22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CÜMHURtYET 3 Kasım 1974 vimizin karşısındaki camiye halk «Ulu Cami» derdi ama. adını ondan almıs olan mahallemiz «Camiı Kebir Mahallesı. olarak anıhrdı. «Ulu Cami Mahallesi» demezlerdi, her nedense? Buna karşıllk, bazı okumuş büyükler «Ulu Cami» için «C*mii Kebir» demeyi güya bir incelik, bir okumuşluk belirgesi sayarlardı. «Bayram namazım Camii Kebirde kıldık» veya «Filânın cenazesi Camii Kebirden kaldınlacak» gibi tözleri çok duymuSumdur çocukluğumda. E Camii Kebir Mahallesi Hıfzı Veldet VELİDEDEOĞLU affa uğrayarak gellr, kimi zaman da evin büyüğü kapıya çıkarak, eğer bağırmayı sürdürürsek oğullannı hiçbir zaman sokağa göndermiyeceğini söyler, koroyu sustururdu. Mevsime göre değişen oyunlanmız vardı. Yukanda kendisinden söz ettiğim çolak Emin, hızlı hareket gerektiren koşmaca, saklambaç, kiiçük el topu, çelikçomak, hırsızpolis ve kışlan buz kaymaca oyunlanna katılamazdı ama, o zamarj cemenek dediğiraiz npzap, aşık kemiği. ceviz oyunlarına katılırdı. Bahar başlangıcır.daki oyunlanmızdan birt de, kasaba dışında bulunan kışlanın ilerisinde. «Erzurum Dede» adıyla anılan rürbenin bulunduğu kırda, renk renk çigdemlerden toplanıp demet yapmak. sonra da mahaüemizde her birerimizin evlerini dolaşıp sokak kapıları önünde durarak, yine koro halinde: «Çigdem çlğdeem çiçegi/AIaca bulacaa saçajh» diye bağırmaktı. Bu bağırmayı duyan bir teyze veya abla, elinde kuru üzüm, leblebi, iç ceviz gibi kuru vemiş ve çerezle dolu bir sahanla çıkarak bunlarla ceplerimizi doldururdu. Bizler de buna karşılık ona çlfdem demetlerimizden birer tane verlr ve yine aynı biçimde bağırdıktan sonra baska bir arkadaşımızm kapıstna gidip aynı sahneyi yinelerdik. Bizim evde kuru y?miş stoku bulunmadığından, annem kapıya çıkıp çiğdemleri almca bizlere ayrı ayrı para verirdi. Bu karşılık daha makbule geçerdi bizim için. Cigdemleri kökteki soganiyle birlikte söktügümüzden soganm ucundaki saçaklı kök benim hoşuma triderdi. «Alaca bulaca saçağı» herhalde buydu Bütün çiğdemlerin içinde annem sarı çiğdemi çok sevdiği için ben ona yalnız sarı çıgdemlerden olusan ayrı bir demet hazırlayıp jretirirdiın. Eğer bu «Çigdem çiğdem çiçegi» oyununu arka arkaya birkaç kez tekrarlayıp işin tadını kaçınrsak sanki bütün komşular ağız birliği etmis gibi kapılarını bize açmazlardı. O zaman: •Çlfrdcm çifdem çiçeği Alaca bulaca saçaği» nın arkasından: «Dam üstünde borundurnk Dııra dors vonılduk» diye bagırmaga başîardık. Yine kimse çıkmazsa: «Verenin oğlu olsun'Vermeyenfn kmra kedfsl» diye bağınp kapıdan aynlırdık. Çiğdem mevsimi çok kısa sürdüğü için, anlattığım bu oyunu yılda en çok iki veya (iç kez oynayabilirdik. Orta Anadolu bir tarım ve nayvancılık bölgesi oldufu için, gerek tahıl, gerek kuru ot ve saman üretimi bakımından, bahar yagmurlannın orada çok önemi vardır. O tarihte Çorum, her sabah dört yamndan dbrt sıgır sürüsü kırda yayılmaya çıkan ve akşam da gerı dönen büjücek bir köy özelliğini taşırdı. Şimdikl Bahçeli Evler Mahallesinin bulunduğu düzlükte hasat zamanı harman kurulurdu. Oraya gidip düven sürerdik. Az çok varlıklı evlerden yUzae aoıcsanında inek, manda veya koyun beslenirdı. Bizim de bir ineğimiz vardı. Hayvanı sabah erkenden sokağa salıverirdik. Her sokaktan geçen çoban onlan toplayıp kasabanm dışına çıkanr, akşamlan geri getirirdi. Annem ölünce babam onu köye ortakçıya verdi. Henüz ev ekonoroisinden bütünüyle çarsı ekonomisine geçilmediği için, her aile kendi sütünü kendisi üretir, yogurdunu, hatta etcmeglnl kendisi yapar, kışlık «ahiresinl ve kavurma eüni kendisi depo eder, bağ sahibi olanlar da kendi pekmezini yapar, kendi meyvesini kendisi kuruturdu. Bu nedenle «Kuraklık» sözctlğU, çocukluk amlanmın, hiç unutamadığım korkunç sözcüklerinden biriydi. Baharda yagmur geciklnce büyiikler, kasabanın güney batısında Suheybi Rumi'nin türbesi bulunan toıtsal «Hıdırlık» mevMlnde yağmur duasına çıkarlardı. Biz çocuklar ise mahallede hep bir ağızdan: «Yağmnr yağEkin blt/Tarlada çaamorTeknede naamuT/öküzlere öomflrVer AUahım veeer/Selllce Mr yafmuuur» diye makamla koro tutar, ortahgi çınlatırdık. Eğer yagmur yagarsa sevincimiz sonsuz olurdu. Bunu. ıslanmaktan korkmaksum, yağmur altında koşup oynayarak, el çırparak açığa vururduk. Mahalleli Bilinci Ruhumuzda bir «mahalleli bilinci» yaşardı. Vaktiyle Ulu Camiyi, kasabanın tam merkezin* yapmış olduklan için, onun yöreslndeki bizim mahalle Çorum'un göbeğinde bulunuyordu. Mahalle çocukları bir araya geldiğimizde övünür ve mahallemize bir soyluluk payı çıkarırdık bundan. Üstelik Çorum'un büyük toprak sahibi ağalarından Ölçekzâde Hasan Ağa, Seydimzâde Mehmet Efendi, din bilginlerinden Seydimoğlu Hacı Efendi hep bu mahallede otururlar<fı. Enbiyalann Mehmet Ağa, Tokathlann Mehmet Efendi, Velidedeoğullarından Mehmet ve Ali Ağalar (Amcalanm) ile Hüseyin Hüsnü Efendi de (Babam) bu mahallede idiler. Toprak ağalanna «zâde» denümesinin nedenini o zaman bilmezdim ama. bunun bir tür soyluluk, hanedanlık, üstünlük nitelemesi olduğunu sezerdim. Evvelki yıl Çorum'un hanedan odalannı anlatırken bu ağaların kimisinden söz etmıştim (Cumhuriyet, 5 ve 19 kasım ve 10 aralık 1972). Sıraladığım bu adlardan anlaşılıyor ki, hanedan olsun olmasın, herkesin bir soyadı vardı o zaman ve bunlardan kimisi «zade», kimisi «ler», kimisi «oğlu» eki ile ve öz adın başında kullanılırdı. Başta söylediğim glbi, biz çocuklann ruhunda bir «mahalleli bilinci» yatardı. Mahallenin sürekli çocuk topluluğu. Enbiyalann Bahattin ve Hakkı. Sevdimlerin Atıf, Velidedelerin Arif ve Hıfzı (Amcamın oğlu ve ben). Tokathların Mustafa olmak üzere altı kisiden olusurdu. Kiracı ve memur çocuklanndan, geçici olarak. bize katılardarla biriikte kimi zaman on kişiyi bulurduk. En küçügiimüz 8 en büyüfeümüz 12 ya'Oarınrfa idik. Zaman zaman bize Tokatlıların Mustafanın büyük kardesi Çolak Emin de katılırdı. Doğuştan sakat, bir ayağı ve bir kolu çolak. geri zekâlı, ama çok iyi kalpli. hiç yalan bilmeyen. haksızlığa başkaldıran, ,• • p.'^ n r ^ofikîıı Eiıin. Mahalle kavgala •• ; rında en büvük destegimiz, sanki tankımız oydu bizim. Şimdi emekli öğretmen olan Tokathlann Mustafadan ve henden başka hepsi rahmete kavuştu bu çocuklann. ıKısıIbaş givurdan beterdir» aerdl. Babasından duymuş. Oysa şimdi bilegimi saran şu ıyi kaipli adamın vüzünde hiç de kötülük oelirtisi yoktu. O günden sonra hiç birimiz onun ardından bağırmadıjc. Ve ben çok sonralan kızüoaşlar için çıkarılan söylentilerin yobaz ifmalnrı olduğu kanısına vardım. Bu yaranın iü oagün nâlâ durur. Seyrek olan böyle kişisel savealar dışında mahallece kavgalarımız da olu'du. Bızım mahal leden birkaç yüz metre ötede «Tantalı Mahallesi» vardı. O mahallenin cami ve rnınaresi ahsap olduğu için «Tahtalı Camii» denilirdi ona. Yöresindeki mahalle de adını herhaıde bu camiden almış olacaktı. tşte oiz DU mahallerun okulda bir arada bulunduğumuz (^ocuiıariylP zaman za man taş, sopa ve vumruklarla toplu savaşJar yapar, kimi zaman onlan evlenne kaçırır manai. lelerini zapteder ( !), orada zafeı ;ığlık)an atar. sonra kendi mahallemize dönerctik. Kimi zaman da Çolak Eminin aramızda bulunmadigını göriin ce onlar saldınya gecer bızim mananeyi saptederlerdi. Savaşın kuralları vardı: Asma çubuğun dan başka sopa kullanılmayacak cevizden büyük taş atılmayacak, mahalleden yalnızca geçen çocuklar yakalanıp dövülmeyecek eibı şeylerdi bun lar. Çoğu zaman aramızda barıs hüküm sürer ve «Tahtalı çocuklar»ı ile birlikte oynardık. özellik le hırsuspolis oyununda ya oniar oolls, biz Dırsız, ya onlar hırsız, biz polis omrduk Başka ma hallelerin çocukJanyla ne ovnar ne de savasa tu tuşurduk. Kaiaları Ayaılamo Enstitüsü [ er raat «yaHamMind» ananm: Ahmet Hamdi Tanpınar'ın «SaaUeri Ayarlama Enstitüsü» adlı bir romanı vaıdır. Biz artık saatlerinl Hükümet Karamameleriyle ayarlıyan bir toplum olduk. 31 mart 1974'de bir saat üeri almışük saatlerimizl, böylece yedi ayda 150 milyon kilovat elektrik tasanuf etmişiz. Bu gece yeni kararnameye göre saatlerimiz 1 saat eeıi alınacak. G«rçeXte her saat ayan bir anlam tasır. Klnsasa'da yapıîan ForemanAli maçını bizim televizyon sabahm 6'smda verdi. Ümmeti Muhammet, sabahın köründe ayaklandı. Namaza durmak için uyanmıyanlar, boks maçını seyretmek için rahat döseklerinden fırladılar. önee herkes bu durumu. Klnsasa eski adı Kongo tle Türkiye arasmdaki saat fartana yoruyordu. Sonradan anlaşüd: ki boks macı Kinşasa'da yapılmaktadır ama, saatler Amerika'ya göre aTf.rlanmıştır. Bizler sabah 6'da uykulu gözlerle ekranlann karşısmds dizilenmişök; Kongo'da İse saat sabahın 8'i idi. Hiç sabahm 8'inde boks macı yapüır mı? Yapılır. Parayı veren düdüğU çalar. Dünya boks şampiyonlannın örgütlenmeleri Amerika'dan yönetilir. Bu örgütler çofunlukla pangster şebekeleriyle içiçe çalışırlar. BUyük paralar döner ortada... ForemanAli rr.açında ortak bahisler hep Poreman'dan yana oynanmış. Demefc ki Ali'ye oynayanlar büytik paralar vurdular. Daha önce yazdığımız gibi Amerika'da profesyonel boksörler. çafımızın gladyatorlandır. Bunlar yoksul aile kökenli zendlerdlr çogunlukla... Deve güreşi, horoz dö^üsü çızRİsini aşmıyan bir spor anlayısı ielnde dev zenciler arenalarda dövüştürülür; hem halklar oyalanır, hem çıkar şebekeleri büyük vurgunlar vururlar. Ne var kl bu kez dünya şampiyonasında blr degişik adam çıkmıştır ortaya... Eski adıyla Clay. yeni adıyla Muhammet? Ali, Amerika'da ihtilâJci bir örgüt sayılan Kara Müslümanlann temsilcisl gibi konuşmaktadır. Vietnam savasına gitmediğl ve askerlikten kaçmdığı için, Ali, kurulu düzenin yetkililertnce aforr» edlhnişU. Ringlerden yıllarca uzak kaldıktan sonr; tekrar dirilip sampiyonluğu kazanmak kolay iş defildir. Ostelik Ali, zencilerden yana ve beyazJara karşı oldugunu durmadan dünyaya ilan etmekte; büyük propaganda olanaklannı kullanmaktadır. AmerikH'da siyah cogmak bir kâbustur. Horlanan, ezilen, kölelık kalıtımın. sırtınd« taşıyan insandır Amerikah zenci Amerika'da kilise bile s:yah beyaz ayırımını sürdürür. Papazlar bu ayırımı ta Habii ile Kabil olayına kadar dayandı rırlaı. Habille Kabü, Adem ile Havva'nın oğullarıdır. Habil, bir kadın sorunu yiizünden Kabil'i öldünır. Papazlarm «uüattıkiarına bakıhrsa Allah, bu vüzden Habil'i lânetlemiş/, ve rengini siyaha çeviımış, adına zenci denen insan böyle o'.uşmuştur. Karaderililer Tann'nın lânetlne uğradıklanndan beyszlarla ejit sayılmölanna hiçbir zaman, hatta kilueda bile o'anak yoktur. Amerika'da kara Müslümanhk, bu adaletsizliğe karfi bir tepk< niteliginde başlaımşür. Muhammed Ali bu tepkinin çocuğudur. Binlerce Amerikan zencisi gibi din değişürip Müslüm.Tnlığı benimsemiştir. Şimdi de televizyon ekranından milyonlara doğru i|aret parmağını uzatıp: Ben Allahın yumruğuyum, arkamda Muhammed vardiye konuşmaktadır. Ne var ki Zaire'deki maçın saatleri Amerika'dan ayarlanm.Jctadır: ve eski Belçika Kongosu büyük Hıristiyan îirketlerin çiftliği gibidir. Ali'nin yumruklarmda îslâmm zafenni görmek istcyen yoksul Müslüman, safsatayı bir yana bırakıp, boks maçlannm gerçek anlamını ve sömürülen ülkelerde emperyalist çıkar örgütlerinin mekanizmasını öğrenmeye çalısmalıdır. Yoksa yüzlerc* yıldan beri uvutulduğu üzere: Hey bre masallah fu Ali'ye bak!.. diye haykırır, Avrupa'yı ve Amerika'yı birbirine katan FUiz Nurullahia Koca Yusuf öykülerinin ninnileri arasında sömürünün jeker kamı?uu tatlı tatlı somurmaya devam eder. Sabah namazına kalkmaya üsenenlerin, «abahın köründe Ali'nin maçını seyretmek üzere uyanmaları, Müslümanlığa aşırı eğilimden midir. yoksa maç hastalığından mi ileri geuııektedir? Allahın huznrunda vicdanımıza bu soruyu toralım, ve boks maçıntn saatleri Amerika'dan ayarlansa da kafalamnızı biz kendimiz »yarlıyalım. H Geleceğin Büyükleri Annem sokak ojtınlanna kmsı idi ve bu yüz den beni mahalleye bırakmak istemezdi Eve sey rek de olsa, yaralı, bereli geldijim zaman hem çok üzülür hem öfkelenirdi. Babam ise: «Hanım, çocuk dediğin düse kalka büyüi rturuar geleceğin büyükleridir. Erkek çocuk neride karşılaşaca ğı insanlann küçük nümuneleriyıe simdiden birlık te büyUmez ve gozü pek yetişmdzse sonra hayatta muvaffak olamaz» derdi. Ardından bana döne. rek: «Benim terbiyeU ve çalışican oftıum bizim vüzümUzü kızartacak terbiyesizlikier vapm&z za ten» diye nazik ve dolaylı bir uvarıaa bulunurdu. Şimdi düşünüyorum babam serçegı söylemış. tnsan ileride karsılaşacağı tiplcrin mmyatürlenyle çocukken. sokakta ve okoida karşılaşıyor: Dogrucu hilecı, yiğit ödlek. vcfaiı kalleş, acıma'ıi acunsız, akıllı ahmak 'ipler Buııların hepsinln tideliği, aile. okul ve sokak. «tnsan yedisinde ne ise yetmişinde de odur» sözü mav^ bakımından doğru. Birkaç ay önce çok sevdığım bir veğenımle birlikte Çorum'a giderek. annemm mezarından sonra, bizim mahalleyi ziyaret ettim Evin bir ka nadındaKı hissemiz kırk yıl önce satılmıstı Öbür kanatta şimdi rahmetli Ali Amcanın cok vaşlı kızı oturuyor. Komşu evlerin ali. ka'larını ve solcağa bitişik ahır, samanlık gibı veılenni sokağa açıp hep kahvehane ve diikkân vapmışlar. Vaktiyle oyun oynayıp buz kaydığırraz küçücük mey danda (Bu meydan o zaman gozüme kocaman gö rlinürdü) ölçekzâdelerin duvarı dibince. rahmet li Hasan Ağanın atına binerkeıı kuılandıgı Deyaz binek taşı yine öylece duruyor Bunun Uzerınde az mı oturmuştuk! Ara sıra Mehmet Amcamın «tına binerken ben de bu yüksek uinek taşından vararlanırdım. Taş şimdi yere daha bir görnülmüş ve çökmüş gibi geldi bana fıpkı insanlann »manla kavrulup çöküşü sibi. Mahahe eskisine oranla, çok kaiabalık olmuş. Ne var ki. 60 yıl öneenin ne büyükleri, ne çocuKİan ne de o eski «mahalle havası» kalmış. Ulu Cami ve şadırvanı eskisi gibi duruyor ama. çocuklugumun «Camii Kebir Mahallesi» ölmüş artık hemen bütün üısanlarıyle birlikte! Defcismeyen var mı M. yeryüzünde? Tek ve Toplu Kavqalar Hiç unutmam, bir gUn nasus» oaska mahalleden bir çocukla kavgaya tutusmııs v» ona birkaç yumruk atmıştım. Bunu Kendine »ediremiyen çocuk, çebinden kUçük çakısını cıkarıu bana salladı ve çakı, kondimi koıumak icin uzattığınj sol kol bileğime üst yamndan sapıandı Çocuk kactı. Ben de sağ elimle sol bileğinv kavravdrak baş parmağımı yaranın Usttlne bastırdım F<tna nal. de camm acıdığı halde, evden duvu.ur tcurkıısuyla, ağlamıyordum Mahallede burrumuz katıadığı vakit hemen bizim kapı komsumuz fcnbiyaların Mehmet Aganın evinin svlusunöa vatan «Enbiya Dede»nin mezanndar' oir kiremii parçası alıp kanı onun Uzerine damlatır ve bövlece kamn duracağına inamrdık. Bu. valruı biz çocuklann değil. bütün mahalle nalkınırı ortak inancı idi. Ama bileğimden akan kana Enbıya Dedenin kiremidi para etmedi. Kan blr ıtlrlö durmuyordu. Arkadaşlar yoldan geçen bu oUyUğü durdurup benim kana bulanmış eiimi gösterailer Adam çebinden çıkardığı tütün tabakasından bir tutam tütün alıp yaraya bastı ve benden Isıedifi mendil ile UstunU sıkı sıkı sardı. Baktım, bu adam, bizim mahallemizden geçerktn arkasından «Kızılbaaaş. kızılbaaas» diye bağırdığımız pos bıyıilı ınsandı. Bizi duymazlıktan gelır, hiç aldırmaz geçerdi. Kızılbaşlar hakJunda çirkin öyküler dinlemiş, onların fena w ahlâksız insanlar olduğuna inanmıştık. Enbiyaıann Bahattio Dayanışma, Oyunlar Altmış yıl önceki bu ortamda, aramızda büyük bir dayanışrr.a vardı. Mahallenin tadını yaz günlerinde ve gecelerinde biz çıkarırdık. O mevsimde okullar tatil olduğunrfan, ertesı gün için hazırlanacak dersimız olmazdı ve bizler de evden izin alıp sokağa çıkardık Ev içinde yapılan yaramazlıkların en etkili cezası. sokak İzninin kaldırılması idi. Belirlı toplantı saatinde sokağa gelmeyenlerin cezalı olduklannı anlardık ve anababalannı etkileyerek cezayı kaldırtmak icin kapılannın önürve gidip: «Kim gelmeedi gelmeeedı / Anf gelmeeedi / Anası eW"iek verrneeedi / Babası değpek vurmaadı / Allâ, güllâ hovheeey» riiye vaktivle kimin uydurduğun u bilmediğimız bir tekerlemeyi hep bir ağızrtan bağırır ve uzata uzata yinelerdik. Kimi zaman bunun yaran olur, arkadaşımu "SİZ,, KAÇ KİŞİSİNİZ^ OKTAY AKBAL Evet Hayır ANLAŞ1LMAZ BİR ÇELİŞKİ! itabın ve okumanın değerini belirtmek için bir sürü söz söyleyecek yerde birkaç düşünürün, yazarın bir iki öz deyişini aktarmakla yetinmek daha dogru olur sanırım: «Bir insan zekâsı, başka bir insan zekâsına kitap aracılığıyle hitap eder. Dünyanın bilimi, kltaplarla beslenir. Kitaplar, y»?am agacınm dallarma karışarak büyüyen bilim ağacıdır. On ların ortak meyvesini yiyen insan iyiyi ve kötüyü bilen tanrı lar gibi olur.» (G. Kengan Paul) «Okumayı sevmek. yaîayı?ımız daki can sıkıcı saatleri en güzel saatlerle değiştirmektir» (Mon tesquieu). «Bir kitabı okumak, bir ikincisini yaratmaktır> (Balzac). «Ben kitaplarımı yaratmadım, kitaplarım beni yarattılar.» (Mon taigne). «Efer olanak bulunsaydı her kan; toprağa buğday eker gibi kitap ekerdim.» (Horace Mann). Kitabı halka götürmek, «buğday eker gibi» ekinç (kültür> saç mak amacıyle Japonlar şöyle bir yol bulmuşlar: Yolcu taşıyamayacak duruma gelmiş, eski otobüslerin içlerini değiştirerek ufak bir kitaplık biçimine getiriyorlar, sokak aralarına. çıkmaz sokaklara yerleştiriyorlarmış. Fransa'da da. kitap sürümünü artırmak için piyasaya yeniden •cep kitabı• çıkarma yoluna gidilmistir son günlerde. Bu haberi veren Fransız dergisi iki de örnek sunuyor: AndrfS Malraux'nun yılda ancak 1500 satan normal boydaki «La Voie Royale» 'Büyük Yol) adlı kitabı. cep ki tabı> olarak basılınca yılda 25 bin satar olmu^. Marcel Proust'un «A la Cherche du Temps Per du> ıGeçmiş Zaman Peşindelsü yılda 3 bin satarken <cep kitabı» yapıhnca sabsı yılda 150 bine çık mı;. Başka ülkeler, kitabı daha geni? ölçüde tanıtr. k, yaymak için yol yordam ararlarken bizse kitap toplamalarla, kitap yasaklamalanyle kitap korkusu ve ürküntüsü varatmaya çalıstık ve çalifiyoruz. Oysa. bir yandan da okullarda «okuma alışkanlığı», «kitap zevki» aşüamaya çalışıyo nız programlarla... Anlaşümaz bir çelişki! «Kendimden üçüncü kişlden söz eder gibi, bu satırlann yazan diye söz etmeyecefinı. Çünkü bu budalaca bir ikiyüzlülüktür. «Ben» dlyeceğim yalnızca daha doğal, daha açık olduğu için.» Montherlant'ın bu sözünU okur okumaz dUsUndUm: Niye bir çok yazanmız «ben» demekten korkarlar, ille de «biz» diye yazarlar! Bize göre, biz bu konuda şöyle düsünüyoruz, bi» şunu söylediğimizde! falan filan. Hep biz, hep çoğul olarak görünmek topluma, tek tek değil, çok çok... Ataç da sormuştu bir yazısında «Siz, kaç kişismiz?» Evet, siz hangi topluluğu temsil ediyorsunuz «biz» derken, konuşurken yazarken yanınua bir kalabahğı ahrken, aldığinızı sanırken!... ıtBen» diye yazanlar topluluk adırm konuşmazlar, yalnız kendileridir, kendi düşünceleridir söz konusu... Kimileri de, «ben» diyenlerin bir büyüklük açmazına diiştükleri kanısındadır. Ben, ben. ben! Oysa «biz» dedin mi bir aşağıdan alma, büyüklük görüntüsünden kaçma varmış sözde! Yok öyle bir sey! Gerçek şu ki, «biz» diyenler kendilerinl bir btiyuk kaiabalık halinde göstererek güç kazanmak isterler. Biz, biz, biz!... Okur, korkar bunca «biz»in ağırlığından!.. Andre Gide, «Ben, bir başkasıdır» demişti. Ben derken, yazar yalnız kendini mi düşünür? Yoksa kendi ben'ine kattığı nice nice kişilerin benleri de yok mudur o sözcükte? Kimi vardır büyük harflerle yazılı bir BEN'dir. Gurur, kendini beğenme hepsi hepsi vardır onun ben deyişinde. KüçUk dağlan ben yarattun havası! Ben derim ki, bana göre, ben söyledim, ben yaptım ... Bu, başka elbet. Böylesi bir «ben» değil benim dediğim, benim anladığım... Bilirsiniz «biz» diye yazmam ben. Bize göre demem hiç! Kendimden söz edercesine anlatırım konuyu, olayı, düşünceyi. Sen de. o da, bu da, kendini bulur o «ben»de... Bencil, dünyayı kendi smırlan İçinde gören, kapalı. Ustün bir ben değildir. Okurlannın önüne tek başına çıkmaktır. Talın, açık, dürüst herşeyiyle ortada... Ben bir ınsanım. sizin jrlbiyim, bir üstünlüğüm yok ışte! Almışım kalemı, kendimı sizl. yaşamı anlatıyorum. Befenirsiniz beğenmezsiniz, siz bilirsinlz. Bir yığm adına. bir kaiabalık adına. ÖlümsUz bir gerçek adına konuşmuyorum. Büyük savlanm yok. Sizler gibi, bu yasamın içinde çabalayan bir ınsanım. Okuyan, yazan, Uzülen, düsünen. Gelin birlikte durup düşünelim şu güncel konuların Ustünde, birlikte egilelim su soruna. bir dostluk kuralım aramızda. hiç değilse bir yazı süresince... «Biz> diyen kişiyle dost olabıllr misıniz? O «biz»ln lcindekı sayısız kışileri tanıvamıyorsunuz kil Hangl biriyle dott olacaksınız? Bir uzak yığın size... Büyük büyük konuşan, kesin kesir. yargılara varan, nerdeyse buyuran bir •nonim varlık karşmızdaki... Korku verir insana! Korku İse tevgiden uzak bir duygudur. Do«tluk, arkadaşlık. aşk yoktur korkuda. Y:lgınlık. ezilmışlik, kabullemş, kendini bırakış, zorla benimseyis vardır. Ama dostluk, yakınlık yoktur... • Siz, kaç kisisiniz?» Bu soruyu hep sorarım kendime «btz>U yazıları okurken, konuşmaları dinlerken. Haydi bir partinin liderl, sözcüsü «bu» desin. Diyebilir, bir topluluk adına konuşmaya hakkı vardır. Ama bir yazar nasıl «biz» diyebilir. Kimden almıs bu yetkiyi, bu sorumluluğu? Ya da kendini nasıl bu denll yüce görebiliyor, biz, biz diyebihyor?.. Bir de, «bu satırların yazan» sözü var kl nerde karşıma çıksa atıyorum o dergiyi. o gazeteyi elimden. «Bu satırlann yazanna göre!» Adam «ben söyle düşünüyorum» diyemiyor. Derse, sözünün önemı kalmayacak, ondan mı korkar? Sen kimsin ki, senin sözünün bir önemi, değerl olsun, diyeceklerinderv mi ürker? Kendine karşı güvensizliktir bu Ben dîyeceksin. okur da seni tanıyacak. benimseyecek. «eni sen diye görecek. Bir ınsan, kendinin bir benzeri diye... Tek bir cümle, alır kişiyl nerden nereye götürür? Montherlant'ın «Kendimden üçüncü kişiden söz eder glbi, bu satırların yazan diye söz etmeyeceğim Ben diyeceğim yalnızca, böylesi daha doğal. daha açık» sözü de öyle yaptı ışte... Biz, biz diyenler, konuşanlar, yazanlar ne olur bu satırlann yazanna gücenmesinler! Ne yapalım «bizim» de düsüncemiz bul t 4 İ 'V 0 4 ( Satıhk Taşınmaz Mal ) 4 TUrkiye Emlâk Kredl Bankası A.O. adına kayıtlı îstanbul Kartal BaşıbüyUk mahallesi Kısıklar sokakta fcftin tapunun ada 1 U parsel, 65'de kayıtlı tasınmaz mal banka6 mızca satışa çıkanlmıştır. tsteklilenn satış sekil ve şartıarını ögrenrnek üzere Kadıköy Şubemize müracatlan llftn olunur. i <• (• f t TÜRKİYE EMLÂK KREDİ BANKASI A.Ş. r Kadıköy Şubesi (Basın: 346298603) tirdiği nedenler» söz öbeği arasma gıren çıkarcılığın, sınsi dü şUncelerin, yaranma duygusunun da kitap dUsraanlığında büyük payı vardır. örneği yine tarihten alalım. 20 Mayıs 1901 tarihli Serveti Fünün ekinde söyle bir haber var: «Abdülhamitçe, düşük dönemde yararlı birçok bilim ve sanat kitabmın toplattmldığı, dahası •••••••••< »•••••••• ••••••••i yakıldığı bilinmektedir. Yok edi lecek kitaplardan olmak Uzere geçen gün Devlet Matbaasında • bir ambar kitap bulunmuştur. • Bunlar da otuz kadar Kur'an, birçok kutsai kitapçıklar, Mu• hammediye şerhleri gibi din fcinemlisı, adam, devlet malmı mah Evliya Çelebi. ünlü Seyahatnataplarıdır. vetmiş... Çabuk o hacı olacak me'sinde vermektedir. Bu bölü«Bu durum, düşük dönemin ve adamı bana getirin» der. «Kapı mü özetleyip dilini sadeleştireözellikle Yıldız müstebitlerinin Yeni Dernekler Kanunu gereğlnce Uyelik aldatlannı ödekulu yeniçeıisi» olduğunu söyle rek aktaralım: büyük oir kötülük eseridir. 31 memiş bulunanlann 197374 aidatını 8 kasım 1974 tarihine yen adam, Paşaya da tellâla söy «tkı yüzlü ve bağnaz, dönek, • Mart acıkh olaymda batasıca akadar aşağıdaki adrese bizzat gelerek veya posta havalesi imansızın bırl güzelim bir Şeh lediklerini yenileyince Paşa: «Se maçlanna şeriatı slper edenlerin üe ödemelerinl rica ederiz. Aksı takdirde üyelikleri sona nin üstüne vazife mi bunu yap name'yi (1) mezattan 1600 kurudin kitaplan Uzerinde ne derece mak? Kitap bozmayı ben sana saygısızlıkta bulunduklanna bunerecektir. şa alıp Uzerine vazdırır Çadırıgösteririm! Alın aşağı şunu!.j» YÖNETtM KURULU na vanp «resim haramdır» diye dan güzel belge olamaz. «Şeriat • «Cellitlar aman zaman vermebütün sayfalardakl resim ler ı ber isteriz» diyenler şu durumu İşiAdres: AIESEC îstiklâl Cad. 471/4 Tünel. bat edip gözlerini çıkanr. O re yip bin değnek vurarak Bitlis tip de düşük Hakan ile peşinde• kadısırun kararı üzere kendisin simlerin nergıs gibi gözlerini b u Cumhuriyet 8606 kilerin ne tutumda, ne amaçta den 1600 kuruşu ve tellâlhğı al çağı ile oyarak her yapragı delik adamlar olduklannı anlamahdır••••••••••••••••••••••••••••••••••• dılar. Harap olan Şehname'yi he lar. » deşik etmiş. Kimi resimleri «borifin eline verip ordudan dışarı ğazladım» sanarak boğazlarından Kitap vasaklamalannda ya da sürdüler... Bütün ordu halkı ada çizmış. Hele o süslü yüzleri, ın toplamalannda gördügümüz en mı yuhalayarak maymuna çevirip ce giysilerı mekruh tükrüğü ile tuhaf, en çelişik ya da bugün yolcu ettiler. arkasından taslar pisletmış... Ertesi gün tellâl pa sakıncalı görülen yayırun, iyi inrayı almaya geldiğinde «Ben ne atarak Diyarbekir'e sürdüler...» celendiği zaman suçlu olmayışıedeyım resımli papaz kitabmı? nın anlaşümasıdır. Başka demokBaşka Düşmanhklar Resim haram olduğundan hepsi raük bir üikede yasak olmayan ni bozdum» diye Şehname'yi tel bir yapıtın, yazımn başka bir ülBağnazlık dün de, bugün de lâlın uzerine atar. kenin diline çevrüince umacı givardır. Ne ki, buna karşılık, bi görulmes; de şaşkınlıklara yol Kitabın paramparça olduğunu Evliya Çelebinin anlattığı olayaçmaktadır. Dahası, aynı yapıt, gören tellâl, büyük bir üzüntüye daki gibi geniş görüşlU, kitap önceleri yayınlanarak koguşturkapılarak bağırmaya başlayınca ve ekinçsever kimseler de varmaya uğramadığı halde sonradan öteki iyi bir şey yaptığmı, isten dır. peşi bırakılmamıştır. Böylesi kar meyeni yok ettiğini söyleyip du«Kitabı buncasına sevenlerın şıtlıklar genellutle, ltalkınamamış rur. Tellâl, bu adamla tartışma yanı sıra kitaba eziyet edenleriülkelerde görülür. Geri kalmanın nın bir sonuç vermeyeceğinı an miz de, kitaptan Urkenlerimiz de bir sonucudur bu da diyebiliriz. layarak Melek Ahmet Paşaya şiolmuştur Bu, tarih boyunca olEkinç yoksunluğu!. Geri kalmışkâyet eder. Kitabı da verir. Pamuştur. Olmaktadır Olacaktır. uktan yarar umanlann tutumu... şa bu duruma çok üzülür ve ki Kitabın çilesj bu... Devrin gerek «Büyük Britanya Yayıncılar tabı divan Uyelerine gösterir. tirdiği nedenler, anlayışlar, anBirliği» eski başkanı Sir Stanley Herkes «herif»e lânet okur. Tellayıssızlıklar tötabın başına dert Unwan, Unlü yapıtında kitap kolâl. kendi parasının da gözetiller açmış, ona büyük acılar çek ğuşturması Uzerine şunlan söymesini dileyinoe Paşa: «tçin ra tirmiştir.» (M. Turan Tekdogan, lüyor: hat olsun, abrız. Yalnızca senin insan ve kitaplar, 1973) «Bugün bütün dünyaca kabul hakkın yenilmiş olsa neyse! ÖYukanda geçen «devrin gerek edilmiş bazı şeyler bundan önceki kuşagı debşet İçinde bıraka bUirdi. Amacı, dünden ziyade • • »• » •» » • • • < • •» •• »•• • • • >••••••••••< yann olan ve yeni fikirlerin anlatımına fırsat hazırlavan yayıncı, sorunurj can ahcı yönüyle karşı karşıyadır. Yayıncüarın birçogu yetkili makamlarla karşılaşmaktan çok çekinır. Ama yaptığunz Yasaklamalar işin doğnı ve hakh olduğuna inanmış iseniz, özellikle İngiltere' Bir yazar: «Ben beyaz kâğırtan Fakültemizin asağıda belirtilen Kürsülerinde açık Asisde her hangi bir koğuşturmadan korkanm» diyor. Okur saygısının *• tanhk.ve Uzman kadrolan vardır. îsteklUeriıı Yabancı DU korkmaya hiç bir neden yoktur.» belirtiıi bir söz. Yazar demek J imtihanlan 26 kasım 1974 salı günü saat 10.00 da, Bllim Sonuç ister ki: «Ben beyaz bir kâğıda Dalı imtihanlan da 3 aralık 1974 sah trünü aynl saatte Fa• Dağıtım: HÜRDAĞITIM yazı yazmadan önce çok dÜ5Ünür kültemiz Kurul Odasında yapılacakttr. Gönül dilerdi ki, bizim yayın ve okurlanmın karşısına rastgele yaşamımızda da bir korku ve tsteklilenn 22 kasım 1974 cuma günü saat 17J(ra ka• kuşku bulunmasm. Ama ne geçıkmaktan korkanm.» dar bir dilekçe, 4 fotoğraf ve mezun olduklan Fakülteden Bu sağlam ve soylu düşüncede zer!. Şu «müstehcen» konusu bir almış olduklan ders notlan ile birlikte Dekanlığa müratürlü kapanmaz, örneğin. Zaman olan yazardan yarar gelir, zarar caatlan. zaman hortlar durur. «Müstehgelmez. Ama anayasanm, yasacen» sayılan, ciddî görülmeyen lann difma çıkan; bize ters düyayınlatın kendi kendini yok esen yayınlar icin sözümfiz yok. deceğine inanan S ^ . ünwan, güKoğusturmayı hak etmislerdir. Cumhurivet S607 nümüzden ta 25 yıl önce dlyordu Bu yasal, töresel çerçevenin dı• • • • • • • • • • » • • • • • • • • • • • • •• • • < kl: Fizyoloji ve BiofMk 2, Mikrobiyolojl. Tropikal Hastajındaki kugkular, yasaklamalar lıklar ve Parasltolojl 1, Fizyopatoloji 1. Genel Patoloji ve T ise duygusallıktan. kişisellikten «Ciddl yayınlar söz konusu ol öte gidemez. Nitekim böyle olPatolojik Anatomi 2, Adli Tıp 2, PnömöFtizyoloji 1, Deri «> duğunda halk, yargısını vereduğu içlndir ki. toplama ve yaHastalıklan ve Frengi 1, Anesteziyoloji ve Reanlmasyon 1, • cektir. Bütün yorumlan bir yana • bırakırsak iyi tanınmıs bir yasaklamalarda çok tuhaf uygulaDoğum ve Kadın Hastalıklan 1. X Bağdat Caddesi üzerinde, Şaşkın Bakkai'da her türlü yıncı (ya da yazar) için «haddi malara rastladık ve rastlayabilikonforu haiz, kalorifer, teıefon ve nanjurlu. 6 oda, saasmak» eninde sonunda daima riz de.. lon ve salamanje bir DAİRE SATIL1KTIR. kötü sonuç verir. Resmî makamKitap yasaklamanın bir adı lann el Koymasına gerek kalmaMÜRACAAT: Cumartesi Pazar: 10 • 18 arası görülebilir. da «kitap düşmanlığısdır. dan halk ve kitapçıhk bu alanda Telefon: 58 66 79 Bu düşmanhğın nedenlerini kendisini uyaracaktır.» Sair günler görmek için telefon: 27 93 76 arastıracak olursak başta bağk Farmakoloji 1, Anesteziyoloji ve Reanimasyon 8. nazlık gelir. Bu hastalık. her çag Cumhuriyet 8614 (1) Iran ozanı Firdevsi'nin ünlü da görülür. Hele geri kalmış ül • »•»»••••••»•••••»••••••••••••••••»••••••«t» destam. (Basın: 246068601) kelerde. En belırgin örneğı bize •••< K KİTAP YASAKLAMANIN BtR ADI DA «KÎTAP DÜŞMANLIĞI» DIR. BU DÜŞMANLJĞIN NEDENLERİNÎN BAŞINDA «BAĞNAZLIK» GELÎR. BU HASTALIK HER ÇAĞDA GÖRÜLÜR. HELE GERt KALMIŞ ÜLKELERDE! Enver Naci GÖK$EN AIESEC'lilere DUYURU liıtitivı: L\SİIİLOPEl>lSf Cerrahpaşa Tıp Fakültesi |[ Dekanhğindan fasikUI cıktı ««» kaynak kitaplar Münhal Asistanlık Kadrosu Bulunan Kürsüler Satıhk Lüks Daire » J | l Münhal Uzman Kadrosu Bulunan Kürsüler t
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear