25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/8 22 TEMMUZ 1984 NUKLEER ENERjt NEDEN GOZDEN DUŞUYOR? Prof. Dr. TOLGA YARMAN POUTIKA VE OTESI MEHMED KEMAL Kimi uzmanlar reaktörlerde "reform" kimileri ise "devrim" yupılmasını istiyor Reaktör güvenlik analizlerinin yeterince gerçekçi olmadığını, hiç beklenmedik şekilde meydana çıkan olaylar göstermektedir. Yazımızın ilk bölümünde, ABD'de nükleer enerji üretimine dönük beklentilerin son gelişmelerle tavsadığı.. Buna bağlı olarak da, nükleer çağın içinde olduğumuz dönemini biçimlendiren teknolojinin yanlış bir yön olduğunun, özellikle ABD'de çağrıştığını anlattık. Neden öyle düşünülüyor? Bunun birçok nedeni var. Nedenler teknik, ekonomik ve psikolojik boyutlar taşıyor. önemli bir eleştiri; teknik, bunun da uzantısı ekonomik boyutta. Atmosfer basmcından yüzelli kez daha yüksek bir basınç altında, surekli olarak sağüku ve güvenli çalışma koşullannı oluşturma ve korumanın zorluğunu işaret ediyor. Bu koşulları sağlamak; çok üst düzey bir teknoloji egemenliğini, meydana gelebilecek sayısız dallı budakh tatsızhktan herbirinin ayn ayrı tahminini, bunlara karşı teker teker alınacak güvenlik önlemlerini, asıllannda her ihtimale karşı bir arıza halinde, devreye girecek yedek güvenlik sistemlerinin hazırlanıp sisteme takılmasını v.b., nihayet pür dikkat, mükemmel bir işietmeciliği gerektiriyor. Dengesiz bir izlenim edinilmemesi için hemen belirtmeliyiz ki ABD'de de başta Avrupa, Sovyetler Birliği ve Japonya olmak üzere Dünya'mn öteki yerlerinde de, halen söz konusu teknoloji tabanında bulunarak çalışmakta olan yuvarlak üçyüze yakın reaktör vardır! (Bunlara yazımızın öbür günkü bölümünde göz atacağız.) Çok daha önemli olarak şu da belirtilmelidir ki, nükleer alanda meydana gelmiş bulunan istenmedik olaylara karşın, teknik hemen hiç kimse, nükleer reaktörlerden dolayı çevreye herhangi bir zararm yansıyacağı konusunda bir endişe taşımıyor. Ünlü ekonomi ve iş gazetesi VVall Street Joumal da; "nükleer enerji uretimi. yarım saat içinde 2 milyar dolar kaybedebileceğiniz bir iş sahasıdır" buyurmuştur. Minare Gölgesi... Uzmanlar çevre kirlenmesinin öylesine kabaracağını, bir gün gelecek içecek su bile bulamayacağımızı söylüyorlar. İki büyük holding tarafından plastik şişelere doldurulan kaynak sulannın benzin fiyatına satılması da bunun bir kanıtı gibidir. "Tanrının suyu da parayla satılır mı?" diyenler, bugün satıldığını gördüklerinde ne düşünürler Anımsarım, bırakın suyu parayla satmayı, dutu parayla satmak ayıptı. Mecidiyeköy, Levent sırtlarındaki dutlardan dut yemek sevap sayılırdı. Şunun için söylüyorum: Her şeyin parayla ölçüldüğü ve parayla yapıldığı bir toplum durumuna geldik. Bu davranış ve tuium kapitalizmin bir oyunudur. Kapitalizm gücünü yitirmeğe başladığında hemen kendini yeniler, bütün silahları ile gelenin üstüne yürür. Dünyada kendini düşmanlarına karşın çabucak yenileyen tek sistem kapitalizmdir. Kapitalizmin dini kâr ise tanrısı da paradır. Parayla oynayan, her şeyin para ayarlaması ile düzeleceğini varsayan bir politikanın tutsağıyız. Bu kompozisyonun altına girdikten sonra, bunun başka seçeneği yok diye de bir umutsuzluğa kapıldık. Ortakları ile birlikte bu politikayı ızleyenler başka seçenek tanımıyorlar. Belki böyle yaparlarken çok haklı görünmeğe çalışıyorlar Ancak her hareketin bir de mantığı vardır Mantık, bir çelişkiler bütünüdür. Gecenin karşısında nasıl gündüz, acının karşısında nasıl tatlı, soğuğun karşısında nasıl sıcak varsa, parayla oynayan politikanın karşısında da parayla oynamayan bir politika bulunmak gerekir. Öyleyse her şeyin bir karşıtı, yani bir seçeneği vardır. Seçeneği bulunmayan bir politika izliyoruz diye, bütün propaganda araçlarına egemen olarak yola çıkanlar, gün gelecek yanlışlarını anlayacaklardır Çünkü seçeneksiz hiçbir şey olmaz. Kapatılmış, açılmış partilerin içinden sıynlarak bir bütün oluşturduklarını sanan bir ekibin bugün kendini rakipsiz, başıboş, doludizgin sanması henüz güçlü bir muhalefetle karşılaşmamış olmasındandır. Parlamentoda ya da parlamento dışında güçlü bir muhalefetle karşılaşsalar bu gidişin çıkar yol olmadığını tez anlarlar. Ancak karşılarına çıkan her şeyin acemiliğini ve güçlü ortaklarının elvermesinden ötürü korkaklığını gördüler. Böylece meydanın boş olduğunu anladılar. Evet, meydan boştur ama sürgit bir gün boş kalacak anlamına gelmez. 12 Eylül kendi koşulları içinde belli bir hareketin adıdır. gelişi ve demokratık ortama kendini bırakışı bu ekibin doludizgin bir politika izlemesi için değildir. Bunu hepimiz gibi. 12 Eylül'ü yapanlar da biliyor. Ancak bu bilineni bilinmez yapıp kendi politikaları gibi gösterenlerin kandili bir gün sönecektir. Anarşi, parayla oynama politikasının desteği olsun diye söndürülmemiştir. Böyle olsaydı sokak anarşisi yerine para anarşisi gelirdi. Çevre kirlenmesi gibi ekonomik politika da gün geçtikçe onarılamayacak kadar kirleniyor. Bankerlerın batmasından banka batmasına kadar geldik. O dönemi biraz atlatır gibi olduğumuzda bu kez şirket kurtarma operasyonlan başladı... Batan şirketleri kurtarmaya çalıştık. İMF'den habersiz sen para bastın, ben para bastım tartışmaları girdi araya... Daha da hayali dışsatımlann kimler tarafından yapıldığı ortaya çıkacak... Bunlar korktuğumuz çevre kirlenmesinden de öte bir bataklığın içine düştüğümüzü sergilemıyor mu? "Efendim her toplumun içinde kötüler bulunur, bizde de niye olmasın!.." gibilerden dil üstünde kaydırmaca yapanlar var. Böylece çalınan minareye kılıf bulmaya çalışıyorlar. Kimse minareyi kılıfa sokarak kirlenmeyi gizliyememiştir. Sonunda minare kılıfta sırıtmıştır. İşçisine ve memuruna yaşam koşullarına göre birkaç kuruşu esirgeyenlerin durumu minare gölgesinde rüya görmektir. Radikal nükleer devhmcilere göre basınçlı su teknolojisi terkedilip yeni bir nükleer reaktör nesli düşünülmeli. deneyimlerini biriktirip topluca kullanmak, ABD'de mümkün olamamıştır. Buna karşıhk; durum Kanada, Fransa, Japonya ve Federal Almanya'da, böyle olmamış.. Bu ülkeler (ilki hariç, ABD patentli) reaktörlerini standardize etmişlerdir. Buna da bağlı olarak, adı geçen ülkeler, reaktörlerini ABD'dekine oranla hem daha kısa zamanda inşa edebilmekte hem de kalite kontrol, lisans ve güvenlik testi aşamalarından daha çabuk geçirip işletmeye alabilmektedirler. ABD'de bir reaktör on yıldan önce elektrik ışıyamamakta.. Buna karşıhk öteki ülkelerde söz konusu süre beş yıla kadar inebilmektedir. Bu sözlerle; ABD reaktörlerini kötülemek, oteki ülkelerinkini de iyilemeyi hatırımızdan geçiremeyeceğimiz kaydedilmelidir. Böylesi bir eylem, o reaktör fîrmaları (ya da karşıtları) mümessillerinin görevi olur. Ne bizim ne de önyargısız, "akıllı" ve menfaatlertmizle bağdaşır, nükleer bir yol seçimi yapmak durumunda olabilecek devlet kuruluşlarımızm. Bir de haliyle, yakında "resmen" söz konusu edilmekliğinin uzantısında hâlâ daha "delikanh" gönüller aslansa, üç ayn ulkeden, üç değişik türde reaktör satın alma gibi "hercai" bir eylemden, nükleer alandaki fevkalâde sınırlı personel, bilgi ve beceri birikimimiz çerçevesiyle anlata geldiklerimizin ışığında sakınılması, dikkatlere önemle sunulur. O takdirde çünkü, saydolayısıyla, "reform" değil, "devrim" öngörüyor; Nükleer enerji üretimine yaslanılabilmesi, bu uretimin, basınçlı su teknolojisiyle değil, tamamen başka bir yolla gerçekleşmesini gerektirmektedir. Birçok hesap kitaba rağmen, bugün egemen teknoloji itibarıyla meydana gelebilecek bir arızanın faturası altından kalkılamayacak gibi olabilir. lecek olduğu sürenin, geçen toplam süreye oram) gerçekleştirmiştir. AVR ("ArbeitsgemeinschaftVersuchsreaktor": "İşbirliksel Araştırma Reaktörü") adlı reaktör ise Almanların 46 MWısıl, ya da 15 MVVe'lik " H T G R " araştırma reaktörleridir. Bu reaktör 1967'den beri elektrik üretmekte, yakıtı (hafif zengin) uranyum ve toryum oksit karışımından oluşmaktadır. AVR şimdiye kadar olağanüstü bir performans göstermiş, "nöbete amade bulunmada" %80 düzeyine kadar tırmanmıştır. Nihayet ABD'de, 1977'den beri ticari olarak devrede bulunan bir "HTGR" güç santralını analım: 837 MWısıl veya 330 MWe güçteki FORT SAINT VRAIN. üstü guvenlidir. Bu reaktor hakkında "Reaktör operatörleri ciddi (!) bir kaza halinde, buna nasıl mıidahalede bulunacaklannı, sokakta çaysimit ke>fl sürerken düşünebilirler " esprisi yapılmaktadır! Başka bir deyişle, söz konusu seçenek bazında kurulmuş bir reaktördeki herhangi bir değişim ağırdan ağıra olmakta; bu, endişe verici bir düzeye, daha hiç gelmeden ne gerekiyorsa, kolayca yapılabrlmektedir (28 mart 1979'da meydana gelen TMI kazasının ilk birkaç dakikası içerisinde reaktör kalbinin tanınmaz hale geldiği anımsanmaya değer). HTGR kalbine bu güvenlik özelliğini kazandıran nedir? Yakıt, her biri bildiğimiz misket büyüklüğündeki binlerce bilyadan meydana gelmektedir. Bilyanın ortasında uranyum toryum oksit ya da karbit karışımı bulunmakta; bunu ise, grafit bir çerçeve korumaktadır. Böylece, reaktör kalbi hem çok yüksek sıcakhkta (1000 °C) çalışabilmekte, çok daha yüksek sıcaklıklara da, bilyanın metalürjik özelliklerinden dolayı rahat rahat dayanmakta; hem de, grafitin bir "ısı süngeri" olmasından dolayı yüksek sıcaklıklara zaten çok yavaş tırmanabilmektedir. Burada, Turkiyemize; "Onu değil, bunu alın," gibi bir öğütte bulunmadığımıza, lütfen, dikkat olunmalıdır. Nükleer alanda, özellikle ABD'de ciddi bir durgunluğun surdüğü şu sıralarda, bunun nedenlerine inilmeye, ve buna karşı orada oluşan kimi çözüm önerileri, kamuoyumuza tanıtılmaya çalışıhnıştır. O kadar! Haklı güvenlik endişeleri Basınçlı su reaktörü teknolojisine ilişkin açtığımız eleştirinin "teknikekonomik" boyutuna paralel, "teknikpsikolojik" olarak nitelendirebileceğimiz bir boyutunu da ele alahm. Bu boyut, söz konusu reaktörün güvenlik sistemlerinin yeterince "güvenli" olmadığı.. llgili güvenlik analizlerinin de "giivenilir" ölçüde gerçekçi bulunmadığı endişelerinden oluşmaktadır. Kısaca, uzmanların "korkmayın. Valla çok güvenlidir" dediği sistemlerin, hiç de o kadar güvenli olmayabileceği çekincesi, söz konusu teknoloji nedeniyle "evhamsal" bir düzeye tırmanmaktadır. Bunun haklı nedenleri vardır: Bir defa; güvenlik ya da yedekleme sistemlerinin, acil bir durumda devreye girip imdada mutlaka yetişecekleri beklentisini, 1975'te Alabama'daki bir reaktörde (Brown Ferry) meydana gelen fevkalâde "şapşalca" bir kaza, "gövdesinden" biçmiştir. Bir işçi, reaktörün bir yerindeki hava kaçağını elindeki mumla keşfe çıkmışken, tüm santraün elektrik donanımının "canına okumayı" başarmış... O arada. Reformcu yaklaşım Basınçı su teknolojisini "yenileşünnek \e iyileştirmek" olarak adlandırabileceğimiz "ıslabatçıılımlı" yaklaşım, ABD reaktörlerinin gerek tasanm, gerek kuruluş, gerekse de işletme ve yönetimlerinin bir ömekleştirilmesi amacıyla, bu ülkede, reaktörleri yapan ve işleten firmaların bir araya gelmelerini; önemlisi, bu firmaların, reaktörlerin tasarımında bugüne kadar olduğundan daha fazla katkıda bulunup, "hamama girmelerini" önerıyor. Birincisi, ikincisinden bile zor! Çünkü, uzun vadede yarar sağlayacak olsa da, eli cebe, söz gelişi devlet babanın pekala yapabileceğini yapmak üzere, atmak zor, zor ama.. Çıkarları birbiriyle zıtlaşan ve herbiri kendinin efendisi, birçok koca kuruluşun biraraya gelmesi ne demek? Massachusetts Institute of Technology (MIT) Nükleer Mühendislik Bölümu'nde yeni olarak oluşturulan bir fikir işte budur; basınçlı su reaktörlerini bir örnekleştirmek, bu amaçla da reaktör yapımcı ve kullanıcı buyük firmalan biraraya getirip, biraz "terletmek"! Japon Uluslararası Ticaret ve "HTGR"in özellikleri " H T G R " y i cazip kılan özellikler nelerdir? " H T G R " nükleer enerji üretim seçeneği [burada herhangi bir firma reaktörünü değil önceki günkü yazımızda biraz açtığımız (doğal uranyum oksit + ağır su) veya (doğal uranyum metal + grafit) seçenekleri gibibelli bir, "nükleer yetkin sistem oluşturma seçeneğini" kasdediyoruz], ötekilerden özellikle de nükleer olarak asıl yanabilen uranyum çekirdeğinden yana hafifçe zenginleştirilmiş uranyum basınçlı su seçeneğinden bir hayli farklıdır. Bir defa, basınçlı su, buna da bağlı basınç kabı, v.s. türunden bir yığın komplikasyon, bu seçenek çerçevesinde yoktur. Reaktör çoğunlukla helyum gazıyla soğutulmaktadır. ikinci ve daha önemli olarak, reaktör kalp düzeni ani olarak müdahaleleri hiç gerektırmeyecek olçude "sakin" kalmaktadır. Bu nedenle reaktör olağan Y \K1>: Turkivedo Nükleer Reaktörlerin Kurnluşu Aeeleye Getirilmeraeli Altından kalkılamayacak bir fatura Başka bir deyişle, reaktörler çevre sağlığı açısından olağanüstü guvenlidirler. Nedir ki, birçok hesap kitaba rağmen hali hazırdaki egemen teknoloji itibarıyla meydana gelebilecek bir işletme arızasının faturası, altından kalkılabilecek gibi olmayabilmektedir. Yazımızın dünkü bölümünde andığımız TMI kazası (Harrisburg PennsylvaniaABD, 28 Mart 1979) (yineleyelim, çevreye hiçbir ziyan vermemiş olmakla beraber) işletmeci fırmaya bir milyar dolara patlamaktadır! Kazayla meydana gelen hasann giderilmesine ise, halen daha çalışılmaktadır. Diğer bir deyişle kaza pisliğinin süpürülmesi, reaktörün yapım süresiyle, inşa masraflanrun tamamına ulaşmaktadır. Kritik nokta budur. Böyle bir kazanın meydana gelmesi halinde (can derdi ya da sağlığa za "NÜKLEER ENERJİ, DÜNY4 VE TL RKİYEW DİZİSİNE YANTT DOÇ. DR. OSMAN K. KADİROĞLU Hacettepe Ü. Nükleer Enerji Bölümü 1Beş gün süre ile Cumhuriyet'te Şahin Alpay imzası ile yayınlanan yazı dizisinde birçok hata ve toplumu yanıltıcı yorumlar yer aldı. Kanımca, Cumhuriyet gibi aydınların ve gençliğin okuduğu bir gazetede, bu tür yanlışlar yanıtlanmadan ve gerçekler açıklanmadan konu kapatılmamalıdır. Nükleer enerji belki de insanoğlunun en yararlı, en güvenilir ve en korkunç buluşudur. Ne yazık ki insanlık, birçok buluşunu kendi türünü yok etmede çok usta bir şekilde kullanmıştır. Nükleer enerji de bir istisna değildir. İlk kullanılış amacı yıkmak, yok etmek için olmuşsa da, çok kısa sürede barışçıl amaçlar için birçok kullamm yeri bulmuştur. Bugün dünyada üretilen silahlara, zehirli gazlara ve benzeri teknolojiye dikkatlice bakarsak, günlük kullanımımıza sunulan teknolojinin hemen hemen aynı olduğunu görürüz. Diğer bir deyişle, kötu olan bilimsel buluşlar, teknolojik ilerlemeler değil, bunları yanlış kullanan insanlar ve özellikle kararları veren hırsh politikacılardır. Nükleer enerji ile ilgili konulan topluma anlatmak, sanıldığından da zordur. Nükleer mühendislik birçok bilim dalını içeren disiplinler arası bir konudur. Konuyu tam anlayabilmek için, iyi bir matematik ve fizik bilgisinin yani sıra, iyi bir mühendislik bilgisi de gerekmektedir. Bu denli bilgi birikimine sahip kişilere konuyu anlatmak kolay olmakta, fakat toplumumuza anlatabilmek ayrı bir beceri ve yetenek istemektedir. Ne yazık ki topluma yararlı olacak yayınlar bu konuda çok azdır ve özellikle Türkçe yayınların sayısı yok denecek kadardır. Üniversitelerin bu konuda katkısı çok sınırlı olmalıdır, çünkü, asıl görevleri bu teknolojiye eleman yetiştirmektir. Türkiye Atom Enerjisi kurumu halkımız için aydınlatıcı yayınlar yapmalı, paneller duzenlemelidir. Gene de toplumu bu konularda eğitmenin daha çok gazete ve dergilerin görevi olduğu kanısındayım. Bu gorevin de sağlıkh bir şekilde yerine getirilmediği de bir gerçektix. Satılan bilimsel içerikli dergilere bir göz atmak, yazılan bilimsel içerikli yazıları incelemek, bu tur yaymlarda basınımızın bu denli geri olduğunu hemen ortaya koyar. İşte bu nedenle asıl görevimin dışına çıkıp nukleer enerji konusunda ortaya atılan savlar hakkında göruşlerimi bildirmek zorunda kalıyorum. 1975'te ABD'nin Bro>vn Ferry reaktöründe meydana gelen kaza reaktörlerin güvenlik mutlaka işleyeceğine ilişkin beklentileri yıktı. da tehlike durumunda kalp soğutma sistemini bütünüyle "saf dışı" bırakıvermiştir. Durum biraz, acil servis önünde «ürüsüne sepet cankurtaran bulundurmaya, ama bunların, kontak anahtarlanm, şaka kabilinden saklamaya benziyor! İkinci olarak; reaktör güvenlik analizlerinin yeterince gerçekçi (ve güvenilir) olmadığını, meydana hiç beklenmedik bir şekilde çıkan olaylar göstermektedir. Ne az önce andığımız yangın, ne de TMI kazası oluş biçimleri itibarıyla, hiç ama hiç akledilmemiştir. Çünkü her iki kaza da, gerçekten, "olacak şey" değildir! Ne var ki, "olmayacak" olmuş, reaktör ve sistemlerinin hayli duru sanılan güvenliğine tabiatıyla güvenlik analizlerinin güvenilirliğine de, psikolojik boyutta olsun gölgeler düşmüştür. makla bitmeyecek kadar "yaramaz cıza" karşı bohçalarla da "nazar boncuguna" ihtiyaç bulunacaktır. sistemlerinin Sanayi Bakanlığı, benzer bir yaklaşımı kendi ulkesinde izliyor. Japon ilgili kuruluşlanyla nerai Electric firmaJan arasında ortak bir taban oluşturmaya çalışıyor. Amerikan VV'esringhouse ve Ge Çöziim önerüeri ABD'de nükleer enerji üretimine genelde güvencesi olan teknik çevrelerin, karşı karşıya kahnan güçlüklerin üstesinden gelmek üzere neler düşünüp önerdiklerine değinmek istiyoruz. Tartışmamıza ana bir girdi olarak, ABD ve dünyada nükleer arastırmalarda önde gelen bir "bilgelik" üstlenmiş olan (bu satırlar yazannın da, bunyesinde doktora çalışmasını gercekleştirmek onurunu taşıdığı) Massachusetts Institute of Technology (MIT) (Cambridge) Nükleer Mühendislik Bölümu'nde, henüz geliştirilen önerileri alacağız. (Technology Revievv, FebruaryMarch 1984.) Nükleer enerji üretiminin, kendinden umulanı güvenli ve yaygın olarak sağlayabilmesi uğrunda önerilen teknik yaklaşımlar iki grupta toplanabilir... Bunlardan ilki ABD'deki basınçh su reaktörlerinin standardizasyonunu (birörnekleştirme) içeriyor. Başka bir deyişle, söz konusu edilen, hali hazırdaki nükleer teknoloji çizgisine ilişkin "ılımlı" bir "reform" önerisi olmaktadır. Düşüncenin kokeninde: "N'apalım, olmuş bir defa.. Basınçlı su teknolojisi belki en iyi bir nükleer seçenek değilmiş ama, tümden kötü olduğu da söylenemez. İşte onca reaktör var, bu teknoloji bazında tıkır tıkır, pınl pınl çalışan.. Hem, öyle ya da böyle, bu teknoloji çizgisindeki yığınla birikim, sokağa mı atılsın yani " savı bulunmaktadır. İkinci grup yaklaşım ise, "radikal" olarak, basınçlı su teknolojisinin, nükleer enerji uretimi amacıyla yapılmış fevkalâde yanlış bir seçim olduğunun kabul edilerek, bu teknolojinin terkedilmesi gerektiğini savlıyor. Nükleer enerji uretimi alanında, Ö nerilen Yüksek Isılı Gaz Reaktörleri (HTGR) cazip kılan özelliklerin başında, bunların çok daha güvenlikli oluşları geliyor. MIT Nükleer Mühendislik Bölümü şimdi işte, böylesi bir koordinasyon işle\ini üstlenmeyi diliyor. Bir bakıma Japon Bakanlığı'nın Japonya'da yaptığını, ABD'de yapmaya talip oluyor. geçer. Bir nükleer reaktör çekirdeğinin ergimesi ve tum radyoaktif maddelerin etrafa yayılma oiasılığı çok çok ufaktır. Three Mile Island kazası, bugune dek olan en büyük reaktör kazasıdır ve bu kaza sırasında bir tek insan bile tehlikeli düzeyde ışınım almamıştır. Bir reaktörde tüm radyoaktiviteyi dışarı salan bir kazayı yaratabilmek hemen hemen olanak dışıdır. Diğer bir deyişle, çok sayıda insanın ölebileceği bir kazanın olma oiasılığı çok çok ufaktır. Eğer halen bu savda inat ediliyorsa, o zaman daha çok insan ölümüne daha sık sebep olan karayolu trafiğini durdurmamız gerekir. Genetik bozukluk, toplumu en çok rahatsız eden bir konudur. Genler, kromozomlar içinde bulunan moleküllerdir. Moleküller, çok sayıdaki atomun birbirine bağlanması ile oluşurlar. Işımm, atomlar arasındaki bağları koparır ve farklı türde bağlar ortaya çıkabilir. Moleküller, atomsal bağlar kimyasal olaylar ile ortaya çıkar. KimyasaJ olaylar sıcakhk ile hızlanır. Diğer bir deyişle, sıcakhk genetik değişiklikler için çok daha önemli bir faktörde. Pantolon giyen biri, bir reaktörde çahşmaktan çok daha fazla genetik değişimlere açıktır; çünkü, pantolon nedeni ile kesilen soğutucu hava akımı, kromozomlann daha yüksek sıcakhkta bulunmalarına neden olur. Bir milyon yılda bir olabilecek bir kaza nedeni ile ortaya çıkacak genetik bozukluklar mı onemlidir, yoksa ömur boyu pantolon giyme nedeni ile ortaya çıkacak sorunlar mı? Okur ne düşünur? Ankara'nın kış aylarındakı havasını incelemek yararlı olur. Bir reaktörden ortaya çıkacak sızıntı, milyonda bir kişide kanser yaratacak düzeydedir. Diğer taraftan Ankara'nın kirli havası, yılda 3540 ek kanser yaratacak düzeydedir. Reaktörün sızıntı yapma oiasılığı yüzbinde birden azdır. Kirli hava içinde yılın yarısında yaşamaktayız. Reaktörlerin mi, yoksa linyit yakan kalorifer kazanlannın mı daha tehlikeli olduğu okura bırakılmıştır. Nükleer vakıt tehlikeli mi? Zenginleştirilmiş veya kullanılmış yakıtın taşınması sırasında olacak kazaların bir sorun yaratacağı savı vardır. Zenginleştirilmiş yakıt, içindeki uranyum235 miktarı arttırılmış uranyum pasının ince 1 cm çapında 3 metre boyunda zirkonyum alaşımından yapıbnış bir bonı içinde konulması ile elde edilir. Yakıtların kınhnası, parçalanması çok ender olan bir olaydır. Uranyum pası çıplak elle veya ince bir plastik eldivenle tutulacak kadar tehlikesizdir. Yanmamış yakıtın kazaya uğraması en çok sigortacıların ve nakliyecilerin başını ağrıtacak bir sorundur. Diğer taraftan bomba yapımı için, reaktörler için gerekli olan % 3 civarında zenginleştirme yeterli değildir, en az % 80 zenginleştirme gereklidir. Yanmamış yakıtın askeri bir önemi yoktur. Elle tutulabilen yanmamış yakıt reaktör içinde uç yıla yakın bir süre kaldıktan sonra yanına yaklaşılamayacak kadar radyoaktiftir. Böyle bir yakıtı ellemek, intihar etmek demektir. Yanmış yakıtlar birkaç yıl reaktör binası içindeki soğutma havuzlarında bekletilirler. Radyoaktivitesi çok azalan yakıtlar ki bunlar gene ellenemeyecek kadar tehlikelidirler özel taşıma kaplarına konularak temizleme fabrikalanna veya yakıt mezarlıklarına gönderilirler. Kullanılmış yakıtların taşınmasında kullanılan özel kaplar, tren çarpması, kamyondan duşmesi, 1020 metre yükseklikten beton zemin uzerine bırakılmalarına rağmen, içindekileri dışarı çıkartmayacak şekilde yapılmıştular. Bu denli önemsenen güvenlik nedenleri ile bu tur kazaların olma oiasılığı da çok azaltılmıştır. Nükleer reaktorlerle atom bombası arasında ilişki kurmak, çok yanlıştır. Nükleer silahlann gelişim tarihine bir göz gezdirirsek, tüm nükleer kulüp üyelerinin (ABD, SSCB, İngiltere, Fransa, Çin) nükleer silah stoklarını yaratmaya başladıklarında nükleer güç santrallarının olmadığını görurüz. Elektrik üreten bir santralda bomba maddesi üretmek akılsızhktır. Bomba için plütonyum yüksek güçlu araştırma reaktörlerine benzeyen üretim reaktörlerinde üretilir. Bir ülkenin bomba yapmak isteği, zenginleştirme ve arıtma tesisleri işletmesi ile ortaya çıkar ki, bu teknolojileri elde etmek çok zordur. Kısacası barışçı ve savaşçı atomdan söz edilebilir. Plütonyum, gerçekten çok tehlikeli mi? L'ranyumun parçalanması sonucu bir sürü yeni orta ağırhkta madde oluşur. Bunlar radyoaktiftir. Tehlikelidir. Uranyum çekirdeğinin bir türü (Uranyum238) bir nötron yutarak bir süre sonra plütonyum çekirdeğinin bir türü (Plütonyum239) olur. Ortaya çıkan çekirdek uranyumdan daha ağırdır. Plütonyum elementi, fevkalâde tehlikeli değildir. Her ağır metal gibi (cıva, kurşun) zehirlidir. Askeri açıdan çok değerli bir madde olan plütonyum, şu anda hiçbir ticari değeri olmamasından, cıva ve kurşunun tam tersine toplumdan bir kişinin edinemeyeceği bir metaldir. Greyfurt buyüklüğündeki plütonyumun insanlığı yok etmesine ancak yıldız savaşları türundeki filmlerde rastlanz. Yaklaşık 12 cm çapındaki saf plütonyum239 küre, kritik bir kütledir. Yani, kendi kendine çekirdekleri çok kısa zamanda bolunüp enerji üretirler. Kısacası duşuk güçte bir atom bombasıdır. 19451963 yılları arasında nerede ise ayda bir kez patlatılan bombaların 500 ile 1000 kere ufağı. İnsanlık halen yok olmadığına göre, pireyi deve yapıp toplumu korkutmanın yaran nedir? Küçük' dozlardaki radyoaktif sızıntıların kanser ve genetik bozukluklara neden olduğu öne surülmektedir. Bu kısmen doğrudur, fakat ne denli önemli olduğunu anlâmak için "DevTİmci" yaklaşım Gelelim ikinci bir grupta topladığımız radikal nükleer devrimcilerin görüşlerine: Bunlara göre, ABD'de basınçh su teknolojisinden başka, yapımcı firmalann kurmayı onaylayacağı, federal nükleer güvenlik kuruluşunun kabulleneceği, elektrik üretim kuruluşlarının da, amaçları yolunda satın ahp işletmeyi dileyecekleri yeni bir nesil nükleer reaktör düşünmek mümkündür. Bu reaktör Yüksek Sıcaklıklı Gaz Reaktörü'dür ( " H T G R " : High Temperature Gas Reactor). Söz konusu savın kökeninin de, MIT Nükleer Mühendislik Bölümü çalışmalan olduğunu belirtelim. Aslında "HTGR" yeni bir nükleer reaktör tasarımı değildir: 20 megawattlık (bin kilovvatt, ya da kısaca MW) deneme ve araştırma reaktörü DRAGON İngiltere'de, OECD 196675 >ıllan arasında hizmet görmüş; bunun sağladığı bilgi İngiliz karar odaklarınca, yazık ki, daha ileri aşamalara taşınmamıştır. 115 MWısıl, ya da 40 MWe'lik (megavvattelektrik) ABD deneme ve araştırma reaktörü, misyonunu 196774 yılları arasında sürdurmuştür. Bu reaktör, anlaşılacağı gibi, elektrik de üretmiş ve bu sırada %88 gibi, nükleer bir reaktör için hayli yüksek sayılabilecek bir ''nöbete amade bulunma" kesrini (reaktörün çalıştığı va da çaiışabi rar çok şükür yok, ama) işletmeci firma "küllüm" olmakta.. Böyle bir kaza meydana hiç gelmesin diye alınacak (ve alınması, işletme izni verecek resmi kurullarca giderek zorunlu kılınan) tedbirlerin ise astarı yüzünden, giin gün daha pahalıya gelmektedir. Işte, ABD'de, mevcut teknoloji çerçevesinde nükleer enerji üretiminin yediği vurgunun içyüzü budur. Reaktör kuracak ve işletecek olan firmalarrn; ne ilave et et bitmeyen, güvenlik önlemleriyle ilgili masraflara ne de, denetle denetle sonu pek gelmeyen, resmi kuruluşlar veya kamu temsilcilerinin güvenlik analizleriyle kontrollerine katlanmaya artık güçleri kalmamış... Söz konusu kazadan bu yana ABD'de hiçbir reaktörün sipariş edilmemiş bulunduğu bir yana, halen inşaatı sürmekte olan 48 reaktörden birinin olsun tamamlanabileceğine de kesin olarak bakılamıyor. Bununla beraber, bu ülkede çalışmakta olan 82 santrala da ilişilmesi beklenmiyor. ABD'de bir elektrik üretim kuruluşunun önde gelen bir yetkilisi: " Olup bitenlerden çıkarttığımız ilk önemli ders, ABD'de nükleer reaktör kurmamak olmuştur. Yoksa paramızı sokağa atma riski ve kamuoyunun muhtemel istismarıyla karşı karşıya kalıyoruz," demiştir. Teknik eleştiriler Buradan çıkacak en önemli ders, basınçh su reaktörüne yine teknik boyutta bir eleştiri getiriyor olacaktır: Hemen hepsi de bir kaza sırasında en çok birkaç saniyede imdada koşmak durumunda olan güvenlik sistemleriyle donatılması zorunlu nükleer bir teknolojik seçeneğe ne münasebetle "yapışılıyor" olunmaktadır ki? Bu noktada diğer bir teknik eleştiri gündeme girmektedir. Buna göre; dikkat ve emek, yargılanan teknoloji üzerinde yoğunlaştırılsa, basınçh su reaktörlerine herşeye rağmen, o kadar kötü bir not atılmayabilecektir. Nitekim, yukarıda belirttiğimiz gibi, bu teknoloji bazında halen ABD, ya da başka ülkelerde tık demeden çalışmakta bulunan bir hayli reaktör vardır. Nedir ki; ABD'de nükleer çağa girildikte gayretler farklı nükleer alanlarda dağıtılmakla kalmamış.. Basınçlı su reaktörlerinin yapımında da, aynı ilke yürürlükte bulunuyor olmakla birlikte, her firma kendi özel tasarımını geliştirip gerçekleştirmıştir. Sonuçta tasanm ve işletme Nükleer reaktörler tehlikeli mi? Nukleer reaktörlerdeki kazaların çok sayıda insanı öldurüp, sakat bırakacağı çok sık söylenir. Her şeyden önce bir kazanın boyutları kadar, oİma oiasılığı da onemlidir. Örneğin, bir trafik kazasında 140 kişi ölebilirse de, bu tür kazalardan özellikle ulkemizde hemen hemen her gun bir kaç tane olur ki ölu ve sakat sayısı bir yılda binleri StRECEK KIRALIK DAİRE ARANIYOR Tarabya, Yenikoy, Sarıyer semtlerınde, bir hasta için. birin1 ci katta duz ayak kiralık daıre aranmaktadır. Başvuru akşam saatlerınde. 165 89 56 JOSEPH LOSEY (19091984) The Servant (Hizmetçiler) Accident (Kaza Gecesi) The GoBetvveen (Arabulucu) Galileo The Romantic Englishvvoman The Hunted Germencık s o k . No 4 Bebek Tel: 165 62 31 İLAN KADIKÖY İKİNCİ SULH HUKUK HÂKİMLİĞİNDEN 984/442 Ve>ayet Üsküdar Aşçıbaşı Mah. Mehmel Çavuş Sokak Hane 24'te nufusa kautlı olup haien Ni|de Kapalı Cezaevı'nde hukumlu Barbaros Çalnlıoğlu'nun hacn ile kendi:>ine Melek Çaltılıoğlu vasi tayin edilmijtir. Keyfıyet ilan olunur. 13/7/1984 Basın 9064 SATILIK Di^gi makineleri komple matbaa. Tel:29396 ANTALYA ve
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear