Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
8 EYLÜL 1982 KÜLTÜRYAŞAM Cumhuriyet 5 yamızdan ödunç almmt; gi bıdir, Bu yolla, ticari TVnin «pazar» kurumunun «feed back»lerine göre, «popüierleştirdiği» bu dizileri seyre denler Tarihi değü kendilerini, kendi «zamanlannı». «reel » toplumlannı» seyretmiş olduklan için, haya' tm ve tarihin değişmez bir durağanhk olduguna, geleceğin de bugünden farkh ol mayacağma bir kez daha inandırümıg olmaktadır. Iz ledikleri bu «duzmece tarih» onlara en iyi toplum hayatının, en insanca yaşama ııslubunun kendilerinin ki olduğunu söylemekte; ba. Ünsal OSKAY kago gaagsterleri; savaş da nu sorgulanması imkânsız yince «san ırkın» tehlikeli bir *iman» haline geürmekelevizyondaki bel yanlan. Peart Harbour v« tedir. Böylece, TV izleyicisi gesel / dramatize ta Gen. McArthur ve dalgala bir başka zamana ayık bir rıh dizileri Ü2erin nan bayraklar. II. Dünya gözle bakarak kendı hayatıde çalışan kimi Öe Savaşı deyince, Hitler baş na eleştiri getirememekte; tişim Kuramcılan, günu ta olmak üzere, Nazi flerisa tarih bilincini bugünü eleşlenlerinin «delüiği, vb^ tirmenin bir araa haline so^ muzde, TVnin «Tarîh yiyen Tarih» yerine geçmektedir. kam am aktad ır. bir makinaya» döndügıinü söylüyor. «Kahramanlann» Olaylann nedenleri ürerin«MAGAZÎN» TARÎH Homeros'un dizelenyle de de duruîmadığından, bu Kitle kültürü içinde insağil, gündelik gazetelerin ya Tarih'te de, hayattaki gibi, nın önüne bu biçimde kozacaklan ile «ölumsüzleşe herşey «şans faktorü» ile nan bir tarihin kimseye yabildiği;» hayatın, mit'leri kal açıklannuş olmaktadır. Bu ran olamaz. Sadece, tarihi mamış ritüellerle surdürul sans faktoru ise. modern ha bir durağanlık ve değişmez dugü; insanın kendi özgun yatın 1950lerden sonraM en lik olarak göstermekte çıkayaşantılan ile Tarih bilin yaygm «açıklama» aracı ol n olanlann yararmadır bu ci edinmekten yoksun küm öugundan, dizilerin sundu algılama biçimL Bunlar asdağı gtinümuzde TVnin «ta gv bu uyduruk tarih kim lında kendi dönemlerinde ta rih* merakı öyle bir hal al seyt rahatsız etmemekte. ribi değiştlrmiş kendi tarih mıştır ki, buna, koskoca «Ta sanki, İ2İeyici kitlesi de, her lerini başlatnuşlardır. Zalen bundan öturu sözkonusu kesimler birbirlerinin kültüreı mirasçısıdırlar. Ama, kit «Bati'nın tarihi» dlye kovboylar, bardaki ka lelerm. tarihin değisebildiği dınlar, kumarbazlar ve kaktüslerle dolu çöl ni gormeleri onlarm işine manzaralan: 1929 Ekonomik Bunabmı de gelmez. Magazinlesen tarihin ba jince, viski kaçakçılığı ve Şikago gangsterleri «değişmezlik» yükü karşı«tarih» yerine geçmektedir. sroda, insanm kendini avutması için bir tek yol kalıyor: unutmak. Görülüyor ki, amprik alseferinde, tıpkı Izleyici kit gılama düz3yindeki sadece rıh» bile yetmemektedir!., TVnin tarihi bugunün in lesmden aldıMarı feedback' gördukleriyle yeünen bir samna göre yenideoyazma lere göre işini yürüten TV'ci bölum iletişim kuraması gis;nın yolu gerçek larih yeri ler gibi, neyin Tarih, neyin bi. TV'nin «Tarihi yiyen bir ne. yerelleşfirümış bir soz reel toplum hayatının bir makina» olduğunu söylemek yansıması olduğunu gorme de. sözünü ettiğimiz bu «ude Tanhi getirip koyması oluyor. Tıpkı 19. yuzyıhn or mekte; gormek isıememek nutmanın» bir başka biçitalarından itibaren popüler tedir... mi. Tarih'ten sözedermiş TV, Tarihi nasıl yiyiyor... gibi görünen ve kendi «demagazinlerin, kitle basmıTV'nin Tarihi yeme yön ğerliliğini / geçerliliğini» nın. kadın dergilerinin ve sentimental edebiyatın baş temleri oldukça zengin, çok satarlığmdan almaklattıgı çok satan romanla Bunlann en bilineni. bugü la yetinen kimi romanJarda. nn yapüğı gibi, bu diziler nün insanı reeltoplumdaki TVnin bu belgesel / dramade do izleyicilerin hep bil kultürel koşullandınlmalan tize tarih dizilerinde, Mtle dikleri (kitle iletlşlmi ara icinde neyi nasıl görüyor; basınındaki «tarih» tefrika cıhğıyla duyduklan, seyret neleri merak ediyon neleri, ya da yazüannda bu tür tiklen) olaylar. kişııer. yer ne kadar anlayabiliyor, ne Tarih ile ilgilenme biçilerden korkuyor; hangi de minin yaygmlasmış oluşuler. sorunlar <Tarih> olarak gerleri olumlu, hangılerini nun ele alınması gereken çok gosterilraektedir. Üstelik, bunlar. «yaşandık olumsuz bulması gerekiyor değisik boyutlan var. Yasaları» kendi günlerinde nasıl sa, tarüü bunlara uygun bir dığtmız hayatm içindeyken. kıtlo iletişımi aracıhğı ile basitleştirme, çarpıtma va hiç kuşkusuz, 7a.Tnan zaman yalnızca bir enfonnasyon o yeniden kurgulama içinde «unutmaya» da ihtiyaamız larak edintlrtüşlerso. gene vermek oluyor. Bu nedenle, var. Fakat, TarihUcilgioyle verilmekte: kendi za TVnin bu dizüerinde d© jn teame biçiminin giderek, bü manlanndan belirlı bir su sanlar tıpkı «kitle toplumu tunuyl© unutma'ya donuşms re geçmiş olduğu halde, ger insanlsut gibi birbirlerinden mesi için, kültur yaşamına çek tarih açısından ifade korkmakta; herkes, başan ve Tarih'e ait olgulan inceettıkleri anlam degıl, gene için, yanşı kazanmak için lerken bu olgulann ampnk «popülerleşmiş» yanlan ela koşuşmakta; hayatta «yeni» nlffilammlarını oluşturan alınmaktadır. Böylece, «Ba ve «yabancı» olan şeylerden unutma'yı. hayatın diğer atı'nm tarihi» diye kovboy korkmakta; kısacası, bugün lanlanndaki unntmalar il& lar, bardaki kacimlar, ku kü etik, dizüerdeki Tarih bağlantı ve etkileşimleri U marbazlar ve kaktüslerle döneminin de geçerli etik'i cınde tüm görünümüyle hedolu çöl manzaralan; 3t>29 olarak görünmektedir. Tip saba katmak zorunda olduEkonomik Bunainnı deyin ler. olaylar nedenler hep ğıınıuzu unutmamamız geoe, viski k&çakçıugı ve Şi bildiğimiz «bizim» olan dün rekiyor. Bluejean üzerine çesitleme Bir giyim modasırun bir protestoyu dile getirebilmesi, bir azınlığın mah olmasına bağlı. Moda böyle bir protestocu giyimi yaygınlaştınnca muhalefet normale dönüyor. Ahmet OKTAY LBÎSELER silahlarımızdır diyor Angela Carter, «başkaldırmalanmız \r ITÖzle görünen aşağüamalarnnızdır». Aşağılanmalarımızdır diye eklenıek gerekiyor ama. Çünkü «giyim». fincelikle toplumsal bir olgu; dolayısıyla «sınıfsal» bir gösterge nitellğl de taşıyor. Biçlmin aynüığırun yeterll olmadığı, olamayacağı kesin: Burada son sözü kallte söylüyor da ondan. Pan tolon üzerine eteği, «kapıcı» eşleriyle «gündelikçi» kadm lar da giyiyor ama, kimse köyle kentln garip ve başansız evllliğini açığa vuran bu kılığa tünik adını «barıçlamıyor» nedense. Blr çok kez belütildiği üzere, özellikle îngiltere ve Ameri1ta gibi kapitalist ülkelerde, Brahmanlann ya da askerlerinkinden çok farklı slmpesel blr Işlev de üstlenmedi değil «giysi»: îîkin kıliJftyla bellrlyordu Hippy. «Sa vasma seviş» türünden sloganlan ya da «komünlerl» bilmeyen blrl de, o kılığın statüko'ya ait olanı dıştaladığını anlıyordu. Şoyle haykırıyordu çiçekçocuğu saçmdan çorabına: «Sizden değilim». Kapitalizmin özümlenmiş ve her zaman bzümlenebillr atık'lan olduk larmı anlayamayan umutsuz topluluklann sonuncusu olan «Pnnk»lar da, bir kez daha ba türden bir protesto'yu denlyor şimdilerde. Gelgelelim, Angela Carter'ın «iyimserlikle» yorumladığı bu protesto. Iklrcikll ögeler barındmyor bana ka lırsa. Şurasi kesin: Bir gösterge olarak ele alındıgmda, «giyim». bireysel ve dıştalayıcı yarunı ancak azınlığa özgü olablldişi oran da koruyabllir. örneğin sık mabaş Türkiye somutunda, ancak bugün kullanıldığı kadarıyla «laiklige» tepkl olarak görülebüir, çoğun lukla benimsendiğlnde ya toplumsal bir deŞişme olmuş ya da «aksesuannn mu haliî yanı özümsenmiş demektlr. Bu özümseme işleminin büyük ölçüde moda taraîmdan gecekleştirildiğl bellL Moda Bippy'lert de Punk'lan da «normalleştirdi», kılıklannın «hoş görülebilir», dahası: «kuilanılabilir» olduğunu kamtladı. Protestoyu dolaşıma soktu, onu da metalaştırdı. Ayırmak kolay değil artık: Süslenillyor mu yadsınıyor mu? ınsanlar.ve sanat E göstermekte, öte yandan kalite'nin kendini balktan ayndığını büdiğinden, gururlanmaktadır. Türkiye fiyatı, beş bin Urayı geçen Wrangler. Levıs gibi markalar büe nerdeyse «proleterieşmiş» bulunuyor: Türkiye sosyeteslnin de göz Türklye'de beşon yıl da de markalan Jordash. Fioha süreceğî anlaşıîan «blue ruchi. Mustang. Lee Coojean» salgmı da modanın per'dir artık. Yönetilen. ya ürünü elbet. Gerçl Amerl nl çalışan sınıfüaOm üyekan «çtftçUsinin sırtından leri ise. zenginlerin bir ösosyete dilberinin ya da s1 zplliğine «temelliik» edebilnema yıldızının sırtına doğ diği için modavı izledi&ine ru evrilirken. fiyasal ideo inanıyor öncelikle: daha lojik blr söylem geliştiriyor ucuz bir mal giyiyor olsa bigibi görtlnmedi ama. blue le. öntinde sonunda: örneJean'ln de son kertede fir ğin Gümüş Kapı"nm müşma markalarının altına ba terilertain arasında pek ya7i dip notlan düştfiŞü ke dırganmayacağını sanıyor. Ama bu sanıyla fazla da asln. vıınamr.or: Çünkü pantaHalk oyunca destekiene lon ya da etek dikişinin «eğrfliğine» takılıj'or şözfl cek birinci önermesi şudıır kstılığını bluejean'in: «Eşitlikçiyim o sıra. kumasm ben». Gerçekten de: «Bir farkediyor. Şöyle dediği de örnekaliğiyle sınıf ayrıca kesin: Berbat. Bu noktada lığını ortadan kaldınyor, ka sorun'un bir başka yanı bedın ya da erkek; herkese lirlyor kendlllğinden: Tür«anonim» bir toplumsal kiye somurunda ele alındığmda, bluejean, öteki akimlik veriyor. Mavl bir pantolon ya da etektlr üs dıyla «kot». üst gelir gruptünüzdeki. ya da ceket. Gel larmdan aşagı doğru hızh gelelim, bilincine değü ama bir yayılma gösterdi. Kafarkına varümış bir aldat dmda da erkekte de takun macadır bu eşltlik: yöneti giylnme olgusunu yıktı, bir ei smıf(lar)m ya da o sını kazak ya da herhangi bir fa eklemlenmeye özenen a ceket yeterllydi üst için. Do ra ya da türedl katman layısıyla «ucuıa» giylneblHaDın üyesl. bir yandan ne Hyordu çalışan kesimler. kadar demokrat olduğunu Dahası, daaa çofc sokak i Söylemler: Magazin dili üstüne M tTOLOJÎDE Midas elinı neye sürse a>tına çevirirmiş. Modern magazin dilı de (ozellikle Tür^ bas.nında) neye sürünse onu saçmahğa dönüştürilyor. Gündehk hayatın ne kadar anlamlı ve önemli oldugunu anlatması gerefeirken. ne kadar anlamsız oldııg'inu anlatmaktan başka bir şey yapmıyor. Zaman ?aman fotiör^fı « u ç ortaği» olarak kullanıyor. Cünkü fotoâraf bir «gerçeklik belgesi». Ama bir gerçekligi belgeleyen fotoğrafın yanına konan yazı, bu gerçekllgin ne fcadar belgelense gene de zırva olduğunu söylüyor sanki bize. Geçen ayın Hürriyet Gazetesl'nden blr magazin ha ber. bunun örne|i. Fotografta, Sophia Loren otomobilinde görülüyor. Arkada oturmuş, ayaklannı ön kol tuğa uzatmış. Işte, Sophia Loren'in gerçek bir pozu, totoğrafla kanıtlanmış. Yan ise bu gerçekliğin ne olduğunu aynen şöyle anlat makta: Sopbta Loırn. «Kan Davası» filminde hirlikte çalıstıŞı yönetmen Lina Wert mtıller'in teklifine önce «evet» dedikten sonra birdenbire. «Italyanlar beni sevmiyor artık bu ülkede film çevirmek istemiyorum» diyerek herkesi şaşkına çevlrirken. hiç bir şey olmamış, gibi bu diişünce ve tepklsini arabasında ayaklannı ön koltuga uzatarak da gö^termeye çalışıyor. Demek Sophia'nın ayaklannın söyledişi gerçeklik buymuş. Gerçekten çok garip. Romancı E. M. Forster bu yakınlarda bizde çevirtsi yayımlanan Romanın Görü nümleri adlı kitabmda «bikâye» ile «olay örgtisüsnU ayınnaya çalışır. Ona göre hlkâye kronolojik sırayla dizilmiş olaylardan oluşur. «Rral öldtt. Sonra Kralice öldfl» dizisi bir hikâyedir. Olay örgüsünde ise nedensellik vardır. «Kral öldü. Bunun üziintüsüne dayanamayan Kralice de arkasından öldü» dediğimizde «o tay örgusü»nü kurmuş oluruz. Şimdi yukandakl magazin haberine bu açıdan bakalım. Nasıl blr nedensellik var orada? Herhalde böylesinl «magazin nedenselllk» diye yeni bir kategoriye sokmamız gerekiyor. Bu. nedenselliklerln en «zırva» olanı. Kadm önce film çevirelim derken sonra çevirmem. Italyanlar btinl sevmiyor diye feryat ediyor ve üstüne flstlük ayaklarmı uzatıyor. Benzer bfr mantık kuruluşu da Kelebek'in daha eskice bir sayısmda: Necla Nazır sevgllisinden aynlıp özeürleşmiş: «Tek basma buyrok olarak özgürce davranabillyor, gelecekle UglIi kararlar alıyor... Sinema ve sahnenln genç yıldui ise hiraz açılıp saçiimakla başladı. Çeşitli sosyal bilimler «8ıRiirlük» kavramıru tanımlamaya çalışıp dururlar. îşte size özgürlügün magazin tanımı: soyjpmak. Magazin dlli. şiirselligi oliı.ayan. mifii5ıi7J!il olroayan bir mitoloji anlatır. Bu mıtolojınm bir nsyıt •?üîU tannlan ve tanrıçaları «star»lardır. Geçmısts insanlar kendilerLıe esrarengiz geleni mit'lerle anlaşıiır kıhyorlardı. dünyayı mifle anlamlandınyorlardı. Bu yeni mit. anlam ihtiyacmm yokluğunu gösteriyor ve dünyayı anlamsızlaştırıycr. Magazinlerde boy göstPrpn bu «star»lar. modern anlamsızlık külttinün göntillü rahip ve rahibelerl. Onlar her şeyl yapabiliyorlar: ovnamam deyip ayaklannı uzatabildiklerl gibi özgarüm deyip ha gayret soyurmiava da girişebiliyorlar. Ve onların bu mantıka karşı bafışık davranışları, yerçeKltnin den kurtulmak gihl bir şev, b!z sıradan ölümlüler İçin. Şüphesiîî bu «star»lar gerçek dünyada gerçekten vaşadıkca. en katı mantıgın. en amansi7 yerçekiminin tutsağı durumımdalar. Yalnızca masazinin sabım köpü»ü dilinde kurtuluyorliı mantığm cekiminden. Or.ida böylece özgürieştikle.1 icin olmalı, gene orada soyunuyorlar çin, yanl üstgelir grubu üyesinin çarşıpazar işleri için tasarlanmış ve pazarlanmış «kot», yaşamını güç lükle sürdüren emekçl kitleler tarafından, kadınü erkekli, doğrudan doğruya bir islik giysisi durumuna getirildl. Yaz kıs giyilebilen, ütüyü hemen hemen htç, yıkanmayı lse sık gerektirmeyen bir üniforma, Kapalı Çarsı'da ttireyen «kot pantaloncu»lann. çoğalması de gil yalnızca bu kanıyı pekiştiren. Semt pazarlarında da öze! bir yeri var artık «kotçolannn. 1000 1500 Urayı veren bîr etek ya da pantalon alıyor, genellikle nefret ettlği «isliglode» de giymek üzere. Böylece sorun'un «süslenmek». hatta «çiyinmek» bile değil. sadpce «örtünmefc» biçimme dö nüştüeö görülüyor. Besbel11: Günlük gıdasmı biîe düzenü alabilmek olanağmı gittikee yitiren kitleler, giyim kuşara konusuna yaşammda «asgart» blr yer verecek, standardize edecek tl onu elbet. BlueJean üst gelir gruplarında bir demok ratlaşma. bir «kahp kırma» eyleminln simgesi gibi göründü. ama ait gelir gruplannda proleterleşmenitı pöstergesl oldu. Devlet kuruluşlannda bluejean'in genelgeyle yasaklanması nın. soruna bu açıdan bakil dığmda «anlamlı» görülmemesi olanaksız sanıyorum. Gerçl. enflasyon karsısında her gün biraz daha yoksullaşan memurlar genelge h\\ kümlerini pek uygulamıyor larsa da. bu «mavi» kumasm yalnızca gökyüzflnü ca^ nstırmadı»! anlasıhyor. Bir noktaya daha değinilebillr: Kimi çözümleme yöntemleri toplumlann tümünde aynı kesinlikle gecerli olamıyor. Carter'm «giyim» olayında varsaydığı asağılama sorunu, Türkiye'de bireysel ve grupsal bir eylem biçiml olarak beliremiyor. En azından calışan büyük kitle için. Çünkü burada karşımıza rıkan. red değil uynm olgusudur. Insanîar neyle olursa olsun «örtünmeyi» istemekte. genel toplumsal olandan fazla aynlmamayı öngörmektedirler. Hippy ya da Punk, Türkiye"nin geçmişl değildir. geleceeidir olsa olsa.. Ama o zaman da. TürÖye'nin siyasal mücadele geçml şi pratiği bağlammda fazla bireysel kalacaktır sanıyorıım. «One man show» olarak yani. Bluejean'i yoksutlaçtığım bilerek giyenin aşağılama yöntemleri. sanıldığmdan çok farklı biçünlerde görülmeyecek midir dersiniz? Tarîh yiyen televizyon T 41 Dünyada resmi bakışlarla sanat yapmak imkansızlaşırkenbiz «sanatçı»nın önüne «Devlet» sıfatını ekleyerek onu yüceltiyoruz. NGÎLTERE'de monarşl geleneğinin yaşamasına bağlı blr kurum, <poetlaureate> dlye bilinen <saray şairliğidir>. Bu tinvanı resmen Uk alan şair. döneminin en büyük edebiyatçısı olan Dryden'dı. O zamanlar şairin dünya görüşü ile toplumun geri kalan (şüphesiz okumuş) kesiminin ve resml otorltelerüıin dünya görüşleri birblrinden pek faz!a aynlmazdı. Ondokuzuncu yüzyıldan sonra sanatçüan n görüp anlattığı hayatîa resmi değerler arasına uçurumlar glrdL Resmi duygular anlatan adamlara kimse saygı göstermedi. Onun 1cin son yüzyılda İngütere'de saray şairi seçilenler ülkenin en sönük şairlerl oldular. Saray, kendi resmîliği, görenekselliği içinde, hayattan ve gerçeklikten uzak durmak zorundaydı: înglllz geleneğinin başına gelen aslında evrensel blr yasaya uygundur. Yirmlnci yüzyılın resml gerçek llk ve gerçek gerçeklik ayrımma denk düşer. Resml değerleri dile getirerek sanatçı olan kimse görülmemiştir bu çağda. îşte bu arada blzde de «devlet sanatçılıgı> gibi bir «paye> lcat olundu. Ama bu nun Ostüne laf etmeye gerek kalmadı; tngiltere'den s=öz ederken tüketmişim soy leneceklerL PoetLaureate: Saray saîri • Oğretmen ve Hoca V OLAGA&M / LKOKÜL çagındaydım; teyzemin oğlu benden altı yaş buyüktO ve Ga lstasaray'da okuyordu. *Siz Ukokolda 'ögretmenim' derginiz, ama ortaokulla lisede 'bocam' denlr» dlye bir bilgl vermişti bana. Sonrakl oknl hayatunda dogrulanan bu bilgi. hayatın bir olgusu olarak belleg^mln bir köşeslnde kalmış. Neden böyle oldugunu duşünmek gereğinl de duymamı«öğretmeo feelimesl, «dll devriminin> bize kazand'rdıgı blr yeni kelimeydi. Orta ögretlmde yeralan öğretmenlerin çoğunluğn da dll devrimini saTunmaktaydı. Nlye blr hltap blçlml olarak <öğretmenim> iîkokulda kaldı da, llsede tutunamadı? Hele ünlversiteye hiç adım atamadı? önvanlann sablplerlnden bazıları At3.törkçulügün en, kararlı savunuculan olduklan halde, kendilerlne o unvanlarla hitap edümeslnin devamına engel olmadılar. Böylece yasa büyük ölçüde kagıt üstünde kaldı. Burada da gerekçe aynı: o ünvanlarda yuzyülarea lçerilmiş saygı gösterisi, onlarm yerlnl alan yeni keümelerde yoktu. Aynı yanmlstlK saygı duygusumı uyandrrmıyordu. Türkiye'nln «resmlyetçl • bürokratik> geleneğl nedeniyle saygıdeğerlik knrumsal bir nesnedir. Kumm 1çinde şu veya bu şekllde bir sıfat. bir ünvan elde etmiş, kimse, kurum dışında sözgelişl yirmi tane değerll eser vermiş adamdan daha önemli sayılır. Kurumsal onayı olmadıkça, blreysel başannın degerlne güvenil KİMKİME DUMDUMA BehicAK Kelimeler yüzyıDarm anlam birikiminî Iise öğretmenleri, dll devriminden yana olsalar da, öğrencilerinin kendilerine «ögretmenim» demesinden hoslarunadılar, «hocam»ı tercih ettiler. «Hoca> kellmesinln geleneksel bir saygınbğı vardı. Bir ünvandı, neredeyse. Lise öğretmenleri dil devrimine ne kadar yandaş olsalar da, kendilerine geleneksel «hoca> kavramınra içerdiğl saygı ile yaklaşılmasından vazgeçemediler. Çünkü ögrenciler değildl bu keümelerin kullanımını belirleyen. Eğitlm hiyerarşisinin görece daha üst bir basamağında yeralan lise öğretmenleri dayattüar ken dilerine <hocam> denmeslni. Yepyeni, soguk ve çağrışnnsız <öğretmenlm> hitabı onlara bit aşağüanma gibi geldi. Buna benzer başka olaylar da var. Örneğin Atatürk bir yasa ile bütün ünvanları ortadan kaldınnıstı. Bu mez çünkü. üstelik. bu blreysel başan gerçekten geçerlı de değildir. Biarada yaşasa, Jean Paul Sartre'ı da iteleyip kakalardık herhalde. Saygınlığı kurum içinde kesinleşmedlkçe, dünyayı etkilemiş olması bizim ona saygı duymamızı gerektirmezdi. Ve saygı duymanın da, saygı duyulmanın da kendi ritüelleri vardır Türkiye'de. Onlar da eşit derecede resml kökenlidiı. Sözüyle, davranışlanyla nesnel bir kaüp özelliği göstennelldirler ki, saygı bekleyen, kendisine saygı gosterildiğini anlasın. Bu da. saygıdeğerli*ln bireysel basanya değil. kurumsal konuma bağlı oluşunun bir başka göstergesi.