01 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURÎYET 21 Nisan 1974 İ M f f l n e d e n s e , SIK sık 1920 yılımn nisaW * ™ n m ı ahımsıyorum. Ankara Lisesi'nd«, çocukluktan henüz çıkmıs fskat tam delikanlıhk çağına da ulaşamamış, kafa dengi hirkaç Erkadaş, her gün cepheden haber beirler, o zamanki bütün olanaklara başvurarak, düşmanın Y3 bizim ne durumda ojiiuğumuzn öğienmege çahşırdık. Kimi zaman derin üzümü, kimi zaman büyük sevinç dalgalarıyle içimizi dolduran coşkulu günlerdi o günipr. Dü^man olarak o dönemin en büyük emperyalist gücü olan İngilizlcrcs desteklsnen ve Megalo Idea (BüyiikYunanistan) hayalleriyle beslenen Yunanlılar vardı karşımızda. Bir yıl kadar rtnce îzmir's çıkmıs ve sonra anavatanın içienne dofru ilerlemege başlamışlardı. Ülkede başla Padişah Yahdettin olrnak üzere onlara yaıdım eden hainler vardt. Ulusal direnmeyi elbirliğiyle çökertmek istıvorlardı. 23 Nisan l&O'de açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde ilk gününden başlayan.k, nasıl görev aldıgımı ve o Meclisir. hayp.sını. daha önce türlü yazı ve an;larda anlatmış olduğum için, burada yineleyecek âeğilim. * H ^ J nisanının şu üçüncü haıtasmda. Olaylar ve görüşler TBMM Müzesi ve Çağrışımlar Hıfzı Veldet VELİDEDEOĞLU vaşı'ndan venik çıktığmuz zaman Ankara'ya k a . dar sokulan birkaç Fransız subayına bir süre konutluk yapmış olan şimdiki Halk Partisi merkez binasında (1949'da böyleydi) çok sade *ve miitevazi bir dekor içinde toplandı. Yapımı bitmemiş olduğu için ivedi olarak onarılıp bitirilen binada toplantı salonu küçüktü; mobilya olarak il kalemlerinden ve şuradan buradan der* lenmiş kırık dökük bazı eşya vardı. Milletvekilleri liseden ve öğretmen okulundan fctirilmiş öğrencı sıralarında oturuyorlardı. Milletvekillerinin ınysileri, raslan, düfünce düzrvleri ve RÖrjrüleri de başka ba^ka ve çok değişikti: Beyaz sarıklı, ak sakallı, cübbeli, eli tesbihli hocalarla pırıl pırıl üniformalı genç sub.iylar; vazma sarıklı aşiret beyleri, külâhlı ajalar ve kavuklu çelebilcrle Avnıpa öğreniminden yeni dönmüş. Batı kültiirüyle yetişmiî nokta bıyıklı, «Kuvayi Milliye kalpaklu "ençler yanyana oturuyorlardı. (...) Gerçi millcuekillerinin kıyafetleri ve kafalan renk renk. fakat çönülleri ve amaçları birlikti. Gerçi Meclis binası fcüçük ve eşya mütevazı, fakat dava büyüktü. Bu da\a, Tfirk nlusumın ölüm.kalım davasıydı. Tarih. tarih olalı bağimsızlıjını hiç yitirmemiş olan bu ulus y» dfişmanı yurdundan kovacak ve öz«rür yasayacak, ya da son insanına kadar ölecekti. Parola buvdu. (...) Gerçi düşman bir değii. birçok, zayıf değil, jüçlüydü. Fakat Türk'ün kükrevisi V3 bajhmsız yasama azmt daha güçlüydü. » Cumhariyet, 23 Nisan 1949). îşte 1920'nin havası buydu. Bilmeliyiz, i ç i . miTde duymalıyız bunu. linin yüzü birden değişti: «îstanbul'dan Ankara'ya bu vazifeyle mi geldin? Asıl mevzuumuza devam edelim» dedi. O gün o binadan ayrılırken büyüte bir üzüntüye kapılmıştım. Aradan yine bir 8 yıl geçti. 1944'de, Devrim Tarihi Enstitüsii'nün resmi bir toplantısmda: «tlk Meclis binasınm Iç taksimatı ve eşyasıyla birlikle restore edilerek müze haline setirilmesi dilefinl» açıkladığım zaman, bu yönetim kurulu toplantısına başkanlık eden o zamanki Milll Eğitim Bakam rahmetli Hasan Âli Yücel, yan şaka yan ciddl olarak: «...Oooo. o binayı CHP'den alıp tnkılâp Enstitüsü'ne tahsis etmeğe benim güciim yetmez» dedi. Bir 5 yıl daha geçti. 1949'da, bu gazeteda şöyle yazdım: «Çocuklanmız. resmî nutuklarda bol bol fivdiijümüz ve kendisiyle övündüKÜmüz Türk devriminln tarihî heşİRİ olan ilk Büyük Millet Meclisi Binasını ilk biçimi ile Rörmekten yoksıındurlar. Cumhuriyet Bayramlannda yıırdıın her yanından Ankara'ya koşan asker. sivii, izci, njrenci gençlere: «Bağımsızlığımızı ve bueünkü ııluna\ varlığımızı sağlavan Türk devrimi işte şu küçük salonda, şu mütevazi sıralarda oturan senin baban. amran, hocan, veya deden tarafından başanldı. Günü gelirse sen bundan daha yoksul ve elvrrişsiz şartlar altında daha büyük işler basarahilirsin» diyemiyoruz ve onlan yurdun dört bir yanına devrim ateşîyle ve kendine püvenme inanclvle (teri yollayamıyoruz. Avrupa'da ulusal tarihe IMskin her şey ilk biçimiyle titizce saklanır. Blz Türk devriminin besiçini. yoklnk içinde lradenin harikalar yarattığı ilk demokratik Meclis'in binasını ilk biçimiyle 29 vıl neden saklayamadık!» (Cumhuriyet 23.4.1949). Bu Içten yazı da bir yankı uyandırmadı. Üç yıl sonra, 1952'de, Demokrat Parti iktidan döneminde konuyu yine ele alarak yine bu sütunlarda şöyle yazdık: «Eski CHP iktidan o zaman bu içten dileğimize aldınş bile etmedi ve ilk Meclis binası Millî Hâkimiyetin 30. yılında yine CHP merkezi olarak kaidı. Oysa bu iş CHP'ye şeref kazandınrdı. Son fırsat da kaçtı. 14 Mayıs 1950 seçimlerinde talih bu partiye yâr olmadı ve CHP iktidardan diistii. Bugünün iktidar partisi olan DP'nin kabul ettliH kanunla. ıteçen yıl Halk Partls! merkezl bn binadan çıkarıldı. CHP biraz uzapı görseydl ba bina konusunda manevt kayip yerine, ülke tarihine şerefli bir vaprak eklemlş olurdu. tnsan ihtirasi bazan milli İşlerde niçin bu kadar mlyop oluyor bilmem? (...) tnsallah dilediğimiz Milli Hâkimiyet bayramının S3. yılında gerçeklesir. (Cumhuriyet 23 Nisan 1952). Bu konuda Cumhuriyet'in sayın Basyazan dostum, Nadir Nadi'nin de o zamanlar çok etkili yazılar yazdıgını ammsıyorum. tarihte kullandığı bazı şeyler, Meclis Başkanlık mührü, 1920'de Meclise asılan ilk bayrak, tarafımızdan Meclis müzesine armağan edilen orijinal ve önemli birkaç belge ve ilk yazı kurulunun büyük boy bir grup fotoğrafı ile ilk tutanak dergilerinin ilk ciltleri vitrinlerde sergilendi. Başkanlık kürsüsü eskisi gibi düzenlendi. Okuliardan getirilmiş olan ilk sıraların benzerleri yaptınlarak eski yerlerine konuldu. O zamandan kalma iki sıra da onlar arasında yer aldı. Gece çalışmalarında salonu aydınlatan ilk asma petrol lâmbası ve kışın ısınmayı saglayan büyük saç soba bulunup eski yerine konuldu. Kısacası duvar ve vitrinlerde sergüenen resim, belge ve eski eşya bir yana bırakılırsa ilk Meclis biftası, W201erdeki ilk dekoruna büründü ve'«T£.M.M. Müzesi» adı altında, bir müze olarak halka açıldı (1). Tarih ve sanata merakun olduğu için, Boğazköy ve Alacahöyük'teki Hitft mfeeleri, Antakya'daki MoKük Müzesi de içinde olduğu halde ülkemizin hemen bütün müzelerini, Batıda ise, her gittiğim kültür merkeiinde büıKiklü, ktiçüklü bütün müzeleri gezdim ve oralarda ulusal tarihe ne denli önem verildigini gördüm. Osmanlı tarihini ilgilendiren cok önemli ve değerli yapıt ve belgelerin orijinalleri, ne yazık ki, Viyana Milll Müzesi'ndedir. Bizde ulusal tarih bilinci ümmetçiliğin etklsiyle çok geç gelişmiştir. Komprador ve Komünist ünya'da çeşit çeşit inanç var. Gozlemcilerin anlattıklarına bakılırsa Güneydoğu illerinde yaşayan Yezidi'lerin inançlan. çoğu kişiye küçük dilini yatturtacak kadar tuhaftır. Çünkü bu Yezitler, Tanrı'yı bir yana bırakıp şeytana taparlarmış. D Şeytana tapılır mı? Tr,pan, tapar. Allah'a tapıyor görünen nice şeytan çevrenıizde keyif sürerken. şeytana tapan nice insanın ülkemizde yaşamasma ben şaşmıyorum. Bu Yezidi'lerden birlnin çevresine bir daire çizdiniz ml, adamcağız cemberi bozmamak için bir yere kıpırdayamaz, öylece olduğu yerde kalakalırmış; siz ne kadar: Gel kardeşim. kır şu çemberi.. deseniz nafileymiş; çünkü Yezidi inanmış bir kere: O çemberi aşmak günahtır. Gilünç değil mi? Evet ?ülünç: ama Yezidi'nin haline gülen bizler, bazı konularda daha tuhaf durumlara düşüyoruz. Alışkanlıklar öylesin^ sarmıs ki kafamızı, çemberi bir türlü aşamıyoruz. İşte bir örnek: Sormaye kesiminden bir kanat, yeni Hükümet kıırulall beri rahatsızdır. Bu rahatsızlık son (ttinlerde elle turulur hale geidi. Oysa bütün dünya biliyor ki, bugünkü koalisyon ne komünistsosyftlist ortaklığıdır. ne radikal soltnıluğu yansıtıyor. ne de ortanın solu programını benimsemistir. Ama bazı ?s çevreleri de gene rahatsızdır. Bu çevrelerden iAnınmış bir işadamımız: Bizleri komprador diye itham ediyorlar, bu tür nıçlamalardan şikâyetçiyiz.. diyor. Buna karşılık bif yaranmız: Bir taraf öteld tarafı komprador. Rteki taraf berikinl komünist dive «ucluvor. bn suçlamalar taraflan kı«kırtıvor; harısçi rözüm yollan olanağı yitiyor.. diye yazarak banş da bulunuyor. tlk bakısfa hfltiin bu sttylenpnler dognıdur. Hele bansçı çöztim vollannı ulusal birlik içinde aramak eereğini kimse yadsıvnmaz. Bueün Türkiye'de sermave sıruflari bir olfnıdur. KösehaKindaki bakkaldan yerviizilniin en hüyiik t«kellerine dek binlerce firma yasıyor ülkemizde... özel girişimcıliği benimsemiş bin'erce \'atandaşımız içinde namuslusu var: namussuzu var. tşçi kesiminde de namuslusu, namuss'ızu vardır. Ne bütiin sermayeciler erdemsizdir. ne btitün işciler erdemlidir. Bövle bir ayınm akla ve mantığa sığmaz; aptalca bir yargı olur. Ama bir de kişilerden avn olusan toplumsal eerçekleri unutmamak gerek. Bizim özel eirişimeimiz tarihin treninl kaçırrmştır. En iyi niyetle atılımlar yapmak isteven girişimcilerimiz, vabancı sermayenin uvdusu olmak durumuna düşüyomr. Kişisel istemleri aşan bir oleudur bu... Ve kişisel çatısmalann üstünde bir olgunlukla ele alınarak konuşulması gerekir. G«>rcpk «iudur: BıWin Ttirkiye'de komprador da vardır, komünist de vardır. Bazı işadamlanmızın komprador olmadıkla^ı halde kompradorluk ithamı altında kalmalan ilzücü birseydir. Ama bundan daha üzücü şeyler olduğunu da bilmek rerekir. Bugün Fransa'da komünistler Cumhurbaşkanlığı yansındadırlar. Türkiye'de ise sosvalist parti yöneticileri komünistlik suçlamasıyla hapistedirler. v « şimdiye dek Türkiye'de bir tek vatandaş ağır ceza mahkemesi önünde yargılanıp: Sen kompradorluk propagandası yapıyorsun. fu halde yedi yıla mahkum edildin.. diye hüküm giymemiştir. Demek ki ülkemizde kompradorluk serbest, komünirm serbest değil. Belki bazı işadamlanmız, yazarlanmız, politikacılarımız bu durumun farkmda değillerdir. Çünkti kendi inanıslan ve inançlan içinde yaşıyorlar. Bir çemberin içindedirler. O ççmbejin.dığmda btf dünya oldugumı algılamak banş içindeJj«raöBrw vafeimaJs için yararll.oUıcaktır. Kısacası ortadaı çağdışı bir durum var: Kompradorlann özgür olduklan, komUnistlerin cezaevin* atıldıs' bir tilkede yaşıyoruz. İşadamlanmız artık bu gerçeği kabul etmelidirler. Bu gerçeği kebul etmek, banş içinde «orunlaıa çozüm yolu aramakta güzel bir aşama olacaktır. Çağrışımlar Son günlerde o eski yülan özellikle ve yogun olarak anımsajnamın nedeni kendi kendime düşündüğümde, bunun bir çağnşımlar zincirt sonucu olduğu bilincine vartiım: Tam 54 yıl önceki nisan ayında yaşadığım olaylann yarattığı bir çeğnsım zinciri bu: İşte yine nisan ayındayız. Karşımızda yine Yunanistau var. Bu ke2 bir başka emperyalist güç tarafından sinsice kurcalanan ve eski dercleri unutmuş göriinen faşist Yunan cımtasınca budalaca körüklenmek. te olan Türk düşmanlığı ve saldırgan davranışlar var. «Türkçe Sözlük»U aç3rak bizim vaktiyle tedai dadiğimiz çağnşım sözcüğünün karşılıgına öaktırtı. Şöyle yaz:lı: «Düşüncelerin, yer, zaman, neden. etki, sonuç bakırnlarından ar2larında bulunan birlik, benzerlik veya karçıthk gibi bağıntıler dolayısiyle birbirini uyandırması olayı». Şu halde Yunanlılann şimdiki tutumu, onun ardındaki emperyalist güç, içinde bulunduğumuz nisan ayı, Ege denizindekı naklanmız. bu çağrışımlar zinciri ilo. o4 yıl öncenin nısamm ansıtıyor bana. Daha başka şeyler de anımsıyorum 1921 ağustosundaki top uğultuları Ankara'dan duyulan çetin savaşlar ve bir yıl sonra, 1922 ağustosunda, Anadolu'nun bağrında kuşatılıp yok edilen ve kaçabilenlsri de 9 eylül' de, İzmirde Ege sulanna dökülen dttşman ordulan. Bu büyük bozgunun tarihi Yunanistar.'da herhalde öğretilmedi yeni kuşaklara. öğretilmedi ki, o tarihte daha birer bebek olan, belki de henüz doğmamış bulunan faşist Yunan generallert Türkive'ye uzaktan dişleılni göstererek pala sailamağa cüret ediyorlar. Parti kavpalan ve düşünce ayrılığı içinde bulunduğumura bakarak böyle davranıyorlarsa, yaman aldanıyorlar. Türk vatanmın ve ulus çıkaıiarmın savunması sözkonusu olunca bu ulus bireylerinin, her şeyi bir yana bırakarak, nasıl bivbirine kenetleniverdiğini görmek için, onun yakın tarihini bilmek yeter. Eger dayandıkları emperyalist güce güveniyorlarsa, 1920'lerde kendilerıni bütün gücüyle destekleyen İngiliz emperyailzminin bugün ne durumda bulunduğuna bakmak yeter. Kaç Kişi Gördü Bu yöndeki az gelişmişlik. yazık ki, bugün de süriiyor. Örnegin otuz yıldır açık bulunan ve Milli Kurtuluş Savaşımızın yönetim roerkezini canlı olarak gözönüne serdiği için en öneml! tarih müzelerimizden biri olan T.B.M.M. Müzesini ülkemizde kaç kişi tanıyor bugün? Bahse girerim ki, şimdiki konforlu Meclis binasında birbiriyle tartışa tartışa ülkeyi yöneten politikacılanmızdan ve Atatürk ordusunun başındakl büyüklü, kücüklü komutanlanmızdan pek çoğu Ankara'nm Ulus Meydanındaki T.B.M.M. Müzesini ziyaret ederek, orada yaşayan Milll Mücadele ruhunu teneffüs etmek için vakit ayıramamışlardır şimdiye kadar. Pek çok gazetecimiz. profesör ve aydmımız da öyle. Ne yazık! Türkiye Büyük Millet Meclisinm ellinci yılı münasebetiyle bu müzenin UlkÜcÜ ve sayın Müdürü Rıza Onaran ile Nurettin Can Gülekli tarafından hazırlanan ve Başbakanhk Kültür Müstesarhğınoa bastınlan belgesel kltabı (2) da görmemişlerdir belki. Yine ne yazık. Batışm kıyısma geldikten sonra Atatürktln önderliŞinde kurtulan Türk ulusu hangi yoksulluklar içinde savaşıp bugünkil güçlü TUrkiye'yi kurmuştur? Bunu anlamak için, olanak bulunsa, bu ulusun bütün bireyleri T.B.M.M. Müzesini, milli bir tapınal. gibi, ziyaret etmeli ve sözünü ettiğim kitabı okumalıdır, diveceğim. O zaman Yunanlılann şimdiki kUstahlığımn bende uyandırdığı çağrışımlar, ileride, böyle durumlarda, onlarda ds uyanır. Cunkü, bir ulus kuşaktan kuşaga ulaşan tarih duygusu ve coşkusu ile var olur ve yaşar. (1) Diiimize Fransızca'dan cirmiş olan «müze» «özcüğünün kökeni, eski Yunanca'nın «Mouseion» ve Lâtince'nin «Museum» sfizcükleridir. Bugün Almanca'da bu Lâtince deyim kullanılmaktadır. Aslında müze, Uham perisi anlamına gelen «musc»lerin bannajh, tapınaği demektl. 18. ve özelllkle 19. yüzyıllarda «nadir ve dejterli şeylerin, tarihsel kolleksiyonların. kitapların saklandıği bina» anlamında kulamlmağa başlandı ve konusuna (töre «sanat müzrsi», «arkeolojl müzesi», «reslrr ve heykel müzesi», «doğa btlimleri müzesi». «tarih müzesi» vs. gibi adlar aldı ve halkm yararlanmasına açıldı. Ülkemiı tarih ve arkeoloji alanlannda en deferll müzelere sahiptlr. Türkiye Blrinci Miliet Meclisi 50. yıldönfl. mü, Nurettin Can Gülekli . Rıza Onaran Egitim Basımevi, ijUnbul Müze Olmalı 1925te Türkiye Büyük Millet Meclisl küçdk binzsından çıkarak, yine îstasyon Caddesi üzerinde. Ankara Palas Oteü'nin kar.şısındaki yeni binasına taşındı. Ben o zaman ilk Meclis binasının ilk b'çimi ve dekoru ile korunarak müze durumuna getirilmesini bekliyordum. Ama Meclisin küçük bir memuru idim. Kime önerebilirdim bunu ve kime sözüm geçeroi! Ne ya« k ki, Türk devrim tarihinin o en önemll binasının bütün dekoru dejKstirıld' ve bina venl kurulan Halk Partisi Genel Merkezine özgülencii; benim umudum da bogazımda düğümlenip kaidı. Aradan 11 yıl geçtikten sonra, bu kez bir Üniversite ö^retim üyesi olarak, bu konuyu kıyısından köşesinden kurcalama?» başladım. Anla*ayım: 1936'da, Istanbul Üniversitesinde doçent bulundugum sırada görevle Ankara'ya gitmiştim. CHP Genel Sekreteri ilk Meclis'te bizim başkâtibimiz rahmetll Recep Peker'i Devrim Tarihi derslerinin sınavlan dolayısiyle parti merkezinde ziyaret ettim. (Peker o tarihte, Yusuf Kemal Tengirşenk, Hikmet Bayur, Mahmut Esat Bozkurt ile birlikte Üniversite'de Devrim Tarihi profesörü idi aynı zamanda)... 1928 yılı sonunda, yani 8 yıl önce aynldığımdan beri ilk kez giriyordum bu binaya. Içeri girince 1920 yılımn anılan canlandı kafamda. Etrafa şöyle bir göz atar atmaz eski dekordan eser kalmadıgını görerek çok üzüldüm. Peker'in üstünde neşeli bir hal vardı. Sınavlar üzerine birkaç sey konuştuktan sonra: «Efendim. bu bina tamamen değişml? halbuM eski durumuyle korunup müze yapılsaydı...» diye düşüncemi aöylemek istedimi Rahmet Biz de Bilmeliyiz Yakın tarihimizi, özellikle Vlusal Kurtuluş Savası'nın hangi koşullarla, narede, kimler tarafmdan, nasıl kazanıldığını bizler de, hiç unutmamacasma, öğrenmeli, bilmeliyiz. Tam 25 yıl önce, yins bu sütunlarda çıkan bir yazımızda, Vlusal Kurtuluş Savaşını başanya ulaştıran Birinci Türkiye Büyük Millet Mec'isirjin mhunu ve binasını anlatmıştım. Bu yazının kimi bölümlerini, dilini sadeleştirerek aşağıya aktarıyorurn: « .. Ba Meclis vaktiyle tttihat re Terakki Kuhibü olarak yapılmış olup, İlk Dünya Sa Nihayet Oldu Nihayet 1954'te, özellikle o zamanki Cumhurbaşkanı Celâl Bayar"ın yakın ilgisiyle, tlk Meclis binasmın içi restore edilerek eski biçimine konuldu. O zamanki bütün milletvekillerinin resimleri eşit boyutta buyütülerek salonun duvarlanna asıidı. Bir kısmının veya mirascılannm armağan ettikleri belgeler, silâhlar ve eşya, AtatUrk'ün o (2) TEK NEDEN: KÖTÜ YÖNETİM OKTAY AKBAL Evet Hayır ÜNİVERSİTELERİN İŞLEYİŞ BİÇİMİ atırianacağı gibi, yine bu sütunlarda yaymlanan «Üniversitelerin Yapısal Sorunları» baçlıklı yazımızda, Clkemizdeki yüksek öğretim sistem ve kurum larınm oluşma biçimi ele ahnarak bunun yarattığı başlıca sorun lar üzerinde durulmuştur. Ancak yüksek öğretimin sadece genel ve yapısal niteliklerini yansıtan bu kuruluş sorunlarımn yanında, adı geçen niteliklerin belinaesinde rol oynayan bazı işleyiş «orun ları yer almaktadır. Yüksek rğr» tim sisteminin yapısal niteliğini belirleyen bu sorunlar iki ana ba} lık altında gözden geçirilebilir. I Hi İÇ LUK, DENETİM SİSTEMÎNDEN YOKSUNGENEL ÜNİVERSİTELERİMÎZÎN, «Biz, geceleyin, politikacılar uykudayken ilerleriz.» «Türk halkı da böyle diyebilir. Nitekim aramızda konuşurken diyoruz da... Türk ulusu son yıllarda bir savaş veriyor, «kendini kurtarma» savaşı. Yardımsız, desteksiz, öncüsüz, felsefesiz, f.debiyatsız.. Hepsi sonradan sahip çıkıyorlar ona, eylemine, kazancma.. Gidip gurbet ellerde en ağır işlerde çalışarak bu yurda döviz getirmektir bunun adı. Bugün bankalanmız döviz bolluğundan taşıyorşa bunu başaranlar, saglam içgüdüleriiiin itişiyle Almanyalara, Belçikalara, Hollandalara, Avustralyalara gidip emeklerini, alm terlerini, gözyaşlannı paraya çevirenlerdir. Bunun ne politikası, politikacısı vardır ne de felsefesi, edebiyatı.. Hepsi hazıra kondular, halk aldı başını gitti bir serüvene atılırcasına, önce az az, sonra yıgın yıtuı yüzbinlerle.... «Güney Amerika Gerçeği»ni okurken bu söze rastladım. Çağrışımlar birbirini çagırdı. Politikacılanmız uykuda değillerdi ama kendilerine özgü bir uyutma yöntemi uyguluyorlardı topluma". Türlü afyonlarla, uyutma ilâçlanyle, aldatmaca sözler. «nurlu ufuklar», «bir Türkiye'ye bir Türkiye daha katmak» edebiyatıyle. Oysa herşey yerinde sayıyordu, daha beteri geriye gidiyordu. oraya buraya bir kaç montaj fabrikası kurmakla, bir kaç gecekondu kenti daha yaratmakla «her mahallede bir milyoner», «her yurttaş bir müteşebbistir» gibi sloganlarla kırk milyonluk bir ülke çıkar yolu bulamıyordu. Sonunda buldular o kurtuluş yolunu, yurt dışma gidip çalışmaktf o. Paçayı kurtarmaktı başka bir adı. Bireysel bir çareydi, ama yin? de bir çareydi. fvet, Brezilya atasözü bizim için de dogruydü politikacılar uykudayken ilerliyorduk. Politikacılara rağmen, politikacılar işimize kanşmadıgı zaman.... Bu Kitapta Güney Amerika Ulkeleri tek tek tanıtılmış, türİU yönler.yle. Hayır turistik yanlarıyle değil, Rio'nun ünlü festh'alleri. Arjantin'in tangolan, danslan, kadınlan, zevk alemleriyle degil, somut gerçekleriyle... Az gelişmiş ülkelerin ortak özellikleriyle.... Biz de öyleyiz, bakıyorum o kadar benzer yanımız vaı ki! Brezilya, Arjantin, Peru, ŞUi. vb. adlan süin, yerine Tüıkıye'yi koyun, farketmez.... Haüunın jüzde ellisinden çoğu okumasız yazmasız bir ülke, gayriREfi ulusal gelir 14 milyar dolar ABD'de 600 milyar dolar . adam başına düşen yıUık gelir 200 dolar bile değil, doğan heı yiiz çocuktan 16'sı bebekken Ölüyor, erkekler ortalama kuk, kadmlar kıraltı yaşma kadar yaşıyor • ABD'de bu yaş 69... J. Gunther şöyle yazryor: «BUtün bunlara karşı Brezilya 22 eyaletiyle son derece zengin bir ülkedir. Kahve üretiminde dünyada birinci, mısırda, şeker kamışında, kakaoda ikinci ve tütünde c e üçüncüdür. Daha çok bir tarım tilkesi olan Brezilya'da 100 bin ve üstünde nüfusu olan 32 kent vardır. Dünya demir cevherinin üçte biri buradan çıkar. Altından nikele kadar bütün madenlere rastlanır. Dünyadaki ormanların yüzde 16sına, dünyanın en yüksek hidroelektrik potansiyeline, Güney Amcrıkadaki en büyük çelik endüstrisine ve şaşırtıcı dere cede ?en«in 2. derecede değerli taşlar kaynağma sahip bulunmaktadır. Otomobil yapımında dünyada sekizinci, hava trafik nacmind'? de ikincidir.» Adam başına düşen en yüksek dış borç Brezilya'daymış, ABD'ye b:r milyar borcu var. Ya bizim?. Herşey bozuktur, ama «bütün bunlann yanısıra nasılsa, bütün işler iyi kötü yürüyor.» Bizde de öyle degii mi? Ama iyi kötü yürüyen bir iş hiç yüriimüyor demektir gerçekte! Yasa bolluğu... «İki bin tane yasamız var, ama yasalara uymamızı gerektiğini söyleyen bir yasamız yok!. Tanm işçileri... «tşçiler ortakçıdır, bunlara gerçeK serfler de denebilir. Tanmla uğrasanlann büyük çoğunlüğvı üzerinde çalıstıkları toprağın sahibi değillerdir.... Brezilya dünyada sayılı zengin topraklara sahip olmasma karşm buğa;yını dışardan almak zorundadır.» Daha başka benzer yanlar: «Zenpinler kendilerinden zorla alınmadığı sürece vergi ödememektedirler.». «Amerikan özel teşebbüs firmalarının bir coğunun Brezilya'da büyük yatınmlan vardır.» «Zimmete para geçirmek olağandır.» Başkanlar, valiler, hem de en ünlüleri hırsızlıkla, sahtekârhkla suçlandınlmışlardır. Bunıardan biri şöyle demiş açık açık «Çaldığımı söylerler dofnıdur, çalarım ama işlerin de üstesinden gelirim.» Ne dediği be!li olmayan «hem sağcı hem solcuyum» diyen başkanlar vc vb... Türkiye ile Brezilya'ya da öteki Güney Amerika ülkeleri arasında şaşırtıcı benzerlikler var. Gunther'in «Güney Amerika Gerçeği»ni okursanız kendi gerçeklerimizi de elle tuıulurcasına göreceksiniz, hir şaşmayacaksınız... LÎKLE DİNAMtK NİTELÎĞÎNİ YİTÎRMİŞ, YENİLİKLERE KAPALI BİR YAPI OLUŞTURMUŞTUR. çağdaş gelışmelere kapalılık ve ders ve uygulamaların çoğunluk yenilenme gereği duyulmadan bir tekrarcılıkla yürütülmesi anlamına gelmektedir. İçe Dönüklük Durukluğun bir yönü de, içe dönüklüktür. Yüksek öğretim lcurumlarımız, kendi biçimlendirme çarkından çıkmamış, kendi yapısında oluşmarmş değerlere karşı önemli engeller koyarak içine kapanma egilimindedır. Bu durum, Üniversiteyi, klâsik eğitim sistemi içinde öğütülmemiş yeni elemanlardan yoksun bırakmakta ve dinamik bir kişilik kazanmaktan alıkoymaktadır. BÜYÜK KAYBIMIZ Merhum ve merhume Hasan ve Nesibe'nin Zehra Özdogunun eşi, Semiha Kemal Tahlrin Cengiı ve Ercan'ın dedeleri, kıymetli varlıgımız, evlâtlan, agabeyl, Muzaffer SENCER kurumlanmn araştırma ve öğre timde özgür olması anlamına gelen özerklik ilkesi, bu kurumlar tarafından çoğunluk her türlü de netimden bağımsızlık ya da bir tür akademik sorumsuzluk olarak anlaşılmıştır. Bu durum giderek öğretim üyeliği mesleğinin gerekUrdiği bilimsel niteliklerin yokumsanmasına ve akademik yetersizliğin olağan karşılanması na yolaçmıştır. Özerklik çoğu kez, ytiksek öğretim kurumlannın temel işlevleriyle bağdaşmayan koşullann ve çeşitli aykınlıklann gizlenmesine yarayan bir sığınak olmuştur. Kamu kaynak, larına dayanan bir organın kamu ya karşı sorumsuzluğunun yasa;r. uydurulma aracı Üniversite cizerkliği olmuştur. Böylelikle yüksek öğTetim kurumlan, etkin bir denetim mekanizmasmdan ve kendini yenileyerek çağdaş gidişe ayak uydurma gücünden yoksun kalmıştır. HÜSAMETTİN ÖZDOĞU 20 • risan 1974 eumartesi günü vefat etsniştir. Cenazesi 22 nisan • 1974 pazartesi günü öğle namazından sonra Şişli Camiinden kaidırüarak Feriköy Kabrıstanlığına defnedilecektir. ra uğrayan üniversite özsrVliei, Üniversitenin, kendi varlıâma yönelmiş bu saldırılara karşı üzü Bunlardan birincisi, bilimsel ö cü bir suskunlukla seyirci kalma sından ötürü önce yasalar çl^ne zerkliğin pratikte işleyiş biçimine bağlı olarak beliren denetimsizlik' nerek. sonra da gerekli «kanvn» tir. Bilimsel özerkliğin, her çaf değişikliği yapılarak sona erdirilmiştir. daş akademik organın varlığmm ayıılmaz bir parçası olduğuna Bu nedenle, bir üniversite refor şüphc yoktur. Yüksek öğretim ku muna girişilirken başiangıçta berumlarının üstlendikleri görevleri nimsenmesi gereken ilke, bir kar yerine getirebilmelerinin zorunlu gaşalık kaynağı değil, tersine olum ön koşulu olan bilimsel özerklik, suz sosyal patlamaları önleyici bir her şcyden önce, siyasal denetim etmen olan özerkliğin yeniden üni den bağımsızlık ve öğretim, ara^versitelere kazandırılması olmalıtırma ve yaym alanlannda düşün dır. ce, söz ve yazı özgürlüğü demektir. Ancak geçmiş uygulamalara balaldığtnda, özerkliğin yeni önÜniversiteleri bilimsel Szerkliğe lemlerle donatılmadan olduğu sahip kuruluşlar olarak tanımla gibi geri getirilmesi halinde, buyan 1961 Anayasası gereğince ken nun, Üniversiteyi siyasal etkilerdini yönetme yetkisiyle donatılan den koruma aracı olmaktan öteyüksek öğretim kurumlarınm, on ye geçmeyeceği anlaşılmaktadır. yıl kadar. gerçek anlamıyle. siya On yıllık bir özerklik süreci, bu sal iktidarın doğrudan gözetim ve ilkenin, yüksek öğretim alanında denetimden annmış bir özerklik siyasal denetimin en aza indirgen deneyi ysşadısn bilinmektedir. An mesini sağlamakla birlikte, Ünicak ne yazık ki özellikle 1970'lerversite içinde gerçek bir özgürden sonra, ülkeyi kritik gelismelük kaynağı olmadığı gibi, yanlış lere sürükleyen bazı hareketlerin bir anlayış ve uygulamanın ge yersiz bir anlayışla ana so rekçesi olarak kullanıldığını gösrumlularından biri sayılan bilimtermektedir. Üniversite özerklisel özerklik giderek ortadan kaidı ği, gerçi siyasal iktidarların etrılmıştır. 1971 Anayasasında da kinliğine karşı bir kalkan olmuşÜniversiteler, «özerkliğe sahip ka tur, ama Üniversite içinde öğremu tüzel kişileri» olarak nitelendiği tim üyelerine kişisel özerklik ka halde, buna aykırı bir özeliik taşı zandıramamıştır. Kuruluş ve işyan 20.6.1973 tarih ve 1750 sayı leyiş özellikleriyle yüksek oğrelı yeni •Üniversiteler Kanunu» tim kurumlan, geleneksel anlanun getirdiği Yüksek Öğretim Ku yış, görüş ve tutumuyle uzlaşarumu ve Üniversite Denetleme Ku mayan üyelerine karşı aşın bir : rulu gibi 1uruluşlarla bil Tisel hoşgöriisüzlükle davranmış ve bu özerkliğe resmen son verilmiştir. geleneksel modele ters düşen örGerçekten adı geçen Kanunun 4. neklerin «tasfiyesi»ni amaçlamış maddesiyle üniversiteler üstü bir tır. Başka bir deyimle. Üniversi merkezi organ olarak kurulan Y. teyi bir bütün olarak dış etkilere : Ö.K. ile, 7. maddede ünivers .*?!er karşı koruyan özerklik, üyelerini üzerinde devletin denetim ve eö kendi işleyiş biçimine karşı koru zetim görevini yerine geürmek yamamıştır. üzere öngörülen Ü.D.K.. hükümet çe atanan üyelerin çoğunlu'îta hvÖzellikle sosyal bilim dallannlunduğu, yani her ikisi de mutlsk da örneği sık sık görülen bu duanlamda rjükümet denetiıninde rum, Üniversiteler Kanunu uyabulunan organlardır. rınca, yurt gerçeklerini araştırmak, öğretmek ve kamuya aktar12 mart'ı önceleyen kar^aşalık mak çabasmda olanların sistemortammın yaratılma^ında Üniverli olarak engellenmesi biçiminde site özerkliğinin değil, ter«'n», o belirmiştir.. zamanki siyasal iktidann, TürkiBu nedenle, çağdaş bir Unirerye'de sınıfsal çatışkınlığı yc«unsitc sisteminin. düşünce ve anlalastırıcı ve öğrenci çatısmalamı tım özgürlüSiinü. üniversite dışı körükleyici tutumuyle bu özerkîi güçlere olduğu t"adar, doğrudan ğin gereğince işlemesini enee'le üniversiteye karşı da koruyucu yici uygulamalarm baştıca sorum önlemler getirmesine ihtiyaç var lu olduğu süphesizdir. Ama yire dır. de. bütün sorunların kökeni sayıla rak çesitli elestirilere^ ve seldınla öte yandan, yüksek öğretim Denetimsizlik Bu kapalılık, yüksek öğretim kurumlarında klik çatışmaları ya da klik egemenliğinin de kaynağı AtLESt olmaktadır. Akademik kariyerde yükselmeyi bu kliklerin birinden (Cumhuriyet: 8186) olmaya bağlı kılan bu yapı, özgür ve bağımsız kişiliklerin oluş »•••••••••••••••»•». >••••»•••••»•••••• masına elverişsiz bir ortam yaratmaktadır. Üniversitelerde, yine durukluğun beürtisi olan bir başka özellik de hiyerarşik yapıdır. Yüksek öğretim kurumlarımız, Kürsü sis teminde karşılığını bulan bir bilimsel «patronaj» mekanizması gelişmiştir. Bu sistem, kürsü baş kanını, öteki öğretim üyeleri, özellikle öğretim yardımcılan üze rinde mutlak bir yetkiyle donatarak kişi egemenUğine yol açmak tadır. Söz konusu sistemin en be • • lirgin sonucuysa, bilimsel özgürlüğün geniş ölçüde kısıtlanması • dır. Kürsü Uyelerinin akademik Bu bakımdan yine, gerçek bir ilerleme olanağından en basit ida 1 Bir yılhk ihtiyacımız olan 20.000 Kgr. tavuk eti 28 Nl • üniversite reformunda, bilimsel rî işlemine kadar herşeyini Kür• san 1974 Cuma eünü saat 11.00'de kapalı zarf usulü özerkliğin bu türlü sorumsuzca sü Başkanımn gerekçesiz onayına ile, kullanılma olasılıklarını giderebırakan Kürsü kuruluşu, bu yet • • 2 Bir yıllık ihtiyaelmız olan 6000 Kgr. beyaz sabun, 5000 cek ve bunun için de etkin bir kinin gereğince kullanıldığı bazı Kgr. yeşil sabun, 7000 Kgr soda 26 Nisan 1974 Cuma iç denetim sisteminin kurulup iş durumlar dışında • daha çok günü saat 15.00'de kapalı zarf usulü ile ihale edilegenç ve dinamik üyeler Üzerinde lemesini sağlayacak yöntemlerin cektir. gerçek bir baskı öğesi olarak rol geliştirilmesi gerekir. Yeteri kadar geçici teminat İle kapalı zarflann İhaoynamaktadır. îşte böyle bir iç denetim sis leden 1 saat evvel Komisyonumuza teslim edilmesi sartteminden yoksun oluşu, ÜniverAyru mekanizma, bir otorîte • tır. sitelerin, genellikle dinamik nisistemiyle birlikte işlemektedir. Evsaf v e idari şartnameler Sanatoryumumuz çalışma teliğini yirirmiş; yenilik ve de Üniversitelerimiz, medrese ya da + • saatinde Komisyonumuzda görülebiiir veya istenebtlir. ğişmelere karşı kapalı bir yapı skolastik dönem kalmtısı «üsJ Komisyonumuz ihaleyi yapıp yapmamakta veya dileîdinmeşine katkıda bulunmuştur. tadlar» egemenliği altmdadır. + diğine yapmakta serbesttir. Yüksek öğretim kurumlannm işBu egemenlik, kişisel atılım ve leyiş biçiminin ikinci belirgin gelişmeleri, yenilikçi hareketlerl • • • • • • » » • • » • • • • • • • • • • • • • • • ••• » •• • • • • • • • • • • özelliği olan bu durum, en genel köstekleyici bir etmendir. (Basın 13902) 31*2) anlamda durukluk (statiklik) ola Bütün bunların sonucunda, a» • • • • • • • • • •• • • ••••••••••»••< ıak adlandırılabilir. Durukluk, >•••••• kademik vs kişisel güvensizlik, ilk olarak gelenekçilik biçiminde Üniversitelerimizin temel niteliği belirmektedir. Bu özellik, öğreolarak belirmektedir. Öğretim ele tim üyeliği mesleğinin, hiç bir manlarınm büyük bir çoğunlukla esnekliği olmayan ve kişisel bagelecekleri tek kişilere bağlı kışarıdan çok yıllanmışlığa öncelik lındığı ve özellikle doçentlik önCinsi Mnhammen bedeli Cieçiei teminat veren zorunlu ve katı aşamalarcesi dönem tam bir kişisel bağım Motel ve plâj teslsleri 70.000, 5250, iira dan oluşmasıyla ortaya çıkmaklılık ilişkisi yarattığı için yükselc tadır. Başan temeline dayanan. 1 Belediyemize ait Burunga motel v» plaj ta«l*leriöğretim kurumlanmız, çağdaş vs kişisel gelişmeye ve bilimsel çemiz sekiz tene müddetle 2490 «svılı artırma, ekılltme ve dinamik bir japıdan yoksun kalkişmeye yer vermeyen bu şistem, ihale kanununun 31. maddesine göre kapalı zarf usulüyle maktadır. akademik basamakların ancak 6 Mayıs 1974 tarihine tesadüf eden Pazarienı günü iaat Bütün bu niteliklerin oluşturbelli sürelerin doldurulması ha15.00'de Belediye Encümeninde Jhale olunacaktır. duğu genel modelin dışında kalinde aşılmasmı öngörmektedir. 2 Motel ve plfijın ilk iki yılı için ayhk kirası 5000, lan bazı özel durumlann bulun(Bes bin) gazino ve iç gölün ilâve ertileceğl müteakip altı duğuna şüphe yoktur. Ancak ger Aynı katı gelenekçilik, sisteyılın aylık kirafi 10.000 (On bin) llradır. çek bir üniversite reformunun, min, «mevzuat ve teamül» kalıp3 Genel kira ve kullanına »artlannı ihtiva eden bu \iiksek öğretim sistemini genel ları içinde işlemesi ve yeni koişe ait ihale dosyası 200. İira mukabilinde Belediy» Yaolarak nite'eyen bu modeli bir şullara ayak uydurma olanağınzı lşleri Müdürlüjünden temin «dilebileceSl ilân olunur. bütün hedef almadıkça başanya dan yoksun oluşuyle kendini gösulaşamayacagı kesinlikle söylene •••••••»»••»»•••••••»•••••••»••••»»••»•»••< termektedir. Gelenekçilik yine, bilir. özellikle sosyal bilimler alanında (Basın 13834) 3153) ÎLÂN SOSYAL SİGORTALAR KURUMU SÜREYYAPAŞA SANATORYUMU BAŞHEKİMLİĞİNDEN Tavuk etı ve temizlik maddeleri satın alınacak YARIMCA BELEDİYE BASKANLIĞINDAN
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear