Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER kalmış balmumu gibi gevşer ve artık onun üzerine istenilen ideolojik damga kolayca vurulabilir. Bu nedenle bir toplumda tek tek bireylerin değil, tümuyle toplumun her alanda, soluklu olmalan, cezalandıncılığı yanında, öğretici ve eğitici ise ve halkın bu sı gerekmektedir. Bu ise her türlü siyasal, ekonomik, dinsel, düyöntemle eğitimi çocukluktan şünsel baskıdan uzak bir ortambaşlatılmışsa, bu kez de halkta, daha eğitim dönemindeyken da gerçekleşir ve sosyal adalet ilbaşlayan korkunun ve boyun eğ kesinin egemen olduğu bir ormenin izterikalv. Halk yine ken tamda gelişmesini sürdürür. Baskı altında bulunan, düşünce özdi gucune, yiğitliğine güvenegürlüğünün havasını solumaktan mez" (V yoksun kalan toplumlarda her * • • türlü düşünsel ve sanatsal verim Burada biraz durup düşüne kısırlaşır, çünkü gitgide kafalar lim: Spordan örnek verdiğimiz kötüriimleşir. bireysel yetişmede nasıl ki her • • • türlü baskı ve korkudan uzak, ama çağdaş bihmin verilerine göBir süre Viyana'da kaldıktan re gerekli bir disiplin içinde fizik sonra yurda dönen başyazarımız ve moral bir eğitim gerekli ise ve Nadir Nadi, ilk yazısında, Batı böyle bir eğitimle yetişenlerin Avrupa'daki özgürlük havasını başanlan gerek kendileri, gerek kıskandığını belirtiyordu. Geçen yandaşları için mutluluk doğu yıl gittiğim çoğulcu demokrasi nıyorsa, toplumsal yaşamdaki ülkelerinde ben de aynı hüzünbaşan ve ulusal mutluluk için de, lü kıskançlığı duydum içimde. her türlü baskı ve korkudan Doğru yaşayan, yani kişinin veuzak bir ortamın yaratılması ay ya toplumun yaşamma, malına, m derecede gereklidir. Bu ise yö namusuna zarar verecek eylemneticilerin, yani yasalan koruyan lerden sakınanlar için herhangi ve uygulayanlann adalcte, insan bir baskı korkusu yok o ülkelerhakJanna ve bukukun üstünlii de. İnsan Haklan Bildirileri'nde ğii ilkesine içten inanmalan Ue yer alan "korkusnz yaşama özolnr. Eğer onlarda bu inanç ol güriüğü"nün havası rahat rahat maz ve az önce sözünü ettiğim solunuyor; Düşünce özgürlüğü her türlü baskıdan uzak top alanında "yasaklar ülkesi" ollumsal ortam yaratılmazsa, o za maktan tümüyle sıynhp kurtulman toplumun soluğu kesilir ve muşlar. Oysa daha 384 yıl önce böyle bir toplum, Jbni Haldun' dinsel konuda Katolik geleneğiun dediği gibi, "mezellet" duy ne ters düşen inancı yüzünden gusu içine düşer. Bir ulusun ge bir bilgin insan diri diri yakılrruşleceği için en tehlikeli durum, tı oralarda. böyle bir duygunun onda egeHangi ülkede ki, bilim, dil, men olmasıdır. Çünkü bir kez bu aşağılık duygusu genelleşirse, din, ekonomi ve siyasal gidiş gitoplumun bireylerinde düşünme bi konularda bir "resmi göriiş " gücü, kendine güven, adaletsiz egemendir ve orada yurttaşlar bu liklere karşı direnme yürekliliği görüşün sınırlannı aşan düşünkalmaz. Bir toplumun varlığını celerini söz, yazı, tek tek veya tehdit eden en büyük tehlike bu toplu dilekçe ile açıklamak ozdur. Böyle bir toplum yeterince gürlüğünden yoksundur; o ülkesoluk alamadığı için, güneşte de gerçek bir aydının rahat soluk alması olanaksızdır. Hangi söz veya yazısından dolayı hangi gece hangi yetkilinin düşune gireceğini kestiremez çıinkü. Bu nedenle onun korkusuz yaşama özgürlüğü yoktur. Aydın kişinin ne demek olduğunu bilmeyenler, bunu anlayamazlar. "Resmi görüşü eleştirmeden istediğin kadar yaz, çiz ve korkusuz yaşa" derIer adama. Bilmezler ki, aydın kişi, at gözlüğü takmış gibi, tek yönlü görüp duşıinen değil, çağdaş dünyanın bütün düşün akımlannı değerlendirerek, çok yönlü düşünebilen kişidir. "Resmi görüş'Merde hoşgörünun zerresi bulunmadığı halde, çok yönlu görüş ve düşüncenin temel dayanağı, hoşgörüdür. Voltaire'in bir karşıtına: "Sizin göriışünıizü paylaşmıyornm, ama onu serbestçe açıklayabilmeniz için hayatımı venneye bazınm" diyebihnesi, bir yandan ondaki engin hoşgörüyü, öte yandan düşün özgürlüğü konusundaki sarsılmaz inancı yansıtmaktadır. • • • "Biz onlar gibi olamayız", "Ulusça henüz o düzeye ulaşmadık" diye düşünmek, böyle duşünenin önce kendisine, sonra Türk ulusuna olan güvensizliğini gösterir. Anayasadaki özgürlükler konusunda Abdülhamit de böyle demişti. O Abdülhamit ki, baba yönünden öz Türk soyundan geldiği halde, Türklere güvenmediği için, saray koruma birliklerini Arnavut ve Çerkes'lerden seçer, bütun günIeri korku ve kuşku içinde geçerdi. Tarih gösteriyor ki, en kıyıcı ve acımasız yöneticiler, yaşamları böyle korku içinde geçen ve bu korkuyu yenmek için şu veya bu yolla her gün kendisinden söz edilmesinı isteyen diktatör ruhlu yöneticilerdir. Hitler ve Mussolini dönemlerinde yıllarca Almanya ve Italya'da bulunduğum için biliyorum; 1933/1934 yıllannda bütün Alman ve Italyan gazetelerinin ilk sayfalarındaki büyük manşetler onlara özgülenir, o tarihte televizyon olmadığı için, radyo haber bültenleri her Tann'nın günü "Führer, bugun şunu yaptı veya şunu söyledi...", "Duçeyann şu işletmeyi açacak..." gibi haberlerle başlardı. Roma Hukuk Fakültesi'ndeki bir ftafyan arkadaşım bir gün öğrenci kantininde başbaşa yemek yediğimiz sırada, böyle bir radyo yayıru başlayınca, çevresine bakmdıktan sonra, kulağıma eğilerek: "Eğer Mussolini kendi adını radyoda her gün birkaç kez duymazsa, büsbütün divane olur. Bakalım bu adam bizi nereye sürükleyecek" diye fısüdamıştı. Onun bana güvenerek böyle konuşması, kafaca soluk alma gereksinmesinden doğuyordu. O dönem Italya'smdaki faşist toplum yalnızca sağ ciğerleriyle soluk alan insanlara benzetilebilirdi. Benim arkadaşım ise her iki ciğeriyle soluk almak isteyen bir aydın kişiydi. Hitler ve Mussolini diktalarının karşısındaki Stalin diktası ise, Sovyet halkına yalnız sol ciğerleriyle soluk almaya izin veriyordu. 1936'da bir Türk öğretmenler grubuyla Sovyetler Birliği'nde üç haftayı aşkın bir süre bulunduğum ve uzun yıllar sonra 1979 ve 1981 'de oraya iki kez daha gitmiş olduğum için bu durumu yalnız kitaplarda ve kuramlarda soyut olarak değil, gözlerimle somut olarak gördüm. Batı Avrupa toplumlan ise her iki ciğerleriyle soluk alan bireylerden oluştuğu için, Nadir Nadi gibi gerçek ve ilerici aydınlarda ister istemez bir kıskançhk doğuruyor. Elbet bir gün bizler de o özgürlük aşamasına ulaşacağız. Bundan hiç kuşku duymuyorum. (*) lbni Haldun, Mukaddime I, Çeviri: Turan Dursun, Onur Yayınları, 1977 sh. 303/304 15 TEMMUZ 1984 HEFZI VELDET VELİDEDEOĞLU Soluk, bütün caniı organizmalar gibi, insanın da en önemli işlevidir. Daha açık ve doğru biı deyişle, yaşamsal bir işlevdir soluk. Başta ciğerler ve yurek olmak üzere, bütün örgenlerin birbirine bağh ve birbirini bütünleyen metabolizması soluk sayesinde düzene girer. Canlı varlık türlerinden her birinin kendine özgü yöntemlerle nasıl soluk abp verdiğini burada anlatmaya kalkışacak değiüm elbet. Istesera de anlatamam, çünkü konu uzmanlık alanınun dışında. Ben bugün "soluk" kavramının yalnız flzyolojik yönü üzerinde değil, bilimsel, sanatsaJ, ruhsal ve eğer başarabilirsem toplumsal alanlardaki önemi üzerinde düşünmek ve oloırlanmı düşündürmek istiyorum. • • • reci gibi ilk akla gelen önlemlerin yanında baskıya değil istek ve sevgiye dayalı yoğun bir moral eğitimi de gerekli, sporumuzda "solukluluğu" sağlamak için. Bu psikolojik eğitim, yarışmada umutsuzluğun yaratacağı ruhsal durumdan doğacak moral çöküntüyü önlemek ve ilk anlardaki başansızlıklarda yılarak bozguna uğramamak için çok gereklidir. Özgürlük içinde yürütülen öğretün ve eğitimin yalnız spor alanında ve bireysel yaşamda değil, toplumsal yaşamda da önemi büyüktür. Bunu belirtmek için çağdaş eğitimin öncüsu sayılan İsviçreli~Pestalozzi (17461827)'den çok daha önceki yıllara uzamp .toplumbilimin öncüsü sayılan ürîlü Arap bilgin ve düşünürü tbni Haldoa'un (13321406) bu konudaki görüşierini aktaracağım. Kitaplan Kızıl Sultan Abdülhamit döneminde yasaklanan bu düşunür, baskı altında sürdürülen eğitimin zararlı sonuçlannı şöyle belirtir: "Eğer yönelim ve yönetimin kararları ezici, baskıa ve korkutucu olursa, halkın yüreklice direncini kırar, dayanma gücünü giderir. Çünkü bu durumda, ezikliğe uğratılmış olan ruhlara birgevşeklikçöker (...) Yönetimin kararlan, bir de sert biçimde "cezalandına"olursa, halkta dayanma giicünün tümüyle yitmesine neden olur, ondaki yürekliliği öldürür. Çünkü bu tür cezalandırma olduğu ve halk kendini savunamaz duruma getirildiği zaman, bir "aşağılık" (mezellet) oluşur halkta. öylesine bir aşağılık durum oluşur ki, halkın yüreklilik gücünü alıp götürür (...) Heleyönetimin karar Soluk... PENCERE Demokrasi duası... Hepımiz kıraç ve çatlak topraklarda yağmur duasına çıkan kalabalık gibi demokrasi duasına çıkmış görünüyoruz. Acaba dua "kabul" olunacak mı? İslam büyüklerinden Ebu Hureyre'ye göre bir duanın gerçekleşmesi için koşullara uyulması gerekir. Nedir koşullar? İmam âmin diyecektir; melekler âmin diyecektir; cemaat âmin diyecektir. Yine de yetmez. Sesler eş zamanda yükselip Yaradan katına ulaşacaktır. Ama gerçekçi bir Türk atasözü işin püf noktasını daha iyi vurguluyor: Olamayacak duaya âmin denmez! Demokrasi, Türkiye için olmayacak dua mıdır ki bir türlü gerçekleşmiyor. Önce bir konuyu iyice didiklemeliyiz. Eğer amaç Batı demokrasisi ise. Batıda bugünkü demokrasiyi işadamı kurmadı; uzun bir savaşım sonunda emekçı halk kurdu. Daha başka deyişle demokrasi yukarıdan aşağıya verilmedi; âşağıdan yukarıya doğru alındı. Eğer Türkiye'de istek tabandan gelmiyorsa, daha uzun süre demokrasinin yalnız düşü görülecek demektır. İkinci nokta da şu: Belki bugün Türkiye'de çok partili siyasal demokrasiyi taşıyacak sanayı altyapısı cılız, dış ekonomik ilişkilerin ağları olumsuz, dünyanın süper sermaye gücü ABD'nin baskısı ağır; ama işadamları, holdingler ve müttefikleri, antidemokratik hayat biçimini tam anlamında oturtamıyorlar; diken üstündeler, yaptıklan tutmuyor, altematif korkusu iliklerine işliyor. • İş çevreleri kendi çelişkilerinde zaman zaman sertteşen kavgalarda hırçınlaşıyorlar. Bu kavgalar bazen elle tutulurcasına somutlaşıyor. Şimdi gündeme giren bir kavga var. Eski Maliye Bakanı Adnan Başer Kafaoğlu ile bugünkü Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarı Ekrem Pakdemirlı çatıştılar. Konu nedir? Kafaoğlu dönemindeki "şirket kurtarma" siyasetinde devletin Anadolu Bankası, Başak Grubuna 24 milyar krediyi nasıl vermiş? Verır yahu... Sen 50 milyonluk Türkiye'nin dışa dönük ticaretini 15 holdinge nasıl bağlıyorsan, "gözetilen şirketler"\ devlet eliyle nasıl ihya ediyorsan; o da kimi holdingleri ayakta tutmak için gerekli işlemleri yapmış olamaz mı? Kim kimi, hangi ahlak ölçüsüne, haıigi hukuk ölçüsüne göre yargılayacak? Bu tür çatışmaların siyasal iktidara yan gelmiş çıkar çevrelerınin hesaplaşması olduğunu Türkiye'de bilmeyen mi kaldı? Hangi Bakanın hangi eylemiyle hangi holdinge kaç milyar kazandırdığını sayıp dökecek bir listenin uzunluğu kaç metre tutar? ' "Kişiyi devlet eliyle zengin etme siyaseti"n\n rüzgârı kimi zaman lodostur, kimi zaman poyraz; kimi zaman da karayele dönüşebilir. • Holdıngçi, ne devlet derdindedir, ne ekonomik kalkınma, ne demokrasi... (Arkası 11. Sayfada) önce "soluk "un insan fiziğindeki etkisine göz atalım. Bu etkiyi en çok uluslararası spor yanşmaJarında izliyoruz. Bizim sporculanrmzın bu alanlarda henüz söz sahibi olamamasının bir nedeni de "soluksuzlıık"tur. Bakıyorsunuz, bir futbol maçının ilk yarısmda başarılı olan gençlerimiz, ikinci yarıda kesiliveriyorlar; çünkü soluksuzluk başlıyor. Sporon öbür dallannda da çoğunlukla böyle oluyor. O halde spordaki geri durumumuzu düzeltmek için, her şeyden önce bu soluksuzluğun nedenini arayıp bularak onu tersine çevirmek, soluksuziuğu solukluluğa dönüştürmek gerekiyor. En başta, yeterli kaloriyi sağlayacak bir beslenme, düzenii bir öztl yaşam, her spor dalında bilimsel yöntemlere uygun sistemli ve disiplinli bir çalışma ve eğitim sü EVET/HAYIR OKTAY AKBAL OKUELARDAN Anakent, küçükkent belediyelerinin tartışması sonucu, giderek ÎSKİ ve belediyeler sorumluluk alanı kargaşası yerel seçimler oncesi bir sokağm kanalizasİstanbulSilivri arastnda görev yon kanallannın kınlarak kanayapan trafik ekiplerinden son lizasyonların doğrudan bir derederece mutazarrır olduk. ye ve oradan da TARABYA koİşîm gereği, haftada ikitiç de yuna akıtılmasma yol açtı. fa SİUvri'yegidipgelmek zorunDaha da kotusü, Tarabya dedayım. Bu yolda trafik ekipleri re içi yukarısındaki yol yapım görev yaparlar. Fakat haklı makinelerinin seçim öncesindehaksız demeyip basarlar 2 bin li ki üstunkörü çahşmaları sonucu ra cezayı. Önce ehüyetruhsat is narcaladıklan kanalİTasvon katerler, bunlarda bir noksanhk varsa ver 2 bin lirayı. \oksanlık yoksa, yine ver 2 bini.. Kendimizi savunmamızın olanağı yok. Işi biraz uzatıp, kendimizi savunacak olsak, "Memura hakaret ediyorsun, dikkatini çekerim'' deyip işi kısa yoldan hallediyorlar. Yani, sürücünün savunması, tanığı, dayanağı delili yok. KEMAL POLAT POLAT TtCARET KOCASİNAN, BARBAROS CAD. 1STANBÜL Meydan Hep Onlarındı! "Bazı devlet dairelennde camiye gidenler gıtmeyenler. namaz kılanlar kılmayanlar gibi ayrımlar yapıldığı... Dort kanattan MSP ve MHP'ye daha fazla ağırlık verildıği... Kilıt noktalara bunların getirıldiği..." Zaman zaman böyle durumlar olur! Türkiye'de bir türlü yenik düşmeyen, yenilgiyı içine sindiremeyen bir karşı devrımci tutum ve anlayış vardır. Atatürk'ün başlattığı, yeni kuşaklara da sürdürmelerini vasiyet ettiği djvrımci atılımlar o günden bu yana bağnaz kafalıların huzurunu kaçırmıştır. Hep fırsat kollarlar, nasıl yapsak da çağdaş uygarlık yolunu tıkasak, yeniden gerilere doğru gitsek dıye .. 1945'te başlattığımız çoğulcu demokrasi dönemi gerçekte hıç de 'çoğulcu' bir demokrasi olmamıştır da ondan... Durmaksızın. sağa, hep sağa açılmışızdır. Sol durmaksızın baltalanmış, lekelenmiş, türlu suçlamalarla hızı kesilmiş, halktan, devrımcılikten, hatta gerçek anlamda Atatürkçulükten yana örgütler, kuruluşlar yeterince güçlenememıştir. Şimdi hep görüyoruz, kapatılmış MSP ve MHP yanlısı kişiler önemli yerlere atanıyor. Yalnız şimdi mi? Yalnız Ozal iktidarında mı? Daha önce de aşırı sağcı eğilimdekiler şu ya da bu görünümler altında önemli yerlere sızmamışlar mıydı? Sayın Ulusu ki yazımın başına aldığım suçlamalar onundur döneminde okullara zorunlu dın ve ahlak dersi konulması gıbı nıce nice kararlar hep sağa ödün vermek amacıyla yapılmadı mı? Solun en ılımlısı bıle karalanmadı mı? Bir gün daha açık olarak bütün bu yaşananlar elbet yazılacaktır. Evet, meydan sankı aşırı sağcı'lara kalmıştır, günden güne de aşırı sağcılar kilıt noktaları' bir bir ele geçirmektedır. Hem de bunu Atatürk Mkelerine Bağlılık andı içenlerin gözleri önünde yapıyorlar. Atatürk ilkeleri ve devrimleri (onlar varsın ınkılâp desinler 'devrim' devrimdir, değişmez) TRT'nın başındaki Bay Toskay'ın TV'de sürdürdüğü uygularnalar mıdır? Bay Dinçerler'ın 19 Mayıs Bayramında kızlara şaivar gıydirtmesı mıdir, bira yasaklatarak çıkar alanını gazozculara bıraktırması mıdır, Arapçayı okullara ders olarak yerleştirmek hesapları mıdır? Nedir Atatürk İlkeleri? Böyle şeyler var mıdır bu ilkelerde? Atatürk dönemınde böyle uygulamalar görülmüş müdür? Bugün gerçekleştirilen tüm işler Atatürk dönemınde tarıhin kara saytalarına itilmiş şeyler değil midir? Bir haber okuyorum; Atatürk'ün adını ne yazık ki1 taşıyan Dil, Tarih, Kültür Yüksek Kurulu'nda çalışmalar başlamış (Sonunda bir 'çalışma evresı'ne girdiler demek!). Ama neymış bu çalışma: TDK döneminde sözlüklere geçen, ulusça benimsenen, kitaplarda, gazetelerde yerleşen Türkçe sözcükler birer birer ayıklanacak, sözlüklerden ve imla kılavuzlarmdan çıkartılacakmış. "İmge, olanak. olasılık, gereksinme'' daha nice Türkçe sözcük yasaklanacakmış! Ihtiyaç, imkân, ihtimal. hayal vb Arapça sozcükler yeniden gençlerımize öğretılecekmiş!.. Niye bu çaba? Arapçayı zorunlu ders saysınlar, nasıl Japonya'da tüm öğrenciler zorunlu olarak İngılizce öğreniyorlar, bizdekiler de Arapça öğrensınler! Arap harflerı yeniden egemen olsun. Giderek cumhurıyet yönetimınden de vazgeçsınler. Hilafet ve Padişahlık geri dönsun! Ataturk'ün heykellerı yok edılsin, Söylevleri kitaplıklardan atılsın! Gide gide o duruma gelmekteyiz: Prof. Velidedeoğlu'nun Söylev'ı okullara sokulmayacakmış. Bütün bu Atatürkcülüğe ters duşen ışleri, davranışları, kararları gördükçe, 'Fanatik grupları gıdıklamak çok tehlikelidir' sozünü daha iyi anlıyoruz. Aşırı sağcıların, dın fanatiklerinin ellerine olanak geçer geçmez neler neler yapabileceklerini şimdiden görmek o kadar güç değil! Ortaçağ kafasına ödün verenler kı 1945'ten bu yana gelen pek çok iktidar bunu yaptı eninde sonunda bu gericı kafanın ülkeyi ve ulusu bir karanlık batağa sürükleyeceğini bilmiyorlar mıydı? Onları bu yanlış yoldan vazgeçmeye çağıranlar az mıydı? Ama bir türlü vazgeçmediler tutumlarından. . Şimdi kalkıp da 'Aşırı sağcılar, fanatik dinciler komünistlerden daha tehlikelidır. Fanatikleri gıdıklamak doğru değildir' demek biraz garip olmuyor m u ' Araç kullananlara kim sahip çıkacak nalları, bolgede yaşayan en az bin kişinin içtiği ve kullandığı sulara da karışmakta. Sanyer Belediyesi'nin bir süre önce yaptığı incelemede çevrede içilen ve temizlikte kullanılan suda bulunan kolibasili oranımn öldürücü düzeye geldiği saptanmış ve söz konusu kaynaklar mühürlenmişti. Mühürlenmesine mühurlenmişti ama, o kadar insan su gereksinmesini nasıl sağlayacaktı. Bu nedenle kvsa lürede mühür rie bozuldu ve yansından çoğu çocuk olan binden fazla insan öldürücü oranda kolibasili içeren suyu kullanmaktan başka bir çare bulamadı. Çevrenin ortadirek sakinlerinin şu andaki tek umudu önce sağlıklı ama çok acilen yüz metrelik bir boru ile içme suyuna kavuşmak ve sağlıklarını, giderek yaşamlarmı yitirmemek. ÇETIN A YKUTGİL TARABYA Gençliğe yön verilmeli Gençlik büyük sorunlarla karşı karşıyadır. Bir tarafta kendi özlük sorunları, diğer tarafta toplumsal sorunlar her gün ağırlığını biraz daha arttınrken, gençlerimiz kendine yabancı bazı kötıt alışkanlıklara sürükleniyorlar. Öğrenci gençliği tam bir kaos içinde. Bir çok fakülte mezunu ya if bulamıyor, ya da mesleğiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan işlerde çalışıyor. Birçoğu kahve köşelerinde, diskoteklerde asalak yaşamayı yeğliyor. Tek sorun karşı cinsle beraber olma, duygusal arzulannı elde etme. Toplumdan soyutlanmış, sorunlanndan uzak kalmış ve gelecekteki diğer sorunlanna göğüs geremeyen bu genç dimağlann sonu ne olacakttr? Bu yozlaşmanın önüne geçilmelidir. Genç beyinler geleceğin mutlu günleri için kullanılmalıdır. Bu alanda devlete büyük gorevler duşmektedir. Gençliğin akılcı yolda aktif olarak üretime katkısı sağlanmalıdır. ŞEVKET YILMAZ BURSA Bu elektrik kurumunun işine bir türlü aklımız ermedi. Niye mi? Eve bir geliyorsunuz elektrikler kesilmiş. Acaba sigorta mı attı diye kontrol ediyorsunuz. Hayır sigorta da atmamış. İş kalıyor elektrik idaresine telefon açmaya. Görüşmek istediğiniz yetkiliye tesisat numarasını bîldirip, elektriğin niçin kesildiğini sorduğunuzda aldığımz yanıt, "Beyefendi 1982 yılma ait 10 bin lira tutarmdaki elektrik parasını ödememişs'miz. Ödeyin, elektriğinizi açalım'' diyor. Elektriği açtırmak için elbetteparayı ödedik. Ancak yetkililere şunu soruyoruz. Kurumun düzensiz çalışmasının sorumlusu biz miyiz? FAHRETTIM GÜL FATIH Löwenbrâu şimdi Türkîyede. Elektrik arıza TEŞEKKUR Ebediyete göçen Ailemizin Sevgili Buyüğü SAFIYE SERVET DİKEEin hastalığı sırasında her türlü şefkat ve ihtimamı gösteren başta Sayın Doktor HÜSNÜ UMAN ve Sayın Doktor NEJAT TANSU olmak üzere Sayın Hemşire Filiz'e, Sayın Hüsnüye Erdemir'e ve bütün ETİLER HASTANESİ personeline candan teşekkür ederiz. Lövvenbrâu... Dünyada iyi birayı, gerçek birayı bilenlerin birası Lövvenbrâu... Dünya biracılığında 600 yıldır sürüp gelen geleneksel ve muhtesem lezzet. Löwenbrâu, şimdi Türkiye'de! Deneyin. Dünyanın ve artık Türkiye'nin en iyi birasını siz de seçin. Şerefe! LOWENBRÂU Tarabyu koyu kanalizasymı çukuru oldu Türkiye'nin en buyük döviz sağlayan köşelerinden, tüm Ortadoğu ülkeleri vatandaşlarımn her yaz akın akın gelerek milyonlarca dolarlık döviz bıraktıkları Tarabya koyu, devbirkanalizasyon çukuru haline geldi. AİLESİ Lövvenbrau Münih'te dogdu. Dünyaca sevıldi.