24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Troya savaşında Troyalıları tutmuşlardı. Savaşta atlarına atladılar rnı, gözlerini duman bürürdü; kolumu bacağımı korumak koşulu ile onlardan biri ile tanışmak isterdim. Kadınlann cesaretini kanıtlamak için yalnızca Amazonlarla yetinmek yanlış olur. Kadının erkekle birlikte savaşa gittiğini belirten başka belgeler de vardır. Bunlardan biri Ksenophon'un "Anabasis" adlı kitabıdır (Onbinlerin Donüşu). Bilirsiniz, Anadolu'daki Pers Prensi Kyros, ağabeyi Pers Kralı Artakserkses'e karşı, aralarında Hellenlerin de bulunduğu büyük bir paralı asker ordusu ile harekete geçer; fakat Kunaksa'da yapılan savaş sonunda öldürülunce ordu çekilmek zorunda kalır ve bölünür. Ksenophanes, Hellen ordusundadır, çekilişi bütun ayrıntıları ile anlatır. Ondan öğrendiğimize göre, HelJen ordusu içinde iki üç bin kadar orospu varmış. Savaşmadıklarına gore, onları niçin bu konunun içine almaya kaiktığım bana sonılabilir. Unutmayalım ki, bu kadınlar ordunun içinde, ta göbeğinde idiler, üstelik dönüşün bütün acılarına, sıkıntılanna bir asker gibi katlanmışlardı. Orospu deyip küçumsemeyın. Bizim konumuzla ilgili değil, ama anlatmadan geçemeyeceğim. Hellenler, Anadolu'daki (kuzeyde olacak) Mossynoikler ülkesinden geçerken çok garip âdetlerle karşılaşırlar. Ksenophon şöyle diyor: "Hellenler seferleri boyunca böylesine barbar bir halkın arasından gecmediklerini söylüyoriardı. Hellenlerin yanlarında getirdikleri orospularla herkesin gözü önıinde birleşmeye çalışıyorlardı. Başka halklann ancak yalnızken yapacaklan şeyleri herkesin ortasında yapıyor, ama yalnızken topluluk içindeymiş gibi davranıyorlardı: Kendi kendilerine konuşuyor, tek başlannayken gülüyor. akıllarına esen yerde seyirciler öniindeymiş gibi dans ediyorlardı." Devleti Aliyye Teşrifatçıbaşısı Ahmet Ağa'nın "Viyana Kuşatması Günlüğü" adlı yapıtından öğrendiğime göre, Kara Mustafa Paşa ordusundaki askerler savaşa kanları ile birlikte gelmişler, birlikte pişirip birlikte yiyorlar. Düşünün ki, karşılıkh top atışı var, Kâğıthane safasına benzemez bu. Demek Viyana Kuşatmasına kadın da kocasının yanında katılmıştı. Bir iki örnek daha vereyim... Victor Hugo'nun "1793 Devrimi" adlı bir romanı vardır; adından da anlaşılacağına gore, terör dönemidir bu, korkunç bir iç savaş sürüp gitmektedir. Bu savaşlann en önemlilerinden biri de Vendee savaşıdır. Cumhuriyetçilerle kralcı askerlerin kan gövdeyi götüren çarpışmaları içinde birtakım kantinci kadınlar dolaşır ve askere öteberi satarlar. Bu kantinci kadınlar, Waterloo savaşı sırasında da savaş alanındaydılar atlanyla. Stendhal ünlü "Parma Manastın" adlı romanında bu savaşın bozgun halini anlatır. İşte bu bozgun sırasında bile kantinci kadınlar büyük bir cesaretle ortalıkta dolaşıyorlardı. İspanya iç savaşında kadınlar onemli görevler üstlendiler. Örnekleri çoğaltmaktan vazgeçelim. Nikaragualı genç kızların silah kullanmayı öğrendiklerinden açmıştık konuyu, kadınla erkeği cesaret bakımından karşılaştırmaya daldık. Ama aldığımız örnekler hep savaşlardan oldu. Nedense, cesaret deyince aklımıza savaş gelir, sanki cesaretin tek sınandığı yer savaşmış... Gerçi ölümle karşılaşmak kolay değildir, ama cesaretin smanacağı bir çok alan vardır, belki de savaştan daha netameli alanlar... Ne var ki, kadınlar korkaklığı kendilerine yakıştırmışlardır; evde bir fare çıkmaya görsün, basarlar çığlığı. 23 KASIM 1984 Savaşta Kadın MELİH CEVDET ANDAY Nikaragualı bir asker, genç kızlara silah kullanmayı öğretiyordu.. Gazetemizde çıkan bir fotoğrafta gördüm bunu, uzun uzun baktım. Genç kızların yüzünde sadece öğrenme tutkusu okunuyordu, ne korku, ne alay. Gerçekte ben, kadınların iyi asker olacaklanna inanmışımdır hep; düşünürüm ki, çağlar boyu savaştan uzak tutulmak onların ruhlarında bir aşağılık duygusu yaratmıştır, bunu yenmek için firsat aramaktadırlar, bulduklarında canla başla göstereceklerdir kendilerini. Onlan korkak saymamız hiçbir gerçek nedene dayanmaz. Kadınla erkek arasındaki eski bir işbölümünün sonucudur: Ev işi ve dışan işi. Av ve savaş erkeğe vergi idi. Bu durum, uzun bir süreç sonunda, erkek egemenliğindeki aileyi doğurdu, çünkii nerdeyse bütün mal erkeğin iyeliğine geçmişti. Ama hâlâ o dönemi yaşadığımızı söyleyemeyeceğim, hukukun bizlere tanıdığı birtakım üstünlüklere karşın kuşkuluyum. Hoş bir fıkra vardır: Adam arkadaşına, "Kanmia iş böliimiı yaptık, küçiik işlerle o ugraşıyor, biiyiik işlerle ben uğraşıyonım" demiş. "Nasıl yani?" sorusu üzerine de şu açıklamada bulunmuş: "Hangi mahallede oturacağız, hangi evi tutacağız, yazlığa gidecek miyiz. gitmeyecek miyiz, çocuk hangi okula gidecek, video alacak mı>ız, almayacak mıyız, bana palto lâzım mı, degil mi, ben içki içecek miyim, içmeyecek miyim... Bu gibi küçiik işJerie kanm ugraşıyor." Arkadaşı, "Ya sen?" diye sorunca da demiş ki, "Ben ise diinya savaşı çıkacak mı, çıkmayacak mı, atom bombası kullanılacak mı, kullanılmayacak mı?.. gibi biiyiik işlerle uğraşıyonım." Erkeklerin böbürlenmelerini gülünç düşuren bir fıkra kuşkusuz, çünkü bütün yaşamsal sorunları, kadınların yönettiğini gösteriyor. Biz gene korkaklık cesaret konusuna dönecek olursak; savaşa gitmeleri erkeklerin cesaretini gostermez hiç de, çünkü kimse sevine sevine koşmaz savaşa. Tath bir şey değildir de ondan. Korkmamak insanhğa aykındır, cesaret korkuyu yenrnek demektir. Alman uçaklarına karşı Londra'yı savunan genç İngiliz havacılan, uçmaya sıra geldiğinde nasıl korktuklarını anlatmışlardır anılannda. Ayrıca cesareti erkekliğin, korkaklığı kadınlığın niteliklerinden saymamıza hiçbir bilim yardım etmez. Üstelik tarih de bize, kadınların savaşçıhğını gösteren çok onemli belgeler vermektedir. Anadolu'nun en eski halklarından olan Amazonlar, erkeksiz yaşayan savaşçı kadınların topluluğu idi. Erkeği sadece çocuk yapmak için kullanırlardı, başka işlere kanşmamalan için de kollarını bacaklarını kırıp onlan evde bırakırlardı. Amazonların tek memeli olduklanna ilişkin bir söylenti vardır, iyi ok atabilmek için memenin birini daha küçükken yok ederlermiş sözde ve sözde Amazon (amadsos) "memesiz" anlamına gelirmiş... Cevat Şakir, "Bütün yonutlarda göıülüyor, öteki meme de taş gibi yerinde" diye yazmıştı. Gerçekten de öyledir. Amazonlara ilişkin anlatılanlar söylence midir? Hiç de değil, onların Akhahlara karşı savaştıklannı Hitit belgeleri belirtiyor. Anlaşılan PENCERE Lise ve Üniversite!.. Herkesin iyi kötü okul anıları vardır ki unutulamaz; yetişme çağında belleğe kazınanlar kolayca silinemez; öğrencilik yıllarında yaşanmış nıce önemsiz olay bile zamanla büyüyüp renklenir. Babam subay olduğundan benim öğrenciliğim Anadolu'nun çeşitli yörelerinde geçti; oradan oraya dolaştık durduk; kimi zaman yoksul, kimi zaman zengin çevrelerin çocuklarıyla arkadaşlık ettim; birbirine benzemeyen ortamlara uyum zorunluğuyla karşılaştım; bir okulda sınıf birincisi oldum, ötekinde avarelığe daldım; yetişkinlik çağında futbol topunun ardında kendimi yıtırinceye değin koştum; ders kitaplarını sevdim ya da derslerden soğudum; ama her yıl az bir çabayla sınıfı gectim; lise son sınıfa ulaştım. Ve lisenin ne demek olduğunu o yıl anladım. • Lise son sınıfta beni mantık ve felsefe dersleri bekliyordu. Felsefe kitabının kapağında Emin ErişirgH'm, mantık kitabının kapağında Hasan Ali Vüce/In adı yazılıydı. Kuşkusuz bu kitaplar da fızik, matematik, kimyada olduğu gibi Batıdan çeviri ve aktarmaydı; başka türlüsü de olamazdı; insanlığın binlerce yılda ulaştığı sonuçları öğrencilere yansıtmak için yazılmışlardı. Daha ilk sayfalarında mantık kitabı beni sarstı. Neydi bu dersın içeriği? Yazılanlara bakılırsa düşünürken insanın uyduğu yasalar ve kurallar varmış; mantık dersınde ışte bunları öğrenecekmışiz. O güne değin böyle bir şeyi aklıma bile getirmemiştim. Demek ben düşünürken bazı kurallara göre kafam çalışıyordu, öyle mi? İnanılmaz şey!.. Ama mantık dersleri ilerledikçe insanlığın gerçeklere doğru uzun yürüyüşünün aşamalarını öğreniyordum. Arısto'nun biçimsel mantığından başlayarak çağdaş bilimlere uzanan yolda oluşan yeni yöntemlerin zaman içinde adım adım keşfedildiğini okudukça şaşkınlıktan şaşkınlığa düşüyordum Felsefe kitabı beni büsbütün çarptı. Sözde felsefe bilimlerin bilimiymiş. Şu işe bakındı siz!.. "Bilgı kuramı" kafamı allak bullaketmişti. Bilen insanın bilgisi nereden kaynaklamyordu? İnsan dış dünyayı nasıl kavrayabilirdi? Evren düşüncelerimiz türünde miydi? Acaba bilgılerımiz, evrenin gerçekliğini yansıtabilir mıydi? İçime kuşku gırmişti. On yıl okumuştum; ama on birinci yılda, şimdiye dek okuduğumuz derslerde bıze belletilen bilgilerin kesin olmadığını öğreniyordum. Bir deprem başlamıştı benliğimde... • Aradan zaman geçince lise öğretıminin ne demek olduğunu daha iyi anlayacaktım. Gerçekte lisenin anlamı, son yılda karşılaştığımız mantık ve felsefe dersleriyle pekişiyordu. Öğrencı kendisine öğretileni hafız gibi ezberlemekle yetinmeyecekti; her şeyi sorgulama gereğini içinde duyacak, bilimsel kuşkuculuğun bilincini özümseyecekti. Lise, üniversite öğretiminin hazırlığıydı; evrende kesin ve değişmez bir şey olmadığını bilmek ve her şeyin değişebilirliğini özümsemek, çağdaş insan olmakla eşdeğerfiydi. Lise öğretimi Ortaçağı yaran insan düşüncesınin ürünüdür: bilimi dinden bağımsızlaştıran büyük devrimin yarattığı Aydınlık Çağının öğretim yöntemidir. Kafayı kalıplaştıran öğretim düzeni ancak medresede geçerli olabilir. Ne var ki 1980'ler Türkıye'sınde, bırakın liseyi bir yana, üniversite öğretimi bile kafalara kurşun dökmekten ötede bir anlayışı vurgulamıyor. Vardiya usulüyle Anadolu'ya profesör yollamak. ancak üniversitenin ne demek olduğunu kavramakta yetersız kişilerın övünç kaynağı olabilir. Bir üniversite, bilim üretebılirse üniversitedir; insanı insan yapan eleştiri ve sorgulama yöntemlerini yadsıyan kurum, üniversite değil, lise bile olamaz. Ne yazık ki bugünkü Türkiye, medrese öğretimine dönüşün dramını yaşıyor. ARADA BİR ŞÜKRÜ TAHİRGİL Fransızca Öğretmeni Öğretmenliğin özde, yapıda niçin YÜCE BİR MESLEK olduğunu, 1982 yılında ilk kutlanan "Öğretmenler Günü"nde yine bu sayfada cıkan bir yazımda belirtmeye calışmıştım (Cumhuriyet: 24 Kasım 1982). Bu yazımda yarınki öğretmenler gününü kutlarken, başka bir konu üzerinde durmak istiyorum: 2148 sayılı Tebliğler Dergisi'nde yayımlanan ve kutlanmakta olan bu'gün" için uyulan yönetmelikte gördüğüm olumsuz yanlar. 1Yılın öğretmeni seçilebilmek için koşullardan biri "Öğretmenlik hizmeti süresince siciline işlenmiş bir ceza almamış olmak"tır (Madde: 24, fıkra: 3). Bu koşul yersiz, haksız ve zararlıdır. Öğretmen de insandır. Anne ile kızi, baba ile oğlu... arasında bile olaylar çıkar. Özellikle ortaöğretimde 20, 22 yaşlarındaki genç bir öğretmenle nerdeyse kendi yaşlarında öğrencılerı arasında kımi olaylar çıkması çok görülemez. Bu yüzden öğretmen ceza alabilir. Cezanın her zaman haklı verildiği de söylenemez. Üstelik ceza başarılı ve yarariı bir öğretmen olmayı engellemez de. Bu yön her meslekte böyledir. Nice ozanlar, bilginler, tarih yapanlar... vardır ki, başkaca davranışlarında suçlu, cezalı duruma düşmüşler, ama mesleklerinde yaptıkları üslün hizmet ve başarı nedeniyle ödüllendirilmekten yoksun bırakılmamışlardır. Öyleyse öğretmen de yasalar uyarmca mesleğinden atılmadıkça yılın öğretmeni seçilme hakkı elinden alınmamalıdır. Sıradan bir cezanın öğretmene tüm yaşantısı boyunca unutamayacağı bir yumruk olması haksızlıktır, yönetmeliğin "amaç" bölümünde sözü edilen genç öğretmenleri özendirme girişimlerine terstir. 2Yöneticilik görevinin öğretmenlikteki başarıva sayılması da doğru değildir. Çünkü bu iki uğraş, birbirinden ayrı, hatta birbirine terstir denebilir. Bir öğretmen yönetici otursa, meslek yetisinden çok şey yitirir. Artık o arkadaşımız iyi bir yönetici olabilir ve Bakanlık isterse onu yöneticiliğınden ötürü ödüllendirebilir. Ama yöneticilikten dolayı öğretmenliğe puan verilmesi yanlıştır. Söz gelimi 22 yıllık başarılı bir öğretmenle buna eşit hizmeti olan bir yönetici, yılın öğretmenliğine aday gösterilsinler. Yönetmeliğe göre hemen ilk adımda yönetici meslekte geçen hizmetinden dolayı "12" puanalırken, öğretmen " 1 " puanda kalacaktır. Yöneticinin havadan aldığı bu puana yetişebilmesi için öğretmenin mesleğiyle ilgili ve "tescılli" olmak koşulu ile 4 yapıtı bulunması ya da 3 yarışma kazanmış, olması; ya da meslek dışı tescilli yurt içi 6; yurt dışı 4 yapıta sahip olması... gerekiyor. Ülkenin saygın basın örgenlerinde öğretmenin yazdıkları bilimsel. sanatsal yazılar, makaleler... değerlendirilmeye alınmıyor. Kısacası bu koşul yılın öğretmeni seçilme hakkını hemen tümüyle öğretmenden almış yöneticiye vermiştir. Olur mu böyle şey? (Arkası 13 . Sayfada) Öğretmen Onurlandırılırken... m bizim tiyatro Güzel insan, iyi insan, canım annem ACI BİR KAYIP arak KKNTKK TİVATHOSUNDA "J«> SABİHA ÖZBİLGE'yi kaybettim. Bu kış daha soğuk geçecek. O nur içinde yatsın. GÜLER DİKMEN ŞÜKRAN KURDAKUL KURTULUŞTAN SONRA Oyunlaştıran 24 Kasım, Saat 21.00 gerekli izni alman dinletinin biletleri satışa sunulmuştur. TIMUR SELÇUK DtNLETİSt. MODA SİNEMASI KÜLTÜR MERKEZİ Bahariye Caddesi, Halk Eğitim yanı Tel: 337 01 28 ZAFER DİPER Yöneten Müzik Çevre Düzeni ve Giysi Karikatür Saydam ZAFER DİPER NADİR GÖKTÜRK ZEPÜR HANIMYAN ALİ ULVİ MUSTAFA GEZER ELEMAN ALINACAKTIR SEKA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ İZMİT Izmit'te bulunan Genel Mudürluğümüzde, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu hukümlerine göre istıhdam edilmek uzere imtihanla Ingilizce mütercim alınacaktır. Lstekülenn 6S7 sayılı kanunda ongörülen sartları baiz olması, 35 yaşından büyük olmamaii, asgari lise veya dengi okul mezunu bulunması gerekmekledir. Bu şartlan taşıyan isteklilerin cn geç 10.12.1984 tarihine kadar Genel Mudürlük Personel Dairesi Başkanhğı'na dilekçe ile müracat etmeleri rica olunur. AgurubuiOOl P.tesi 18.00 ve 21.15/Salı ve IVrş. 18(M) Gişe Tel: 147 36 34146 35 Sî) f »fXf Turban turizm sunar DİATEK DİAPOZİTİF MERKEZİ 45 ana konuda onbinlerce Diapozitif ile tüm gereksinmelere kesin çözüra tutarlık ve titiz bir Diabank'a gereksinmeniz varsa bir telefon kadar yakınız. Babıali Cad. No: 20 Biriik H»n Cagaloilu (lst. Kız Lisesi Kaışısı) Tel.: 527 85 98 Cuma • Pazar 1590018 900.13900Persembe • Pazar 20.900.19.900.16900Cumartes Pszar 12 900.. 10900Özel otobus, öm paisıyon konaklama.Ortur Servis Bd*b*rosBu*van 35Be**U* İST Tel 16110 741618226 Sevimh ışlunı Altıyol Kadıkoy 336 16 60 jABANT OTELİ KORU OTELİ YURDAER OTELİ Ebubekir Hazım Tepeyran KÜÇÜK PAŞA Önsöz: Oktay Akbal DE YAYINLARI400 TL. ULUSLARARASI/KARAKÖY YENİ BİNASINDA Uluslararası/Karaköy; büyük işler, uluslararası ilişkiler için, tam kambiyo yetkisi, dünyadaki tüm muhabirleriyle doğrudan bağlanüsı, kiralık kasalan ve Uluslararası ayncalığı ile Karaköy'de yeni yerinde. ULUSLARARASI bir dünya bankasıdır Sait BUge Karaköy Şubesi Müdürü Bankalar Caddesi 3133 Karaköyİstanbul Telefon Müdüriyet : 144 63 44 Santral : 143 61 00/10 Teleks 24 261 ibkr tr 22 262 ibky tr
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear