23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET 19 Kasm 1974 ABDULGANBAZ NA &i*ı* ( ^ t ^ K A t y l KOCALAft MA YA5AK EDİLMÎ^Tı... A^lMlK TONltfUL KAfcOArH V£ ^AlAftSlNiM TOMgi/L l<^AMft^A iiB TTİ. ^^^ • • 0 TAjUHrEfi /BEM • \ / , , • 1 DA { < * ) ÎMfÜM Yf^(Vlı 9 /UZAM|Vt<^ ÖL/Xi. d|j^r < ^ * ) w DAĞLAR KRALI Yazan: Edmond About Bahtsız babama g«lince: Ona lçinde bulunduğum durumu anlatmadım tabü. Beni içindec çeiup çıkaramayacagı tehJıtelerin kucağında olduğumu yazmanın ne gereği vardı? Her ayın başında yaptığım gibi, sağlığımın iyi oldugunu bildirdim. Mektubumun bütün aileyi ssflık içinde bulması dileklerimi ekJedim. Dağ larda gezdigim Boryana Vanabiiıs'i ve Prenses Ypsofftan çok daha zengın, çok üaha hoş bir îngiliz kızıyla taruştığımı, içinde bulunduğumuz koşullann elverişsizüğı yüzünden henüz kendisinde aşk duygulan uyandıramadığımı, ama kısa zamanda kendisine büyük bir hizmette bulunmak, ya da Rosenthaller amcamın, dayanıtmaz güzellikteki kırmızı üniformasıyle karşısında boy göstermek olanağını mutlaka bulacagımı bildirmeyi de unutmadım. «Bununla birlikte, dedim, eger bekâr olarak ölürsem, aileyi servete kavuşturmak görevi Franz'a ya da Jean Nıcolasya dü$mektedir. Saglığım «on derece yerinde. Ama bu alçak Yunanistan öyle bir ülke kı en saglam insan büe pisi pisine ölebilir. Ve eger bir raslantı sonunda buralarda ölürsem, bilin ki en büyük üzüntüm. sizlerden uzakta hayata veda etmek olacaktır ve en son düşüncem sizler olacaksınız.» Hacı Stavro» tam gözümde bıriken yaşı sildigim sırada geldi. öyle s&nıyorum ki bu zay.flık. gösterisi, bana karsı saygısını biraz azalttı. Hadl hadi delikanh biraz eesaret. dedi. Henilz halinize ağlayacak durumda değilsiniz. Şu işe bak yahu! Gören de kendi cenaze törenini;i izliyorsunuz sanacak. İngiliz hanım, sekiz sayfa mektup yazdı, ama hokkaya bir damla gözyaşı akıtmadı. Gidip biraz kendisiyle konuşun, birileriyle dertleşmeye ihtiyacı var. Ah benim gibi bir adam olmalıydımz ki; Sizi temin ederim sizin yaşınızda olsaydım, uzun zaman tutsak kalmazdım. Fidyem iki gün içinde ödenirdi. Üstelik onu nerde bulacağımı da çok iyi bilirdim. Evli misiniz? Hayır. Eh öyleyse? Anlamıyor musunuz delikanlı? Dairenize dönün ve sevimli olun. Size servet yapmanız için büyük bir olanak sağladım, Eğer durumdan yararlanamazsamz, beceriksiz herifin tekisiniz demektir. Mary Ann ile annesini, pınarın yanma oturmuş buldum. Kendilerine vaadedilen oda hizmetçisini beklerken eteklerini kendileri kısaltıyorlardı. Haydutlar onlara iplik, daha doğrusu sicim ile, yelken dikmeye yarayan iğneler vermişlerdi. Arada sırada işlerini bırakıp, Atina'nm uzaktan görünen evlerini hüzünle seyrediyorlardı. Kenti böylesine açık seçik görmek. ama yüzbin frankı ödemeden oraya gidememek doğrusu ya çok acıydı. İyi uyuyup uyumadıklarını sordum. Cevaplannm soğukluğu önerim hakkında görüşlerinde bir degişiklik olmadığını kanıtlamaktaydı. îşte tam o sırada Mary Ann'ın saçlaruıı gördüm ilk kez. Başı açıktı pınarda sabah temizliğini yaptıktan sonra saçlannı güneste kurutuyordu. öyle güzel saçlardı ki bunlar benim anlatım gücüm onlan tanımlay» yetmez. Daha önce da •öyledira: PORTEKİZİN BAHÇELERİ Nevzaf ÜSTÜN Atlas Okyanusunun sonsuzluklarına bakmış olmam da, kahveler de, Lizbon da bir tuhaf görünüyor bana. Şımdi 0 elli yedi kişi yok artık dünyada. Karsı yandan da ölenler olmuştur diye düşünüyorum. Onlara da acıyorıım. Haksız yere savaştılar ama!. Hiç haklan yoktu ve düpedüz aşağılık bir «cunta»nm saldırsanları idiler. Onlar, yanı o elli yedi kişl şimdi sonsuz bir karanlıgm içindeler. kalanlar daha bir ışısın, kalanlar daha bir mutlu olsunlar diye öldüler. • Ters yüzü dönüyorum sokaklara. Bir ara sokakta orospular dola nıyordu. İrili ufaklı bir yıgın orospu. Gövdelerinı satacaklar da yaşayacaklar. Kendinden. ıçlnden yani özünden bir seyler vermeden gövdeyi vermek olanaklann içinde midir?... «Hey!... Mister!..» Bir metre elli sanüm, ya var ya yok boyu. Bakınıyorum. Bbyle küçücük kadınlardan oluşan bir grup var. Yaşları degil küçük olan, gövdeleri. Akhma Ma. laparte'nin «Can Pazan» gellyor. O sözünü ediyordu kitabında bu tür orospulann rar oldıığundan. tri yarı Karaderili asker lerle düser kalkarlarmış Venedik'te. «Hey, you Mister!...» • Gece yanlan sokaklarda buntar doİBştıkça, en kutsal şey. cın sel birleşim toptan ya da perakende satıldıkça. kımı ölümler bir parça da olsa boşunadır. Evet, bunlar perakended. \A%bon'un arka sokaklannda kendilerini satıyorlar. üfak ufak. azar azar. Bir de toptan satanlar vardır. Bir kez satılırlar onlar... Toplum içinde saygındırlar. kocalan yani toptancılan vardır. • Elli yedi Wşl. Şlmdl benrm dllimi elli vedi kişi daha az konuşuyor. Acı bir şey... Çeviren: Ali Sirmen Hiç tdmseye asık olrnamıştım ve herhalde beni hırsız yerine koyan bir kıza tutulmakla işe başlayacak da degildim. Ama o güzel saçları gördügüm anda, bunları Hacı Stavros'un pençesinden kurtarmak için ne gerekirse yapmaya karar verdim. Düşününce, kaçmanın olanak dışı olmadığı sonucuna vardım. Hacı Stavros'un daıresı yönünden kaçamazdık. O yönden gitmeye kalkarsak, hırsızlann kampını geçip, yırtıcı köpeklerden oluşan ikinci güvenlik çem berini de yarmamız gerekecekti. Bir tek uçurum kalıyordu geriye. Şöyle eğilip bir baktım. Evet gerçi kaya tam anlamıyla dikey iniyordu. Ama aşağıya inmeyi sagiayacak, girinti çıkıntılar da yok değildi. Üstelik orasında burasmda küçük ağaççıklar da bitmişti. Bu yönden kaçmayı güç kılan tek şey şelale idi. Bîzim dairemizden çıkan kaynak, kayanın üzerinde bir şelftle oluşturarak aşagıya akıyordu. Dogal olarak bu durum kayaronı yüzeyinin kayganlasması sonucunu doğruyordu. Üstelik de başından asagıya buz gibi bir suyu yerken, sogukkanlılıgını koruyarak bu güç inisi başarmak da pek mümkün degildi. Ama acaba, selâlenin yolu degiştirilemes miydi? Çevreme soyle bir bakınca, kaynafın eskiden bizim dairemizi meydana getiren yerde bir göl oluçturduğunu anladım. Ülkede ardı arkası kesilmeyen depremlerden biri, küçük gölün kıyısındaki topraklan çökertmiş, kaynak da bu boşluktan ovaya doğru bir şelftle oluşturarak akmaya başlamıştı. Kaynağm akışım eski biçime sokmak, dogal seti yeniden onarmak bir iki saatlik bir şeydi. Gece işe girişince, kısa zamanda suyu eski haline getirmek mümkün olacak. Geceyansı rüzgân da, kayalan kurutacaktı. Kaçışımız ise yirmibeş dakikadan fazla »ürmezdi. Bir kez kayalığın dibine vardık mı Atina karsunızda demekti. Yıldızlar bize yol gösterirdi. Evet yol pek iyi değildi, ama hiç değilse, haydutlarla karşılasmak tehlikesi de yoktu. Kral sabah, geceyi nasıl ge çirdiğimizj sonpaya geldiğinde, bizim bütün gece kaçışımızı hazırlayıp, gerçekleştlrmekle uğraştığırhızı giJfecek ve tutsaklannı muhafaza etmek için bir şelâleye hiç bir z*man ğüvenilmemest gerektifini anlayacaktı. Bu tasan bana öylesine mükemmel geldi Id, hemen ilham perime açtım. Mary Ann ve Ba:an Simons önceleri beni bir kışkırtıcı ajanmışımcasına ihtiyatla dinlediler. Ama kısa bir süre sonra genç ve güzel İngiliz kızı yerinden kalktı gidip uçurumun dibine baktı ve: Eret Inüebilir, dedi. Tabil yalnız basına degil. Güçlü bir kolun yardımiyle. Kuvvetli mlsiniz bayım? Neden bilmiyorum, İlk anda akhma gelen cevabı yapıstırdım. Bana gUvenirMnia kurvttimin kim*e duramaz. önünde S AL A Z AR KÖPRÜSÜ ANA Lizbon'u bir yakasından öteye bağlar Salazar köprüsü. Bu köprü, belli bir dönemin belli bir simgesidir. Her gelen yaban cıya özenle gösterilir. Kaba ama görkemli bir görünüşü var. Devrimden sonra adını değiştirmişler, 25 Nisan Köprüsü olmuş. Değişmeyen, değiştirilemeyen de koprunün kocaman ayağına işlenmis olan «Salazar» adı... öylesine derinden oymuşlar kl. kolay değil silmek. Kolay değildir fasizmin kalıntılarını silmek. Lizbon'un banliyösü Cascais'e doğru uzanınca, tepelere doğru ağaçların arasında çok büyük yapılar görürsünüz. Salazar döneminin zengiıüerl yışar. Çok büyük parklar görürsünüz... Çok büyük anıtlar. Fortekiz'in deniz aşırı politikasını simgeleyen ve gemiyle yola çıkısı anlatan anıt gerçekten düşündürücüdür. Salarar Köprüsü'nün üstünden geçiyoruz. Elimden geldiğince ağırdan sürüyorum arabayı. Lizbon daha bir iyi görünüyor buracfan. Kentin ötesindeki «Teneke Kent» hiç görünmüyor. (P^âilarJa dc^lu kıyilar, parklar ve ybntular... öylesine gjizeldir ki, Salazar'dan bakarsanız Lizbon. Plâjlardaki kadınlar kızUr, plâjlardaki oğlarv lar herifler hiçbir şeyi umursan^adan d o ğ a n ı n güzelliklerinden yararlanır gibidirler. Ama bir perdedir bu yoksullugun önüne çekilmiş konaklardan saraylardan anıtlardan olu san bir perde. Salazar Köprüsünden geçersemz, ama yalnızca ordan geçerseniz Okyanusa açılan büyük bir kentin güzelliklerini görürsünüz. Toplumsal sorunlarrfan uzak, bir doğa olayıdır. I^tanbul Köprüsü ile karsılastırıyorum kafamda. Gerçekten bizimki daha güzel, daha yalın ve daha da içten. Hangi gemlye binenem bineyim Ben senin o|lunum ana Varnn knrşunlar girsin yüreğime Acılar dolsun Açılsın damarlanm tek tek Boşalsın kanım Kimi yerde ölüm daha etkindir yaşamdan örgürlükten daha etkin olması gihi tntsaklıgın Ksyısüann dallannda olması gibi tıpkı n.ü. Her türden insan, Atlas Okyanu sunda ikinci kez giriyorum denize. Sonsuza doğru açıhyor deniz. Saat sabahın 9.30'u. Günes toprağa yaklajmı? gibi bir şey. Denizden yetmis metre kadar uzakta çadırlar. Bir çadır da biz tutuyoruz. Kırk eskudo. Deniz, insanlar ve kum. Gerçekten de çok sey düsünemiyor insan, bırakıyorura kendimi. Karsıki kıyılar, «radaki adalan saymazsak Amerika olmalı. Kara'nm bittiği bir yerdeyiz. Bir iki vapur geçiyor uzak tan. Yanunjzdaki çadıc.d^ d<jr^ taoe Almgn var. Üç kadın tir erkek. Şaşılacak sey, öylesine inceler, öylesine vermeyi seven kifiler ki, kadınlardan biri sigara sunuyor durup dururken, üstelik de «golvaz« Fransız sigarası. Gülümsüyor. tçtenlikle gülümsüyor. Ülkesinde hiç de böyle değildir bu kadın yabancı ülkede olmanm ge tirdiği bir durum olmalı. Alman larla dostluk kurmak isterseniz, Almanya'nın dışında lcurun. Gerçek bu. Denizden böylesine uzak olmamıza şa«mıştım ilk önceleri, giderek anladım, Gel'git olayı var. Evet deniz elli metre falan çekili yor kıyıdan. Gün döndükçe, deniz bize doğru gelmeye başladı. Ak»am üstü onbeş yirmi metre ötemizdeydi. Deniz yorgunu olarak döndük akfam otele. Yapılacak islerin en doğrusunu yaptık. Doğru kahveye. Tıpkı tstanbul gibi yedi tepe'nin üstüne kurulmuı olan Lubon'un kahvelerine. Kahve'de çok az insan var. Bos denecek kadar az insan. Boğa gü resine mi gittiler, yoksa tiyasal bir toplanüya mı?.. Genç bir kız elinde bardaklarla geldi masamıza. Durdu, yüzümüze baktı bü" süre. ^ransız olup olma dığımızı sordu. Türküz, dedim. Yüzünde bir sevinç. Avrupa ül kelerinde böylesine bir sevinme türüne çokça rastlanmaz. Turco Turco ha!. Öğrenci imiş, akşamlart kahvede çalışıyormus. Sosyalist parti sinden yanaymış. Biraz tombulcana, güzel bir yüzü var. Bütün kı yı ülkelerinin halklan gibi, taüı bir geveze. Her şeyi yanıtlıyor. Bütün amacı iyi bir mimar olmak. Ingilizce de okuyormuş. Devrimle, Komünist Partisi ile, askerlerle, sosyalistlerle ve daha ne varsa onlarla iİRili soruiar so ruyonım. Yoksul bir aileden geliyor. Dev rimi tam bir kurtulus olarak niteliyor. Amerikalılardan korkuyor. Sili'de yaptıklarını yapmasalar bari, diyor. Komünist Partisüıin başkanmı seviyormuş ama, komünist değümiş. İşin aslında, Alvaro Cunhal da gittikçe kendilerine yanaşıyormuş, cProletarja Diktatörlüğü»nden vaz geçecekmiş komünistler. Hattâ, kapitalist düzenin yürümesine de ses çıkarmayacaklarmış, bankaları ve tekelleri devletlestirmekle yetineceklermis!.. Peki ama o zaman nasıl bir ayınm yapılacak, sosyalistlerle komünistler arasmaa? Bir çeşit dudak büküyor. Askerler de böyle istiyor. Biz Avrupa'da yasamak zorunda yız. Başka türlü olamaz. Yürümez işler. Elimizdekileri de yitırmek istemiyonız. Maoistler öyle demiyorlar ama. Oooo. diyor. Onlar gerçeklerl görmüyorlar. Hep varsayım on ların ki!.. Çin nere, Portekiz nere!.. Aydınlarımız da onlara karsı. Biz Portekizliyiz. Artık ne çe şıtten olursa olsun. bu\Tirgan yö netim istemiyoru». Buyurganlık bitti. Duruyor. Siz de çok iyi yaptınız, diyor. Neyi çok iyi yaptık? Kıbrıs işini. diyor. Yunan cuntası da sizin sayenizde yok olup gitti. Ben de böylece öğreni Portekizli genç kız Amerikalılardan korkuyor «Şili'de yaptıklarını yapmasalar bari» diyor. yonım, Yunanistan'da cuntamn yok olup gittiğini. Gidebildiği ka dar gitsin. Dönmeyecek kadar uzaklara. Asıl sıra simdi îspanya'da. Biz simdıye kadar onların yüzün den devrim yapamamıştık, şimdi onlar bizün yüzümüzden devrime kavuşacaklar... • Otela dönerken düsUnUyorum. Evet, gerçek bu. îspanya fasizmi kuroluşundan bu yana * en sor günlerini yaşamaktadır. «Dökülen kan'ın hesabı aorulmadıysa / Sorulmayacak sanmayın.» Garcia Lorca yalan söylemiş olamaz. Valancia'da dökülen kanın hesabı sorulmamışsa, sorulBu hesabın sorulması günlerl ya kındır. Portekiz'de olan devrim, nasıl sonuçlamrsa sonuçlansm, yankıları tıpkı Sili olayı gibi bütün dünyayı kapsıyacaktır. Görünen odur ki tspany3 bu devnmin etkisi dışında kalamayacaktır. Eski düzenin dayanakları her gün biraz daha eriyor, her Rün biraz d&ha dibe gidiyor. • Otele girmeden önce bir İki yabancı gazete aldım. Portekiz gazetelerinln başlıklan TUrkiye ile dolu. Boy boy Ecevlt'in re Turhan Güneş'üA resirnleri. Otelde gözlüğü burnunun , üstündeota* "toışılayıcı trtriagıt tutuşturuyor elime. Büyükelçilikten yazdınlmış. Kıbns'ta ateş kes uygulanmaya başlanmış. Barış Harekâtı adı verilen davranış sona ermis. Elli yedi şehit vermişiz... Bir seyler tıkanıyor gırtlağıma. Birden bire bir yerlerim başlıyor acımaya, ama nerem acıyor bilemiyorum. Akşama kadar YARIN: TENEKE KENT Hiç de özel bir niyetle «öylemedigim bu sözler biraz münasebetsiz olmalı ki Mary Ann kuanp btfinı önüne egdi. (Drram m ) Gel/git Ağır bir sıcak. Cascais'e varmadan bir plaja fidiyonız. Küçük küçük çadırlar kurulmuş kıyıy». Hava sıcak. MALKOCOĞLU yazan veçizenrAyhan BAŞOĞLU BANYA LUKA'NIN TOPLARI DiŞİ BOND * £ w ıV ^F7 İK.ÎİZ ^v . «/ I ^B TİFFANY JONES JGAMAOVA AOAU^OINOA AICOS. uws\z VA GARTH HI7O
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear