25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CtTMHimiYET Ocag 1974 61 Mİ ? . ' . . . 1 füHAF FAKM" VÜK İHJANlAAlkl 50 jlACAKrı M . Î3J'^ ADA M M?ANFİIH0£A.H J MEM HALÎNpE.OLMcDfN / Toz Duman Içinde TALİP APAYDIN • 127 He ya gidelim, dedi Zirer Hoca. Sonra, yine geliriz. Allahaısmarladık kumandan bey. îbrahim Bey elini uzattı: Güle güle efendim. Memnun oldum, taniştik. Testici Bayram, Hacı Nuri Efendl ağırdan aldılar. Arkasından Konustular: Hıı... Bu da geldl bak, kuvayimilliyecl. Gördünüz ya beyim, çete başı... Hangisi, uzun boylu olan? He ya, o iste. Adı neydl? Hemen defterini çıkanp yazdı: Hımm... Belll oldu zati. Baska var buralarda, adları? Var ya beyim, olmaz rm? Neler çektik bunların elinden. Geldlniz de kurtardınız. Bun dan sonra yapamazlar gayri, geçti... Kim var başka, imam mi? Yok, o değil. Molla Mahmut derler birlsi var. Kara Zühtü, Kâzım, riaceli, BUâl... Hjmm, başka? Hepsini yazdı. Aşır... Aşır yok. O sonradan düzeldi. Olsun, adı bizde buiunsun. Hepsl bu köyden mi? Evet beyim, hepsl bu Köyden. Çok hınnrdır bu kcy. Hımm. Çimdi nasillar? Yine yaparlar mi? Ne yapacaklar, geçti gayri. YapamMl*r. Silâhları var ml? Var ya, olmaz mı? Tabanca, mavzer, bepsi var. îbrahim Bey atına binmişti, geri dönüp baktı. Kendisi hakkmda konuştuklarını sezinledi. Yüzü iyice bozuldu. Atını köye doğru sürdü. Geri çağınrlar diye bekledi. Çağırırlarsa dört nala uzaklasmayı dUşündü. Fakat çağırmadılar. Sonra haHederiz, dedi Yunan kuman. danı. Simdi buraya geldi, «hoş geldin» dedi. Şündi yakışık almaz. Nasıl istersen bey. Haberinbs olsun da, ona göre davranm. Testici Bayram ellerini uğusturuyordu. 31 Akşamdan sonra hava kararmıştı. Molla Mahmut sıkıntılıydı. îçeri giriyor, dışarı çıkıyor, ne edeceğini bilemiyordu. Sedire uzandı, uyuyamadı. Oflayıp pufluyordu. Birden kalkıp yürüdü: Nereye? dedi, anası. Geliyorum. tbrahim Beyle blr konuşaeagım. Ne konusacaksın tbrahim Beyle? O ken dini kurtardı. Siz başınızın çaresine bakın. Nasıl kurtardı kendini? Hoş geldine gıtti ya, kimöilir neler dedi. Bu zmgin durzüler her kaba işerler. Daha ögrenemedin mi? Yok ana, öyle şey mi olur? Çık.p yürüdü. köy karanhklar ıçindeydi. Arkaya dolanıp baktı, ovada Yunan askerlerinin konakladıgı düzlükte pınl pırn ışıklar yanıyordu. Geçici bir elektrik çekmı?lerdi herhalde. Ya da lüks lâmbalan yakmışlardı. Parlak ışıklardı. Karanlığın içinde küçük bir şehir jfibi görünüyordu uzaktan. Îbrahim Beyin evine vardı. Avluda yeni bir hazırlık yapılıyordu. Neydi bu? Kapıyı vurdu. Kim o? Benim, dedi usulca. Havlayan kopekler susturuldu. Kapıyı açtilar. Ibrahim Bey gıyinmij ku$anmı», ata binmek üzereydi. Molla Mahmut'u görünce bir bozuldu. Habersizce gidecekti herhalde. tyi oldu geldiğin Mahmut, dedi. Ben de sana haber bırakacaktım. Gel şöyle... Kıyıya çekti: Ben Sandıkh'ya kadar gidecejim. Hem blrkaç gün kaybolacagım, hem de sorup ögreneceğim bakalım, ne yapacagız, ne yapmamız gerek? Gidip orduya katılalım, dedi, Manmut. Doğru, ben de öyle diyorum. Bu adamlann niyeti kötü. Bizi rahat bırakmıyacaklar. Gâvurlara fitleyecekler. Onlar da kimbilir ne eder. Siz de ele geçmeyin. Kaybolun ortadan. Birkaç gün saklanın. Nereye saklanalım? Baska köye gidin. Bir deliğe girin. Ev. de durmayın. Ben sorup ögrentyim bakalım, nereye gitmemi* uygun olur. Bir haberimi bekleyin. Molla Mahmut cevap vermedi. Kısmıstı, burnundan soludu. Bugun karşılamaya mı gittin sen gâ. vurlan? Gittlm ama karşılamaya değil. Durumu anlamaya gittim. Nasıl durum? îyi değil. Hemen yanasmışlar. Daha ilk gün söyledller bizi. Hacı Nuri, Testici Bayram, bizim sersemler... hepsi oradaydı. Hacı Nuri yüklerle hediye getiroi. Koyun, tavuk, yu murta, yağ bal... Vay nanjussuz vay!. (DEVAM1 VAR) MOSKOVA KIŞ FESTİVALÎ 10 YAŞINDA Zahir Güvemli NIYAZI: «YUNUS EMRE ORATORYOSU BENİ ÖLDÜRDÜ» oakova'nm bir Saelliği rarlır: Kimı ararsanız (yabancıysanız) yerinde bultmazsı nız. Aradığimz ya hastadir, ya tatile gitmıştir, ya da ba&ka bir fehirde görevlidir. M Gerçi ben, Sovyet Yazarlar Bir liği'nın davetlisi olan Necati Cu malı ve daha sonra şair Metin Eloglu ile me&gul oldugu içın Moskova radyosu TUrkçe yayın baş raportörü Nuri Maharanov'u bulamayacağını, diğer raportör Ahmet Zekeriyef'in ise Bulgaristan'da olduğunu biliyor dum. Ama sonunda, Nuri Bey'le hiç değilse telefonla konuşabildik. Ünlü şef ÜnlU orkestra sefl Niyari, aylarca Türkiye'de kaldıktan ve Saygun'un Köroğlu'sunu yönetip Yunus Emre'sini hazırladıktan sonra Sofya'ya gitmisti. Benim Moskova'da olacağıra tarihten önce o da gelecekti. Bunu biliyor dum. Ama bulabilirsen bul Niyazi'yi. «Baku'ya gitti»den tutun, «Daha gelmedinye kadar her türlü cevapla karşılaştıktan ve belki yirmi yerde aradıktan sonra nihayet evinde, Baku'ya gitmek üzere yola çıkacağından üç saat önce eşi Hacer Hanımı yakalayabildim. Pek sevindi ve pek dövündü. Gorki Prospekt'e yakm olan eve gittiğim zaman (burada rehberimiz Viktor'un j'ardımını teşekkürle ananm), Niyazi yoktu. Kültür Bakanlığın dan Pleşkov'u görmek Uzere git mişti. Trenin kaltanasma ise Ug saat kalmıştı. Hacer Hanım, bir yandan çay ikram ediyor, bir yandan sağa sola telefon ediyor, bir yandan da İstanbul hatıralarını Devlet Operasınm çalışkan yöneticilerinden Abacı'yı, üstad Cemal Beşit Rey'i evinde ziyaretlerini hasretle anıyordu. nuzm adamı zaten. Büyük hümanisl Saygun, onu öylesine güç bir müzilüe dile geürmij ki, canım çıktı detem yerinde olur. Az kal nn çıkacaktı canım çünkü. Öyleaine yoğun bir çalıjma istiyor o oratoryo. Gerçi basardık sayılır. Am» neler bahasma. Bu seferki gelisimde iki sahne eeeriyle uğra şacağız. Aydın Gün, büyük bir rejisör. Çaykovski'nin «Maça Kızı> ile operet olarak bizim «Arşın Mal Alan.ı sahneye koymak istiyor. Bolşoy'la temasa geçtim. cMa ça Kızı»nın dekor eskizlerini ve Baku'dan da «Arşın Mal AIan>m partUyonlarım alıp martta Istanbula geleceğim. Çalı;malara erken başlamak gerek. îki eser de sanınm istanbul Festivali'nde yer alacak. Istanbul Festivali'nde, Saygun'un «Köroglu» operasıyle cYunus Emre»sini yöneten UalU çet Niyazi Tagızade, Moskova'daki evinde. eşi Hacer Hanımla.. lümde de benim cRast senfonik makaamnımı yorumlayacak . Evet, ben makam diyorum. Bununla yalnız majör ve minör'leri kasdetmiyorum. Biz makam diyersek bu senfonik bir parçadır. TUrk müziginin batılı polifoni tekniğiyle bağdaştırılması için ugraşıyoruz. Bence asıl müriğimiz budur. Biz bunlan konuşurken kapıcı valizleri aşağıya indiriyor, Hacer Hanım sofrayı toplayıp çaylarımızı tazeliyor, yine müzisyen olan bir misafirleri de ona yardım ediyordu. Bu sefer Niyazi: Moskova Kış Pestivali'ni nasıl buluyorsun? dedi. Düsündüklerimi söyledim. Sonra. yaJunda İstanbul'da görusme dilekleriyle ayrıldık. Ben, otelime dönerken, Kış Fes tivali Uzerine dUşünmeğe devam ettim. On yıldır tekrarlanan ve programında pek az değişiklik yapılan bu festivaller elbette büyük bir organizasyonu gerektiriyordu. Gosskonsert ve Intourist, bu organizasyonu gerçekleştirirken, aradan geçen yıllara rağmen yine de bazı tatminsizliklere yol açacak ihmaller yapıyorlardı: Pestival programları çok önceden belirlendiği halde, buraya gelecek olan memleketler deki ajanslanna bu programı aynntılarıyla bildirmiyorlar, bildir seler bile gelecek olanlara tercih hakkı tanımıyorlardı. Rusya içindeki programı tamamiyle Intourist (tnternational Tourism) yönetimi hazırladığı için meselâ sırf bu maksatla Moskova'ya gelen Türk gruplan Nazım Hikmet'in Arif Melikof tarafından bestelenen «Legenda o Lübvl (Aşk MasalO» adlı balesini, yani Ferhat ile Şirin'i göremeden Leningrad'a uçmak zorunda bırakılıyorlardı. Gerçi ben geçen gelisimde bu nefis eseri seyretmiş, Melikov'un müziğini zevkle dinlemiştim. Ama ya yalnız bir defalık gelenler? Hiç değilse tntourist, dış ajanslarma da inisiyatif tanımak ve kontenjan vermek zorundaydı. Buna rağmen, bu yıl, Kış Festivaline gelenlerın sayısı 23.000 kişinin üstüne çıkmış bulunuyordu. MALKOÇOĞLU yazan ve çizen.Ayhan BAŞOĞLU 5ÜPHELİ ZAFER «Rast senfonik makaam» Niyazi'ye şunu sordum: Peki, Moskova'da hiç bir çalışmanız olmayacak. mı? Olar, olar, dedi. Bu şubatın onbeşinde, Konservatuvar bilyük saJonunda piyanist Andrei Eşbay'ın çalacağı bir konser yöneteceğim. Eşbay, kendi piyano konçertosunu çalacak. îkinci bö Y AR IN : Sovyet Balesinln Altın Çağı DİŞj BOND Nihayet geldi Nihayet Niyazi geldi. Acele ku rulan sofraya oturduk. Hemen Sofya'da nasıl üjüttüjünü anlatmaya bajladt. Orada yonettiği kon •erleri saydı, döktü. Sonra da: Aydın Gün, benden «Maça Kızı» ve Arşın Mal Alan» için çalıjmak üzere Istanbul'a martu gelmemi istemijti, dedi. Ben bunu yapabilirim ve yapaca|ım. Ama resml kanaldan yazalı bir mü racaat jarttır. Her yerde olduğu gibi, burada da, Devlet adına baj ka memlekeücre gidenierin bagh oldugu bir takıtn resml işlemler var. Bunu yerine getirebilmemiz için vaktinde davranmak gerekiyor. Istanbul'u göreceginiz geldi mi? diye «ordum. TİFFANY JONES >U6UNU oiy&fl" iişipll irnVC J ı ıifrrrTTrf Hem de na«l... dedi. O Boğazi{i'ne doyum olur rou ki? Ama bu sefer, Türkiye'de çok yorul dum. Türk sanatçüarıyla çaliînıaktan büyük zevk duyuyorum. Hepsi çok iyi Çocuklar. Çok anla yışlı, müzik bilen insanlar. Istan bul ve Ankara orkestraları oUun, korolan olsun bana çalışma zevki bakunından zevk verdi. Ama eserler... O büyük sanatçı, kompo liatör Adnan Saygun... Gerçekten dünya çapında ve dünyanın nere sinde olursa olsun birinci sınıf bir insan. Cemal Re»it Rey gibi, Say gun gibi büyük bestecileriniz var ken Türk müziginin neden hâlâ bütün dünya orkestralannca kapı şılmadığına şaşıyorum. tlle de Yunus Emre... Beni öldürdü. Mü zik demek Yunus demek. Tarih ve fikir hüviyrtiyle Yunus çağı BUMU?
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear