Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURlYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER larında bile yaygın biçimde kullanılmadığını söylemek için araştırma yapmağa gerek yoktur. Ulusal Kitaplığınuzın görkemli binasında yeniden hizmet vermeğe başladığı şu günlerde, kitaplık politikası üzerinde yeniden düşünmemiz gerektiği onadadır. Once şu soruyu sormakta yarar vardır: Türkiye'nin bir kitaplık politikası var mıdır? Bu soruyu sorumlu kişilere ya da kurumlara yönelttiğimizde alınacak yanıt, "Evet vardır" biçiminde olacaktır. Kuşkusuz kâğıt üzerinde böyle bir politikamn varhğına delâlet edecek bazı kanıtları balmakda mümkündür. Ne var ki bir toplumda yaşama geçirilecek kitaplık politikasının ilk adımının kitap sevgisinden geçtiği düşünülürse bir önceki yanıt açısından olumlu düşünmemize olanak yoktur. Okullarımızda, hatta kitle iletişim araçlanmızda kitap sevgisi aşılamak için bazı özdeyişler öğretiliyor, bu konuda zaman zaman özel haftalar bile düzenleniyorsa da herşey sözde kalıyor. Uygulama kitap sevgisinden çok kitap düşmanlığmın yayılmakta olduğunu her yönüyle gösteriyor. Kitap düşmanlığı sadece yayın yasakları, kitap yakmak biçiminde olmaz. Bu yöntemler olayın en göze çarpıcı yönünü teşkil eder; fakat bunların yanısıra ilk anda görülmeyen ve anlaşılmayan öyle yöntemler vardır ki onların kitap düşmanlığını yaymadaki etkileri bir öncekilerden daha fazladır. örneğin Resmli roman vb. gibi yayınlar, ailelerin kitaba karşı geleneksel çekingenliği, öğretmenlerin ders yılı içersinde ders kitabı dışında başka kitaplann okunmasına karşı takındıkları olumsuz tavır bu konuda ilk akla gelen eğilimlerdir. Televizyon tutsakhğı ise kitaba karşı davranışları daha da pekiştirmektedir. Bu yaz tanık olduğum bir olay çok çarpıcıdır. Tatile gittiğim bir kıyı kentinde, oturduğum kahve ya da benzeri dinlenme yerlerinde elimde bir kitap bulunması ve fırsat buldukça onu okumam kaldığım yerdeki çocukların öylesine ilgisini çekti ki zaman zaman baba ve annelerine beni göstererek şaşkınhklannı çeşitli sözcüklerle belirttiler, bazıları ise gözümün bozulup bozulmadığını ya da niçin kitap okuduğumu sormaya kadar işi vardırdı ve verdiğim yanıtlar ise hiç birini tatmin etmedi. Onlar için kitap zaman harcanmaması gereken bir aletti, hatta saatlerce oynanan tavladan bile zararhydı. Işte bir ülkenin kitaplık politikasından söz edebilmesi için kitaba yönelik bu duvan yıkması kitap sevgisini en küçük kuşaklara kadar yayma yolunu tercih etmesi gerekir. Kitap sevgisi yayılmaya başlayınca kitaplıklar da yığınlar tarafından daha bir içtenlikle kabul edilir. Bu konuda mahalle kitaplıklarından, ödünç kitap verme servislerine kadar birçok hizmetin yaşama geçirilmesi düşünülebilir. Bugün yeni Ulusal Kitaplığımızı bekleyen bir dizi sorunu daha şimdiden çözmeğe başlamazsak, tüm görkemine ve kolaylıkIarına rağmen bu kitaphğımız da bir anlamda ölü doğan kurum haline gelecektir. Bu sorunlarm başında çağdaş kitaplık işletmeciliğini bilme gelmektedir. Kitaplığın yaşayabilmesi, genişlemesi daha etkin hizmet vermesi temelde bir para sorunudur. Bu sorun çözülmediği takdirde en mükemmel binaların yapılması, bu binaların donanımının noksan olmaması hiç bir işe yaramaz, çünkü bu binalar kitaplık olarak çalışacak gücü bulamazlar. Kitaplık işletmeciliğinin temel sorunu olan finansman ve işletme giderlerinin karşılanması her şeyden önce devletin görevidir. ZorunIu derleme yöntemleriyle kitapların toplandığı, satınalma hizmetinin hemen hemen yapılamadığı kitaplıklann büyümesi mümkün olmadığı gibi toplumun gereksinimlerine cevap verecek bir hizmet düzeyine bile ulaşması düşünülemez. Devletin sağlayacağı fonlann dışında başka kaynakların da bulunması gerekir. Bu konuda ilk akla gelen Osmanlı kütüphaneciliğinin temel finansman kaynağı olan vakıflardır. Kitaplık vakıfları yirminci yüzyıla gelinceye kadar çok yaygındı, nitekim Evkâf Vekâletinin kaldırılmasından sonra bu vekâlete bağlı kütüphaneler Milli Eğitim Bakanlığı'na devredilmiştir. Ulusal kitaplığın yaşatılabilmesi ve birçok yörede kendine bağlı şubeler açabilmesi için bir başka yöntem de bir "kitap bankası"nm kurulmasıdır. Bu banka çeşitli bağışları topladığı gibi bunlardan en üst düzeyde yararlanılabilmesini de sağlayacaktır. Bu bankanın Vakıf gibi bir desteğe sahip olması etkinliğini daha da arttıracaktır. Kitap satışlannın bile sıfıra indiği, tatile giderken kitap götürmeme, gazete okumama gibi eğilimlerin güçlendiği bu yaz aylarında kitap ve kitaplık konusuna eğilme fırsatını vermesi bile Ulusal Kitaplığımızın yaptığı ilk mutlu görevdir. Yeni kitaplık hizmete girerken, hemen hemen yokluklar içersinde Türk kütüphaneciliğine engin hizmetleri geçmiş olan Adnan Öttiken, Aziz Berker, H. F. Edbem Karatay ve daha nice kişiyi bir kere daha minnetle anmak ve genç kütüphanecilerimizi ise kutlamak sanınm zevkli bir görev olacaktır. Kitapların o unutulmaz kokusu içersinde ömür tüketenlere ne mutlu. 6AĞUSTOS 1 Kitaplıklar Toplumlarııı Yttz Akıdır TEVFtK ÇAVDAR Ulusal kitaphğımız yıllardır yapımını beklediği yeni binasına taşındı. Görkemli, birçok kolaylıkları banndıran bir bina bu. Yapımı on yıllarla ifadesini bulan bir süre içersinde tamamlandı. Kerelerce müteahhidi değişti. Sonuçta, bir yerde düş olarak niteleyebileceğimiz, bugünkü noktaya gelindi. Bilindiği gibi Ulusal kitaplık Namık Kemal mahallesinde yerleşmişti. llk bina değişik zamanlarda yapılan eklerle genişletilmiş ama gene de son yıllarda ihtiyacı karşılayamaz hale gelmişti. Yüzbini aşkın kitap binanın alt salonlannda, adeta taş yığınlarını andırır biçimde, tasnif edilmeden, okuyucu hizmetine sunulmadan korunmaya çalışılmaktaydı. Anıtlar Yüksek Kurulu'nun koruma altına aldığı bu eski bina bugün bir başka kitaplık hizmetini görmek için hazırlanmaktadır. "Milli Kütiiphane"nin açılışı 194O'lı yılların ikinci yansına rastlar. Adnan Ötüken'in bu konudaki yılmaz çabaları kolayına unutulamaz. Ankara'daki bu kitaplık "Milli Kütüphane" adını alan ilk kitaplık değildir. Ondan çok daha önceleri, Osmanlı Imparatorluğu'nun son döneminde Izmir'de de "Milli Kütüphane" adını almış olan bir kitaplık kurulmustu. Ittihad ve Terakki döneminin kültürel atılımlan içersinde saygın bir yere sahip olan bu kitaplık bugün de yaşamım sürdürmektedir. Kitaplıklar toplumlann ve kurumların övünç kaynağıdır. Bugün ünlü kitaplıklarıyla dünyanın birçok yöresinde adlannı duyuran ve bilimsel çalışmalara bir anlamda katkıda bulunan uluslar vardır. llk akla gelen ünlü kitaplıklar arasında British Museum kitaplığı, Fransız Ulusal kitaplığı, ABD Kongre Kitaphğı ve Moskova'daki Lenin Kitaplığı sayılabiür. Günümüzde etkilerini sürdüren birçok araştıncı, bilim adamı ve yazar bu kitaplıklardan geniş ölçüde yararlanmıştır. Bunların arasında Türk aydınları da vardır. Namık Kemal'den Mustafa Akdağ ya da Şerif Mardin e kadar bir çok bilim adamını ya da araştırmacıyı British Museum'un çeşitli salonlarında görmek mümkündü. Aynı şekilde Şinasi'nin de belirli bir süre Fransız Ulusal Kitaplığı'nda çalıştığını biliyoruz. Bütün bu kitaplıklar Türk araştırmacı ve bilim adamlarına ışık taşımışsa da aydınlarımızın kitaplıklar hakkındaki düşüncelerinin hiç de istenilen düzeyde olmadığına işaret etmemiz gerekir. Aydınlarımız nedense kitaplıkları fazla sevmiyorlar. Gerçi dillerinden kitaplıklann yararlarını vurgulayan tümceleri eksik etmiyorlar ama bu sadece görevi yapma biçiminde yorumlanabilecek bir davramş. Kitaphklarda aydmlarımıza rastlamak pek mümkün değil. ödev almış bir kaç üniversite öğrencisi ile ders çalışacak okuma salonu bulamayan öğrenciler dolduruyor buraları. Bilim adamlarına ya da araştırmacılara gelince bunlar da kitaplık salonlanna gelmeyi istemiyorlar. Üniversite kitaplıklarından ya da çeşitli kanallarla başka kitaplıklardan evlerine aldıkları kitaplarla yetinmek işlerine geliyor. Kitaplıkta çalışmak bilim adamımızdan aydınımıza kadar çok uzak olan bir kavram. Aydınlarımız, bilim adamlanmız kitaplıkları böylesine iterlerse toplumun diğer kesimlerine kitaplığı nasıl kabul ettirebiliriz. Bir işçi, ev kadını.çiftçi, küçük esnaf vb. gibi kişiler kitaplıklann varlığından bile çoğu kez habersiz olarak yaşamlannı sürdürüp bitirmektedirler. Bu konuda tüm suçu kişilerde bulmamak hakşinaslık olur. Kitaplıklanmızın azlığı, buralarda çalışmak için zamanın var olmaması vb. gibi nedenler de bu konuda rol oynamaktadır. örneğin kitaplıkların hemen hepsi saat 17 ya da 18'den sonra kapanmaktadır. Çalışan kişilerin kitaplıklann açık olduğu saatlerde işyerinde olduğu düşünülürse tümüyle suçlanmalarının pek mümkün olmadığı kendiliğinden ortaya çıkar. Herşeye rağmen gene de toplumumuza yaygın bir eğilim olarak kitaplıkların pek kullanılmadığını, üstelik kullanılma yolunda bir isteğin de bulunmadığını söyleyebiliriz. Kitaplığın kullanılması bir bilgi ve alışkanlık işidir. Bizim kuşaklanmız bu alışkanlığı Halkevi kitap kollarından edinmiştir. Ortaokul ve Iise döneminde Adana Halkevi ve Eminönü Halkevi kitaplıklarının sürekli bir okuyucusu olduğumu düşündüğümde bu kuruluşların kitaplık sevgisini daha o yaşlarda bize aşılamış olduklarını anlıyorum. Günümüzde yaygınlaştınlmaya çalışılan çocuk kitaplıklannın tatil ay PENCERE Osmanlıda Oyun Çoook. Yıldırım Aktürk, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı. Ke sini bu göreve Turgut özal getirmiş. " 24 Ocak Bir Döne Perde Arkası" adlı kitabında Emin Çölaşan bu olayı ş < anlatıyor: "Özal bir sabah Başbakanlık Müsteşar \ardimcisi Hasan C Güzel'i yanına çağırdı: " Hasan. bizim cocukları yavaş yavaş Ankara'ya çağın ya başlayalım. Sen Hüsnü'yu, Yıldırım7 falan ara da tası taı toplayıp gelsinler. Işler çok sıkı olacak bundan sonra. Kodrc hemen oluşturmak lâzım." (sayfa 99). "Ocak ayının ilk günlerinde Testaş eskl Genel Müdürü, gut Özal'ın güvendiği uzman, yüksek mühendis Yılıdırm Akt göreve çağnldı. (...) Aktürk daha sonraki günlerde DPT Müı şarı oldu ve Özal'ın her alanda "sağ kolu" olarak görev ya (...) Yıldınm Aktürk Ankara'ya geldiği zaman paket (24 Ocak * rarları) büyük ölçüde hazırdı. Yıldırım Aktürk hiçbir resmi göı olmadan çalışmaya başladı. Kendisine Başbakanlık binasır boş bulunan müsteşar yardımcılığı odası verlldi." • Yıldırım Aktürk şimdi de DPT Müsteşarıdır. "Ekonomide yalog" dergisinin temmuz sayısında yayınlanan konuşmas da altını çizdiğim satıriarı birlikte okuyalım. Diyor ki Aktürk: " Genelde son üç yılki tatbikata baktığımızda büyüme zında, ihracatta, enflasyonun kontrolunda, yıllık programlar verdiğimiz hedeflerin iyi tarafında kaldık. Yani hedefin ötesin bir performans verebildik. (...) 1984'te yapacağımızla yapm istediğimizarasında değişen hiçbir şey olmayacak. (...) Bug hangi noktada olduğumuzu çok iyi biliyoruz. (...) Yani ekono öyle birşey ki gerçeklerden uzaklaştığınızda yanıldığınızla ka sınız. (...) Bir noktada ekonominin toplam gidişi ve bu çari dönuşünden çıkan ip uçlarıyla önümüzü görmeye gayret & yoruz. Bu bir nevi ileriye ışık tutma hadisesidir. (...) Son iki içinde aerçekleştirdiğimiz yüzde 4.5'luk büyüme hızı da neı deyse ÖECD ülketeri arasında en yüksek hız olma açısından ı kor olacak. Bu durum bize yeniden güven veren bir başlang noktası teşkil ediyor." Temmuz ayında böyle konuşan DPT Müsteşarı Aktürk ağustos günlü Hürriyet'te ne diyor? Okuyalım: "Devlet Planlama Müsteşarı açıkladı. Ekonomiiçin 8 endişt 1) Piyasadaki mal eksikliği nedeniyle enflasyondaki artış. 2) Vbr toplamadaki sıkıntı. 3) Paranın ekonomiye katkısı olmayan alaı lara kayması. 4) Tarım ürünlerindeki stok artışı. 5) Enerji açığ 6) Tarımdaki üretim gehlemesi. 7) Para hacmiyle fazla oynas ması (piyasaya para sürmede istikrarsızlık). 8) Verimli çalışn yan özel şirketler..' "DPT Müsteşarı Aktürk, 'Düzeltilmesi gereken eksikliklerimı var. Durumumuza çok kötü demeye dilim varmıyor, ama iyile\ mede geciktik' diye konuştu." • Ne oldu yahu? Temmuzdan ağustosa yaz gitti de kış mı geldi? Hayır. Siyasada erbap olanlar, "Aktürk, Maliye Bakanı Kafaoğlu'nt karşı Turgut Özalı desteklemek için bu demeci verdi" diye he men yorumu perçinlediler. Demek ki Aktürk, Özal'a demeç kırpıyor; ya özal kime gö2 kırpıyor? Süleymaniye Camiine. inan olsun ki çok şaşırdım. Bizim dünkü gazetede Şayıh Özal "24 Ocak kimin?" sorusuna karşı bakın ne{ejr demiş: Süleymaniye'yi yaptıran Sultan Süleyman'dır. Ismi de za~ ten konulmuş. Süleymaniye Camii. Mimar Sinan bunun projesini yapmıştır, inşaatına nezaret etmiştir. Ama birçok kimsenin emeği vardır orada. Mimar Sinan'ın ismi ortaya konmuştur." Vallahi küçük dilimi yuttum. Ben ki Osmanlıda oyunun çok olduğunu 30 yıllık çok partili deneyimde öğrendim sanırdım; bu kadarına pes. An, Süleymaniye Camiinin dili yok ki Turgut özal'a bir yanıt versin; kendisine doğru yolu göstersin. ARADA BİR Doç. Dr. TÜLtN AYTA BÎLİM/TEKNİK YONETEN OMER GUZEL Kil'den Yararlanalım Bir süre önce, Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi'nde, aynı fakültenin Toprak Bölümü ile TÜBİTAK Tarım ve Ormancılık Araştırma Grubu işbirliğiyle düzenlenen 1. Kil Mineralleri Simpozyumu yapıldı. Simpozyumda irdelemesi yapılan ve konuya ilişkin en son ve en yeni araştırma ve bulguların açıklandığı oturum başlıkları şöyle sıralanmaktadır: Toprak oluşumunda kil minarellarenin yeri. Kil minerallerinin yüzey özellikleri. Kil minerallerinin fiziksel özellikleri. Kil minerallerinin mühendislik özellikleri. Killerin kristalokimyasal özellikleri. Kil minerallerinin oluşum ve dönüşümü. Kil minerallerinin metodolojisi. Kil yatakları. Seramik hammaddesi o<arak kil mineralleri. Töprakta kil mineralleri. ? , , , „ . ! ,> Bilim adamları, ülkemizdeki kil minerallerinin, birbırinden bağımsız ancak birbiriyle yakın ilişkili meslekler açısından, jeolojik, fiziksel, kimyasal, jeofiziksel yapı özellikleri ile seramik yapım ve üretimi ve mühendislik dallarındaki farklı davranışları ve etkimeleri konusunda araştırma ve görüşlerini sergileyerek bilimsel tartışmalar yaptılar. Bu arada, hemen tüm araştırmacıların oldukça güç, hatta bazen aşılması olanaksız zorluklar karşısında çalışmalarını çok sade ve mütevazi ortamlannda sürdürdükleri gözlendi. Jeolojik yapısındaki zengin çeşitlilik ve büyüklüğü gözönüne alındığında ülkemizin, jeolojik zamanlar sürecinde doğanın mekanik ve organik etkenleri sonucu oluşan kil yatakları açısından hiç de azımsanmayacak ölçüde zengin olduğunu görüyoruz. Ancak bu zenginliğin çağdaş teknolojideki kullanım alanlarına baktığımızda konunun önemi ve yaygınlığı kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Şöyle ki: Seramik, refrakter, cam, kâğıt, çimento, izolatör, yapı malzemeleri, baraj inşaatı, dolgu maddesi, ilâç üretimi, parfümeri, sabun, lastik, boya, diyafram, döküm kumu bağlayıcısı, artık sulann arındırılması, kurşun, civa, çinko, bakır, krom iyonlarının uzaklaştırılması, demir ve krom filizlerinin peletlenmesi, molekülereleklerin peletlenmesi, kömürün peletlenmesi, radyoaktif artıkların peletlenmesi, elektrot üretimi, katalizör ve katalizör yatağı, polimer endüstrisinde stabilizatör (PVC'de olduğu gibi), parlatma, süzme, filtre işlemleri jfe hassas kopya kâğıtlan yapımı, alüminyum kaynağı, töprakta suyun tutunması ve mikroorganizamlann adsorpsiyonu, bitki koruma ilâçlarının adsorpsjyonu; petrolün çıkarılması ve arıtılması, petrokimya endüstrısinde kraking katalizörü (ağır petrol ürünlerini parçalamada), kömürün sıvılaştırılmasında katalizör ve kükürdün giderilmesi, katafitik grafitleme, makine yağlarının ağartılması; bitkisel ve hayvansal ham yağların ağartılması, bira, şeker şuoıbu, meyve şuruplan ve şarabın berraklaştırılması gibi. Böylece killerin doğrudan ya da dolaylı yollarla kullanıldığı endüstriyel ve teknolojik alanlara topluca bakıldığında kil mineralleri konusunun ülkemiz açısından ayrı bir önem taşıdığı görülmektedir. Çağdaşlaşmanın temel koşullarından sayılan endüstrileşme çabasındaki ülkemizde üretim hammaddelerine gereken önem ve öncelik verildiğinde bundan sayısız yararlar sağlanacağı kuşkusuzdur. Örneğin, kaolinitik kayaçların çözünmesi sonucu oluşan ve kil mineralleri bakımından çok zengin olan kaolin, önemli bir seramik hammaddesi olduğu kadar porselenciliğin ise ana hammeddesidir. Ülkemizdeki rezerv durumunun 35 milyar ton olduğu tahmin edilmekte ve halen 75 işletme tarafından yılda ortalama 200.000 ton üretim yapılmaktadır. Ancak, ne yazıktır ki, arıtma tesislerinin bulunmayışı nedeniyle, bir döviz kaynağı oluşturabilecek bu önemli hammaddenin temiz ve arıtılmış olanının yılda ortalama 5.000 ton civannda dışalımı yapıfmaktadır. Yine seramik endüstrisinin vazgeçilmez ana yapım malzemesi olan kilin toprak sanayiinde gereken önemi kazanması ise ülkemiz endüstrisine rahat bir soluk aldıracaktır. Yaklaşık 800.000 Km^'lik yurt arazisinin her yöresi en küçük parçasına kadar tüm jeolojik özellikleri dikkate alınarak incelendiğinde, kalkınmakta olan ülkemizin bundan büyük yararlar sağlayacağı kanısındayız. Yeni bıılıışlarııı yaratıcıları kîmler? Üstün teknik olanaklardan yararlanarak bilim laboratuvarİarında yeni buluşlar yapan araştırmacılar yanı sıra İcendi basit olanaklanyla teknolojik gelişmeye katkıda bulunan yaratıcı kişiler de bulunuyor. Elektrik ampulünün, telefonun, piston gücünün bulunuşu gibi önemli buluşlar çoğu kez basit araçgereçler kullanılarak, ya bir bodrum katında ya da tavan aralarında gerçekleştirilmişğ l runlarına pratik çözümİer aramak amacıyla yola çıkmışlar ve yetenekleriyle rastlantıların katkılarını birleştirerek, toplum yaşamına büyük yenilikler getirmişlerdi. Günümüzde, bilimsel araştırma ve endüstri İaboratuvarlarında çalışan bilim adamları ise projelerini endüstriötesi toplum gereksinimlerine göre yönlendirmekteler. Çoğunlukla bilgi ve olanaklarını yoğunlaştıran araştırma gruplarında yer aldıklanndan bilim adamlarının geçmişte olduğu gibi basit teknik olanaklarla yeni buluşlar yapabilme şansı gün geçtikçe azalıyor. Araştırmageliştirme için gerekli modern cihazlar ve pahalı kullanım malzemelerinin sağlanabilmesi büyük ekonomik güç gerektiriyor. Bu olanaklan sağlayan kuruluşlar ise kısa zamanda şohret ya da büyük kâr getirecek buluşlara önem veriyorlar. Ayrıca yeni bir buluşun kitle tüketim malları arasına karışabilmesi için uzun süre sınanması ve güvenilirliğinin kanıtlanması gerekmekte. Böyle bir olgu ise araştırma olanaklarını sağlayan kuruma, zaman kaybına neden olduğundan pek ilgi çekici gelmiyor. Sonuçta toplumun kendi değer yargılarıyla kendi gelişimini bir anlamda sınırlamakta olduğu söylenebilir. ŞÜPHECİLERE KARŞI KAZANILAN BAŞARI Yine de günümüz endüstri toplumlannda birçok yeni buluş dev kuruluşların beklentileri doğrultusunda gerçekleştirilirken, daha basit olanaklarla insan yaşamına katkıda bulunan bilim adamımucitlerin başarıları da sürüyor. 1960'larda bu ilginç buluşuyla ilk kez ortaya çıktığında, pek çok bilim adamı onunla alay etmiş ve enerji üreteçlerinden elektronik sanayiine kadar pek çok kullanım alanı bulunan bu maddenin üretilebileceğinden kuşku duymuşlardı. Diğer bilim adamları ise oldukça ucuza maledilebilen bu maddenin çok yaygın kullanım alanlan bulacağına inanmışlardı. Tüp ku,şkulu başanyla karşı Royan ve kavgayer verilen bu yeni kelime 9'Ovonic". llk iki harf soyadmdan, son dört hafi de "electronic" kelimesinden alınarak türetilmiştir. Asıl mesleği tornacıhk olan Ovshinsky'nin 1960'larda bulduğu madde güneş enerjisi üreteçlerinde de kullanılması nedeniyle önem taşıyor. Bilindiği üzere güneş enerjisi kömür, petrol ve nükleer enerji türlerine kıyasla çok daha "temiz" ve tükenmez •bif altefflatif ener|ftürüfiür. Bu enerjinin kullanılabilir hale dönüşmesini sağlayan madde insanlığın enerji sorununun çözümüne büyük katkılar yapacaktır. Ovshinsky, üniversite ve araştırma laboratuvarlarının dışında da birşeyler yapılabileceğini gösteren kişilerden biridir. Bu kişilerin katkılarının küçümsenemeyecek boyutlarda olduğu unutulmamalı. Hatırda tutulması gereken noktalardan biri de bilimsel araştırmanın hiç bir düşünce sistemi ve hiç bir kurumsal yapının tekelinde olmadığıdır. Bilim adamlarının geçmişte olduğu gibi basit teknik olanaklarla yeni buluşlar yapabilme şansı gün geçtikçe azalıyor. Stanford Ovshinsky bu konuda şunları söylüyor: "Araşizrma, yeni bir buluş yapabilmek amacıyla verilen bir uğraş değildir. Çiinkü yeni diişiinceler baçarı kazanıp benimseninceye kadar çok uzun bir süre geçmesi gerekebilir." Kendi çabalanyla büyük bir bilgi birikimine ulaşan fizikçi Ovshinsky, herhangi bir üniversitede eğitim görmemişti. Uzun çabalar sonucunda atomları duzensiz bir biçimde dizilmiş bir madde üretmeyi başardı. sını sürdüren Ovshinsky, zaman içerisinde kendisini bilim dünyasına ve endüstriye kabul ettirdi. Günümüzde 100'den fazla sayıda patent sahibi olan araştıncı, geçmişte kendisini yadsıyan topluluğun önde gelen kişilerinden birisi oldu. İNGİLtZCE'YE KAZANDIRILAN YENİ KELİME Ovshinsky'nin bir başka özelliği de İngilizce'ye yeni bir kelime kazandırmış olması. Webster's New World Dictionary'de SAHİBİNDEN SATILIK ARAZt Sanayi bölgesi olan Bursa Yalova yolu üstunde, yol cepheli 26 döntim büyıiklüğündeki arazi satılıktır. llgilenenlerin, Istanbul 582 49 30 / 582 23 89 numaralı telefonlara müracaatlan rica olunur. VEFAT ve BAŞSAGUGI Hatice Ertuna ve merhum îbrahim Ertuna'nm oğlu; Gülseren Ertuna'nın sevgili eşi; Tolga, Tuğrul, Esra'mn sevgili babaları; Cengiz Ertuna, Seher Tanyel ve Zerrin Çilekar'ın kardeşleri; Nazife ve Ergun Öz'ün damatları; Necla Ertuna ile Şerafettin Çilekar'ın kayınbiraderleri; Cem ile Elif Ertuna'nın amcaları; Mete, Gültekin, Taciser, Serdar ve Kenan Çilekar ile Kemal Tanyel, Semra Yazgan, Seval Oruç ve Hüseyin Oruç'un dayıları; Ayten ve Mehmet Kalkan'm, Güneş, Murat ve Hakan Kalkan'ın enişteleri: VEFAT VE BAŞSAGUGI Cemiyetimiz üyesi değerli arkadaşımız KUTLU ERTUNA tutulduğu amansız hastahktan kurtulamayarak 4 ağustos 1983 günü vefat etmiştir. Gazeteciliğe 1960 yılında fotomuhabiri olarak başlayan ve 41 yaşında aramızdan aynlan Ertuna'nın cenazesi, 5 ağustos 1983 cuma günü (dün) öğle namazından sonra Fatih Camii'nden kaldırılarak Yeni Kozlu Mezarlığı'nda toprağa verilmiştir. Kendisine Tann'dan mağfiret, ailesine ve üyelerimize başsağlığı dileriz. Son yıllarda adı çok sık ve nefretle anılan bir hastalık, bu iyi ve güzel insanı da aldı götürdü aramızdan. Acımızı ifade edecek söz bulamıyoruz. Eşine, çocuklarına ve kederli yakınlarına başsağlığı dileriz. Nur içinde yatsın. 19421983 KUTLU ERTUNA KUTLU ERTUNA yakalandığı amansız hastahktan kurtulamadı. Cenazesi 5 Ağustos 1983 Cuma günü, öğle namazında Fatih Camii'nden kaldınlmış ve Yeni Kozlu Kabristanı'na defnedilmiştir. Acımız sonsuzdur. Nur içinde yatsın. AİLESİ Cenajans'lı arkadaşları GAZETECİLER CEMİYETİ