01 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CU. iHTJRÎYET 5 Nisan 1974 S ağcı olmak, iyi ozan, lyi romaneı.. olmağa engel değildir Batı'da; çok sevdigim îngi]iz ozanı Eliot, dinde katolik, politikada Cutucu. yazında klâsikten yana oldüğunu söylerdı. Örnekler çogaltılabılir, ama benim bugün kü konum için şu kısa giriş yeteılidır sarurım. Bizim sağcı yazınımıza bir göz atmak istiyorum tia, iyi niyetli ve nesnel davranacağımı anlatmak için büyük bir çağdaş ozanı örnek getirdim. An cak bizde sağ yazın ile sol yazın arasında, bege ni açısından bile kapanmaz bir ııçurum olduğu kamsırun yaygınlığını bilmez değilim. Zaman zaman düşünmüşümdür, ııiçin böyıe oluyor diye; yazın gibi, sanat gibi yüce uğraşların büyüsü, toplumsal görüşlerdeki aynlık'.srm üstüne çıkıl masını sağlayamaz mı? Bir gözleme girişeyira dedım... A, bir de ne göreyim, uyurum muçurum şöyle dursun, inanılmaz oenzerlikıerle kar şılaşmayayım mı? Glajdar BİR KARŞILAŞTIRMA Melih Cevdet ANDAY Peki, kimi solcularırmzın «Kültür emperyalizmi», «Batı öykünmeciliği» diye vakındıkları da bu değil midir? Dahası, Kemaı Tahır'le birükte, Tanzimaftan bu vana bütün yenileşme akıralarını yerenler, açıkça Osmar.h'yı övenler bu düsüncede değiller midir? iürdütelım Sayın Pakdil'in dediklerini: «tkincı Abdülhamit'in 18761909 arasında uyguladıgı dış politikanm dünya banşı için önemi, yıllar geçtikçe iyice anlaşılıyor... Xe var ki, devletin İkinci Abdülhamit'ten sonra, sonsuz bir hızla parçalamşındaki etkenler ve bu etkenlerde payı olan kişiliklerin, adları neye çıkmış olursa olsun, birer yurt düşmam ve talancı oldukları gerçeği sürekli gizli tutularnamaktadır.» Kimi solcularin Atatürk'e yakıştırdıkları suçlar da bu biçimde dile getirilmiyor muydu? Onlara uymayan aydınlar kandırılmış, kuşullandırılmış sayılrruyor muydu? Işte Sayın Pakdil de şöyle diyor: «Yanancılaşmış Türk aydınları, yurt düşmanları ile birlik olup tuzak üstüne tuzak kursalar da uygarlığimıza dönüş eyleml durdurulamayacaktır.» Ya da şu sözler: «Uygarhğımızın özündeki ülkü ki bıtna yerli düşünce diyoruz Türk halkının gönlünde canlı, yeni ve hiç bozulmamış biçimde duruyor... Cumhuriyet yönetimi batılılaşmağı amaç edinmişti, ne var ki bu yöneliş Türk ulusunun uygarlık değerleriyle çelışiyordu.» Buraya değin benzerlik iyi ya, Bay Pakdil, kendi ybntemlerini salık verinee işin rengi biraz değişlyor: «Peygamberin hayatı, bu ülkiinün hangi yontemlerle gerçskleştlrilebildiğinin somut örneğidir.» Öncüller, gözlemler arasıncfaki benzerlik reden benzer sonucu doğurmaz, üzerinde durulmağa değer bir konudur. Ancak sonuca varılırken de öylesine şaşırtıcı düşüncelerle karşılaşıyorsunuz ki, benzerlik yeniden kuruluyor. Bay Pakdil şöyle yazmış: «Tarih bilinci içinde ordu f'krinl Ne. cip Fazıl Kısakürek verdi bana. Asker yalnızca bir duvgu değil, bir duşıince de oldu. Ondan şunu da öğreniyordum: Mutlak ögretinin öncü gücü ordu olmalı idî.» Meğer bize «ordu millet» dememişler, politika, alt yapı. üst yapı, sağ, sol... derken bakıyorsunuz bütür» gözler orduya yönelmiş, bütun umutlar orduya bağlanmış, Yine o dizide yayımlanmış olan «Edebiyat ve Medeniyet Ozerine» adlı kitabında sayın M. Akif Inan, Batı uvgarlığına yönelişimizi şu biçimde acı acı eleştiriyor: «Batı'ya b a | h olarak yapılan devrimlerde, bu devrimlerın entellektüel ekibi olan sanatçılar bir yanda, yapılması gereken devrimlerin kendi milli hususiyetimizden devşirilmesini öngören yerli düşünceye bağlı sanatçılar öte yanda, Türk eriebiyatının kubbesi altında kıyasıya savaş vermişlerdir.> Sonra şu sözleri ekliyor: «Kişiliğini tamamlamış yani bir medeniyet içindeki yerini kesin olarak almış, her alanda en olgun eserlerini vermi?, kısacası millet olma VHS ' fını kâzanmış olan toplumun, içinde bulundu ğu bu medenl durumdan kopanlarak, bir ba?ka medeniyet dünyasına itilmesi, onun bütun varlığını hiçe saymak, onU bir maceraya sürük lemektir. Bizim bilhassa Tanzimaftan beridir toplumca uğradığımız işte böyle bir macera olmuştur.» Ve sonunda verilen yargı şu: «Biz Batı medenivetintfen değil, Türk Islâm medeniyetindeniz.» Daha bitmedi; çağdaş ve yeni anlayışlarla ortaya çıkarılau sanat ürünlerini, halk bir şey anlamıyor diye «yozlaşmış, koşullandmlmış sanat» olarak adlandırma eğilimindeki kimi solcu görüş, Sayın Inan'da şu anlatımı bulmaktadır: «Bdylesine ters şartlandırılmış bir neslin ortaya koyacağı sanatın da yine halkla ilişki kuramayacağı tabiidir. Bin yıldır bağlı fculunduğumuz bir medeniyete ve onun sanat geleneğine aykırı olarak kurulmağa çalışılan bu şartlanmış sanatın millî esprimize aykırı oluşu, sanatçı ile milleti ve dolayısiyle edebiyatçı ile okuyucuyu birbirine küstürmüştür.» Acaba sol mu sağı. yoksa sağ mı solu etkiledi de bu buluşma gerçekleşti diye soruyorum kendi kendime. Yoksa bu benzerlikler aynı koçullar içinde bulunmanın olağan sonuçları mıdır? Peki, şunu da söyliyebillr miyiz: Bizde bir sagsol karşıtlığı yoktur gerçekte. Başka bir deyişle, çoğun doğru olarak ortaya konduğu gibi, karşıtlık, dınci görüş ve sol arasında değil, burjuva kapitalist görüş ile sol görüş arasındadır. İyi ama, bu gençler kendilerine niçin «sağ> diyorlar? Şu soru da çıkıyor ortava: Dinci bir toplum kurmak eğilimi «sol» bir eğiUm sayılabilir mi? Sayılabılirse, demek koalisyon hükümetimiz, bu gerçeklfrin; bu benzer koşuüarın doğurduğu olağan bir güçtür, »ağlamlığı orad'an geliyor. •Edebiyat» dergisindeki şiirleri de okudum, 1960 kuşağmın solcu ozanlarının yazdıklanndan hiç bir ayrım göremedim doğrusu, biçim olarak da, deyiş olarak da benziyorlar birbırlerine. Peki, hani öz, biçimi belirlerdi? Demek biçim, söyleyi? özellikleri. bütüı» bir dönemi, sajı ile, solu İle bütün bir kuşağl kavrıyor, dünya görüşlerin. deki karşıtlık, bizim onları salt şilr açısından ele almamız engel değildir. Bunu önemli ve ilginÇ bir olgu saymalı. ISADAMI Nisan I94.vte Missouri zırhlısı Isianbul Limanına giriyordu. Halk, kıyılara tepelere yığılmıs gtmiyi seyretroeye koşmuştu. Savastan sonra ilk kez oi" Amerikan savaş gemisi Türkiyeyi ziyaret ?divorau. Sehir baştan aşağıya silinmiş, süpürülmüş, geneı evleıın oulundu§u Aoanoz sokağı Vilâyetçe badana ettmlmışt Missouri'den Dolmabahçe rıhtımma ayak basan denızcılerin hsrbiri, ya Gary Cnoper'di, ya Robert Taylor ya Tyron Power. . Âyrıca demokrasinin, uygarlığm, ve «hiir teşebhüs»ün bayrakları idiler Amerikalılar... O dönemde «hiir teşebbüs»le demokrasi esaeğeniydi. Amerikan rienizcileri birer Hollyıvood yıldızı gibi karşılandılar. İş dünyamızda ise Ford'ların, Rockefellsr'lenn, Getty'lerın özîemleri baskındı. İkinci Dünya S;>vaş/. ertesinde üniversiteden çıkan çoğu parlak zeııâlî ivı vetı$miş genc, iş hayatmda yıldızlaşmak tutkusuna Kaptirn.ışlardı kendilerini.. Serbest yasama atılmak, devlet memurluğundan kaçmak herkesin düşündüğü şeydi. Tek partıi aönemde bir Ticaret Bakarumız görevden ayrıldığı zaraan: Rakanlığım sırasında hiçbir tüccaıın elıni sıkmamakla övüniirüm . demişti. Ama geçmişti o günler... Değer yargıları deŞ.şmışti. Galata tüccarından müli ışadamına donüşünıür. heyecanl sarmıştı her yam... O dönemin nice seçkin senrt, iyi yetişmış evlâdı, kendini bu yola atıp işadamı Oımava heveslendi. Bunlardan çoğu yıkılmış, ya da ülkülerjıden sıyrılmış olarak 1970'lere ulaştılar. Çok az sayıda bır oö.ümü de «i? bilenin kıiıç kuşananındır» yasasına göre panaaılar. ülkemizin bugünkü yaşamında birincil söz sahipıerı olarak ün kazandUar. Ne var ki, insanların kişilikleri üstünde toplum kanunlan geçerlidir. Bizim işadamı ancak dışfnva Dağımlı bır «şüdük kapit»lizm»in memleket içindeki uzantısı olabilirdi. Bunu anladığı zaman da iş işten geçmiş, Oana do?rusu işadamının kişiliği sınıfsal zorunluklarla zırıC'rlenmış olacaktı. Artık Istanbul'a gelen Amerikan narp gerruleri Missouri gibi karşılanmıyor, protesto mitingierine yol açıyordu. İşadamı da sömürucü sermaye sınıfının temsılcisi olarak noşjrörülmüyordu. Emekçi edebiyatı sarrmstı heryanı .. Galata tüccarlığmdan ulusal burjuvazive geçış, tkinci Dünya Savaşı sonrasmda gerçekleşemiyordu. Işadamlarımız içinde isterse deha düze>"inde yeteneğe sahiP olan bulunsa bile objektif koşullar elverişsizdi. Yeryüîür.de kapitalizmin »erbcst rekabet dönemi kapanmış, yerini tekelleşme dönemine bırakmıştı. Türkiye'de iş yapmak :«teyen işadamı, yabancı tekellerden birine sırtuıı dayamak zoruııdaydı. Her ulusal direnç iflâsla sonuçlamyordu. 5 fc Sağcı gcnçlerin çıkardığı, ıredincı sayısı 5u bat aymda yayımlanmış olan ayıık «Edebiyat» dergisinin yedi nüshasını ve yine DU derginın ya yımladığı kitaplardan ikisini edinrt.m iyice oku duın. Önce şunu söyliyeyim kı, durumjn sevin diric. yam bu genç sageüarın, şiirde olsun, düz yazıda olsun Türkçe sözcük kuilanmağa çok önem vermeleridir. Gerçi kimi ya^ılarda dilimizin solcular elinde bozulduğu üstüne bir takıra sözler edilmiş ama, ideolojik ayrımın kesinliğin den ötürü o kadarcık zorlamayı baŞışlayabiliriz. Ama şu son yıllarda sanınm özellikle sol yazarların pek düşkiin oldukları «ve de» sözıine onlar da bayılıyorlar. Nerdeyse tanımayacak gibi oluyorsuiıiız. Sonra bu soıcu gençler, «yabancılaşma» terimini de sık sık kullanıyorlar, yanlış kullanıyorlar ama olsun, «olda da çoğu kez yanlış kuilanılmıştı o sozcük. Sağcı gençler «Batılılaşma» arüamını vermişler o sözc'iğe. Dlrençle üzerinde durduklan bir savdır bu, bizim toplumumuz Tanzimat'la bozulmağa, "ozlaşmağs başlamış, Batı'ya öykünrae, «yabt>:ıcıla!?ına» bızl çökertmiş, zayıf düşünnüş, kendi uygarlığunızdan yoksun bırakmış. Batılılann oyununa gelmişiz. Sayın Kuri Pakdil, «Batı Notlan» adlı ge«ı kitabında, «Okullarımız, Batı övgüsünü ödev bılmiş öğretmenlerle doluydu, kaialarımız arttk duymayacak değin şişerdi, Türk yazarlarım değıl. Batı yazarlarım salık verirlercli Mze» di\e yakındıktan sonra şunu Pkliyor «1923 devriminden beri boynumuz agrıdı Batı'ya bakmaktan». 1ÜREKLERİ KÜT KÜT ATARL OKTAY AKBAL Evet Hayır Az Gelişmiş Bölgeler Sorunu ükümet programı, az geBÖLGELER ARASINDAKİ DENGESİZ | lişmişlıkleri saptanmış bol GELÎŞME VE FARKLILAŞMA, ÇOK KEZ ' gelerden biri ya da ikisinin ekonomik ve sosyal kalkınBU BÖLGELERİN OELİŞME OLANAKmasını sağlamak amacı ile bu bölgelere özgü çok yönlü bölLARINDAN YOKSUN OLMALARINDAN gesel planlar yapımml öngörmüyor. Geçmiş deneylerin DEĞIL, PÎYASA MEKANÎZMASININ DOsomut bir biçimde değerlenHiĞAL ÎŞLEYİŞÎNDEN DOĞMUŞTUR. rildiği anlaşılan programda bu tür görüşlere yer verilmemış olması, gerçekçi bir yaklaşım arayışının sürdürüldüğünü 5im gelemektedir ve bu yönüyle Doç. Dr. Erdoğan SORAL program ülkemizin ekonom;k sosyal koşullannı teorik ve Devlet Planlama Teşkilâtı Araştırma Müşavirl pragmatik açıdan «yapılabilir» in sınırları içinde değerlendirmeye çalışmıştır. Birinci Beş Yılhk Ulusal Plan îöyle bir varsayımdan hareket da ulaşılan bugünkü asamada da yer alan ilkeler doğrultusurv edilir: Bölgeler arasmdaki dengeolanaksızdır. da, yürütülen çalışmalardarv elsiz gelişme ve farklılaşma çok kez Bu ve buna benzer nedenlerde edilen sonuçlar, ülkemizde le program bir bölge için kal bu bölgelerin gelişme olanakların bir îtalyan denemesinin başarı kınma planı yapmak yerine u dan yoksun olmalarından değil pi şansının ne olabilecegini kanıtyasa mekanizmasının doğal işleyi lusal kalkınmayı bellı bir evrim lamak için yeterlidir. Bir «Mezdofrultusunda az gelişmiş böl şinden doğmuîtur. Ekonomik gelis zogiorno» (1) yaratmada karşıgelere kaydırmayl gözetmekte me piyasa mekanizmasının doğal işleyişine bırakıldığında dengesizlaşılacak teorik ve pragmatik dir. Bu yorumumuzu kanıtlayan güçliikleri şu ?«klld* beliiteb; v»,4>ropraBd» yer *laü ^orüs iik giderek büyüroektedir. Bu xlu liriz: leti, biıj^aç temçl n.p|clada top rum4a yapılması gerekH olan nedlr? Sorunun cevabında pragma layabiliriz: Türkiye'de az gelişmtş'bir Orta, Doju ve Güneydoğu tik bölgesel planlama uygulamala ya da ikl bölge değil, pöreli olannın yöntemi yatar. Bu yöntem, rak gelişmiş birkaç bölgenin yaAnadolu'nun kurak ovalarının nısıra çok sayıda bölgenin az sulanmasının, kalkınmayı yay sosyo . ekonomik etmenler ve do ğal kaynaklarm uzantısı ile çev gelişmiş olması, gınlaştırma açısından da önemi relenen bir alanda (bölge, alt böl gözönünde tutularak gerekü Ulusal plan, bölgesel k^lge, yöre) ekonomik ve sosyal kal projeler hemen uygulanacaktır. kınmayı hızlandıracak büyüme kmma planı çeliskisi. Sektörlerarası tutarlılık temeline dayah Bugüne kadar ihmal edi noktalarmın gözlenip, üretim süulusal planlann yapıldığı bir len hayvancılık konusuna ö reci içine ahnmasıdır. Söz konusu ülkede, benzer modele oturtulnem verilecektir. Hayvan ahm yöntemi bir örnekle şu şekilde atnu? bir bölge planım ulusal ları düzenlenecek, hayvancılık çıklayabiliriz. Diyelim ki Güney plana enteare etmenin teorik bölgelerinde yem, süt et ve de doğu Anadolu'da Harran alt böl olanaksızlığı. (2). ri gibi hayvancıhkla ilgili sa gesi yeraltı suyu potansiyeline sa hiptir. nayilerin geliştirilmesine önem Bölgesel Muhasebe ve verilecektir. Alt bölgenin yakınında güçlü Olanaksızlık Sanayileşme memleketin bü bir santral (Keban) elektrik üretmektedir. Harran alt bölgeUlusal planlanmız, kaynak da tün bölgelerine dengeli olarak sinde birinci ve ikinci sınıf tağılımını bölgelere göre değil sek yayılacaktır. Başta istihdam olmak üzere, sanayileşme ile gelen törlere göre yönlendirmeyi amaç rım arazisi yaygındır. Sulamalayan planlardır. Örnegin. beş nimetlerin coğrafi dengeye ve ya geçildiği takdirde geleneksel sosyal adalete uygun bir şekilde yıllık dönemde tarım kesimine bitki patern'i (kallbı) değişebütün yurda dağılmasını saglane kadar, ulaştırmaya ne mikcek örneğin, buğcTay ve arpanın tarda kaynağın kamu ve özel ke yacak her türlü köklü tedbirler yerini pamuk, susam vb. alabialınacaktır. sım eliyle yatınlması gerek tigıni lecektir. Klimatik koşullar bu Alt yapı hizmetlerinde böl saptamaya çalışırlar. Amaç. sekna elvermektedir. Harran alt gelerarası dengesizliğin gideriltörler arasında der.geli bır büyübölgesinde sözünü ettiğimiz bü mesine önem verilecektir. meyi gerçekleştirilerek öngörülen yüme noktasını üretir.ı sürecine kalkınma hızına < yıllık ortalarr.a Program, özetle dengeli bir c almak, birbirini tamamlayan bir .o 7) ulaşmaktadır. Durum böyle alt yapı ve üst yapı içeriğinde dizi proienin, dengeli bir alt olunca, benzer bir model üzerine az gelişmiş bölgeler sorununu yapı ve üst yapı içeriğinde devkurulmuş ve herhangi bir böl ekonomik büyümenin dar kalıp reye sokulması ile olanaklıdır. genin sosyal ve ekonomik kalkınlarından taşırip, ekonomik, sosAmaç, gözlenen büyüme pomasını amaçlayan bölgesel planı yal kalkınma süreci içinde çö tansiyelini üretimden tüketime nı ulusal plana entegre etmek zümlemek özlemini duyuyor, ve akılcı bir biçimde değerlendirbüyük bir olasslıkla ulusal plabu yönüyle de bazı ülkelerde ııy mek İçin ilk şoku yaratmak ve nın sektörel dengelerini saptıragulanan pragmatik bölgesel plan caktır. bölgeyi kapalı devre üretim sü lama uygulamalanna yaklaşmış recinden piyasa üretim sürecine oluyor. Türkiye'de i&taristik üretgeçirmektir. mede kuüanılan yönt^mlerin sağ Yeni Bir Yaklaşıma Bu yapıldığında, tarımsal gelıklı bir bölgesel planı hazırlalişmeyle birlikte sözünıi ettiğimak için gerekli venleri sağlaDoğru miz alt bölgede tarıma dayah maktan uzak oluşu, Kapitalist kalknıma süreci içinsanayiler boy atmaya başlıyaTürkiye bugün için ulusal de kalkınmalarını sağlamıya çalı caktır. Artık bölge ekonomisimuhasebe sıstemini gdiştirmeye çan bazı ülkelerde, (Yunanistan, ne ilk itici güç kazandırılmış ve çalışan bir ülkedir. Oysa, bol Ispanya) ve hattâ gelişmiş bazı gelişme süreci doğal yörüngesigelerarası girdi çıktı tabloiaülkelerde ıFransa) bölgelerarası ne girmiştir. örneğin, Çukurorını geliştirmek ve kaynak da dengesiz geliçmenin olumsuz sovada saglanan geüşme gibi.. ğıhmını bölge bazında yönlennuçlarından korunmak ve az ge Yukarıdaki örneği çoğaltmak ve direcek ulusal planları hazırlaya lişmiş bölgeler sorununa çözüm =ız gelişmiş bölgelerimizde varlığı bilmek için bölgesel muhasebe getirmek amacı ile sürdürülen ça hilinen gelişme güçlerini aynı man lısmalann temelinde genellikle tık dokusu içinde devreye soksistemine geçmek gerekır. Bu mak olanaklıdır. Programda bu mantığm ağırlık kazandığı görülüyor ve program içerdeki öbür yan araçlarla (kooperatifçilik, sçıkbğ» kavuşturul H «Sekizi yirmibeç geçe Gypo karakolun arka kapısından çık tı. Cebinde Francis J. Mac Phılip'i ihbar karşılığı gıcır gıcır 20 Ingiliz lirası vardl. Dar bir geçitten hızla geçerek karanlık bir yola vardı. Yol llk bakışta boş görCnüyordu. Fakat eski bir evin kapı aralığına saklanmış, korkulu gözlerle karanlığa bakarken, bir ayak sesl duydu. Bu ses onu heyecanlandırdı. Muhbir oluşundan, toplumdışı kalışından bu yana duyduçu ilk avak sesiydi. Kuşkuluydu. Biri?i onu izliyormuş gibi geldi. Ne garipti! Ayak sesleri doksan dakika içinde kuşku verici bir hal almıştı. Doksan dakika önceki ayak sesleri, soluğunun çıkardığı sesten pek farklı degildi. Fakat jimdi soldan gelen bir ayak sesi onu ürkütüyordu. Kalbi küt küt atmaya basladı.» Yürekleri hep küt küt atar muhblrlerin! Bir gölge yürür gıbidir arkalarından. Her an başlarına bir kötülük gelmesinden kuşkuludurlar. Birini satmışlardır, tanıdıklan bir ki'iyi polise bildirmişlerdir. Suçsuz bir arkadaşlannı kişisel nedenlerle, çıkar için, kıskançlık için yersiz suçlamalarla ihbar etmişlerdir, vatan hainidir, solcudur, komünisttir, şudur budur dive... Görünüşte kendilerini yurtsever sayarlar. Bir kut^al görev yaptıklarına inanmak, inandırmak isterler. Zamanın iktidarına hizmet etmekle yararh bir iş başardıkları kanı«ın.dadırlar. Yine de müthiş korku vardır içlerinde. îyi bır davıantstş bulunmadıklarım bildikferi için ÜUeJL yürek^ M#' : %to*kff v i£Wrduyarlar koıltutan, ürk.üten, her an... Okudunuz gazetelerde sanırım, Ruhi Su yıtlarta'*siiTen bir davadan aklanarak çıkmış. Bir gazinoda türkü söylerken orada gorevli bır başka kişi onu ihbar etmiş. kara gömlek, knra pantolon giyiyor, komünist türküler okuyor diye. Hemen soru«turmı açılmış, ard^ından da dava... Ne kolay değil mi? lhbarcı üstün çıkıyor önceleri. «Falanca kızıldır, sandır mordur. mavidir, klzıl sarı mavi mor olmak da bence suçtur. Öyley se atın içeriye» dediniz mi, savcılar hemen göreve koşacak, mahkemeler hemen cezayı basacak. o adamcağız da soluğu tutuklar evinde alacak. O hapse girince türkü söyleyemeyecek şarkı söyleyemeyecek, ün kazanamayacak, sevgi toplayamaya cak, onun yerini bir başkası alabilecek. alkışlan, paraları, ünu o kazanacak! Ne ince hesaplar bunlar!. Su'nun davası. Pir Sultan'm vazdıgı Gibi «divana» kalmamış. Türk adaleti gerçeği anlayıp karannı vermiş, sanatçıyı aklamlş her türlü karaçalmalardan. önce bilirkişi olumlu rapor vermiş, sonra savcı aklanma istemiş, yargıç da akUnmaya karar vermiç, Ruhı Su dostumuz da yıllar süren bir davadan yakasını kurtarmış... Kurtarmış, ama ihbarcı ne oluyor bu aracfa? Kimse onu çağırıp «sayın bay, ihbannız boşa çıktı, bunun hesabını vermeniz gerek?» demeyecek mi? Lekeleyen lekelediğiyle, zarar veren verdiği zararla mı kalacak? Doğru çıkmayan, hatta ııydurma bir iftira olduğu aniaçılan ihbarları yapanlara yasalar hak ettikleıi cezayı vennemeli mi? İhbar yap, adamm basını derde sok, sonra da sıyrıl işin içinden, bu nasıl şeydir? Savcılık herhangi bir kişinin herhangi bir kişiyi «şöyledir böyledir» diye ihbar etmesi karşısında nasıl hemeneecik göreve kosuvorsa, o ihbann gerçekle ilgîsiz olduğıınu anladığı zaman da bu kez o ıhbarı yapandan hesabını sormalı bunun! Hak, adalet, eşitlik, insanlık bu nu gerektırir. Sbn yıllarrfa sayısız örneğini gördük. Öğrenciler öğretmenlerini, komşular komçulannı ihbar ettiler. Kim kime düşmansa onu ihbar etti, doğru olm^dığım bile bile ileri sürdüğu seylerin... Kötülük olsun zarar versin diyerek. Atasözu gibi değil midir, «lekele, izi kalır» sözü... Bir tanıdlk öğretmen vardı, derste Yılmaz Güney'in oyunculuğundan övgüyle söz etti diye bir öğrencisinin ihbariyle haftalarca tutuklu kaMı, öğretmenliğinden oldu, bir yıl kadar yoksulluk çekti, bugünlerde yeniden göreve döndü ya rfönecek!.. Yazının baçındaki parçayı trlandalı romancı Liam O*Flaherty'in «Muhbir» romanından aldım. Yıllarca önce filmi de gelmişti, başrolde iri yarı artist Victor Mc Laglen oynuyordu. Yirmi Sterlın için Gypo, devrimci arkadaşı Frankie'yi polise ihbar eder. Roman böyle baslar, Gypo'nun içıne düşen korkuyla nasıl çılgma döndüğünü. onun korkular, kabuslar içinde geçen günlerini anlatır. Böyledir ihbarcılann yazgısı... Hiç bir zaman vicdanları rahat rfegildir. İş başındaki iktidarın adamları onları paralar vererek. »sayın muhbir» diye överek yüceltseler de küt küt atar yürekleri, eşi benzeri olmayan bir korkuyla... Gider ihbar ettiği, bu yüzden polisler tarafından öldürülen devrimci Frankie'nin annesini bulur ihbarcı Gypo. Gerçeği açıklayacak o benzersiz korku işkencesınden kurtulacaktır. «Ağzını dolduran kanı yuttu ve tok bir fısıitıyla «Mrs. Philip sizin oğlunuzu ben ihbar ettim. Beni bafışlayın. Ölüyorum>, <,SrrJ aflettim» dedi hüzünlü ve yumuşak bır sesle «Xe yaptıg.nj bilmiyordun.» Başından ayagımn ucuna kadar titredi ve başmı öne efdi. Beynine doğru gelen yilgın bir kan hücur>.i: cuydu. Bir rahatlık duygusu sard. onu. ölümsüz seylerin bilincine vardı. Acıma, insaf ve huzur ve ölümün hayaleti duruyordu. Acıma, insaf ve huzur.» En acınmayacak kişiler. salt kötülük için birini ihbar edenlerdir. Yasalar da pcınıamalı onlara, ^erçek dlşı, yalan, uydurma ihbaflar yapanfan ce^alandıracak mad"de!er koymalı yasalara... Başıboş bırakmamah bu kötülük yayıcılarmı, cadı kazancılarını... î koy kent görü}ü, toprak reformu vb.) bir bütünün tutarh lığını getiriyor. Kaldı ki ülkemil bu yaklaşıma yabancı değildir. 1930lardan sonra Büyük önder Atatürk tarafından, başkentin îç Anadolu'da kurulması. sanayinin yurt düzeyine yaygınlaştırılması atıhmı günümüzde bölgesel plan lama otoriteleri tarafından ilginç bir uygulama olarak nitelenmek tedir. Birinci Be? Yıllık Sanayi planınuı uygulanması ile tç Ana dolu'da günümüzde gözlediğimiz sanayileşme ve gelijme sürecinin itici güçleri devreye sokulmuştur. Bu noktadan hareketle yukarıda belirtüğimiz yöntem doğrultusunda geliştirilecek bölgesel planlama çalısmaları, ulusal plana ters düş meyeceği gibi, ulusal planları alı şılagelmiş bir rutinin dar kalıplarından kurtaracaktır. Böylece ulusal planlanmız, sektör o*üzeyinde kaynaklart yönlendiren, sektörlerarası tutarlılık planları olmaktan ötede «mekân» boyutunu içeren planlar olmj|k niteliğinl^ kaz.anacaklardır. . ,.t jy~",.; • , Bujrün Türkiye'de otomotiv. lâstik, petrol gibi tüm alanlarda hür te$ebbiis ve serbest rekabet yoktur. Yeryüründekı büyük tekellerin içpıyasayı kapatması ve pavıaş. ması sözkonusudur. İşadamlarımız da bu mekanızmarun içinde yerlerini alır; işlerini yürütürler. Emekçi kesıminin istekleri yoğunlastıkça ve sola açılıs hızlaııcükça. hiç kuşkusuz kaygılanırlar. İçlerinde sert, yumuşak iyi. kötil olanlar vardır; çok yetenekliler, yeteneksizler ve mızmızlar vardır; tıpkı ^çiler arasında «türlüçeşitl!» Kişıler olduğu gibi.. Ancak tarihin ve bılimin yasaları narşısında kişiliklerin ne önemi kalır ki! Yirminci Yüzyılm üçüncü çeyreğinde, bizim sermaye sınıfına tarihsel koşullar şans tanıtnıyor. îşadamları arasında epey arkadaşım bulunur oemm. . Bazılan, objektıf koşullarla özel kişilık ıddıaıannı birbirinden syıracak kadar bilince ve kültüre sahıptiılerbazılan da salt çıkarsal güdülerle öfkelerle doludurlar ve Yunanistan özlemlenne kaptırmışlardır kendilenıu... Türkiye'nin bugünkü koşullarında sermaye sınıfı btr gerçektir; bu varlığı, dünyanın ve Türkiye'nin gerçeUeriyle uyumlu bir değışime nazırlamak lâzım. Bu değişıme direnip ille de çeyrek yüzyıl içinde yaşanmıs olaru 'ekrar yaşamak iddiasmda bulunanlar, gözlerini ileriye değil geriye çevirmiş olanlardır. Oysa bugün Türkiye*nuı söylpdiği şarkı: Mazi içimae jaradır... Programm Getirmedikleri Program yukanda bellrttiğimiz mantık dokusu içinde ilginç görüşler getirirken, uygulama için gerekü kadrolann nasıl bir araya getirileceğıni, kurumsal değişmelerin nasıl ve hangi yön temlerle gerçekleştirileceğini be lirlemiyor. Oysa, konumuzla ügili uygulamanın hiç de kolay olmadığı açıktır. Bürokrasimizin bugünkU çalışma hızl İle dinamik bir çalışma özlemini yansıtan yeni görüşlerin kısa zamanda yozlaşabileceği bilinen bir gerçektir. Durumu somut olarak görmek için yurt dozeyinde küçük bir geziye çıkmak yeterlidir.. Birincil ve ikincil kanalları tamamlandığı halde üçüncül kanalları yapılmadığı için yıllardır sulamaya açılama yan sulama sistemleri, tankerlerle taşınacak sülfirik asiti bek liyen gübre fabrikaları ders alacağımız uygulamanın birkaç örneğidlr. Yeni hükümetin en kısa zamanda toplayıcılık görevini üst lenip programında yer alan gö rüşler doğrultusunda tutarh bir çalışma düzenine girmesi, ulus ca kendisine gösterilen güvenin gereğidir. (1) «Casja Per ll Mezzoglorno», Güney Italya Bölgesel Kalkınma deneyidir. (2) P. VİOT: L'Amenagement du Territoire En France Sf: 77 Institut D'Etudes Politiques de l'Universite de Paris. DÜNYA'da GATSBY/TÜRKİYE'de GATSBY M U H T f U M G4TS»Y v. uc kaı CAN VÜCEL'ın kıvrak T,:rkcey ı\t 208 «ah^f 12 5 T L BÜTÜN KİTAPÇILARDA Genel Oağıtım; BATEŞ AĞAOĞLU YAYINEVİ: Arif Paşa solcKurt iş Hanı cağaloğlu 27 73 37 (Propaganda: 46) 2721 Dr. AZ t Z Ç ÇÖL t, SİLİVRİ BELEDİYE BAŞKANLlfJNDAN re ( TRAVMATOLOJÎ MÜTEHASSIS1 *• Osmanbey, Halaskârgazl Cad. 279/1 bedef Apt. Tel: 47 47 93 Cynîhuriyet 2714 3. baskı pıyasaya verıldı Genel Dağıtınr: M. Yayınları Ticarethane Çıkmazı Bozkurt Han 25/1 ^ Sultanahmet/îst. Beklâmcılık: 534, "tannbnn arababn yeryuzüne döndü» taklit deqil9cevap / 1 Belediyemiae verilecek, 5,5 tonluk burunsuz Porü markalı kamyon şasesi üzerine teknik ve hususi şartnameieri gereğince VklanjörArazöz tertibatı kapalı zarf eksütme usulü ile yaptırılacaktır. 2 Belediyemizce yaptınlacak Belediye sitesinin inşaat alanı takriben 2250 m2, otel. mağaza, büro inşaatı alanı tak riben 2500 m2 gazino inşaat alanı takriben 400 m2.'dir. Takribi alanlan vukanda sösterilen inşaatlann katî avan projeleri ve aynca otel, mağaza ve büro inşaatı tatbikat projeleri hususi şartnamesi gereğince kapalı zarf eksiltme suretiyle yaptırılacaktır. 3 Birinci maddecte yazılı işin keşif bedeli 125.000. lira olup geçici teminatf 7500. liradır. İkinci maddede yazılı olan projelerin keşif bedeli 75.000. lira olup geçıcJ temı natı 4300. liradır. 4 İtıaleleri 25 Nisan 1974 tarihine rastlayan Perşembe günü saat 15'de Belediye Encümeni huzurunda yapılacaktır 3 İsteklilerin ihaleden enaz 3 gün evvel müracaatla kanunî vesikaiannı ve şartnamede yazılı vesikalan ibraz ederek belge aimalan. 6 Taliplilerin teklif mektuplannı mezkur günde saRi 14'e kadar vermeleri, postadaki vâkı gecikmeler dikkate aünmjyacağı, 7 Bu işlere ait şartnameyi görmek isteyenlerin mesai gunleri ve saatlerinde Belediye Başkanlığına muracaatları ilân olunur. (B«sın: 13125/2701) EGE îdrofil Pamukları Saf Ege pamuklanndan yapılmaktadjr. Kanşık pamuklardan sakınıruz. Cumhuriyet 2709 .) = ^«*^%^%^«k'«fc^«fc^«fc'«».^^«k^«»'«k^«f^«fc'«V*.'«k'%^«k'»' 'A, v'IIIIIIIIIIIIIIIIIIHIIIUIIIIIIIIIIIIIIlllllllllllllllllllilillllllllllllllllllllHIIIIIIIIHIIIIIIIIMIIlllllllllllllllllllllUllin & 3.kitap:* DEVRİMİN S1NIFYAPISI VE KURTULU^TAN SONRATÜRKİYE 864.sayfa 50 lira Genel Dagıtım: Tekin Yayınşifl, Ankara Cad Istanb" ı! Cumhuriyet 2727 NUUIKURTIJLUS TAR1HI TEŞEKKUR Çok nazik ameliyatımı teşhisten başlayarak sağlığıma kavuşmuş olarak hastsneden taburcu olana kadar hiç eksilmeyen büyük ve insanca bir ilgi ile takibeden, bu nazik ameliyatı ve klinik tedavimi basarj ile yapan Hacettepe Üniversitesi beyin cerrahı ve ameliyat ekibinden saym doktorlar Dr. Tunçalp ÖZGEN, Dr. Cemll RAKUNT, Dr. Ayhan TÜRKER, Anestezi Mütehassıslan sayın doktorlar Prof. Dr. özdemir DEMİR. Dr. Mediha GİDER, Dr. Arif ABDO. smeliyat hemşiresi Naciye ERİM ve 86 Bölümün bötün savm doktorları, hemşire, sağlık memuru, hsstabakıcılan ile diğer sağhk personeline alenen tejekkür ve {ükranlarımı sunarım. BANU PEKER Cumhuriyet 2712 f i | | SİYASAL VE EKONOMİK KONULAR ÎÇİN | I Almanca Çevirmen Âranıyor | | I ^ § İsteklilerin çerirdikleri eserlerle şahsen 14.4.1974 günü 14.0018.00 arası aşağıdaki adrese muracaatları Recep Tolga; Cafeıağa Mab. Cihan Seraskcrl Sok. No: 28/2 ; Kadıköy I s Ş | flllllllilllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllHIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIHnillMillilllllllllllllin !lt Cumhuriyet VU «ıiıiıııımmınıınnıııııniNiııııııtıınıııııııııııiiiıııınııınıııııııııııııııııııııııııııııııııııııııiiiııııın
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear