalışmasına tepki gösteriyordu. Fakat bu engeller de aşılmaya başladı. Sonuç olarak, yıllardan beri ilk kez, ülkemizde, terör eylemcisi örgutlerin, tek tek eylemcilerin ve deyim yerindeyse, "suçlu silahlar"ın saptanması çığırı açıldu Tabii, emniyet kuvvetlerinin, bir bütun olarak, daha yeterli düzeye gelebilraesi zaman istiyordu. Ama biz, bir yandan zamana bağh eğitim ve geliştirme çahşmalarım sürdürürken, bir yandan da, teknik servisler ve çevik ekipler yoluyla, hızla sonuç verici çözumleri uygulamaya koyduk. Aynca, Ankara'da, Emniyet Genel Müdürluğü'nde, yurdun hsr köşesindeki eylemleri saati saatine izleyen ve bunlar arasındaki ilişkileri, benzerlikleri ortaya çıkarmaya, emniyet kuvvetleri arasında iletişimi ve işbirliğini sağlamaya yarayan bir karargâh kuruldu. Kısa sürede olumlu sonuçlar alınmaya başladı. Ne var ki, hükümetten aynlmanuzdan sonra, o çevik ekipler, darmadağm edildi. Görevleri uğruna, toplumun esenliği, huzuru uğruna canlannı tehlikeye atan ekip üyeleri, yurdun değişik yörelerinde pasif göreviere dağıaldılar. Kaldı ki emniyet kuvvetlerinin, abnan bu kısa vadeli önlemlerle daha etkili duruma gelmesi, suçlu örgutleri, kişileri veya silahları saptayabilir duruma gelmesi, şiddet eylemlerini caydırmaya yetmiyordu. Çünkü polıs, bulduğu kannları veya sanıklan adalete aktanyordu; ama yargı organlan görevlerini gereği gibi yapabılecek durumda değillerdi." Ekonomidc karamsarlık Ekonomi konulannda giderek karamsarlığımız artıyordu. Bakanlar Kurulu'nun yeni önlemleri görüşmeye başlayacağı sıralarda DPT Müsteşan Kuruç, "Eğer önlemler iyi çıkar ve uygulanırsa, bu yıl yüzde 2530 enflasyon" diyordu. Hikmet Çetin'in beklentisi ise "yüzde 35"ti. "Tasamıfa" yönelmeye başlarken taban fiyatlannda belirli oranlarda kısıntı yapılacağı söyleniyordu, gerekliydi, ama geniş kitlelerde 'yok'luklar, karaborsa gelişmelerinden sonra bu karar geniş tepkiler yapabilirdi. AP önderi "Önlem degil bunlar, düpedüz zam paketi" diyordu. Ekonomiyi ilk başta "içerde" düzeltmeye çaiışan hükümetin alacağı kararların halka tersine bir bakışla indirümesiyle zaten bozuk giden düzen, bir kat daha bozulabilirdi. "Ekonomi paketi"ni DİSK ve Türklş'le göriişen Ecevit, bu toplanüyı "tarihsel" diye niteledi. Bir zamanlar işçi hukümetinin ekonomik darboğazdan cıkmayı sağlamak için aldığı önlemleri, işçi kesiminin desteklemesini anımsatmaya, işçi kesimlerinin "yarduncı" olmaya çalışacaklanm söylemeye çalışıyordu. önlemlerin an a hedefi, Üretimin arttırılması, Üretim potansiyelinin tam değerlendirilmesi, Dış ödemeler darboğazının hızla aşılması, Enflasyona karşı etkin önlem alınması ve istihdam sorununun çözümlenmesi, tstikrar sağlanırken Türk ekonomisinin dinamizminden de yararlamlması, Gelir dağıhmında dengenin gözetilmesi. "Tarihsel toplanüda" bu ilkelere karşı çıkacak kimse bulunamazdı. Ama pratikte neler gelecekti, önemli olan buydu. SCRECEK ECEVt r TİN AÇIKLAMASI: Darbe söylentileri 'Darbe' sözleri açık toplantılara değin indi: lstanbul'da, Demirel'e Allende'den sık sık söz ettiği için Türkiye'nin de böyle bir darbe beklentisi içinde olup olmadığı sorulabiliyor, AP önderi "bu hükümetin kapıyı kınnadan, tokrnağı çevirerek içeri girmesini istediklerini" vurguluyordu: "Askeri darbe olup olmayacagını ben nereden bileyim? Ama Türk askerinin Amerika'nın güdiimünde olacaguu sannuyorum, ihtimal vermiyorurn. ama yine söylüyorum: Bu gidiş Allende'nin gidişine benziyor" diyordu. Genelkurmay Başkanı Evren'le hükümet başkanı arasından su sızmadığının söylendiği bir dönemde 'darbe' nasıl gerçekleşecekti?.. Evren'in hükümetle ilişkisi olumluydu, buna gerek de vardı, ama "bemen altındakiler" ne yapıyor, ne düşünüyordu? Söylentilerle varsayımlar birbirini tutmuyordu. 197879 hükümetimiz dönemitıde, o zamanki Federal Almanya Başbakam Sayın Heunat Schmidt ile yapiiğımız görüşme hakkında dün. Saym Cuneyt Arcavürek'in Cumhuriyet'in Tnci sa>fasındaki yaası ile ilgili olarak bazı aynntılan açıkliğa kavuşturmak isterim: 1978'de hükümeti kurduktan kısa bir sure sonra, ilk dış gezilerimden birini Federal Alroanya'ya yapmışum. Ağır bir ekonomik yük devralmıs otduğuımız ve dışsaum gelın ile petrol alımını zor karşılayabildiğinüz için, üstelik de kapıya \i Jılan dış borç faiz ve taksitlerini ödemek zorurtda olduğumuz için, uygun koşullu krediJere ivedi gereksinmeıniz vardı. Saym Schmidt ile resmi görüsmemizm başlamasından önce, bazı Alman yetkililer, Türk heyetindeki meslektaşlanna, resmi görüşme sırasmda 200 müyon ntarklık bir kredinin açıklanacağı müjdesini fısıldamışlardı. Resmi göruşme başladığıoda, Sayın Schmidt, Kıbrıs konusunu açtı ve bazı ödunler verilnıesini isıedi. Ben Bonn'a, Kıbns'ı görüşmek için gehnedığimi söyledim. Onun üzerine. Sayın Schmidt, Kıbns konusundan bir daha söz etmedi. Ne var ki, 200 milyon mark tutarında olacağı söylenen kredi, 100 milyon mark olarak karsımua çıktı. 200 milyon marklık kredi konusunu telaffuz eden Alman yetkirisi, zamar.m Federal Almanya Başbakanı Schmidt olmadığı için, bu acıklamayı yapmak gerefini duydum. Schmidt, 200 milyon mark krediden bahsetmedi İngiltere'den yardım "Emniyet kuvvetierindeki bu yetersizli|i gtdermek bakımından neler yaptınız veya yapmaya çahştınızî" BÜLENT ECEVtT "llkin, 1978 başında hükümete geldiğimiz zaman bu konuda nasıl bir durumla karşılaştığımızı iki somut örnekle anlatmakta yarar görurum. Başbakan olarak Istanbul'a ilk gidişlerimden birinde, vilayetle, emniyet yetkililerini topladım. Eksikliklerini, gereksinmelerini kendi agızlanndan dinlemek istedım. Bir kere, donamm bakımından, eylemcilerin çok gerisindeydiler. Telsiz ve araç saym bile son derecede yetersizdi. Görüştüğüm yetkililerin çok iyi niyetli olduklan belliydi. Aynı zamanda açık sözlüydüler. özellikle teknik sen. islerin başlannda bulunanlar, hiçbir olayın izini süremeyecek durumda olduklannı söylediler. Nedenini sorduğumda şu örneği verdiler: "tsUnbul'da pek çok ktrakol var, bunlardan hepsinin görev bötgelerinde silahlı eylemler oluyor. Bu eylemlerin izini surebilraek ve sorumlulannı saptayabilmek konusunda, bizler, en başta, balistik kontrole güveniriz; olay >erinde bulunan mermi kovanlannı inceleyerek, bunlann hangi silahlardan ateşlendigini bulmaya çalışınz" dediler ve şunu eklediler: "Semt karakoflan bize, iki hafta içinde lopladıkian ne kadar mermi ko>anı varsa, bir lorba içine koyup gönderiyorlar. Fakat hangi Btermi kovanının hangi olayla il Ecevit'in çaylı toplantılarından: Belirli sayıdaki gazeteciler, belırlenen saarte, Çankaya 'daki konutta bir araya geldik, man ayınm "özel çayh topUmtı"larından birini Ecevit, bir konuşmayla açtı: "... Sıkıyönetim üzerindeki tartışmalar tatsız bir mecraya yöneldi. Bana yöneltemedikleri eleştiriteri orduya, çok haksız biçimde yöneltiyorlar..." dedi. Şubat ayında "çayh toplantı"yapılamamtşn. Hükümet sıkışıktı, belediye gelirleri yasastyla bütçe göriişmeteri nedeniyle sürekli çalışıyordu. Ecevit'in 'ötel açıklamalan' daha çok geneldi: "... İç güvenlik istihbarat ifinde daha etkili işbirliği saglanacak. Emniytt örgütü ile öteki kaynaklan koordine ttmek bellibaşlı bir sorun. Sükan 'm önerisiyie 'geZİd ekipler' ohışturutacak. Son zamanlarda yakaiananlar arttt, daha tutuklamalar olacak... Şimdi sıkıyönetim ve Evren 'in açıklamasıyla ilgili eUftirilere geleyim: Bu açıklama yapıldıktan sonra haberim oldu. Böyle bir açıklama yapmayı düfunmüş... " dedi. "Muhalefetın bu biçimde davranmasımn nedeni?" "... MuhaUfette Sayın Demirel'in öıelüği. devamh şikâyetçi olmak. Biz şikâyetlerimizi ya kamuoyuna, ya da yargıya yapardık. Faktu Demirel, CumhurbafJumına mirel yaramaz çocuk gibi her şeyi şikâyet ediyor' Ecevit: Muhalefette Sayın Demirel'in özelliği devamlı şiköyetçi olmak. Biz şikâyetimizi ya , kamuoyuna, ya da yargıya yapardık. Fakat Demirel, Cumhurbaşkam 'nayapmayı yeğliyor. Sanki her zaman okul müdürüne giderek olur olmaz şikâyet*» bulunan çocuk gibi. Belki muhalefetıe umduğunu butamadı. yapmayı yeğliyor. Bugün de TRT'ye yazmış. Her makamdan, her kuruldan şikâyetçi. Belki benzetme tuhaj gelecek, ama sanki her zaman okul müdürüne giderek olur olmaz şikâyette bulunan bir çocuk gibi. Belki muhalefetıe umduiunu bulamadı. Zaten umduklannı bulsalardı, çok kötü olurdu..." Türkiye'de tabii kimi ülkelerde de akaryakıı sıkıntısı ya da yüksek fiyattan dolayı, akaryakıtm yerini alacak bir maddenin bulunmasıyla ilgili kimi çalışmalar yapılıyordu. Türkiye'nin derdi dövizsizlikten akaryakıı sağlayamamaktı. Elektrik kısıntılannın halkça benımsenip düzene girmesini Ecevit, "küçümsenmeyecek bir başarı" olarak göruyordu. İçimizden biri, "Ya alkollu otomobil?" diye sordu: Ecevit anlattı: "Şeker şirketine Orhan Alp'le gittim. Alkoüe çahsan oıomobile bindirditer. Arkasmda hos bir koku bırakarak çalışıyor ve bir süre sonra normal otomobüden daha hızb gidebiliyor. Örneğvt Brezilya 'da benZİne yüzde 20 alkol kanştınhyormuş. Tam saf olmayan alkolle, Renault motoruna takılacak 800 liralık bir aleile mükemmel işliyor. Tabii bu yoldaki denemeler başanlı otiına, alkol üreten fabrikaları genisleteceğiz" dedi. Valilere bir genelge göndermıştı. Her vali, her köyde her kentie kalan, ama dışarı satılabilecek üriinlen saptayıp Ankara'ya bildirecekti. tvedi yardım konusunda söylediği ıki cumle ilginçtı: ' 'tvedi ve orta vadeti yardunda ciddi istek var, ama IMF her yerde 'heyula' gibi karşımıza dikiliyor" diyordu. Beş yıl sürmesini, ilk yıl 1.5 milyar dolar olmasını istediğimiz ivedi yardım konusunda Batıhlarm On ve kesin kosulu, Türkiye'deki uygulamalann !MFdenetiminden geçmesiydi. Bizse, kendi pianımızı uygulcyıp sonuç alabileceğimizde dıreniyorduk. Ecevit, "tvedi yardım konusunda ayaset adamlan bizi anltyor, ancak su ana kadar bir şey yapamadılar" diyordu. 9 Martta gazeteler, "Ecevit umudunu kesti, ekonomik planı buna göre yapıyor" başlıklarıyla çıkacaktı. tvedi yardım sürüncemede kaldıkça ıçerdeki sosyal ve ekonomik zorluklar artıyordu. "tçeride alıaacak önlemler" konusunda Ecevit, "Tünelm ucundaki ışığı ne kadar iyi gösterebitirsek, vaiandastan o ölçüde özveride bulunmasını sağlayabitiriz. Bu güvencenin sağlanması planın başansı bakımından çok önemli" dedi. Enflasyonun 1979'da hangi oranda olacağtnı, ya da yükseklığınin durup durmayacağmı "bümiyordu", kesin bir şey suyleyemezdı. Eğer alınacak ekonomik önlemler halka iyi anlatıiıp saıdirilemezse?.. Sonucun olumsuz boyutlar alacağını Ecevit de biliyordu. StRECEK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear