22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Cumhuriyef ikinci Ağrı efsanesi yeni aşamada Sahıbi: Cumhuriyet Maıbaacılık \e Gazetecilik Turk Anonım Şırketı adına Nadir Nadi. # Genel Yayın Muduru: Hasan Cemal, Muessese Muduru: Kmine Uşaklıgil, Yazı Işlerı Muduru. Oka> Gonensin. • Haber Merkezı Muduru: \al<,ın Ba\er. Sayta Duzenı Vonetmenr Ali Acar. TAKVIM 30 Ağustos 1984 lmsak: 4.50 Guneş: 6.21 Temsılcıler ANKARA: Yalçın Doğan, IZMIR: Hikmel Çelinkaya, ADANA: Mrhmel Mercan, 9 Servıs Şeflerı. Istanbu! Haberlerı. Reha Oz, Dış Haberler Ergun Balcı, Ekonomı: Osman Llaga>, Kultur Avdın Emeç, Magazın: Yalyin Pek$en. Spor Danışmanı. Ahdulkadir Vucelman, Duzeltme: Refik Durbaş, Araştırma Şahin Alpa), IşSendıka: Şukran Kelenci. Burolar % Ankara: Ziya Gokalp Bulvarı İnkılap Sokak No: 19/4 Tef: 33114147, • İzmir: Halit Ziya BuKarı No: 65/3, Tel' 254709131230 • Adana: Çakmak Cad No. 134 Kaı 3, Tel. 1455019731 • Basan \e Ya\an. Cumhumet Maıbaacılık ve Gazeıecılık T.A Ş Turk Ocağı Cad 3 9 4 1 , Cağaloğlu. Isı. PK: 246lst. Tel: 5209703 Telev 22246 Öğle: 13 09 tlcındı: 16.51 Akşarrr 19.48 Yatsı: 21.13 Nuh'un gemicisi gözaltına ahnıp bıraküdı Haber Merkezi Amerikalı araştırmacıların yarattığı İkinci Ağn Dağı Efsanesi, dağda gemiyi bulduğunu iddia eden Manvin Steffins'in ortadan kaybolduk1 tan sonra önceki gun İstanbul da ortaya çıkması, gözaltına alınması ve bırakılmasıyla yeni bir aşamaya ulaştı. Manvin Steffins'in gözaltına alınmasıyla aynı sırada mühur altına alman Ağn Dağı urünu taş ve toprakların "konınmaya değer özellikleri olmadığı", yapılan inceleme sonucunda ortaya çıktı. Kültür ve Turizm Bakanı Mükerrem Taşçıoğlu dun Ağrı Dağı'ndaki son faaliyetler konusunda bir basın toplantısı düzenledi ve "Nuh'un Gemisini aramak isteyen başkalarını da" Türkiye'ye davet etti. Ağrı Dağı'nda Nuh'un Gemisini arama çalışmalan yaptıktan sonra "Gemiyi buldum" diye basın toplantısı düzenleyen ve sonra ortadan kaybolan, önceki gün Istanbul'da ortaya çıkan Manvin Steffins, dün eşi ve kızıyla birlikte tstanbul'dan Zurich'e gitmek üzere geldiği Yeşilköy Havalimanında gözaltına alındı. Steffinsin bavulundan çıkan 3 kilo 900 gram taş ve toprağa el kondu, bunlar Arkeoloji Müzesine gönderilerek hızla incelettirildi ve "konınmaya değer özellikleri olmadığı" saptandı. Manvin Steffins, önceki gun New York'ta basın toplantısı yaparak, Ağrı Dağı'nda buldukları parçaları ABD'ye getirdiklerini acıklayan Ron Wyatt ile ilişkisi olmadığını bildirdi, öteki araştırma ekibinin lideri astronot Irvvin'in elindeki parçalar hakkında bilgisi olmadığını söyledi. KülturTurizm Bakam Mükerrem Taşçıoğlu, Ağrı Dağı çevresinde olan bitenlere ilişkin bilgi verme amacıyla dün bir basın toplantısı düzenledi. Bakan, "Olayın bütün dünyanın ilgisini üzerimize çektiğini" bir kez daha vurguladıktan sonra, Steffins'in gözaltına alınması torbalardaki taştoprağın derhal incelettirilmesi Steffins'in yeniden serbest bırakılıp Türkiye'den aynlması biçiminde gelişen olaylar zinciri hakkında şu açıklamada bulundu: "Bir yabancının tntuklandığı yolunda spekulasyon yapılması aleyhimize kullanılabilirdi. Bunun için acele davrandık. Değerlendirme sonunda koruma gerektiren bir malzeme çıkmazsa dış basında memleketimize gelerek araştırma yapmaya çalışan kimselere karşı benim ve Türk polisinin iyi davranmadığı söylenebilirdi. Biz 6 torba taş ve toprağı önce İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde incelettik. Şu anda da Ankara Arkeoloji Muzesi'nde jeolojik araştırmalan yapılmakta. Bunların korumaya değer hiçbir vasfı yok." Taşçıoğlu, Amerikalı araştırmacı Steffins'in saat 16.55'te Isviçre HavayoUarı'nın bir uçağıyla Türkiye'den a>Tildığını açıkladı ve "Üç Kutsal Kitapta da yer alan Nuh'un Gemisi'ni araştırmak isteyenleri davet ediyoruz," dedi. Japonyada psikiyatri klinikleri işkence merkezine benziyor Birleşmiş Milletler Insan Haklan Komisyonu'nun yaptığı soruşturmada, kliniklerde hastalann tel bir kafes içinde tutuldukları, yumruk ve demir çubuklarla dövüldüğü, uyuşturucu almaya zorlandığı belirlendi. Dış Haberler Senisi Birleşmiş Milletler İnsan Haklan Alt Komisyonu'nda, Japon özel psikiyatri kliniklerine uyguladıkları "kötü tedavf'ler nedeniyle suçlamalar yoneltildi. Çeşitli araştırmalar sonucu, hastalann bu kliniklerde istekleri dışında altı buçuk yıldan fazla tutuldukları, dış dünyayla ilişkilerinin kesildiği ve avukat tutmalannın engellendiği ortaya çıkarıldı. Le Monde'un haberinde, başkent Tokyo'nun 200 kilometre dışındaki "Utsunomiya" psikiyatri kliniğinde 222 hastanın dövuldüğu ve uyuşturucu ilaçlar almaya zorlandıklannın saptandığı bildiriliyor. Bu özel hastanedeki iki hastanın hastabakıcılar tarafından yumruklarla ve demir çubuklarla dövülerek öldurüldüğu de ortaya çıkanldı. Son uç yıl icinde bu hastanede ölü sayısının ondokuza çıkması üzerine polis bir soruşturma başlattı ve Meclis'te hükumete karşı bir gensoru onergesi verildi. HÜKÜMET tLGİSİZ Birleşmiş Milletler İnsan Haklan Komisyonu'nun yürüttüğü soruşturmailar sonucunda da, hükümetin bu olaylar karşısında ilgisiz kaldığı ortaya çıkarıldı. Araştırmalar sonucunda, özel kliniklerdeki doktorların hastaları üzerinde sınırsız yetkiye sahip oldukları saptandı. Incelemelere göre, bu kliniklerde tel bir kafes içinde tutulan hastaların, serbestçe hareket etmeleri, hastanenin içinde dolaşmaları bile engelleniyor. Üstelik, Utsunomiya hastanesinin kendi raporlarında bile, ondokuz hastanın "anormal yoOardan" öldükleri belirtıliyor. Japon basınının bu konu üzerinde durması uzerine, hastanede görev alan üç hastabakıcı ve hastane sorumlusu tutuklandı. Birleşmiş Milletler İnsan Haklan Komisyonu, özel kliniklerde istekleri dışında tutulan hastalardan yüksek tedavi ücretleri talep edildiğini de bildinyor. Le Monde'un haberine göre, bu tip olaylar Japonya'da yeni değil. Daha önce uyumsuz çocuklann tedavi edildiği bir klinikte de insanlık dışı uygulamalara rastlandığı bildiriliyor. 1955 yılında Japonya'da 260 psikiyatri kliniği bulunurken, bu sayı bugun 1985'e yükselmiş durumda. Istatistikler, Japonya'da akıl hastalannın sayısında sürekli artış olduğunu ortaya koyuyor. Bir Japon psikiyatrist, bu konuya şöyle bir yaklaşımda bulunuyor: "Kısa sürede dünyanın ikinci buyük endüstrileşmiş ülkesi haline geldik. Bu bize çok pahalıya mal oldu. Okullarda, daha anaokulundan itibaren dayak yöntemi başlar ve bu üniversiteye kadar devam eder. Dayak, iş hayatında yerini başka tip bir baskıya terkeder. Bircok Japon, iş hayatında başanlı olmak için aile hayatlannı. boş zamanlannı, iş dışındaki uğraşlannı feda etmek zorundadır. Dayak dahil, bütün baskı yontemleri "daha iyiye" ulaşmak için uygulanır. Sonuçta birçok ruhsal bozuklukların ortaya çıkması olağandır." Le Monde'a göre, bugün Japonya'da yaşayan 118 milyon kişiden 5 milyonu ruhsal yonden çökuntüye uğramış durumda. Aralannda ileri derecede akıl hastası olanlar da çoğunlukta. Hastanelerde her yüz yataktan 25'i akıl hastalanna aynlmış. Japonya'da hastanede bulunan 320 bin akıl hastasından 256 bininin, istekleri dışında zorunlu olarak hastaneye alındığı bildiriliyor. Bir Japon hemşireye göre, "Hasta sayısındaki artışı anlavabilmek için Japonların ruh hallerini yakından tanımak gerekli. Japonya'da sosyal başan son derece onemli ve bu başanyı elde edemeyenler toplumdaki saygınlıklannı yitirirler. Sonuçta fiziksel ya da ruhsal bozukluklar ortaya çıkar." Bir çok ülkede akıl hastalarının mahkeme karan olmaksızın hastaneye yatınlamamaJarına ve deneme suresinin iki günden fazla uzamamasına karşıiık, Japonya'da doktorlar tedavi süresini aiİelerin fıkrini almaksızın, yedi yıla kadar yükseltebiliyorlar. DIKIZ AYNASEVDAN AVRUPA AHMET TAS "İNGİLİZBAHÇESt" Almanlara "soğuk milteı" dnenler görulduğü kadarı ile doğru söylüyorlar. Çünkü "sıcağa" dayanamıyorlar.. Termometre 25'in üzerine çıkınca "delileniyorlar. " Lstlerini başlarını çıkarıp ortalığa dökülüyorlar. Ama soğuk oldukları ölçüde de "akılhlar". Çunkü çıplaklar kampına çevirmek uzere bula bula İngiliz bahçesi adlı parkı bulmuşlar. "Arnamus" konusundakifaturayı böylece İngilizlere çıkarmış oluyorlar. Eğer bin dolarınız varsa binin arabanıza^ vurun E5'e 8 Sağınızda solunuzda uzayıp giden yollar gaz pedalına basan ayağınızın kaşıntısını durduracak tek çözüm gibi görunüyor. Yollar uçaklar için yapılmış sanki. Kendinizi "AutoBahn" dedikleri nehre bıraktınız mı, su gibi akarken, kilometreler de lastiklerinizin altında eriyip gidiyor. Karşıdan gelen otobüsün, kamyonun, Rus ruleti oynar gibi sollaması, ya da tabanca çeker gibi "kafa çıkarması", derdiniz değil. Haritalar üç saate ltalya'da, beş saatte Isviçre'de, dort saatte Çekoslovakya'da, yedi saatte Fransa'da olabıleceğinizı ortaya koyuyor. Yani en kabadayı uzaklık, IstanbulAnkara bile değil. Saint Gilgen kövü ise Almanya'ya yarım saat. Hıç Avrupa'ya gelinir de Almanya'yı gormeden gidilir mi? Kaldı ki, "ayakçıktı parası" pasaport harcı, doviz vergisi için yaptığınız sabit masraflann "birim maliyeti"ni duşurmenin de bir başka yolu, daha fazla memlekete uğramak. Ayrıca memleket gormek, sevmek, "bilgi, gorgü arttırmak, biyograH zenginleştirmektir". Zarar yok, isterseniz, eliniz arkanızda, salına salına, açık ağızla gezseniz bile.. Çünkü aynı işi bir "devlet adam ı " yapınca "tetkik ve incelemelerde bulunmak" oluyor da, bir "millet adamı" olarak siz yapınca niye aynı şey olmasın? " T u r i s t " diye yineledi. Ama bunun anlamınm, "Sen arabana atlayıp Avmpa'da turistliğe çıkacak bir milletin vatandaşı mısın?" demek olduğunu anlamak için "Alman zekâsına" sahip olmak gerekmezdi. Eli ile bagajı gösterip aç işareti yaptı.. Bavullar, çantalar iniyor. Bu arada yeşil üniforması ile orman bekçisi kılıklı biri dahageldi. Bir gözü uzerimizde, dikilip duruyor. Ruhbilim, vesaıre okutulmuş biri olmalı.. Arabanız kurcalanırken sıze panik ve heyecan teşhisi koyarsa, ona gore "tahkikatı derinleştirecekler".. Tahkikatın derinleşmesı herhalde, karburatörun ıçi, lastiklerın astarı, koltukların kılıfının sokülmesi demek. "Lastik" sözünu yuzumuzden okumuş olmalı ki, eğilip lastikleri muayene etmeye başladı. Aslında Almanlara da fazla kızmak gerekir mi? "Vizeli" olmak, gazeteci olmak, "eroincilik" ile pekalâ uzlaşabilir bir keyfıyet değil mi? Vatandaşlarımızdan >ayın Kudret Bayhan, Turkiye Cumhuriyeti senatöru olarak diplomatik pasaportla seyahat ediyorken, milyonlarca franklık beyaz zehir ile yakalangeziyorlardır, ya da hepsi şu anda fabrikalardadırlar diye düşünüyorsunuz. Münih'teki Türk sayısı, bisikletli Alman sayısının kırkta biri bile olmamalı. Ama her nedense burayı " 6 8 " numaralı ilimiz yapıvermişiz. Aslında tarihe ve Osmanlıların niyetine bakacak olursanız, Viyana 68, Münih 69. il olacakmış gibi. Ancak, Viyana'yı kütüğe geçirtemeyince hesaplar değişmiş. lümu kesme biçme sonucu ortaya bırtakım "şaibeli ifadeler" çıkmış bulunuyor. Ancak önemine binaen bunlardan yalnızca "Bulgaristan'ı" düzelteceğiz. Bulgarlar, Turklere "komşu" diyorlar. Oysaki tarihsel belgeler "enişte" demelerini gerektiriyor. Birinci Murat Bulgar Kralını yenip, 1376 yılında Sofya'yı fethettiğinde, Kralın kızı Tamara'ya da "Allahın emri ile" talip oldu ve evlendi. Turklere aksilik yapan Bulgarlar aslında 1. Murat ile Tamara'nın bu izdivacını çekemeyenlerdir. Yazıda lafı edilen Tamara bu Tamara'dır. Dansoz Tamaralarla ilgisi yoktur. Ayrıca aynı yazının sonunda "Bulgaristanı boydan boya on saatlik bir sürede geçtik. Buna tuz, et ve etli dudak konusundaki tartışmalara ışık tutmak üzere attığımız şehir turları dahil" deniyor. Bu ifadede özellikle 'elli dud a k " ön kesintiler sonucu yanlış izlenim uyandıran bir biçim almış. İşin aslı özette şöyle: Ahmet Rasim " R o m a n y a Mektuplan" kitabında Sofya' da gezerken Bulgar kadınlannı uzun uzun inceliyor. Ve şöyle diyor: "Bulgar kadınlan sanlıktan Ferdi kredilerin verilmesine gelecek hafta başlanıyor ANKARA, (a.a.) Ferdi konut kredilerinin onümuzdeki haftadan itibaren verilmeye başlanacağı bildirildı. Toplu Konut ve'Kamu Ortaklığı Idaresi Başkanı Vahit Erdem, konut kredisiyle ilgili yönetmelikte evi olmayan memur, işçi, emekli ve esnafa öncelik verilmesinin ongorüldüğunü hatırlattı. Erdem, yapılacak inceleme sonucuna gore. Merkez Bankası'ndan para transfer edilerek ferdi konut kredısi verilmeye başlanacağını belirtti. Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanı Erdem, bugüne kadar toplu konut fonunda 33 mılyar lira biriktiğini, 2.5 ayda bunun 18 milyar lirasının toplu konut kooperatiflerine dağıtıldığını bildirdi. Ttirk esirlerin eseri Viyana kuşatmalan sırasında "geldiler, geliyorlar" korkusunu en fazla çekenler Bavyeralılar ve Bavyera'nın başkenti Münihliler. Öyle ki, bu Osmanlı "deplasm a n l a n " sırasında Bavyera'daki prensliklerden birıne yuzlerce akıncı esır duşmüş ve yeniçerileri topluca getirip Munih dolayında bir kışlaya hapsetmişler ve 16. yuzyılda kentin bütun su kanallarını bu esir Turklere yaptırmışlar. Şimdi öyle ki, Turk konsolosluğunun bulunduğu mahalledeki "Nypmhenbourg Sarayı"nın önundeki durgun bir nehri andıran su kanalları, Türk esir Babanızın evi gibi Cebinizde Almanların verdiği "oturraa izinli" pasaportunuz var. Bu vize Almanya'yı "babanızın evine" çevirmiş gibi.. Ayrıca, Ankara'daki Alman Konsolosluğu'nun önünde transit geçiş için ter döken vatandaşlara en azından ayıp etmemek için bir girişcıkış yapmak gerekir. Ayrıca madem ki, Almanlar ayncalık tanıdılar, bunun keyfini niye sürmeyesiniz? Alman \izesi almak, nükleer fizik diploması almak gibi bir şey. Avusturya, Alman sının Kapıkule'den beri göregeldiğimiz "gürarüklü bölgeler" gibi değil. Uza>np giden otoyol üzerinde "paralı geçiş" turnikelerini andırıyor. Her şerit, bir cins vasıtaya aynlmış. Otomobil kervanına katılıp Almanya'ya kabul edileceğimiz mutlu anı bekliyoruz. Onumuz arkamız, gurbete dönen "gurbetçilerimiz"le dolu. Almanlar, bazılarını kenara çektirip kok soktürüyorlar. Ama genellikle oteberilerıni fazla kurcalamadan salıverıyorlar. Sıra bize geldiğınde, önceden izinden dönen ışçi sandılar. Sonra " 0 6 " plakayı farkedince kervandan ayırıp kenara cektiler. Demekki "kapı gibi vize", kapıdan içeri alınma>ı sağlamıyor. Üstünden başından aksilik akan uniformalı biri gelip tepemize dikildi \e ağzındaki bir avuç dolusu çakıl taşıru boca eder gibi bir araba laf edip sustu. Almanca yanıt alamayınca bu kez Turkçe konuşmaya başladı: "Sigorta, ehli>et ver.. Niye geldin?" Uslubundan anlaşılıyordu ki, konuştuğu Turkçeyi bir başka Alman'dan oğrenmişti. Sigortavı, ehlıyeti incelerken, "Niye geldin?" sorusunu yineledi. Elinden evraklan çekip "memleketin başına çalınsın" demek ve bir " u " donüşu ile nefes almadan Kapıkule'ye yonelmek, ovuna gelmek mı olacaktı? Olmazdı kuşkusuz. Ama, 1,5 ve milyon vatandaşımızın gösterdisağği sabn gostermemek hem şımarıklık olur, diye \e "efendilik bizde kalsın" ulusal formülümuz uyarınca: "Turist" dedik. Nükleer santral pazarlığının ne kadar süreceğî belli değil Bagajdan bavullan, çantaları indiriyoruz. Bu arada yeşil üniforması ile orman bekçisi kılıklı biri daha geliyor. Bir gözü uzerimizde, dikilip duruyor. Ruhbilim vesaire okutulmuş olmalı. Arabanız kurcalamrken size panik ve heyecan teşhisi koyarsa, ona göre tahkikatı derinleştirecekler. münih'teki Türk sayısı, bisikletli Alman sayısının kırkta biri bile olmadı. Ama her nedense burayı "68" numaralı ilimiz yapıvermişiz... mamış mıydı? Ve şu anda birkaç yüz kilometre otelerde, Fransa'da yıllann geçmesini beklemiyor muydu? lerinin eseri. Bugunku Almanların ataları yine de çok insaflı imişler. Çünkü Bavyera prensleri onların işçiliğinden çok memnun kalmış olmalılar ki, Münih'in merkezdeki caddelerinden birine "Turken Strasse" (Türk Caddesi) adını vermişler. Ankara'da marşa basmadan once amacımızı şöyle belirtmiştik: "Niyetlmiz ekmek bulamayanlara başta, önermek pahasın a " >urt içi "latil pahalı" diyenlere alternatıf sunmaktı. Artık " p a s t a o n e r m e k " , Turkiye'de başını Başbakanın cektiği politik bir moda.. Bizde modaya, uyuyoruz ve diyoruz ki "Eğer bin dolarınız varsa götürüp koprünün, KİT'lerin hisse senetlerine y atıracağınıza atlayın arabanıza ve vurun E5'e..." İki gün gidişe iki gun donüşe ayınn bu arada dönüş benzin parasını da sağlama ahn. Macaristan'da, Avusturya'da veya Almanya'da bir küçük kasabada, koyde bulacağınız pansiyonda yerleşin " p i k n i k " yaparak, "kendin pişir kendin ye" formülünu uygulayarak paranız ve izniniz bitinceye kadar kalın.. Tıpkı Bodrumlarda, Marmarislerde Almanyalarda yaptığınız gibi... Bin dolarhk "Özal Senetleri" ile kazanacağınız pek büyuk bir şey yok. Ama onlarla goreceğiniz koca bir Avrupa var. yeni kurtulmuş gibiler. Balkan kadınlannın o kafür gibi beyaz goğüsleri ile gül yanaklan nerede. Hele hele Sofya'da etli kırmızı dudağın izi yok." Biz de Rasim'in bu gozlemlerinin 1916 yılına ait olduğunu o tarihten bu yana ortaya çıkan toplumsal ve siyasal gelişmelere ek olarak "Hatunsal" koşullarda da değişiklikler olduğunu belirterek ortalıkta etli kırmızı dudak gibi kasaplarda da bol miktarda et görduğümüzü belirtiyoruz. Ancak bu bölum kesintiye uğrayınca bizim on saat "etli dudak'Mar üzerinde çalışma yaptığımız gibi bir izlenim çıkıyor. Tıpkı "tuz" konusu gibi. Yahya Kemal. Osmanlı'nın Balkanlar'da 600 yıl oturduğunu, buradan aynlırken bir deniz gibi " t u z " unu geride bıraktığını "Balkan'a Yolculuk" kitabında anlatıyor. Sofya'da Filibe'de dolaşırken cami, turbe, medrese, çeşme gibi "Kalıntılan yazdık" diyoruz. Ancak bu bölumun çıkması ile de laf on saat, salatahk için "tuz" aradık havasına girmiş... Aslında bu "teknik arızayı" TRT gibi "Kurucaşile" resmi basarak düzeltmek daha pratik olacaktı ama, soz konusu bölgenin nerede olduğunu bilen fotoğrafçı bulunmadığından biz yine düzeltmeyı klasık biçimde yaptık. Duzeltir özür dileriz... Kaba üslup Almanlar da haklı olabılirler ama, haklı olmadıkları şey üslupları.. Bunda Almanların genel olarak fazla ince bir ulus olmadıkları kadar, bizim hükumetlerin de vatandaşlarının onurunu koruyacak kabiliyette olmaması da büyük etken. "Lastikler" dedi.. Bu lastiklerle giremezsinız Almanya'şa.. Ön lastiklerden birınin iç dişleri dışa göre aşınık gorünuyordu. Günlerden pazardı. Avusturya'ya donup, "nöbetçi lastikç i " bulmak gerekiyordu. Biraz didinelim, kabul etmezlerse memleketimize doner gelecek birkaç sene sonra lastikleri değiştiririz diye karar verdik. TurkçeIngilizce ve Almanca surdurulen bir pazarlık sonucu stepneyi beğendirip, lastiklerden birinin yerıne taktık. Ve başhk parasında indirim gormüş bir Siirtli damadın gerdek heyecanı ve sevinci ile Almanya'ya girdik. Avusturya sınırından bir zamanlarki yaygın deyimle "altmış sekizinci vilayetimiz" Munih, bir saat.. Geniş mi geniş, upuzun bir cadde boyunca kentin merkezine doğru ilerliyorsunuz. Ama ortalıkta gozunuze vatandaş çarpmıyor. Bizimkiler topluca ANKARA (ANKA) Mer sin Akkuyu'da kurulacak iki nükleer santral için kendilerine niyet mektubu verilen Federal Alman KWU firması ve Kanadalı AECL firması üst düzey yetkilileri, santrallann yapımını üstlenmek amacıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Cemal Büyükbaş ile göruşmelerini surdürüyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Cemal Büyükbaş, pazartesi gününden beri devam eden nükleer santral göruşmelerinin ne kadar sureceğinin şimdiden belirlenemeyeceğini ifade ederek, "Halen devaro eden gorüşmelerde, santrallarla ilgili lıim konular ele alınmaktadır" dedi. Türkiye'ye çağırd'Şı firmalann yetkililerinin aynntılı bilgileri doğrudan kendisine verdiklerini belirten Büyükbaş, Turkıye Atom Enerjisi Kurumu yetkililerinin gorüşmelere ahnıp alınmadığı yolundaki bir soruya, "Eğer ki gorüşmelerde adı geçen kurumlan ilgilendiren bölümler olursa, gerekli bilgi istenir, ondan sonra gorüşmelere devam edüir" yanıtını verdı. ft fin / ntl tft tt> « n\'llr \n n ı \YI r yunanistan 'dan bir süre once ithal edilen lamgörülenikincipartj2Stmpatalesinilaçla ma sonucu yurda girmesine izin verildi ve istanbul Tanzim Satış Mağazaları'nca satın alındı. ikinci parti patates, dün ilaçlama ve ayırıtn işlemlerinin tamamlanması için Zeyünburnu Tanzim Satış Deposu'na getirildi. Çevreden tutulan kadınlar ve çocuklarca çurükleri ayrılan patatesler, ilaçlanıp bir süre bekletildikten sonra 75 liradan satılacak. (Fotoğraf: ESDER ERKEK) Miıuu jjuıuıt?» uyınıuıııyvı Teknik bir ekleme "Dikiz Aynası"ndaki gorüntuler sayfalara yansıtılu"ken bö BİTTİ
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear