25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SEKIZ cumuRlrn 22 HMMUZ 1976 TARTIŞMA Yargıç Ödenekleri ve MC Maliye Bakanlığı 23 haziran 1976 günü valüık ve gelir müdürlüklerine gönderdiği bir teleks emriyle, hakim ve savcılara 1871 sayıli yasa uyannca öder.en °o 50 oranındaki tazmlnatlann ilgüilerin aylıklariyle beraber vergilendirümesini, çelişkinin Vergiler Temyiz Kcmisyonunca bu yolda karara bağlandığını, üst yargı yerı olan Danıştay'da komınun incelenmekte olduğunu ve bu nedenle Danıştay karannın beklenilmesi gerektiğini bUdirmiştir. Aynı konuyu kısa bir süre önce göriişen Sayıştay Genel Kurulu 194 sayüı Gelir Vergisi Yasasına 484 sayıli yasanın geçici 2. maddesiyle getirilen hükmün, hâkimler ve diğer yargı yerleri mensuplan açısından yürürJükte olduğunu ve bu yürürlüğün hâkiınler ve sair yargı mercileri mensuplannın aylık ve ödenekleri hakkında personel kanununa muvazi, Anayasa geregince düzenlenmesi gereken kanunların yürürlüğe gir raesine kadar süreceği yargısına varmıştır. Karara göre Anayasa Mahkemesi, hatim ve savcılar, Sayıştay ve Danıştay men suplannın, düzenlenmesi Anayasa ile öngörülen, özel personel yasalan yürürlüğe girinceye ka dar almakta olduklan ödeneklenn aylıklardan ayn olarak vergilendirümesi gerekecektir. Karar 18.6.1976 günlü Resmî Gazetede yayınlanmıştır. Yukanda sözü edilen Maliye Bakanlığı emri, Sayıştsy Genel Kurulunun yukanda anılan kararınm uygulanmasıra önlemek emacını gütmektedir. Sayıştay, kaynağını Anayasanın «Sayıştay, genel ve katma bütçeli dairelerin bütün gelir ve giderleri ile maUarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlamak ve kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini yapmakla görevlidir.» Şeklmde düzenlenen 127. maddesinden alan bir kuruluştur. Mali mevzuatın uygulanmasından doğan tereddütlerin ne şekilde çözümleneceği konusunda 832 sayıli Sayıştay Yasasında ayrıntıh hükümler yer almaktadır. Oyleyse bu kararlara uyma, hukuka bağlı Dev let fikrinin ve hukukun üstünlü ğüne inancın kaçınılmaz bir gereğidir. Bu bağlılık ve inanç sa yesınde bir ülkede demokrasi yerleşir ve kökleşir. Milliyetçl Cephe tktidarının Anayasal organlara karşı tavrı bugüne kadar çeşitli olaylarda açık seçik beltrtmiştir. Danıştay ın sayısıs kararlannı uygulamayan Milliyetçi Cephe iktidan, Sayıştay' ın bir kararını uygulamamakia hukukun üstünlüğü ilkesini nasıl bir kenara ittiğini bir kere daha göstennistir. kadar saygılı olduklan gösterilecektir. Bakanlık bu işlemiyle şüphesiz birkaç milyonluk bir gelir kaybını önlemiştir. Ülkemızde kanıu çelirlerinın gereği gibi toplanamadığı vergi gelirlerinden yaklaşık °ı 90'ınm ücretlilerden sağlandığı, beyana bağlı gelirlerde vergı kaybının fazla olduğu, yıllardır söylenen ve herkesçe bilinen bir gerçektir. Küçük bır gelir kaybı konusunda gösterilen bu titızlik tüm kamu gelirlerinin toplanmasında ve guzel olan mobilya olaymda, usulsüz krediler olayında ve her gün gazete sütunlarında rastlanan çeşitli yolsuzluk olaylannda gösterildiği takdirde ügililerin ıyiniyeti ortaya çıkacak, aksi takdirde ise kımlerin yanında ve kımleri karşısında olduklan bir kere daha kanıtlanmış olacaktır. Maliye Bakanlığının Sayıştay Genel Kurul kararlanna karşı olan bu tutumu yeni degüdir. Yıllardır çeşitli olaylarda Dekanlık bu tutumunu ortaya koy muş ve Sayıştay kararlamun uygulanmasını önlemek için yasa dışı yollara başvurmuştur. Anayasanın 127. maddesinin açık hükmü karşısında, Sayıştay'ın denetımini TBMM adına yaptıgı düşünülürse bu tutum parlamento denetiminden kaçmanm değişik bir örneğini ortaya çıkarmakta ve yasama, yü riitme ve yargı gtiçleri arasında bulunması gereken dengenin yü rütme lehine bozulma eğıliminin görüntüsünü oluşturmaktadır. Turan Masalı Dünya Türklerini bir bayrak altında toplamak? Dünya *ıaritasır.a bakın; Almanya, Fransa, Hollanda, Danimarka... gıbi kapitaltst ülkelerdeki Türkiyeli emekçilerimizi hesaba katmazsak; TC nüfus cüzdanını cebmde taşımayan, genetik yapıdan dolayı «Türk» saydıgımız ırkdaşlanmız var. Rusya'da, Çin"de, Bulgaristan'da, Yunanistaa' da, îran, Irak, Yugoslavya'da .. Bu ulkelerdeki Turkleri kurtarmak? Ötretmenimiz bir gün sözlü smav için kalkan arkadaşımıza sıralardan bir başka arkadaşımızın tarzanca kopya verdiğinı görüp: «Kendi muhtacı himmet bir dede / Nerde kaldı k«n dinden gayriye himmet ede» diyerek onu da hemen sınava çagırmış ve aynı sorulan sorup sıfın basmıştı. Yukarda adı geçen ülkelerden tek tek rakamlar alıp Türkiyemizle karşılastırmak hem faydasız. hem de kendi hesabımıza iç açıcı olmaz. Bütün hesaplan külledik. ırkdaşımızdır dedik, sınır kapılarının tümünü açıp, buyrun kendini bizden sayan içeri, dedik. Kırk milyon da dışardan geldi. Onlara birer tane hüviyet cüzdanı verdik. Peki sonra? Benim sözüm, bilinçli olarak emperyalizmin emrine girip de «Turancılık» maskesi altında cikarlannı yürütenlere değil. Çün kü onlar iyi biliyorlar ki böyle bir komedi kargalan bile ?üldürmez. Ancak şu duvarlara hayali Ergenekon resimleri asıp, «Tek yol Turan» yazan, «Tann Türk'ü korusun» peşre^yle kanintikam gibi *ııv»nl!fc dışı davranışlara ıtirip kendi fta yurttaşma saldıran tosuncuklann kafasma hiç mi dank etmıyor. Baskalannı kurtarmak için bnce kendimizm kurtulmi'5 olması gerektigini bilmeyecek kadar avanak mı bunlar. Yoksa tümü de genel bir ruysnm İDnotizrnası ile gerçekten etrsfı ^öremivecek kadar efsunlasmıslar mıdır? Kim istemez butün ırkdaşUnm bir yurtta, bir bayrakta toplamayı? Ancak: riiyadaa esinlenmeyi buTikmalı önce. Tüm insanlan sevmesini bilmeli. Olümlerin, cinayetlerin karşısmda azicık kılı kıpırdamalı kışının. Elin ınırbetlerine ış aramaya göç pden yurttaşlarımızın akmını durdurabilmeli. Teknolojik gelişmede, gelir dağılımmda sıralamanın sonundan çıkıp hiç olmazsa ilk yirmiye girmeli. Bunlar da komünistlerl temizlemekle degil, sevgi dolu bir yürekle olur. Ondan sonra sizin Turan masalınız kendiliğinden gerçeklesir, Ustelik dışardaki Ttirkler kaçarak. iltıca ederek yine gelirler. Böyle giderse bilesinlz ki. d;s Türkleri getirmek değü. turistler bile sizin şerrinizden korkup da yurdumuza gelmez olacaklar. Ardm KARATAŞ EmekU öğrttmtn Boğadçi Ünirersitori Oyuncul»nnaı baçanyl» sunduklsn «Şeyh Bedrettin Destam» sdta oynndan bir sahne. Boğaziçi Üniversitesi Oyuncularına göre amatör tiyatronun işlevî bilinç taşıyıcılığı Son günlerde sergilediği ojrun larla kamuoyunun dikkatini çeken bir amatör tiyatro topluluğu var: Boğaziçi Üniversitesi Oyun culan (BÜO). Peter rt'eiss'ten çevirip sahneledikleri tMarat / Sade» ile Kendi derleyip oluşturduklan ve oynadıkları «Seyh Bedrettin Destanı» adlı oyunlür güntin konusu oldu. Özellikle «Marat / Sade», gerek sahnelenîşi, gerek oynanısı ile basında ve ssnat çevrelerinde yankılar yaptı. Başta Muhsin Ertuğrul olmak üzere birtakım tiyatro adamlan ve sanatçılarınd&n ilgi gören bu oyun, toplulugun ilk kez okul <1ısına çıkmasına yol açö. 12,13,14 tP'nniuz günleri Harbiye Şehir Tiyatrosu salonunda daha t^anl? bir seyirci kitlesine seslenme ola napı buldular. Bu başannın ardında y birJdmi arastırmak için u luğun iki etkin üyesiyle f tuk. Kazım tnal ve Melih Anık, tcğaziçi Üniversitesi'nd* müh«n dıslik ögrenimi yapıyorlar. BÜO nun üyesi olarak da (oyun derleyicisi, oyuncu ve sahneye koyuca) etkinlik içindeler. Kuruhışun geçmişini konuşurken, eski tarıhlere kadar inmek gerektigini belirttiler. Robert Kolej Oyun culan adıyla yaşanmış bir dönem var ki ülkemizdelci amatör tiyatro çahşmalannda yori önem li. Bugün tanınmış pek çok oyun cu, yöneünen ve tiyatro adamı o günlerden yetişmişler. Sonra ara ya uzun bir suskunluk dönemi giriyor. Okulda tüm öğrenci etkın lıklerinin yasaklandığı bir dönem. BÜO, bundan beş yıl önce, 197l'de kuruluyor. Tiyatroya ilgi duyanlan toplamak, tiyatro savgisini yaymak amacıyla. Başlanpçta 7 üyesi varken zamanla gelişiyor. Hem sayı bakımından, hem de tiyatro aulayışı ve dünva göruşü bakımından. Bugün etkın 80 üyeleri bulunuyor. Gereğinde yararlandıklan daha geniş, 150 ye kadar varan bir çevre de olusmuş. Buna karsılık, ilk 4 yılda sunulan 18 oyuna bir göz atüdığmda anlaşılacağı üzere. daha çok dar olanaklara göre seçilmıs yapıtlar ön sırada. Bugünse «ama tör tiyatronun işlevi» konusunda belirli bir çizgiye varmışlar. Bu işlevin tcmel taşı. «politöca üstü» bır sanatın olamayacagı. Şöyle temellendiriyorlar görüşlerini: «1976 Türkiye'si daha aydınlık ve daha mutlu yannlann yojSun özlemini çekmektedir. Bu özlem tarıhin geri döndürülmez akışı Kemal ÖZER içerisinde ysşamm tüm birimlenni ve kaçınılmaz olarak yaşamm üst yapıda yansıması olan sanatı da kaplamıştır. Doğaluır ki egemen güçler çıkarlanna ters düşen bu akışın önüne geçmek amacıyla bu uğurda mücadele edenleri susturmaya çahşmaktadırlar.Bu yüzden «polıtika dışı» öıye nitelenen sanat ashnda gerici politikanm sanatta yansıruasından başka bir şey değıldir. So zünü ettığimiz akışa ters düştüğü için de yıkümaya mahkumdur. BÜO"nun bir amatör tiyatro olarak işlevi bu anlamda bilinç taşıyıcıhğı olacaktır.» Öte yandan, amatör tiyatrolann yapısal özelüklerinden biri, maddi kaygüardan uzak oldu''an için, deneyimlere girişebilmelerı, yeni anlatım biçimieri, alışılagel mişin dışına çıkıp yeni soluklar arayabilmeleri. BÜO üyeleri, var dıklan bilinç düzeyiyle bu özelli ği aşmışlar. Tiyatronun, kisiıerin kendilenni doyurduklan bir yer olmaktan çıkarak gerçek işlevine kavuşması için, deneyünlerin öte sinde, köklü ve tutarlı bir «tiyat ro yapmak» gerektiğini kavramışlar. Sahne dışı çalışmalann öns mi ortaya çıkmış bu aşamada. Sahne üstü çalısmalanyla lahns dışı çalışmalarının irganik birle şimini yaratmaya yonelm'şler. Bu amaçla bir kitaplık kurulmuş, egitsel çalışmalar başlamış. Genel kuram, tiyatro tarihi ve ku ramı üstüne. Sah'ie üstü çalışma lannın kaynağında ise «ıtiiatro lâboratuvan» niteUği agır basmış. Oyunculuk yeteneğini gelıştirmeye, başka bir deyişle, »jura mın pratiğini yapmaya girişmışler. Bütün bu çaüşmalar, Turkiyc'nin kültür oinkinuerine ve ko şullanna uygun tiyatronun en başta bir boşalım ya da sf<?gan tiyatrosu olamayacağı sonucuna vardırmış onlan. Ne var ki, kendi sorunlanmızı işleyen oyun bulmakta sorluk çek mişler. Bu zorluğu da öteki edebiyat kaynaklanndan, şiirden, övküden, romandan derledikleri oyunlarla gidermek yolunu seçmişler. Melih Anık'ın ilk derlemesi, H. Taner'in «Ayışığında Çalışkur» öyküsünden. Sonra Bekir Yildız1 ın «Sahipsizler» öyHlsünü oyunlaştırmış. Bu yıl da Kâzım Isal' la birlikte iki derleme yapmışlar: «Aksam Erken Iner Mahpusaneye» ve «Şeyh Bedrettin Destanı» 197576 donerrune «Akşam Erken îner Mahpusaneye» der^eme siyle girmişler. Ozeüikle şiırlerin ağırhk kazandığı derlemede E.l. Dınamo, H. Hüseyın, A. Arit, N. Hikmet, D. Ceyhun, S. 3oyaal, C. Yücel, K. Korcan, A. VeU, M. E. Bozaslan, Ç. Altan'ın yapıtlanndan yararlanılmış. Bu derle medeki amacın «Hapisane yaşamını, sorunlannı, Türkıye'deki hapisane gerçeğini vermek» olduğunu belirtiyorlar. Nâzım'ın dl zeleri yol göstermış onlara: eFakat ışin en kötüsü / büerek ya da bilmeyerek / hapisliği 'nsanın kendi içinde taşıması.» Sahnelerken uyguladıklan tiüzenlemeyi de şöyle vur3Uİa>Jİar: «Ancak her kez kırkar kişüik se yirci topluluklaruıa oynadık. Çün kü seyirciyi tutuklu kabul ettik. Salona girerken kapıda suçlannı sorduk. Içerde oyuncu'arla bir arada oturttuk. Oyuncuların hapis olarak gördukleri işlemi onlar da gördü. Hatta remek sah nesinde seyircilere de haşlanmış nohut yedirdik. ki bölüm arasın da salon dışına çıkılmadı. Volta yerine, havalanmaya çıkmalanna izin verildi. Burda da ovuncularla bir arada oldular. Yani sahnede gördükleri her şeyin on lar da içinde yaşadılar. Böylece altını çizmek ıstediğimız gergeği salt bır seyircı jözuyle algılima dılar.» 197576 döneminde topluluğıın sunduğu ikinci >yun Sermet Çağan'ın ünlü «Ayakbacak Fabrıkası.» Bıraz guncelleştınln.ekle birlikte olduğu gibi yansıtümış. Bugün hâlâ geçerli bir konusu olduğunu, çözümlenmemiş sorun ları işlediğini duşundükleri için seçmişler. «Weiss"in tarihsel olaylan buluşturmadaki usta sanatçı duyar lığı, Brecht'in yöntemi ve dünya gorüşünün tutarlılığının 197</lere kadar gelen güçlü uzantısı, kapsadığı tartışmamn güncelliği ve evrenselliği» de Peter Weiss'ten «Marat/Sade»ı seçmelerinde ecken olmuş. «Toplumsal devnm sürecinde şiddetin yeri» ^ibı her toplumcunun kafasını kurcr.layan bir soruya yer vermesı, bunu yanıtlarken, «bir yanı mahkum ederek bize tek seçenek bırakmak ve oyunun özünu bır slo gana indirgemek» gibi bir yanlı Olayın üzerinde önemle durul ması gereken bir diğer yönü ise yüksek bir yargı organı olan Danıştay'ın kararlannı ısrarla uygulamayan iktidann, diğer bir Anayasal kuruluş olan Sayıştay kararını uygulamamak için Danıştay karamun beklenilmesi gerektiğini bildirmesıdir. Böylece bir taşla iki kuş vurulacak, hem iki anayasal kuruluş karşı karşıya getirilecek Osmaa MAHMtTYAZICIOGMJ Sayıştay Bas Denetçisl hem de Danıştay kararlarına ne Yurda Dönerken Yazın sıcak günlerinln başlamasıyle yurda dönen dış ülkelerdeki Türk ve turisüerin karşılaştıkları güçlükler ortadan kaldırılmıs denemez. Bilhassa komşumm Bulgaristan'ın sınırdaki döviz bozdurma ve vize alma mecbunyeti. çalısan kişıler için çok değerli olan tatilin sayıli günlerini kısaltmaktadır. Şıiphesiz arzu edüen, Öbür Avnıpa ülkeleriyle yapılan vize nin kaldınltnası anlaşmasına BuJgaristan'ın da iştırak etmesi dir. Her ne kadar önceden Bul gar makamlanndan vize almak imkanı var ise de (27 DM> smırdaki döviz bozdurma mec bunyeti (15 DM) pratikte bekle meyi kısaltmamaktadır. İyi komşuluk münasebetlerinin artınldığı şu sıralarda halâ Türkiye'ye gelmekte olan Türk ve yabancılan vize ve döviz bos durma mecburiyeti altında tutmak komşu olmıyan devletlerin gösterdikleri kolaylığı Bulgaristan Hükütnetinden de beklemek komşuluk münasebetleri nin en tabii ilkesi olmalıdır. Yurdumuzun giris kapılannda memleketimizin temizliğini, düzenliüğini ve güzelliğini gor mek ön menfi yargılara varmayı engeller kanaatindeyim. Yal nız kapılann değil yurdun tüm büyük ve küçük kentlerinde de bu amaca yönük çahşmalar ge rekır. Bizce tüm kentterin kurttjlus günlen, festival ve fuarîan ya nında senenin belli pazar günle rinde güzeUeştirme günleri düzenlemeleri çok faydalı olur. Mahalli idarelerin veya bu amaçla kurulacak halk organize gruplarının tespit edecekleri günde kent sakinlerinin (Memur Işçi Öğrenci Yaşlı Gençl müştereken oturduklan mahallin sokaklannı temizlemek ve onarmak yolları ve bal konlan çiçeklendirmek yıkılan duvarlan onanp boyamak bir yandan muşterek çalışma ve yaratma alıskanhğını gelıştırme diğer yönden ise sorumluluk duygusunun artınlması ile daha temiz ve düzenli kentlere ka vuşabileceğimiz muhakkaktır. Aynca Edirne lstanbul yolu üzerinde yıllardır gördüğümüz küçük çocuklann yolculan selâmlamalan Türklerin mısafirperverlığmın guzel bir örneğidir. Bunun yanısıra sayılan az fakat menfi tesiri büyük olan yine küçük çocuklann elle nyle işaret edıp ısrarla sıgara dilenmeleridir. Bu tıp kötü alıs kanlıklara mani olmak yine o kentlileris vazifesi olmalıdır. Böylece tabii bakımdan güzel Türkiye'nin yanında temiz Tür kiye, düzenli Türkiye kavramlarının da doğması berkesi memnun eder ümidindeyız. Doktor Mehmet Nuri Karaahmetoğlu sa duşmemesi, sözü geçen yapıtı topluluğa ayrıca . aiinlaştırmış. # «Son derlrmeniı Şeyh Bed rettin Destanı'nda haagi yapıtlar dan yararlandınız?» «Bedrettin'in Varidat'ı başta ol mak üzere bu konuda ürün vermiş Nazun Hikmet, Orhan Asena, Erol Toy ve Hilmr Yavuz'un yapıtlanndan yararlandık. Asena'mn oyununu bütünüyle kullan madıic, çünkü Bedrettin'in yasa mındaki gelişme sürecini de ver mek istedik.» # «Derleme sırasında nanl bir yöntem uyguladınız?» «Şeyh Bedrettin için kaynak sınırlı. Daha çok tarihçüenn resmi ağızlı belgeleri el altında. Buna karsılık, konuyu işleyen sanatçıların yorumlan d8 ğişik. Devrımcıler kendi düşünceVerine uyduruyorlar. örneğın çok sonra somutlaşmıs kımi kav ramlar Bedrettin'in ağzından soyletiliyor. Bu zorlamalar tehll keli göriindU bize. Tarihsel ger çeğe ters düşmemek gerekir. Aklarla karalar gibi bir aynm da koymadık. Kötülerle iyilerl değü, düzeni göstermeye çalıstık. Kişilerin kendi ıçindeki çe lışkileri verdik. Örneğin I. Meh mefin iç çelişkisini.. En başta ki adamı bile çarkmın dişlerinde öğüten düzen tüm ağırlığıyla duyulsun istedik. Bedrettin'in de mıstik ve toplumsal devrımci yanlannı dengeli kullanmaya çalıştık.» # «Sahne düzenlemesiyle y»P mak istediğiniz arasında bağlan tılar nasıl kuruldu?» «Üçlu bır bölümleme vardı. Ön oyunda Bedrettin'in oluşumunu, düşüncesınin gelişimıni belirttik. Oyun bölumünde serüveni baştan sona verdik. Son oyun bölumünde bugünle bağlantıyı Nâzım Hikmet'ten aldığımıa Ahmet'in Öyküsü'yle sağladık. Amacımız o günden bugü ne uzayan, yıllann önleyemedi ği bir şey var, onu vurgulamaktı. Egemen güçleri (saraylüar) o günün, halkı ise bugünün giy sileri içinde sahneye çıkarmakla, oyunculara canlandırdıklan kişilere karşı oyun içinde eleştirel bir tavır aldırmakla, başta ve sonda «çağlar gider bizıra dede sultana» diyen dede sultan türküsünü söyletmekle bu ^a^^gulamay^ destekledik. «Bedrettin yaşıyor hâlâ» dizesi de son noktayı koydu.» OKUYUCU MEKTUPLARI EMEKLÎYEN EMEKLtLER Biz emekliler, bu güne kadar çıkanlan kararname ve kanunlarla üç gruba aynlmış bulunuyoruz. Birınci grup (1970 sonrası emekli olanlar) Bu emeklilerin 2 ve daha sonra çıkanlan kararnameier ve 12 sayıü kararnamenin kanunlaştığı 15/5/1976 gün ve 1879 sayıh kanunla, hizmet sürelerine göre ve 36. maddedeki öğrenım ta van sınınna bakılmadan maaş Intibaklan yapümıştır. Bu duruma göre kırk yıl, hizmeti olan bir ilkokul mezunu, birinci derecenin 4. kademesine intibak ettirilmiştır. İkinci grup (1970 öncesi emekli olanlar) Bu emekliler de iki kısma aynlmıştır. Bir kısım emekliler 1101 sayıli kanunun Ek 2. maddesiyle kurulan komisyon raporuna istinaden 1879 sayüı kanunun 36. maddesindeki tavan sını rına bakılmadan Bakanlar Kurulunun 10/1/1974 gün ve 7/7711, 6/12/1974 gün ve 7/9188, 17/2/1976 gün ve 7/11407 sayıli kararnameleri ile intibak ettirilmislerdir. Diğer bir kısım emekliler için, Bakanlar Kurulu her nedense yürürlükte bulunan 1101 sayüı kanunun ek 2. maddesine itibar etmi5'erek, aylarca ümitle bekle diğimiz fakat. biz emeklilere hiç bir fayda sağlamayan 1/6/1976 gün ve 2013 sayıli kanunu yürür lüğe koymuştur. Böylece Cumhu riyetimizın kurulduğu yülarda, her türlü yokluk içinde. gdrev yapmış, günü ve dayanağı olma yan emekli, adi malül, dul ve ye tımleri, ilkokul mezunu ve 40 yıl hizrnctlerine mukabil 36. maddenin 1B fıkrasına uyarak ancak 7. derecede bırakmıştır. Tahsü ve hizmet durumlan ay ru olan emekliler arasındaki altı derecelik rnaaş farkı, sosyal adalete ve Anayasanın 2.12. mad delenne aykırı düşmektedir. Bu gıbi maddeler aşağıdakı gibi Anayasa Mahkemesinin karar ları ile iptal edilmiştir: 657 sayıli kanunun 1327 sayıli değışen Ek Geçici 2. maddesinin b) bendi Anayasa Mahke mesinin 9/5/1972 gün ve Esas: 1971'58 ve 1972'22 sayılı karan ile iptâl edilmiştir. Keza 2. sayıli kararname ile yeniden düzen lenen ek geçici maddesi de Anayasaya aykın görülerek Anayasa Mahkemesinin 8'10'1975 gün ve Esas: 974 18 ve 1974/42 sayıli karan ile eşitsizliği getiren fıkralar ikinci defa iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesinin kararlarının bir bölumünde CKazanılmış hakların değersiz kalması ve haklı neden olmaksızın kanun önünde eşitsizlik yaratılması so nusu doğuran bu hükmü Anayasanın 2. ve 12. maddelerine aykınuğı açık bulundugundan iptaline karar verilmiştır.) denilmektedir. Yukandaki açıklamalarla 1970 öncesi emekli olan bizlerin de haklannın verilmesi için Anayasa Mahkemesinin iptâl kararlanna ve bu kararlann uygulanması için uzun süre beklemek yine biz emeklilerin kaderı olsa gerek. Nitekim Anayasa Mahkemesinin son karan gereği olarak Ma liye Bakanlığının 6/5/1976 gün ve 24433 sayüı tamiro emirleri ile l/Mart/1970 ile 31/5/1973 tarihleri arasında memur ve emeklüere ödenmeyen 39 aylık maaş farklan ödenmeye başlanmıştır. Bu duruma göre biz emekliler yine emeklemeye ve mağdur olmaya devam edeceğiz? t. TÜBLEK ÜSKÜDAK FELSEFE VE ULUSAL KÜLTÜR Hasan tzzettin DİNAMO Bu kitabı »air arkadaslanmızdan blrisl yazmamış olsaydı, salt bir felsefecıce yazılsaydı, tanıtmağa çekinirdim. Kendi sınırlarımı aşmak isternezdim. Yine de, elimizde felsefenin dozu çokça kaçnuş bir edebiyat kültür kitabı var. Edebiyatımızda çoktan beri eleştirisi yapılan kimi konular, kitabın yazannca ele alınıp sağlıklı sonuçlara ulaştırılmış. özellikle Kemal Tahir'in işlediği kimi konular üzerinde durularak bunlardaki yanlış yöntemlerle sonuçlar saptanmağa ratiışıimış Birkaç yıldır tozu dumana katan birçok yazarın bize birtürlü (Tutarlı karşılığı) anlatamadığı doğruyu bu lakonik şairin feisefeci yanından öğrenmiş oluyoruz. Hilmi Yavuz, felsefe kültürüyle yüklü bir edebiyatçı, bir şairdir. Düşünce, duygu mülkünde şiire de küçük bir otlak bırakmıştır. Orda tarihsellik kokan küçük şiir şımşeklen çakmaktadır. Felsefe, bu iyi yetişmiş kafayı sımsıkı yakalamış, disiplin altına almış, şiırin küçük, güneşli bahçesine pek bırakmamaktadır. Şiir Felsefe ikilemi bu özgün kafayı çekiştirmekte, halat yarışına benzer bir cünbüş yaratmaktadır. Bir anım var: tkinci dünya savaşı içinde büyük bir baş olan Hılmi Ziya Ülkenie iyi dosttuk. Haftada bir iki kez NLsuvaz'da, Cennet bahçesmde, evinde filan toplamrdık. Bu büyük kafamn pek genç yaşmdan bu yana yazmış olduğu Felsefe, düşün kitaplarının pek çoğunu okumuştum. Kayınbiraderi hava assubayı Celal Benneci'nin, devnmcilik yüzünden poliste yediği sopalann bir bolümü de ona rastlamıştı, yine de ikinci dünya savaşınin, sürprizlı sonuçlara dogru ybnelişınde insanoğluna güneşli parseller adadığını seziyor, bizim gibi daha solda düşün, sanat adamlarına içtenlikle bel bağlıyordu. însan dergisini Lütfi Erişçi ile bize bırakmıştı. Modem insanın bütün coşkunluğunu duyuyor, felsefe düşüncelerinin ucunda insancü iyimserliğe dofru ydneliyor, bu biçimde konuşuyordu. Felsefenin ağırlığı altında eğilmiş bu kafa, salt felsefe düşünceleriyle yetinmiyor, romanlar, şürler, felsefe yergi kitaplan yazıyordu. İkinci dünya savasınm sonunda gelen korkunç faşist terör evet, faşizmın terörü, Berlin sığınağında üzerine benzin dökülerek yakılmışsa da ruhu Türkiye'je kaçmış, burayı kasıp kavurmağa başlamıştı sonucunda yaşının da ilerlemiş olması yüzünden karadüşlü korkulara kapüarak tarihsel maddeciliğe karşı saldınya geçmiş, yine de sürgünden kurtulamamıştı. Ne var ki, Hilmi Yavuz'un Haşlm gibi pek az yazdığı sürIerinin niteliği, Hilmi Ziya'nınkinden ölçülemeyecek kerte ilen, yüksek. Felsefe yam ağır basan elimizdekı bu kitabı da, göriinüşüne bakmadan edebiyat kitabı saymamız gerekmektedir. Ede biyatımızın zorunlu bir köşesini felsefe düşüncelerinin de yardımiyle aydınlığa kavuşturmağa çalışan yazanmızın zor da olsa zevkli bir iş yüklendiğinı görüyoruz. Hele, bu eleştirel incelemeleri marksıst yöntemin vardmiiyle yapmağa çahşmış olması, kitabın değerini yükseltmektedir. Kitsbın başyazısı felsefenin «vriminden sözediyor. Bir taban olarak bunu yerleştirdikten sonra, ulusal felsefe sorununa geçerek Türk kültürüne atlıyor. Sonra, Türk kültürünü ileriye, geriye çekmeğe çalışan birkaç Türk sanatçısınm, yazannın, içine düştüğü yanılgılan ele alarak aydınlık yöntemiyle sonuçlandınyor. Sistemli bir biçimde sıralanmış olan yazı serisi, her an kanştırılnuş olan bir düşünceyı geniş bir felsefe kültürünün projektdrüyle aydmlatarak ilerliyor. Hem feisefeci hem de edebiyatçı, şair olan yazanmız, kitabmı daha çok feisefeci bir edebiyatçı Uslubuyla yazmış. böylece, edebiyatımızm son önemli sorunlanndan birkaçını marksist felsefenin ışığmda sonuca bağlamak istemiş. Bunda da başanya ulaşmısa benziyor. Kitabın birçok yazısmdan >ararlandığımı söyleyebilirim. Yalnız kitapta bir nokta beni çok düşündürdü: Sabahattin Ali'nin Kuyucaklı Yusut adlı ünlü romanı üetüne eleştirmenlerimizden Fethl Nacl'nin vermiş olduğu bir yargıyı Hılmi Yavuz da benimseyerek şoyle diyor: «Başka bir deyımle yanüş bilincin Turk gerçekçi roman geleneğinden en tipik örneğini Sabahattin Ali'nin Kuyucaklı Yu»uf'unda görüyoruz.» Böylece, Sabahattin Ali, toplum j'asalarını doga yasalan gibi değişmez olarak benimsemiş oluyor. fcabahattin Ali ile 1933 yılmda tanıştım. Benimle tanışmasının nedenı, Nâzım Hikmetie yaptıgı arkadaşhğı sırasında şıirlenm yüzünden benı gıyaben tanımış olmasından bır de benim düşünceme akraba bulunmasmdandı. Marksistti. Devrimciydi. Diyalektik materyalızme inanan bir sanatçı, toplumu nasıl olur da bu kanunun etkı alanından dışarda düşünebUirdi? Iyıce usumda kaldığına göreV söyleşilerimızde, ben bugün bu konuyu ne biçim düşünüyorsam o da o gün böyle düşünüyordu. Yazarla eleştırmen arkadaşımızm verdikleri bu bilgi bir daha incelenmeğe.değer. Sabahattin Ali, toplumla çatışan kahramanını dağa çıkanruşsa da bunun arkasım bırakmış değüdi. Toplumun düzenini değiştirmek düşüncesiyle dağda kahramanına eylemler yapürmak istiyordu. Bu yüzden de romanın ikinci cildini yazmayı düşünüyordu. Sabahattin Ali, bizim Gazi Eğitim Enstitüsünün öğretmenlenyle eskiden beri İstanbul Öğretmen Okulundan beri tanışıyordu. Sonra, onlarla Almanya'da da buluşmuştu. Bu yüzden, Sinop cezaevinden afla çıktıktan sonra sık sık bizim Gazi Eğitim Enstıtüsüne geliyor, onlarla görüşüp konuşuyor, özellikle, bana Almanca öğretmenimiz Steuerwald ile yapmış olduğu tartışmaları anlaüyordu. Onun Sosyal Demokrasiden 1leri geçmediğini, bizim çizgimize gelemediğini söylüyordu. Almanca öğretmeniyle yaptıklan bütün tartışmalar da hep bu konular üzerinde geçiyordu. Sonra, Sabahattin Ali, yer gibi kitap okuyan bir aydındı. Kitaplığuîda bütün antifaşist Alman Edebiyatı yer alıyordu. Ben, Ankara cezaevinde yattığım dört yıl sürece hep onun bana yolladığı bu Almanca solcu kitaplan okuyarak vakit geçirdim. Jack London'un Eiserne Verse (Demir Ökçe), Die Menschen der Tiefe (Uçurum İnsanlan), büyük bir Yahudi romancısı olan Şalom Aş'ın Sintflut (Tufan) adlı üç ciltlik.iki bin sayfalık büyük roman ki, Moskova Leningrad, Varşova, bölumlerıne aynlmış olarak zengın bir biçimde 1917 Sovyet devriminden sözedıyordu.. Yığınla antifaşist şiirler, internationale literatür dergileri vb. bunlar arasındaydı. Sabahattin Ali ile 1933'den 1942"ye dek ilişkilenm sürmüştü. Bilmem ki, Kuyucaklı Yusuf'u okuyalı bir yüzyü olmuş gibi. Fethi Naci arkadasımızın yazısını da okumadığım dan bu konuda çokça bir şey söyleyemeyeceğim. Dediğim gibi, bu eski devrimci yazar arkadaşımın üstüne söylenmiş olan söz, beni şaşırtmaktan uzak kalmadı. Felsefe ve ulusal kültür kitabının bir bölümü de Selahattin Hılav ile yazar arasında geçen bir tartışmayı yansıtıyor. Bir iki yıl önce, Selahattin Hilav, bizim Yeni Ortam gazetesinde Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Huzur romanı Ustünde bir inceleme yazısı yayımlamıştı. Bu romana karşı hiç ilgi duymadığımdan bu incelemenin neden gerektigini anlayamamış, yazıyı da okumamıştım. Sonra, Hilav bana o yazıyı okuyup okumadığımı sordu, arkasından, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın, sanat kültüründe nice çocukça yanlışlıklar yaptığını anlatmış, o zaman, bu romanı, onun eleştirip yanılgılanm açıklamak Üzere okuduğunu anlamıştun. Şair, şürleri, kaynaklanna bır kez göz atmadan yanlış olarak aktarmıştı. Bu kitapta ise, şa ir, düşünür Hilmi Yavuz, o yanlışlıklan görmezlikten gelerek Hilav'ın yapmış olduğu marksist yöntem yanlışlığma parmak basıyor. Hilav, elbette, ona bir yanıt vermistir, ancak, ben o yanıtı da görmedim. Gençliğîn Öldürülen Yılları Bir Sene: Bir senede üniversite düzeyindeki okullarm ve üniversitelenn bir taiebesi. iki talebesi, ve tümü okullannı bırakıp çalışsalar yurt ekonomisine ne kadar katlolan olur? Bu öğrenciler bir sene önce okullannı bitirip hayata atılsalar yurt ekonomisine ne kadar faydaları olur? Bu öğrenci topluluğu ne okutulmuştur ne bırakılmıştır ki çalışsm, okurum ümüdüyle Anadolunun dört bir yanından büyük kentlere gel git \e sonuçta bu seneden vazgeçtik geleceği düşünelim. AJ3.M.M^.'de yaklaşık on üç bin kişi bu durumda bırakılmıştır. Türkiye'de ise yüzbinlerce öğrenci şu günlerde bir senemizi mahvettiler diye söylenmekte. Durum böyleyken sözde yüz küsür öğretim üyesl (aslında birkaç tane) Sayın Cumhurbaşkanımız gecikmiş de olsa önerisi ni eleştirebiliyor ve ilgili büyüklerimiz ve yurtsever halkımız bıınları sessizlikle izliyor söz hakkını kullanmıyor. Bizi ve kendilerini bu sorumsuz sorumlulardan kurtarmıyor. G. YUMŞ.4K FLBtSTAN Memur emeklilerinde ayrıcalıklar Memur Emekli Ikramiyelsn ve haksızlık yapıldığı dikkatlerni 15 maaştan 30 maaşa çıkar den kaçmayan bu kanunun Yük tan Kanun Tasansmda yürürlü sek Makamlarınızda eleştirileceğe girış tarihinin «1 Mart 1974» ğme V2 düzeltilmesine büyük olarak tesbit edilmiş olduğunu gayret sarf edileceğine muhııkhayretle öğrenmiş v.!unuyoruz. Bahis konusu ksnunun şeriye teşmilı gerekçesinin işçilere Tekel alay mı uygulama tarihine götürülmesinin bir eşitlik amacma matuî ediyor, merak olduğunu da memnuniyetle kabul etmis durumdayız. Ancak ediyoruz iscilerle eşitlik iltossine tabi tutulan memur haklannın kendi Tekel'in yeni sigara ambalajaralannda eşitlik ölcülenne ne larını gazetelsrde gördük, düşüden layık görülmediğini bir tür nüyoruz. O güzelim, o cici ve lü anlıyamadık. renklı ambalajlann içersinde Bütçeye külfet yüklemesi gibi tütünü ve işçüiği ajm düzeyde bir gerekçenin de haksızlık ya sigaralar da bulunacak mı? Yok, pılmasına makul sebep teşkil bulunmayacaksa, hiç rf':lam etmeyeceği en basit hukuk ku zahmetine girmeseler bari. Şimralları ile meydandadır. Avnca dilik reklamo'an vazgeçüip, t!i30 maaş yerine 25 maaş olarak ketime ystecck miktarda va seyyanen verilmesi gibi bir öl içilebilir kalitede sigara yapılçüyle Bütçe ıle birlikte adaleti sa oîmaz mı? Kimbilir, belki temin etmek mümkün olacaŞı içi de dışı kadar f' Tel olacaktır kanısına vardık. Memurlar ara bu sigaraların. sında özellikle emekli olanlar Galip BARAN içinde çok önemli bir ayncalıi Ataköt/ISTANBUL kak nazan ile bakmaktayız. Örnek olarak 1974 yılı emeklisı ile 1973 yılı veya ondan önceki emeklilerin arasında ne gibi fark düşünüldüğünü izaha ımkân bulamadık. Hayat pahalılığı ile izah edilebilscek bir gerçeği kabule ımkân bulamıyoruz. Çünkü 1 Mart 1970'de kabul edüen ve bugün bütün emeklilere teşmil edilen 6j7 sayıli Personel Kanununda hayat pahalılığının kıstası tek kalemde ve kesinlikle katsayı olarak kabul edildiği aşikârdır. Ba riz bir haksızlık karşısuıda bulunan 1974 yılı 1 mart öncesi emeklilerin hizmet süresine göre eşit miktarda ikramiye verilmesi için gazeteniz aracüığı ılp kamuoyu ve ügilüere duyurularak, Anayasa ve Danıştay hukuki yollarına düşrneden hak kımızın acil olarak teslimi dileği üe. Hayrettin Tevfik EPİRTtBK Em. J. Kd. Albay Karşıjaka/tZMİR
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear