25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CÜMHURİYET 21 1975 icedir Cdokuz yıldanberi), şöyle on onbeç günlüğüne bir yurtdışı gezisine çıkma, ltalya'ya, Fransa'ya gitme isteği depreşip duruyordu içimde. Başıma sanlan bir iki davadan, alnımın akıyle aklanıp çıkmış bir yurttaş olarak pasaport istemeye yeltendim. Üç buçuk aydır bekleyip dumyorum. Aşılmaz, geçilmez ve do yanaşılmaz bir duvarla karşı karşıyayım sanki. Yasa yoluna başvurup hakkımı aramadsn önce, yurt içinde geziye çıkmaya karar verdim. «Ne yani. dedim kendi kendime, yurt toprak" lannm suyu mu çıktı? Dış ülkelere çıkmam, devletin yüksek çıkarlarına aykırı düşüyor anlaşılan. Ama, jurt içinde kalmamda bir sakınca görülmüyor. Onurlanmanın böylesine can kurban.» Hem, gezi deyince, ille de yurtdışı gezisi ffil olacak bu? İnsan istedi mi, evinde, bahçesinde, odasında, dört duvar arasında da çıkabilir geziye. Örneğin. Fransız yazan Xavier de Maistre (1763 1852^ böyle yapmış. Bir düello sonunda kırk iki günlük hapis cezasma çarptırıiraış. Bu cezayı kendi odasında çekmeye mahkum edilince, düşünsel bir gezi düzenlemiş kafasında, izinsiz, pasaportsuz, bir gezi. Uşağı Joannetti ve köpeği Rosalie eşliğinde geçen kırkiki günlük bir hapislik, Odamda Seyahat. (1) adlı bir esercikle değerlendirilmiş. Xavier de Maistre, bu küçük. yapıtta, insanm akıl yanıyle, madde, (onun deyimiyle hayvan) yani arasındaki sürekli çatışmanın kendi yaşamına yansıyan yönlerini dile getirmiş, Uşaklı köpekli rahat bir yaşamın hayvancılığından yola çıkıp, akhnm (kendi deyimiyle ruhunun) insancılıgmda, yoksulluklar, açlıklar, acılarla dolu bir dünyanın, yüz kızartıcı, onur kırıcı gerçekliğine toslamış. Ben de, birkaç gün önce, odam sayılan yurdumda, bir haftalık bir geziye çıktım, Malatya ile Kayseri arasında. Madem ki yurtdışına çıkamıyor dum, bir çeşit hapiste sayılırdım. Haftanın üç dört gününde, radyolarda televizyonda dlnleyip durduğumuz bir şarkının şu iki dizesi beynimde zonklayıp durdu hep: N OLAYLAR VE GÖRÜŞLER DÖNER KÜMBET Vedat GÜNYOL yordu. Varsın sürüp gitsindi. Hapishane de bir yurt köşesi, hem de, politik suçluların bir onur yuvası değil miydi? Neyse, böylesi bir gurbet havası içinde çıktım yola otobüsle. Bir hazin, bir yürekler acısıdır Türkiye'de otobüsle geziye çıkmak. Çoluk çocuk. genç ihtiyar, dar gelirli, bol sabırlı, itiş kakışa alışkın, horlanmaya yatkm bir sürü insanın tıkış tıkış doldurulduğu bir güdümsüz füzedir Türkiye otobüsleri. Sürü sürü insan, insancık, bir şöförün vites tutkusuna, müzik vurgusuna kul köledir, aur aurak bilmeden, sollanıp sağlanarak, öldüm ölüyorum korkulan içinde, yaşamla ölüm arasında. Böylesi bir yolculuktayım. Bir çeşit >Odada. geziye çıkmış gibiyim. Aklımda, yüreğimde, hep X.'de Maistre'in, ruhla beden, aküla madde arasındaki. birleşip ayrılma, aynlıp birleşme bfltünleşme sorunu titreşip duruyor. Anadolu insanınm akıl yani mı üstün, hayvan yani mı diye düşünüyorum, karşıma çıkan her olayda. Malatya'da, şu bir iki yıl içinde olup bitenlere bakıyorum da, insanın hayvan yanının listün geldiğine inanır oluyorum. Hani, geçen yıl Hamido'nun öncülüğünde girişilen alevî kıyımı, Beyler Deresindeki, toplu tüfekli helikopterli imha hareketi, bir lise öğrencisinin üst katlardan aşağılara atılması yok mu, işte bunlar, hayvaneılığm birer kanıtı olaıak dikiliyor insanın karşısına. Bir buruk, bir ezik duygu ile ayrılıyorum Malatya'dan. Kayseri'deyim beş saaüık bir yolculuktan sonra. Modem olma yolunda bir kent Kayseri. Gelişiyor, gelişiyor, gelişiyor. Kentin orta yartnde, koskooa bir kaide üzermai, parmak kadar, gülünç bir Atatürk eykeli. Onun yanıbaşında, Gürdal'ın anlamlı, görkemli bir heykel kompozüsyonu, birbiriyle çelişiyor. Ama Kayseri bu değil. Selçuklulardan kalma sayısıı güzel eserle meydan okuyor, o kişilıksiz yeni yapılara, sekiz dokuz katlı sözümona gökctelenlere. Geziyorum kenti, mühendis öğrencimle. Bir sıcak baskınında, tcrliye bunala arsınlıyoruz caddeleri. Sonunda, Döner Kümbet dlye anılan bir Selçuk anıtına vanyoruz. XIII. yüzyıldan kalma bir eser bu Kümbet. Bir mumya üzerine oturtulmuş, çeşitli motiflerie süslü nefis bir yapıt. Döner Kümbet diyorlar adına. Dört beş basamak merdivenle çıkılıyor. Giriyoruz. içine. Sonra iniyoruz aşağıya. Yabancı turistler akm ediyorlar, ellerinde haritalarla. Birkaç gencecik kız sarıyor çevremizi. Soruyorur, neresi döner bu kümbetin, diye Sekiz yaşında, ışıl gözlü, güier yiizlü bir kız çocufcu cevaphyor bizi. Kümbetin tepesini örten koni biçimindeki kubbe, her cuma akşanıı dönermiş kendiliğind«n. Öyle diyor, kızcağız. Peki, niye dönmüyor şimdi diyoruz. Tepedeki bir demiri çalmışlar. O gün bııgün dönmea olmuş. Soruyoruz kıza: «Sen, BEN GURBETTE DEGiLiM, GURBET BENiM İÇİMDE. Evet, gurbet benim içimdeydl. Hapiste değildlm artık. Ama hapis benim içimde sürüp gidl kümbetin döndüğurrtl gördün mü?» diye. «Hayır gttrmedim. Ama annem görmüş» diye yanıthyor. Anr.esi gttrmüş! Ne güzel bir kanıtlama! Hep öyledir işte, olmayacak işleri hep baskaları görmüs tür. Biae kalan, söylenenlere inanmak. Kıza diyorum: «Benim sağ elimde altı parmak •ar. İnandın mı'» Göreyim, ondan sonra, diyor. Gösteriyorum, beş parmaklı elimi. Bocahyor Jozcağız. Aniıyor, kavnyor, o kesin zekâsıyle, görmediği, şeye inanmamak gerektiğinı. Sonra Kümbetin berisinde bir yaşlı adam beliriyor. Çember sakallı. Soruyoruz ona, Kümbetin dönerliğini. Kümbetin kubbesı eskıden dönermiş b?M günler ve saatlerde. Günün birinds, bir yaşlı kadın (cadı olsa gerek) çıka gelmiş. Ahali toplanmış çevresine. Kadın Kümbete bakıp «A, dönüyoruın» demiş. Demesiyle de, Kümt>et artık donmez olmuş, o gün bugün. İşte, Döner Kümbet'in aönmezliginin hikâyesi bu. Bir ara mühendis öğrencimle, Kümbet gerçekten döner miymiş, diye sorular sormaya başladık birbirimize. Belki de bir sihirli düzence kurulmuş olabilir diye düşündük. Sonra, o Kümbetin üstüne oturtulmuş taştan kubbenin dönmesine olanak olmadığı kamsına vanyoruz. BUimsel ve teknik hiç bir kanıtlama olanagt yoktu, olamazdı, o kümbet kubbesinin dönebilirliğjni ispatlıyabilen, ispatlayabılecek oian. Döner Kümbet'ten ayrüdık. Sırça Kümbet'e gittik. İçi adak taşlanyle dolu, aynı güzellikte, kendi haline bırakılmış bir anıt. Ü gün bugün hep düşünüyorum, dönmez, dön mesine olanak olmayan kümbetleri. Anadolu'nun ciğerine işlemiş bir sapık, bir aldatmaca inarusın simgesi bu Döner Kümbet masalı. Dönen bir şey yok aslında. Ama, herkes onu döner belleiniş. öyle belletmişler halka, cahil, okumasız yazmasız halk. MC adı verilen o karmançorman. o renksiz, o sallipati çıknr birliği işte böyle yürütüyor kamu işlerini, dönmeyeni döner göstererek. Döner Kümbet dönmüyor aslmda. Devlet çarkı dönmüyor aslında. Ama, onu döner gösteriyorlar. Bir sihirdir, bir keramrttir ki akıl almîiz. (1) «Milli Eğ. Yayınlan 1944.» SUre Sevim Çevirisl. "Beynin Kurutulması,, NESCO, Birleşmiş Milletler'in eğitim, büim ve kültür örgütüdür. 1946 yılında kurulmuştur. önümüzdeki kasım ayının 4'üncü günü L'NESCO'nun 30'uncu yıldönümüdür. örgüt. dünyanın çeşitli ülkelerinde 15 dilde yayın yapar. Türkiye'de yayınlanan l^NESGO'dan Görüş dergisinin mart sa.nsında UNESCO'nun ilk otuz yüına değüıen yazılar var. Bunların arasında «Artan Bir Dünya Bunalımınm Kökleri» 17 ülkenin bilim adamları ve yazarlannca or~ tak çaba sonucu kaleme alınmış. İçlerinde Tokyo Üniversitesi profesöründen, Fransa BUimler Akademisi üyesine, İtalya'da Roma KuIübU Başkanından, Cekoslovakya Bilmv ler Akademisi Felsefe ve Sosyoloji Bölümü Başkanuia değin adlar bulunan kişilerin ortaklaşa yazdıklan metüıden altını çizdiğim bazı satırlar: «Günümüzde sık sık bunalımlarla karşüaşan, düzensiz ama derin ve hızlı bir değişim dönemi yaşıyoruz. Bu değişim, bilim ve teknolojinin insana sunduğu durmadan artan olanaklarla büyük ölçüde iüntilidir. Yine de bunahmın kökleri, bilim ve teknolojiyle ortaya çıkan büyük değişim hızma yeterince ayak uyduramayan toplumsal ilişkiler düzeninde yatıyor. Bir konuda hiç kuşkumuz olmasm: Banş koşullan güven altına alınmadığı sürece, insanoğlunun önüne bugün ya da yann dikilecek sorunların hiçbiri başarıyla çözülemez. Silâhlanma yarışına harcanan para, yılda 200250 milyar doları bulmakta. Bu. insanların büyük çoğunluğunun yaşadığı ülkelerin milli gelir toplamma eşit bir rakamdır. Bu arada 2,5 milyar kadın ve erkek en alt düzeydeki beslenme koşullarırun bile altına düşen bir düzende, tehükeli bir yaşam sürdürüyor. Sözü geçen topluluklann bugünkü büyüme hızları gözönünde tutulursa, 25 yıl içinde sayılarının iki kata çıkacağı düşünülebilir. Dünyanın el altındaki kaynaklarınm sınırlı olduğu bir gerçek. Birkaç kuşak sonra, doğanın binlerce milyon yılda biriktirebıldiği topTak altı enerji rezervlerini azar azar tüketmiş olacağız. Ekonomık büyümeyi hızlandırmak, sonuçları hiç umursamadan tüketimi karşılamak, j*a da arttırmak gibi haklı ya da uydurma baskıların etkisiyle bugün insanlar doğayı talan ediyor. bozuyor ve böylece gelecek kuşakları, yarınm kabarık nüfusunu, kaynakları ciddi olarak tükenmeye yüz tutmuş bir ortamda yaşamaya zorunlu bırakıyor. İster yenilebilir, ister yenilemez nitelikte olsun. kaynaklarımızm sımrlı olduğu gerçeği «Batı tipi geliçim»in her yerde, her zaman geçerli kılınamıyacağını gösteriyor bize. Bazı Avrupa ya da Kuzey Amerika merkezlerinde uygulanan modelden esinlenen sanayi büjrumesinin, insanların durumunda da genel bir düzelmeye yol açacağını ileri sürerek, her ülke bu koşuüarı diiedigince kendi koşullarına uygulayabilir, diyenler var. Bunun yanlış olduğunu bilmeliyiz. G«lişmiş ülkelerde edinilen bilgiler toplammı gelişmekte olan ülkelere taşımak yetmez. Bu «alma» durumundaki ülkelerde, bilim ve teknoloji alanlarındaki herhangi bir yaratıcılık parıltısını köreltmek demektir. «Beynin kurutulması» böyle başlar. Yaratıcı düş gücü engellendigi ve yeni kaynaklara yönelemediği için genel bilgi ilerlemesi duraklar. Gelişmekte olan ülkelerin en önemli sorunu, bilim için bir altyapı oiuşturmaktır. Bu yapılmadığı, bu ülkeler kendi bilimsel yeteneklerine sahip olamadıkları sürece, gerçek bir bilimsel gelişmeden söz edilemez. Ülkenin öz gereksinimleriyle bagdaşmayan ithal mah bilim aktarımından başka birşey degildir bu. Bilimin asıl uğraşı, bilgileri keşfetmek ve doğayı anlamaktır. Ama uygulamalar, çoğu kere insan toplıımunun küçük kesimleri (azmlık gruplar ya da ülkeler! yaranna ve kâr kaygısıyle yapılmıştır. Bu süreç sırasında yozlaşma, bilimin gelişmesini sağlayan temel koşullara kadar sıznuştır.» U 38 Yılbk Memur ne diyor? ÖKTAYAKBAL Evet Havır DİNÎMİZİ ASIL ÖLDÜRENLER raşanlann, iki 'bakımdan, dine zararları dokunabileceğini belirtir. Gazaliye göre, red ve inkârı olanaksız bu kesin bilgileri öğrenenlerin o bilgileri bulup ortaya koyanlara güveni artacağından, onlarm dini kötüleyici sözlerini de kesinlikle kabul ede cekleri kuşkusuzdur. Halbuki, matematikçilerle mantıkçıların, aynı kesin verilere dayanmadıkları için, ilahiyattaki likirleri te melsizdir. Öte yandan, dine hizmet edeceğim diye matematikçilerle man tıkçılann her sözünü redde kalkışan bir müslüman da, Jarkında olmadan, dine zarar verebilir. Zira, bu kadar kesin delillerle ortaya konmuş kesin bilgileri reddeden dindarın, din gereği böyle bir iddiada bulundugunu sanaa kişi, açık gerçekleri kabul etmeyen bir dinin doğruluguna karşı kuşku duyaraK ondan yüz çevirir. Din nasü insan vücudunu konu alan tıbbı redde kalkışmazsa, öylece, gök cisimleri ile ba»it ve mürekkep cisimleri anlatan doğa bilimlerini de, birkaçı harlç, r«dde çalışmaz (1). tmam Gazali'nin bu •özleri, eü nümüz için daha da cfeçerljdir. Zira, 1200'ü bulan günumüz bilimleri, her alanda asıl kesınliğe, günümüzde erişmişlerdir ve kesüılik büyuk bir hızla sünnekVe yine: «Radyo ile Kur'an o tedir. Bu yüzden, din adına ıskunmaz, domvız kılmdan yapılan patlı bilimlere cephe almak her diş fırçası ağza sokulmaz, aşı gün biraz daha güçleşmektedir. lanmak. altın diş taktırmak, re Oysa, dini ngeçerliliğini ispatsim yapmak... günahtır, Kur'an lamak için bilimlere cephe almabaşka düe çevrilemez, yoksulluk ya gerek yoktur. Zira, her şey Allahtandır, her şey alın yazısı bir yorum ve tutum işidir. Kur'dır, kısmetten fazlası olmaz» gi anın III. suresi olan Ali Imran bi öneri yorumlar din adına ya suresinin 7. âyetinde aynen şöypılınca, dine saygı zayıflar. le denilmektedir: «Kur'anın temelini oluşturan bir kısım iyetOysa, bütün bu tutumların lerin anlamı apaçıktır. Bir kısım dinle bir ilgisi yoktur. Bütün âyetlerde ise ince mecazi anlambu davramşlar, öğretmek iddiasında oîduklan yüce bir di lar vardır. Kalplerinde egrilik ni yakından tanımamış akılfi olanlar. insanları yanıltmak için, kir fukarası yobazların dalice o mecazi âyetleri kasten yanlıs yo rumlarlar.» çırpınışlarıdır. tsl&miyetin ilk günlerinde, yanÖRNEKLER lıs yorumlar, kasten yapılmakta Söylediklerimizi örneklerle a idi. Bugün ise cahillikten yapılçıklayalım: maktadır. Zira, Kur'andaki açık İmam Gazali, bilimleri 1. Ma ve örtülü ögretiler, bilirplerin en tematik, 2. Mantık, 3. Doğa bi son verilerinden yararlanılarak limleri, 4. tlâhiyat, 5. Siyaset, yorumlanacak yerde safsatalarla 6. Hukuk diye ayırır ve bunlar yorumlanmaktadır. ömek vedan, matematik ve mantıkla uğ relim: in adamlarımız, Müslümanlı gın akıl dini olğduğunu söylerler, fakat uygulamada bunun tam tersini yaparlar, yani akla karşı çıkarlar. Bu karşı çıkış, astronomi, matematik, fizik, kimya, jeoloji, biyoloji. psi koloji, sosyoloji... gibi ıspatlı bilimlere düşman olma geçmişe körükörüne baglılık, akla ters düşen yorumlar yapma biçimlerinde kendini gösterir. Çok yan lış bir tutumdur bu. Zira, aklın en saf, en mükemmel ürünleri olan ıspatlı biiimlerin ortaya koydugu gerçekler, deliller dışında, kimsenin tersini söyleyemeyeceği bir kesinlik.tedir. Dinsel kurallarm yorumunu bu kesinliklerden yararlanarak yapacak yerde doğa yasalarınuı bilinmedigi dönemlerden kalma küflü kitaplardaki akıl dışı yorumlan halka sunmak, dini sadece zayıflatır. Bugün eğer dincilerimizin ileri sürdügü sekilde, dinsel inanışlarda bir gevşe me varsa, bunun başlıca nedeni bu «ıspatlı biiimlerin verilerine karşı çıkmaıı'dır. îçinde yaşadığımız son derece de karışık makine uygarlığının bize her gün yepyeni'lerini sunduğu sorunlarıh çözümü için, yine aklı zorlayarak, geçmişte örnekler aramak insam yaya bırakır ve bütün sosyal sıniflann tek teselli kaynagı olan yüce bir dini «küçük bıırjuvaların dini» derecesine indirir. D Vehbi BELGİL YANLi; SÖZ Din adamlanmızın hemen hepsi şöyle der: (Allah her istedigini yapar. Bir anda var, bir anda yok eder, hikmetinden sual olmaz.) Bu söz yanlıştır. Çünkü Allah, hiçbir zaman aklına eseni yapmamıştır ve yapmaz. Doğada her şey yasalara göre, gerekirlilik (determinisme) ilkesine göre olur. Allah, aklın kanunlarına tıpatıp uygun gelen, en mükannmel şekilde tutarlı bir kâinat yaratmıştır. O derecedeki, biz, bu tutarlı doğa yasaları sayesinde, bir yıl, beş yıl... sonra tutulacak gti neşin tutulma dakikasını, saniyesini bilrnekteyiz. Merih'e bu gün fırlattıgımıi lüzenin 11 ay sonra saat kaçta, gezegenin neresine nasıl ıneceğıni hiç şaşmaz biçimde hesaplayabilmekteyiz. Bize Tannnuı keyfî davranış ları gibi görünen olayların kimi sinin jeoloji yasalannav kiminın biyoloji yasalanna... göre, kesin ve kaçınılmaz biçimde oluştuğunu görmekteyiz. Yine bu sayededir ki, hava degişiklikleri gibi en keyli görtllen olaylann bile bir duzen altında yurüduğunü her gun radyl)la«rrnzdllrrr tHeviz " yonlarımızdan izlemekteyiz. Allahın yüceliğini anlamak 1çin din kitaplarından cok bilim kitaplarını okumak gerekir. lnsan beyni, insan hücresi, hayatın en büyük harikâlarıdır. Tanrıı bunlan akıl durdurucu bir nicelikle yarıtmıştır. Bu incelik lerin hepsini tam öğrenebilmiş degiliz. Ama ögrenllecektir. Baş ka bir çok şeylerin öğrenildiğı gibi. Bugün, halkı en hayasız biçimde soyanlar tokluktan .arcası na bolluk ve mutluluk içinde ya şayıp dinin en küçük kurılına bile uymaz;..., sefaletten ve has talıktan kıvranan ve dininin her dedigini yerine getirdifi halde yine de felâketlerden kurtulama yan büyük yıgmlara, hayasızca: (Efendim. Allahuı elbette bir bil digi var ki sizi böyle »aşatıyor. Dünya müminin ceherjıemi, din sizin cennetidir. Onlar yarın .thi rette cayır cayır yanarken, sizler Cennette mutluluk içinde ya sayacaksımz) diyen bir din görevlisinin, en azından •uratına «Umut neymiş? Umut soyuttnr, biz somut Utiyoruz.» dive başlamış mektubuna... Herkes Gecekonduya» başlıkh yanm geniş bir ilçi uvandırdı. Epey mektup geldi okurlarımdan. Anlaşılan şu, herkesin içi yanık kira konusundan, daha doRr'isu konut sorunu milletin başlıca derdi... Kaıanç az, kira yüksek... Üstelik kazanç yerinde sayıyor, ama kira basamak basamak yttkseliyor. tçinden çıkılmaz bir ikilem, üçlem, tliirtIem bu.. Evet, ben de bir kaç gün ev aradun, sonra uygun bir yer buldutn. Kesemin ödeyebileceği kadar... Yine de kaıanoınun yansını yatıracağım konuta... Nerde görülmüştür kazancm jansının konut giderlerine ayrılması? Ne anamalcı, ne toplumcu ülkelerde ohır böyle şey! En azından aylık kazancıo sekizde biri, haydi haydi beşte blridir konut gideri.. Blıde ise kazancın yansını buluyor, hatta geçiyor... •Tam tamına otnz sekiz yıllık devlet memuruyum. Bir metrekarelik toprağim, tek dlkill ağacım yoktur. Bir Urafta birikmiş beş on kurıışum yoktur. Yoktur yoktur yoklur. Maaşım en yüksek devlet memurunun aldığıdır. Yan ütfeme de vardır. Sonun en sonu! Yani birinci derecenin dördUncii kademesi. Kumar hiç oynamam. Hovardalığın hiç bir çeşidinl yapmam. Şahsınun ve ailem üyelerinin (üç kişiyiz) hiç bir suretle aşın masrafımız yoktur. Böyleyken ortaya yakm geçinme olanağımız yoktur. İnsanca yaşamaktan çok uzağız.» Burda duralım... Birinci derecenin dördUncü kademcslnde bir devlet görevlisi bakın ne diyor: insanca raşamaktan çok uzağız! Nedlr insanca yaşamak? Yeterince doymak, yeterince giyinmek, yeterince eğleumek, yarınına füveıı duymak, çoluk çocujçunu okutraak... En yüksek devlet gürevlilerl bile «insanca» yaşamadığını, yaşayamadığını açık açık yazarkeıı Türkiye'yl yönetmeye kalkan politikacıların bu konuyu acı atı düşünmeleri gerektnez mi? Demek işler tam bir çıkmaz» dayanmış... Birinci derecenin dördüncü kademeslndekl görevll böyle durumdaysa, ötekiler, daha alt kosullardakilfr kimbilir ne haldedir? Okunuıı mektubunda şöyle devam ediyur: «Çalısanların perişanbğma sebep tezgâhlanmış hırsızlıklardır. Ticarel hırsızlandır, vurfruncularıdır, soyguncularıdır, kapkaccılandır, lüpçüleridir. Ticaret madrabazlan vatanı parselleyip tapularını ceplerine koymuşlardır. Apartmanlar, köşkler. \UIalar. beş yüz bln liralık arabalar, kasalar dolusu altın'ar, nıücevherler. Bu IdsUerin ortalama aylık harcamaları yüz elli bin liranın üstündedir.» Yüksek devlet memuru olduğunu süyleyen okurum bir gün bütün bu haksız kazançların kamulaştırılacağını da açık açık yazıyor: «Bu sözler bir solcunun düşüncesidir sanmayın, asla solcu değilim, namuslu özel teşebbüsten yanayım» diyor. O kadar öfkelenmiş ki burada yazamıyacağım sözler de sırala mış haksız yollardan zengin olmuş kimseler için. «Dünyada her şeyin bir başı bir de sonu vardır. Bugün en yüksek emekli ikramfyesi 189 bm liradır. Bununla en basit bir ev almak olanağı yoktur. Müteahhit 130 bin liraya nıaletüği daire için 450 bin, 750 bin lira istiyor Devlet çalışana yeterince konut bile yapmıyor. Her şeyin bedeli maliyetinin en az dürt • beş katı...» Şimdi saşacaksınız... Bana bu heyecanlı. baştanbaşa gerçefi yansıtan mektubu yazan. hepimizin derdini dile getiren Idsi hangi partiden bilir misiniz? AP'lil . Eskiden Demokrat Parti'yi tutarmış, şimdl de Demirel'ln AP'sInl!.. İşte bir çelişme, diyeceksiniz. Hem bütün bu olanları görüyor, her şeyi anlıyor, hem de AP'yi tutuyor, destekliyor, oy veriyor! Devlet memurluğunun en üst kademesinde bir kişü... Görmüyor mu, okumuyor mu «hayalî» işleri, devlet sırtrndan milvonlar kazanma mekanizma.sınm kimler için, kimlerin desteğiyle, işledljini? «Umut soyuttur, biz somut istiyoruz» diyen. «tnsanca yaşamaktan çok uzağız» diyen, hırsızlıkla, vurgunculukla, kapkaççılıkla savaşım isteyen bir kişinin, hem AP'yi, AP'nüı yolunu beğenmesi. hem de bütün bu bozukdüzenin değişmesinl istemesi olanaksızdır. sağduyuya aykırıdır. Her mahallede bir milyoner yaratmak eski DP'nin tasansıydı. Birçok milyoner. öte yandan milyonlarca aç. yoksul, evsiz barksız yaratmak da AP'nin, Demirel'in, Demirel çizgisindeki politikacıların isteyerek istemeyerek yarattıklan bir durum.. Evet sayın okurum, «dünyada her şeyin bir başı bir sonu vardır». AP'ler. MC'ler, Demirerier, Erbakan'Iar. Türkeş'ler. Feyzioğhı'lann politika sahnesinden uzaklaştınlmalan olumhı yönde ilerlemenin başlangicı olacaktır... Bunu da buçüne dek böyle politikacıları desteklevenler yapacak... Hepsini ellerinin tersiyle politika dışma iterek... tükürmek gerekir. Eşsiz düşUnür şairimiz Ruhii Bağdadi. 400 yıl önceden bize şöyle haykırı yor: (Hâlin kime açsan • ;::a der: Hikmeti vardır / Öldürdü bizi ah bilinmez mi bu hikmet?) Böyle diyen bir din adamı, hır sızdan yana demektir. Kırsızdan yana olmak ise, hırsızlık gibi, kitaba aykırıdır. İspatlı bilim, sefaletin nedenlerini en reddedümez biçimde ortaya koymuştur. Namuslu din adamının görevi hırsız toprak ağasının, sömürücü kasaba eşrafının safında yer alıp saf, temiz, kalpten inanmış mümini kötülemek, kitabın yanlışlığına hükmettirmek değil, ezilenin yanmda yer almak, onun gözünü açmaktır. Aya gitme çabalarına, câhil dincilerimizin ilk tepkisi: (Gidemezler, Allah onlara o fırsatı vermez) demek olmuştu. Gidildikten sonra: (Çölde çekilen resimleri ayda çekilmiş diye yutturuyorlar) dediler. Daha sonra, aya gitmenin Kur'anda yazüı oldugunu söylediler. Şimdi de, okul kitaplaruıda: (Uzaya ilk çıkış de nemssini biz yaptık. Hezârı fenbilmem ne efendi.) diye safsatalar sıralıyorlar. Utanılacak bir durumdur bu. Ve bunun kabahati dinde değildir. Modem Maliye tlmi, Devlet rrmn*ümrjmito naaıl karşılanacar , gını ve ayrıntılı biçimde vermek tedir. Bu dururken, eski bir Diyanet İşleri Başkanımızuı önerdiği şekilde, zekât sandıkları kurarak ülkeyi kalkmdırabileceğimizi sanmak, en azından, gülüm seme ile karşılanması gereken bir davranıştır. Bilim yolu, akü yoludur, Tannnın insanlara en büyük nimeti de akıldır. Bunu bırakıp saisatadan çare aramak, insam gülünçleştirir. Esasen dinimiz de is patlı bilimleri temel almıştır. Kur'anın hemen her sayfasmda: (Etrafınıza bakm, gören gözler için ibret alınacak çok dersler vardır) denmektedir. Hazreti Muhammed, mucize isteyenlere: (Benden ne mucize istiyorsunuz? En büyük mucize Kur'an) demek suretile, hokkabazlık yolunu değil, akıl yolunu seçtiğini göstermiştir. Dincilerimiz için yapılacak şer, yukarda da belirttiğimiz gibi, bilime karşı çıkmamak, din öğretiminde tamamen bilimsel yorum lara dayanmaktır. ÇUnkü, Kur'an daki pek çok hükümler mecazi şekilde verilmiştir. Bu mecazi anlamlan ıspatlı biiimlerin verilerile açıklamalıdır, ve bu bilimlerle ters düşmemelidir. Zira, ıspatlı bilimlerle ters düşmek. her şeyden önce Allahın emirlerine aykırıdır ve dini öldürür. (1) tslâm Ansiklopedisi, Cül 37, sayfa 753. Yukanda okuduklarımız üsfiinde vansız kalmaya çalışarak düşünmemiz gerekir. Türkiye, Ikinci Dünya Savaşından sonra Batı, (Batı bile değil Amerika) modeltni tartışmasız uygulamaya çahşmıştır. Tüketime dönük bir toplumuz; ülkemizde bilim özgrürlüğü yoktur: doğayı yok ediyoruz; öylesine ki sanayileşme devrimini gerçekleştiremeden denizlerimizi kirlcttik. Ikinci Dünya Savasından otuz yıl sonra bugün, bir özeleştiri gerekir ml? Yoltsa özeleştiriye geçenleri solculuk ve komünistUk suçlamasıylt' hapishanelere atmak mı daha doğru olur?» Ne dersiniz? VEFAT Merhum Mehmet Baydar ve Zehra Baydar'ın oğlu, Şadıman Baydar'ın sevgili Eşi, Emel ve Özlem'in biricik babaları, Baydar Ailesinin değerli \rarlığı emekli gazeteci ve yazar Mustafa BAYDAR Hakkın Rahmetine ka\uşmuştur. Cenazesi 21 Ağustos 1978 Cumartesi günü (bugün) İkindi namazını müteakip Nuruosmaniye Camiinden kaldırüarak Kozlu'daki ebedi istirahatgâhına tevdi edilecektir. AİLESİ VEFAT Üyelerimizden değerli gazeteci arkadaşımıa Mustafa BAYDAR vefat etmiştir. Cenazesi 21 Ağustos 1976 Cumartesi günü (bugün) ikindi namazını müteakip Nuruosmaniye Camiinden kaldırılarak Kozlu'daki ebedi istirahatgâhına tevdi edilecektir. Rahmetli arkadaşımıza Tanrıdan magfiret, kederli ailesine ve üyelerimize başsağhğı dilerız. GAZETECİLER CEMİYETİ ILAN istânbul Sular idaresi Genel Müdürlüğü Seçim Kurulu Başkanlığından : 14/10/1974 tavihinde yapılan Müdürler Kurulu Müntehap Üye Seçimmin, 23 sayılı Yasa'nm 3. maddesine müstenidsn 14,10/1976 tarihinde yenilenmesi gerekmektedir. Aday'ık için müracaat süresrinin 10/9.'1976 cuma günü mesai saati sonu olduğu ilgililere duyıırulur. (Basın: 22635/3176) Erol PERTEZ Nişanlandılar I Cumhuriyet: 8178 ACELE SATILIK KAT Caddebostan Santral Durağ'. köşesinde DOST Apartımanının ikinci kat orta dairesi, sahibinden acele satılıktır. Üç oda, büyük salon, marley döşemeü, kalorüerli. Ödemede kolayhk gösterilecektir. Müracaat için: Tel.: 26 49 08 (Öğle sonralan) i * Eczacı Asuman PAKER Avukat Orhan ÇEVtKBAŞ Evlendiler Istanlıul 2ü.8J!!7e Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığından : ista'nbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi Başkanlığından : Akadtinimiz MAKİNA BÖLÜMÜ Su Makinalar; Kürsüsündc boş bulunan bir Profesörlük kadrosuna 1184 sayılı Kanun ve bununla ilgili «D.M.M. Akartemileri. profesörleri seçme yönetmelisi»nin hükümlerine göre, gerekli şartları haiz Doçent ve Profesörler arasından bir ASİSTAN ALINACAKTIR Aşağıda gösterilen Bilim Dallarına Asistan almacaktır. İlgililcrın en gpç 1/9/1976 günü saat 17.00'ye kadar Tıp Fp.kültesi Dekanlısına müracaat etmeleri rica u'.umır. Bilim dah: Modern Bioloji Bilim Dah Biokimya Bilim Dalı Sınav günü: 2 Eylül 1976 Asistmı 20 Eylül 1976 AsistAn (Basuı: Ç. 142122303/8184) UZUN VADELİ UCUZ MESKEN ARSALARI Ankara Asfaltma 1 kilometre mesafe'ie AR.'ELİK Far>rikası «vanntlaki knndi arwlarınuzın tapusu şünunde vorılir. Meskün mam'.riedır. Arabalanmızla ücretsiz gezdirüir. tieliniz rorü nüz, beğenmezseniz almayınız.. Adres: Hürrıyet Cad. Çmar Sok No: 20/1 K A R T A L Tel.: 53 53 37 53 49 21 rekiam: Curn.iur;yet: 8179 • • • • • • • • • •• • • • • • • • • • » t SAH;B;NDEN SAIILIK Temiz WARSZAVA yonet. Tel: 25 18 72 • kam * ^ Profesör Alınacaktır İsteklilprın öz geçmişlen yayır.lan. bilimsel cılışmaIan ve bildiklerı yabancı di'lcri belirten belgelerle uirükîe 1 e ^ gec 31 apustos 1976 tarihinc kadar İ.D.M.M. Akademisi Makina B Hüinü Başkanlığına dilekçe ile başvurmaları ^e mektedir îlgililere duyurulur. (Basın: 2275Ö/8177) »•••••••••• ••••••••••
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear