Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
12 îklncikâmın 1941 CUMHURİYET 8ON ftoe/erfra JMWSLİCMWI Iman harb tayyarelerinin Ak denizde İtalyan tayyarelerim yardıma başladıklan, son Ilnıan tebliğinden anlaşılıyor. Dış göserişlere göre bu Alman yardunı, daha >nce yapılan İtalyan yardımına bir mu\abeleden ibarettir. Italyanlar, Ingilteeyi bombardıman için Almanyaya yariım ettikleri için, Almanlar da bu neakete mukabele etmek için Akdeniz ıarekâtına iştirak ediyorlar. Dış gösteışlerin bu mahiyette olmasına mukabil, şin iryüzü herhalde bambaşka bir maüyertedir. Çünkü İtalyanın tngiltereyi ombardımana iştirak etmesi, Almanyann acze uğradığı bir sıraya tesadüf etniyordu. İtalyanın İngiltereyi bombarımana iştiraki, Almanyanın askerî satetini artınnağa hizmet etmediği gibi agilterenin de daha fazla tahribine ardım etmemiş, belki İtalyaya bir sürii ayyareler kaybettirmekle kalmıştı. Alraanyamn İtalyaya yardımı ise, daa başka şartlar dairesinde vuku buluor. İtalyan ordulan gerek Arnavudluk ephesinde, gerek Lib\a dalıilinde mağjbiyetten nıağlubiyete uğramakta ve alyanın prestıji bu mağlubiyetler yüLİnden telâfi edilmez darbeler yemek:dir. Bundan başka İtalyan donanmaı, Akdenizde hiçbir mevcudiyet gösteümiyerek maddi ve manevî hakimiyeİııgiliz donanmasuıa bırakmış, İtalyan ava ku\veti de kendisinden umulan ıuvaffaldyetlerin birini kazanamamışr. Alman yardımı bu şartlar içinde vuu bulduğu için bir şükran mukabelesi Imaktan çıkarak İtalyan müdafaasını oğrudan doğruya ele almayı istihdaf :len biı mabiyet kazanmaktadır. Bu da ılmanyanın İtalyadan yardım göreceıne ona yardım etmek mecburiyetinde altlığını tebarüz ettiriyor. Almanyanın alyaya bu şekilde yardım etmesi, onun endi miidafaasından başka İtalyayı lüdafaa yükünii de sırtlamağa başladıını ve bu yüzden mes'uliyetlerini artırığını anlatır. Alman tayyarelerinin Akdenizde vuu bulan harekâta iştirakinin bir manası a, İtalyanın «Bizim denizimiz» diye beimsediği Akdenizde bir ortak kabul eecek derecede kendine güvenmek kailiyctini kaybetmeğe başladığıdır ve ütün bu maddî hakikatlerin ifade ettiği lana İtalyanın aczini itirai eden bir valyet almış olduğudur. Askere kışlık Alman tayyareleri Memleketin her yerinde eşya teberruları hararetle devam ediyor Akdenizde Ankara 11 (a.a.) Askerlerimize yapılmakta olan kışlık hediye teberrüatma dair bugün aldığımız telgraflar, Düzce kazası halkının 3,815 parça muhtelif eşya ve gene ayni maksada sarfedilmek üzere 805 lira teberru eylediklerini, Tokad halkının 1,109 parça, Erbaa halkınm da 2,138 parça eşya vermiş olduklarını bildirmektedir. Eleşkirt'de 800 çift yün çorabla 35 çift muhtelif eşya teberru edilmiş, Ürgüb halkı da 1,764 parça yünlü eşya vermişlerdir. İfalyan ordusundaki Moravya'da Polik Arnavudlar silâlı fabrikası İtalyanlara ısyan ettiler ve dağlara çekildiler • Manastır 11 (a.a.) Rdyter'in Arnavudluk hududundaki hususî muhabiri bildıriyor: Zorla İtalyan ordusuna yazılan Arnaud askerleri, dün, İtalyan cephesinin gerilerinde bir mmtakada isyan etmişsr ve bu isyan bastırılıncaya kadar düşmcna büyük zayiat verdirilmiştir. Bu Arnavud askerlerinden bir kısmı dağla•a iltica etmiş ve buralarda mukaveme:e devam etmekte bulunmuştur. Noel arifesinde Çekler tarafından berhava edildi Londra 11 (a.a.) Londraya çok ıyı kaynaktan Almanyanın dogu Moravyasmdaki büyük Policke mühımmat fabrıkasının berhava olduğunu bıldiren malumat gelmiştir. Bu haberi neşreden Evening Standard gazetesi şurüarı ilâve etmektedir: Bu fabrika memleketin en mühim fabrikalarından biri idi ve işçılerinin ekseriyetıni Çekler teşkıl ediyordu. Almanlar .1939 da ÇekoSlovakyayı işgal ettiklerindenberi fabrıkada yerleşmişlerdir. Felâket Noel arifesinde vuku bulmustur. Birbirıni takib eden üç infılâk vuku bulmuş. 100 kilometre kadar uzakta bulunan Brno şehri sarsılmıştır. "Proleter,, İtalyada şeflerin serveii! Mareşal Grazyani bile sinema şirketleri işletiyormuş! Atina 11 (a.a.) Yunan efkân umumıyesi, İtalyan faşizminın bırdenbıre bayrak değıştırerek Proleteryanın kızıl bayragını kaldırmakta olduğunu müstehzi bir sürprizle müşahede et mektedir. Halbuki, faşizmin teessüsünden bu güne kadar sarih surette plu tokrat mahiyetli ve kat'i surette işçi ler aleyhine müteveccih bir çok faşist siyaset tezahürleri sayılabılir. Bugünkü Estia gazetesl, birdenbire amele elbisesi giyen ve Proleter şefi gözükmeğe kal an bazı yüksek faşist şahsiyetlerinin hakikî mahiyetini gösteren bir makale neşretmektedir. 1 Mossolini'nin Isvlçre ve cenubi Amerika bankalarına yatırılmış büyülc ıir şahsî serveti vardır. 2 Ciano'nun bir çok defa milyoner ıir endüstri şefınin oğludur. Ciano ailesinin sahib olduğu muazzam zırhh inşaatı endüstrisi. halen bizzat İtalya Haıiciye Nazırı tarafından idare olunrpaktadır. 3 Mussolini'nin oğlu Bruno Mussoünl, hâlâ Littoria havacılık şirketinin esaslı aksıonerlerindern biridir. 4 Kardeşl Vittorlo Mussolinl. muazzam kârlar temin eden ve devlet taafından yardım gören buyük bir sinema şirketinln birincl aksioneridir. 5 Mareşal Graziani, bir çok sinema şirket ve müesseselerinin sahibidir. 6 Nihayet faşizmin akıl hocası Kont Volpi, Avrupanın en büyük ka pitalistlerinden birisidir ve İtalyanın en zengin adamıdır. Estia, makalesini söyle bitiriyor: «İste birdenbire Proletaryanın bay raMarı faşizm komedisini oynamağa kalkan zevat bunlardır. Bu çifte şah lyetliliği her halde yalnız Pirandello izah edebilir.> "Hakimiyeti Milliye,, gazetesinin 20 nci yıldonumn Ankara 11 (Telefonla) Partimizln gazetesi olan Ulus, halefi olan «Hakimiyeti Milliye» delâletile İstiklâl Harbl yıllarına ve mücadelelerine karışan bir maziye maliktır. Hakimiyeti Milliye gazptesinin kuruluş tarıhi bu sene 20 ncl yılı bulmuş oluyordu. Bu vesile ile dun Ulus gazetesi tarafından Ana dolu kulübünde bir toplantı ve çay ziyafetl yapılmıstır. Büyuk Millet Meclisi Reisi Abdülhalik Renda ve Başvekil Dı. Refik Saydamla bütün Vekiller, Mület Meclisi ve Cumhuriyet Halk Partisi riyaset divanı ve idare heyeti azaları, Parti Müstakil Grup reisi, Hakl miyeti Milliye gazetesinin bas.rn.uhar rirliğinde bulunmuş olan Kütahya meb'usu Receb Peker, Ankara meb'usu Falih Rıfkı Atay, Lâhey elçisi Yakub Kadri Karaosman ve gazete tahrir heyetine iştirak etmiş olan bütun mu harrir arkadaşlarla Ulus tahrir heyeti. matbuat mümessilleri bu kutlama toplantısmd» hazır buhınuyorlardı. Bil vesile şerefli mazi yâdedilmiş, Ulus gazetesi tahrir heyeti tarafmdan bir hatıra olmak üzere öavetlılere Hakimiyeti Milliye gazetesinin ilk numarasmdan birer tane dağıtılmıştır. •** Fobruğa karşı: Abnan tayyarelerinin Akdeniz hareâtına iştirak etmekte olmalarına rağteu askerî harekât her yerde İtalya leyhinde devam ediyor. İngiliz ordulan ardiaya karşı tatbik ettiği hareketi nuli de Tobruka karşı tatbik etmekte î bu mühim linıanı zapt için hazıriıkırını tamamlamaktadır. İngiliz hava uvvetleri burada bombardıman edilme» değer her hedefi mütemadiyen dövüor ve İngiliz donanması Bardianın zapna yardun ettiği gibi, deniz yardımına ıha müsaid olan Tobruk limanına Ftrşı hareket için de askerî hazırhkiarıu 'kemmülünü bekliyor. İtalya ordusunun Tobrukta bir mukail taarruza geçmesi ihtinıali gunden üne zayıfladığı gibi buradaki italyan uvveflerinin deniz yolile ricat etmeleri ıtimali de varid görülmüyor. Onun için urada da Bardia hâdisesinin tekerriir mesi ihtinıali çok kuvvetlidir. leriz. Ulus refikimize daimî basariler dl Dünya izciliği banisinin cenazesi Nyeri «Kenya» 11 (a a.) İzciliğin müessisi Lord Baden Powell'in cezane merasimi evvelki gün Nyeri'deki ika \rnavudlukta: metgâhı civarında askerî bir merasimle yapılmıstır. İngiliz ve cenubî Afrika Arnavudlukta cereyan eden İtalyan birliği hava kuvvetlerine mensub müfunan harbi de Yunan ordusunun yeni rezeler cenaze alayını takib etmlşlerdir. ferlerine şahid olmaktadır. Klisuranın ÖgrenUdiğine göre İngiliz hükumeti izLord Baden ptından sonra Yunan kuvvetlerinm cilerin şefi müteveffa Powell'in cesedinin Westminster kilise•defi bir taraftan Berat şehri, diğer taine defnedilmesini teklif etmiştir. ftan Avlonya limanıdır. Bu iki hedefe ırıldıktan sonra Arnavudluk harekâtı mayı özlediğini ihsas ediyor. son safhasına girmiş olacak ve İtalHabes hududunda: vun Arnavudlukta tutunmasına imkân lınıyacaktır. Harbin Habeş hududuna dayanmağa 7aziyet bu merkezde olduğuna göre başladığı telgraf haberlerinden anlaşıl aıaDİarm İtahanlara tayyare göndcr maktadır. İngiliz kuvvetlerinin Habeş kle İtalyayı desteklemeğe uğraşmala hududundaki bir mevkii mukavemet İtalyan harbinin mukarrer neticesi görmeden işgal ettiklerine dair verilen erinde hiç de müessir olmıyacağa bir haber, İtalyanm pek yakında Habeş nziyor ve bunun İtalyada böylece his arazisi içlerinde de gittikçe büyüyen bir mukavemet karşısında kalacağmı göslunduğu da göze çarpıyor. teriyor. Gerçi Stefani ajansınm dipiomatik Demek ki İtalya her cephede büyük aharriri, ve İtalyan radyolan, İtalyahâdiseler arifesindedir ve bu büyük hâı fcâlâ bütün kuvvetini muhafaza etdiseler, yalnız İtalyan imparatorluğunun ^ni ve hâlâ mihver namına hftrbe de inhidamile neticelenmiyecek, belki de ım etmekte olduğunu ve sonuna kadar bizzat İtalya yanmadası üzerinde ve ırbe devam edeceğini anlatıyorlar. Faharbin bütün seyri üzerinde tesirini gösat bu anlatış da İtalyanın için için bu terecektir. arhin devamını hiç de istemediğini, ömer Rıza DOĞRUL elhd bu belâdan bir an evvel knrtul Belçikanın Kongo Ordustt da harbe iştirak edecek Londra 11 (a.a.) Müstakil Belçika ajansına göre, Belçika Müstemleke Nazırı Delveschauer, Belçika Kongosunda bulunan kıt'aların pek yakında harekâta iştiralc edeceklerint bildirmiştir. Müstemleke Nazırı, halen yanında Belçika Kongosu tımumî valisi Ryckmans ve Belçika Kongosu kuvvetleri başkumandanı General Armons olduğu halde, Kenyayı ziyaret etmektedir. Bu zat, şarkî Airikadaki İngiliz müstemleke makamları ile şimdiden müteaddid görüşmelerde bulunmuşlardır. II Kısa Haberler •k Berlin 11 (a.a.) Posta Nezareti Almanya ile Fransamn işgal altında buuînan kısmı ve Belçika arasında telgraf muhaberelerinin bazı tahdidat ile yeniden tesis edildiğini bildirmektedir. •jç Stokholm 11 (a.a.) Stefani: Suyg ismindeki Norveç vapuru Naugesund civarında bir mayne çarpmıştır. Mürettebatı kurtarılmıştır. İf Bükreş 11 (a.a.) Stefani: Kömür fikdanmdan Yugoslavyada 50 tren lâğvedilmiştir. | Karşıdan, gayet iri bir fildişi yuvarlağını andıran başı, gözlerinin üstüne, sık bü tül perde gibi inen gur kaşları, dışarı doğru devrik, kalın düdakları ve bir kucak sakalile, Leon Tolstoi, korkunc görünmek istediği halde babacanlığını gizliyemiyen bir adam tesiri yapardı. Tolstoi'nin hayatı, biribirinden tamamen başka iki safha arzeder. Olgun Tolstoi, bir devre gelmiş, genc Tolstoi'yi unutturacak kadar bambaşka bir şahsiyet halinde görünüvermiştir. Giyinişi, yaşayışı, düşünüşü tamamen değişen Tolstoi'de tebeddüle uğramıyan bir şey vardı: Garabeti. Asıl ismi Lev Nikolayeviç'ti Prenses bir anadan, kont olarak dünyaya geldi. 1828 senesinde, İasnaya Poliana'da' doğan Lev, yamyassı burnunun, çukura kaçmış, ufacık gözlerinin, yayvan ağzını * büsbütun iri gösteren kalın dudaklar:nın çirkinliğini görüyor, bu noksanı telâfi etmek için fevkalâdelikler yapmağa hevesleniyordu. Zeki, bilgiç, hatta haşari görünmek suretile, tabiatin ihtimamsızlığını örtmeğe, unutturmağa gayret eden küçük Lev ,daha o zamandan, aile araanda, «acayib çocuk» diye şöhret kazandı. Kazan lisesinde, orta dereceden yukan çıkamıyan, Tolstoi, buna mukabil çok kitab okurdu. O mektebi bitirdikten sonra girdiği Hukuk fakültesini yarıda bıraktı. Yazılarile bütün bir milleti coşturan, fikirleri Rus şuurunda ıhtilâller yaratan adam, mekteb hayatında, haylâzlar arasında yer tutan ,bir günü bir gününe uymaz, ifrattan tefrite düşen bir nıahluktu. Delikanlılık çağmda, Tolstoi'nin en büyuk merakı, derlitoplu bir adam olırıaktı. Büyük bir izzetinefse sahib, kerliferli, zarif giyinmek merakında olan bu gencin, sonraları, arkasında, beii kayış kemlrli bir mujik gömleği, syağında mujik çakşırı, dizlerinde kaba çizmelerle edebiyat tarihine dalışı, bu derbeder ruhlu asilzadenin .herşeyden evvel kararsız bir seciyeye sahib olduğunu gösteriyor. Leon Tolstoi'nin gencliği, İasnaya Poliana'daki genc köylü kadınlarile, Petersburg ve Moskovadaki çingene kızlan arcsmda geçti. Daha delikanlılık çağına ayak sabar basmaz kadınlara karşı olan meylini bütün şiddetile meydana koyan Tolstoi, babasmın muazzam malikânesini dolduran genc, güzel köylü kadınlardan usand'kça başmı alıp Peıersburga veya Moskovaya gider, orada, geceli gündüzlü, uzun bir sefahet ve cümbüş devresinden sonra, döner gelirdi. Dostlarına yazdığı mektublarda, kendini bir türlu alamadığı bu sefih hayattan: «Zevk hayatı bana bir dakika boş zaman bırakmıyor» diye şikâyet eder . Tolstoi'nin hayatında gorülen büyük tezadlardan biri de, eserlerinde ve yaşayışında bazan pek ulvî olan bu adamın, kadın bahsindeki alçakgönüllülüğüdür. Tolstoi âşıkane maceralarLnda, daima aşağı tabakadan mahbubeler seçmiş, çiugene kızlan, Kazak kadınları haricinde ,kendisine bir dildade aramağı aklından geçirmemiştir. Maamafih, büyuk edıb, ayni haleti ruhiyeyi, yalnız kadın bahsinde değil, felsefesinin, içtihadmın, edebî ve içtimaî faaliyetinin her faslında ve her sahasında gösterir. Mujik muhiti, Mujik ailesi, Tolstoi'nin hayatı unsuru idi. Önce, merak saikasile Kafkasya askerî mmtakasma giden Tolstoi, bir müddet sonra sırtma asker üniformasını giydıği zaman, cemiyetine büsbütun yeni bir çehre ile göründü. Birdenbire, ruhunda, bir nevi yeni Mesih doğmuştu. Yeni bir din kurmak istiyordu. Bu din, gene hıristiyankktı, fakat beşeriyetin terakkisine hâdim olacakü. İmanla ve esrarla alâkası bulunmıyacaktı. Uhrevî saadeti değil. yeryüzü saadetini temine matuf, pratık bir din! Tolstoi'nin kendi kendine verdiği ve başladığı yerden ileri götüremediği bu yeni peygamberlik merakı, onda çok daha evvelden başlamıştı. Daha çocukken, kardeşlerini etrafına toplar, Allahın mevcud olmadığını söyliyerek, bir inkâr nazariyesi tutturur, onlara yeni akideler aşılamağa çalışırdı. Leon Tolstoi, bir yandan bu yeni dinı neşfe ve tamime çalısnken, bir yandan da, sefahetin ve fuhşun en koyusu içinde yüzüyor, bütün gece zevk ve safa sürdükten sonra, bütün gün dövüne dö Leon Tolstoy « Yeşilay » a u yazunı derin saygılanmla muhterem «Yeşilay» Cemiyetine ithaf ediyorum. Çoban a r ınağanı, çamsakızı derler. Kıymetsizlikleıini en evvel ben, kabul ettiğim bu sa» tırlarm en büyuk kusuru fazla çıplak oluşudur. Fukaralıklanna bağışlan» masını dilerim. *** Yeşil ümid rengidir; hayat rengidir. Tabiat dirildiği zaman yeşerir ve dünyaya yeşiller giydirir. Hatta eskiler buna murad rengi de derlerdi. Onun için daha ismile, Yeşilay bize ümidler vermiş bir müessesedir. Ama ne yalan söyliyelim. Bu güzel müessesenin bütün ulvî niyetlerine rağmen içki gibi süflî, azılı ve utanmaz bir düşmanla boy ölçüşecek yırtıcıhkta olmadığını görmekle mahzunuz. Lâkin bu ayın yesil renginden ümid aldığımız için henüz umudsuzluğa düşmüyoruz. *** Bilirsiniz ki; muhterem Yeşilay Cemiyetinin hikmeti vücudü içki ile mücadeledir. Ne güzel maksad! Ne dehşetli hasım! Acaba bu azılı hasma karşı bu yüksek cemiyet iyi niyetinden daha başka, daha müessir silâhlarla mücehhez midir? H. Varoğlu vüne nedamet ve tövbe ediyor, ifratuı şahıkasından tefritin uçurumuna yuvarlanarak, yaşayıp duruyordu. Sonra, Çarlık hükumetinin, Rusyadaki köleliği ortadan kaldırmağa karar verdiğini işitince, hükumetten evvel dav ranıp, kendi kölelerini azad etmeğe kalkıştı. Malikânesinde, 700 tane Mujik vardı Bunlara toprak verecek, hepsini azad edip, hür birer insan haline koyacaktı. Fakat mujik, bu asilzadenin, kendisi gibi kiyinmesine, kendi arasında yaşamasıdna .kendi çocuklarına hocalık, mürebbilik ,babalık etmekte n zevk almasma, hatta, kapının eşiğine oturup, kundura tamir etmesine rağmen, bu işe akıl erdiremedi; azad kâğıdını imzalamadı. Tolstoi'nin, Çardan daha fazla feÇileden çıkan Kontesin, bazan kendini öldürecek derecelere kadar giden dakârlık etmek hevesi içinde kaldı. asabî buhranları, kocasını mütemadi*** Leon Tolstoi, mizacımn garabeti yü yen tarassud edişleri, peygamber'iğine zünden ,aile hayatında son derece bed ortak ettiği Vladimir'in resmine tabancalar sıkması, büyüler yapması gibi baht olmuş bir biçaredir. Çocukluğunda, bilâhare Madam Bers haller, nihayet Tolstoi'yu canından bezadı alan bir genc kızla oyun arkadaşhğı dirdi ve o zaman seksen iki yaşmda oetmişti. Hatta, bir gün, oyun oynarlar lan bu ihtiyar, bir gece, evinden kaçtı. Bindıği trende, Mujik'lerle dolu bir ken, Lev, kızcağızı pencereden fırlatıp üçuncü mevki kompartımana girmiş atmış, uzun müddet topallamasma sebeb olmuştu. Kader, Tolstoi'nin karşısına, iş U. Bütün ısrarlarına rağmen, vücudleri votka ile kızışan Müjik'lere pencereyi te bu Madam Bers'in kızını çıkardı. O kapattıramadı. Oradan giren buz gibi tarihte, genc kız, yani bilâhare kontes ıüzgâr, onu yarı yolda yatağa serdi ve Tolstoi .plan, Sqnya.vfin sekiz yaijindaydı. 'TSlstcî, Tbir gar şefinin evinde, hayata Tolstoi ise otuz dört yaşına girmişti. Ugözlerini yumdu. zun saçları, karmakanşık kaşları, uzun ToTst'oi. pek genc yaşındayken, dişsakalı, keskin gözleri, dişsiz ağzı, iri kulaklarile bir ayıdan farksızdı. Fakat, leri dokulmuştü ve bir kardeşini a'ıp iriyarı, güçlü kuvvetli bir erkekti ve gotüren verem, kendisine, fikri Babit fazıa olarak konttu. Sonya, izdivac tale halinde bir korku aşılamıştı. Lâkin bini reddetmedi, ama, projenin bozulma seksen iki yaşına kadar yaşadı! Asîl bir suıa gene Tolstoi'nin acayib bir ükri aileye mensubdu ve Kont unvanını taşıyordu. Fakat köylü kıyafetile, köylüyüzünden ramak kaldı. Toktoi, çılguılıklarla dolu sefahet ler içinde ömür geçirirdi! Allaru inkâr hayatını, bütün tafsilâtile, nedametleri ediyordu, din tesisine kalktı! Kadından de dahil olmak üzere, bir deftere günü uzak yaşamayı dininin ve alelumum gününe kaydetmek itiyadmdaydı. Bu beşerî saadetin esası olarak telkin edidefteri, bir gün, on sekiz yaşındaki yordu, halbuki kendisi on üç çocuk bageic nişanlısına okutacağı tuttu. Defter basıydı. mııhteviyatınin Sonya üzerindeki tesiri, Aile hayatında bedbahc olan, içti onun da, Tolstoi'ye dair bir hıkâye yaz hadlarında tek kalan Tolstoi'nin hayaması şeklinde tecelli etti. Genc kız, bu tmı dort kelime ile hulâsa edebiliriz: hikâyede, müstakbel kocasını «ne ihtiyar Her iki manasile «garib yaşadı, garib ne genc» bir erkek olarak tarıf ediyor öldü du. Nişanlısının, kendi hakkındaki bu kanaati, Tolstoi'nin cesaretini kırdı, fakat gene evlendiler. *** Leon Tolstoi, izdivacmdan sonra, daha acib mizaclı bir adam olmuştu. Sonya, tahakkümü sevebn bir kadındı. O dev yapılı, umacı yüzlü adam. bu on sekiz yaşındaki, ufaktefek kadınm karşısmda birdenbire kuzulaştı. On beş sena kadar Dahilıye Vekili Faik Öztrak, Münames'ud yaşadılar. Arasıra, geiıp geçici kalât Vekili Cevdet Kerim İncedayı, kıskanclık kavgaları olmuyor değıldi. İktısad Vekili Hüsnü Çakır, Sıhhat ve Fakat bunlar, karı kocanm sevgisine de İctimai Muavenet Veküi Hulusi Ala lildi. Sonra, Tolstoi'nin, mujik çocukla taş, Maliye Vekili Puad Ağralı bayramı rını okutma ve terbiye etme ıptilâsı, a geçirmek üzere şehrimize gelmişlerdir. Hariciye Vekili Şükrü Saracoglu da ralarmda bir geçimsizlik vesılesi oldu. Yavaş yavaş, aile kavgaları büyüyor, İstanbulda bulunuyordu. Cevdet Kerim İncedayı, dün de dabu arada, Tolstoi, tedricen edebiyattan irelerin tatil olmasına rağmen Devlet uzaklaşıyor, «Harb ve sulh» eserini ka Iıimanları ve Denizyolları idaresinde rısmın ısrarile, «Anna Karenin» roma tetkikler yapmıştır. nını da istemiyerek bitiriyordu. îşi ta Cevdet Kerim İncedayı bu akşam, Bansavvufa dökmüştü. İki sene, koyu bir ta dırma yolile İzmire gidecektir. Dahiliye assub içinde yaşadı. Günün birinde, Vekili Faik Öztrak, daha bir kaç gün birdenbire gene dinsizleşti. «Kiüse, ü şehrimizde kalarak, Vilâyet ve Belediye çüncü asırdanberi, yalandan, zulümden, işleri üzerinde tetkiklerde bulunacaktır. Şükrü Saracoglu ile Dr. Hulusi Aladesiseden başka bir şey değildir» sözünü taş dün akşam Ankaraya hareket etdiline dolamışü. Ailesi erkânuıın, Mos mişlerdir. kovadan olsun, îasnaya Poliana'da olsun, içtimaî mevküeri icabı, monden hayat geçirmelerine kızıyor, muasırlarının, kendisini tekrar edebiyat sahasına çekmek için sarfettikleri gayrete rağmen. «Ne yapmalıyız?», «Benim imanım nedir? gibi incir çekirdeği doldurmaz yazılar yazıyordu. Bu işlerin yanısıra da, kunduracılık ediyordu. Kontes, her gün bir parça daha sinülene sinirlene, kocaiinm yüzünü görmek istemiyecek hale gelmiştL Nihayet günün birinde, aile servetini dağıtmayı akhna koydu. Bu delice fikir, karı koca arasındaki kavgaları korkunc bir dereceye götürdü. Tolstoi, bir aralık Vladimir Grigoryeviç isminde eski bir zabitle tanışmış, neşretmek istediği yeni dine, ilk olarak onu mürid almıştı. Ikislnın Henüz bu haklı endişemize müspet ceetrafında, bir sürü deli, vab verecek bir delile, bir neticeye ve insan toplandı. meczub ve tüfeylî bir galebeye malik ve şahid değiliz. Kontes bu halden şikâyet ediyor: Bundan beş on gün evvel senelik top«Ne garib! diyordu. Hayatta hiç lantısmı yapmış olan bu kıymetli cemibir işde muvaffak olamamış ne ka yette görüşülen sözler arasında iki nokdar serserij divane, meczub, abdal var ta var ki; üzerinde ısrarla durmağa desa, hepsi Leon'un mezhebine giriyor!» ğer. Tolstoi, 1886 senesinde, yetmişini müBir/si: Bu sene bu cemiyete iltihak ve tecaviz bir yaşta «Kreutzer sonate» ı içkiye husumet ilân ederek and içenlerin yazdı. İzdivacın, şehvet ve kin birli ğinden ibaret olduğunu söylediği ve adedi yüz küsur imiş. Nüfusu 56 bin yegâne doğru yolu, kadınla erkeğin kisilik bir büyücek köyde olsaydı bu mutlak surette ayrı yaşamaları diye ta rakam bir kemiyet ifade edebilirdi. rif ettiği bu eseri, karısına dikte ede I>âkin nüfusu milyona yakuı bir şehiıds rek yazmıştı. Bu arada, koca adam, fır bu ancak mikroskobik bir kıymet olabisat bulsa hâlâ gunah işlemekten ve lir. Buna rağmen muhterem Yeşilay Ceertesi gün, göz yaşları dökerek, ne miyetinin bunu senelik mesai arasında dametle donmekten geri kalmıyordu. sayması onun nekadar kanaatkâr olduFazla olarak, mujikliği ve tariki dün ğuna canh bir deUIdir. Kanaatkârhk pek yalığı hududu aşırı ileri götürmüş, üs güzel bir haslettir! Fakat içki tepelemetüne başına bakmaz, hattâ ayaklarını ğe yaramaz. yıkamaz olmuştu. Kendisine sorarsa Üstünde duracağımız ikind nokta şunız artık evliya mertebesine ulaşmış dur: bulunuyordu. •Yeşilay. kongresinde içkiye yeni alışanların bu belâya giriftar olmalarına sebeb bizim sarkılar olduğuna dair sözler soylenmiş. Orijinal bir kanaat! Hatta ulvî bir vahime! Bu orijinal kanaat, musikinin ahlâkı vTimuşattığma dair olan cihanşümul iddiaya da meydan okuyor. Muhterem «Yeşilay, kongresinde ileri sürülen, bir azasının orijinal kanaatine göre bizim şarkılann hemen hemen hepsi içkiden bahsettiği için bunu işite işite genclerde ikçiye karşı bir mejil hasıl oluyormuş. Gerçi bir insana kırk defa «delidir, derlerse çıldınrmış diye eski bir efsane vardır amma bu efsaneyi «bir insan kırk defa içki şarkısı dinlerse ayyaş olur. şekline bilmem sokabilir miyiı? Çünkü: Bizim meyden yani içkiden bahseden şarkılarımızın başlıcalan eski dille yazıhnıştır. Meselâ uşşaktan şu meşhur: «Meyhâne mi bu bezmi tarabhanei cem mî» «Peymâne mi bu efseri dârâtı haşem mî» Şarkısınuı manasmı bugünkü genc nesildcn anlayabilen kaç kişi varsa bırakın içkisini içsin! Şarkılarunız içinde meyden, peymâne ve sakiden bahsedenler hep eski eserlerdir ki onlarin yazıldığı dili şimdiki nesil anlamaz. Bundan sarfınazar anlaşılır gibi yazıhnış güfteler de o şekilde bestelenir ki; mütemadi bir gaygay ve uzayıp giden ses heceleri arasından şairin ifadesini almaya imkân kalmaz. Ve hükmümüzü verelim bu anlaşılmıyan şarkılarla da kimse içkiye müptelâ ohnaz. Bence o azanın bu orijinal kanaati, hakikaten ulvî bir vahime değilse bir teselli müşahedesidir! Bir türlü bulunanııyan sebebin erzaçıdır. Eğer bu kanaati kabul edersek meyden ve aşktan bahseden Mevlânânın eserlerini tedris eden eski «mesnevihan» lann hep ayjaş olmaları, buna mukabil Kerbelâda susuzluktan şehid olan ehli beytin mersiyelerini terennüm eden. bektaşi canlarının da, aldıklan bu ilhamlarla, sade suya hararet söndürmeleri» lâzım gelirdi. Halbuki ne görüyoruz? Yüz gence sorsak: Doksan beşi ya arkadaşının teşviki, ya kolayca tatmin edilen tecessüs sebebıle içkiye aüştığuıı söyler. Fakat bir tanesi büe: Suzinâk bir şarkı vardı. Onu dinlediğim zaman içime bir içki ateşidir düştü.. demez. «Yeşilay Cemiyeti» çok kuvvetli ve kıymetli şahsiyetlerin kurduğu nahif bir cemiyettir. Bunu takviye için, bu büyük mücadeleye müstaid, kabiliyetli hale getirmek için işi sembolik halinden çıkarıp memleket ölçüsünde geniş tutmak, çocuklan içkiye tutulmuş analar, eşleri içer olmuş kocalar ve kocaları ayyaş olmuş kadınlar gibi bunun fenalığım ocağında ve aile bucağında görmüş olanların vc nihayet içkiden sıhhat hatta istikballeri berbad olmuş zarardideleıin içkiye karşı sinmez ve sönmez kinlerile teçhiz etmek, içki aleyhtan filimleri, içkiden doğan hastalık ve cürümleri gencFer önünde canlandırmak. Hulâsa artık mubahmış gibi alabildiğine yayılan bu zehiri onun dehşetile mütenasib en modern silâhlarla tepelemek lâzımdır. Toksa pek kıymetli zevatm, pek n'vî riyetlerle kurduklan muhterem Yesi'ây Cemiyeti bir teselli bile değil. belki bir «taziyet» ten ibaret kalır. Altı Vekil Kurban Bayramım şehrimizde geçirdiler BAYRAM Kurban Bayramı munasebetile, gazetemızin intışar etmediğl üç gün zarfında cereyan eden başlıca siyasi ve askeri hâdiseleri Anadolu Ajansı büitenlerinden şöylece hulâsa ediyoruz: + Amerika Cumhur Reisi Ruzvelt, kongreye gönderdiği mühim bir mesajla 1942 senesi programını izah etmıştir. Teklıf edılen yeni bütçe 17 milyar 500 milyon dolara baliğ olmaktadır. + Vıchy hükumetile Almanya arasmda cereyan eden müzakerelerden henüz bir netice çıkmamıştır. Yalnız Mesai ve İmalât Nazırı da kabineden istifa etmiştir. Diğer taraftan. Rıızvelt'in şahsî dostu olan yeni Amerıkan elçisi Vichy'ye muvasalat ederek, Mareşal Peatln'e itimadnamesini takdim etmiştir. Rıızvelt'in tavassut ve talebi üzerine, İngiltere, düsman işgali altında bu lunmıyan Pransaya gıda maddeleri gönderilmpsıne muvafakat etmiştir. •^ Viyanaya seyahati muhtelif dedikodulara sebeb olan Bulgar Başvekili Filof Sofyava dönmüştür. İsveç kaynaklanndan bildirildlğine göre, Filof. Almanya Hariciye Nazın Von Ribbentrop'la görüşmüş. fakat mülâkat mcnfi netice vermiştir. Yabancı adam, bizi görünce sırtını dönmüştü. Acele acele yürüyerek uzaklaştı. O zaman Hamdi Ağa bana doğru geldi. Ninem durmuş, bize bakıyordu. Yakl&şmca oldukça tabiî bir tavırln sordum: r Kim bu adam Hamdi Ağa? Önüne baktı: Eski çalıştığım köşkün sahibi, dedi, tekrar beni isteyor da, onu soylemeğe gelmiş. Gidecek misin? Basını menfi manada salladı: Çok yalvardı ama, istemedim, aksi adamdn:. Başka bir şey söylemeden ilerledi. Demir kapıyı açtı ve geçmemız için bize yol verdi. Sesimi çıkarmadım. Fakat içimde hafıf bir şüphe uyanmıştı. İlk defa belki de ninemin hakkı olduğunu, bu yabancı adamı içimize sokmakla fena yaptığımı düsündüm. Nineme şüphelerimden bir şey açmadım. Boş bir endişeye kapıldığıma kendimi ikna etmeğe çalışıyordum. Tesadüfen baska başka yerlerde iki ihtiyar adam görmüştüm. Bunları birbirme karıştınyordum. Başıma iki üç gün evvel bir kaza da gelmişti. Bunda da ninemin yaptığı gibi kasid eseri arayor CUMHURİYET » İN EDEBÎ ROMANI: 26 Fakat herşeye rağmen bu kaza ve akşamın karanlığında gördüğüm ateş bakışlı ihtiyar adam kısa bir zamandır biraz uyuşmuş olan endişelerimi uyandırıyordu. Bütün bunlara mana vern.fik çocukluktur diyor, fakat gene de büsbütun mana vermesem bile biraz şupheleniyordum. Sonra bahçıvanın her zaman üzerimde bulduğum o durgun, sabit bakışlı, çakır gözleri.. Nıhayet artık bu adama her zamankinden daha fazla dikkat etmeğe ve şüphelendirecek en küçük bir hâdiseye sebebiyet verdiği takdirde derhal yol vermeğe karar verdim. Bizım için eski efendisidne gitmeyi reddettiğini söylemişti. Şimdi durup dururken belki hepsi de manasız bir sürü Yazatı: Peride Celâl dum. bir hareket olmazdı. Hem onu bir duşman farzetsem bile şimdilik bu duşman pek de içimizde sayılmazdı. Tehlike o kadar yakın değildi. O gece Yusufla beraber ben de evi dolaştun. Pencereleri, sokak kapısını yokladık. Ninem bu hareketime biraz hayret etmekle beraber bir şey sormaU. Gece yatmadan evvel silâhımı tekar muayene ettim. Bundan sonra iki gün hâdisesiz geçti. Gülsüm geldi. Bir kart vererek aşağı Yalnız beklemediğim biri telefon etti: İbrahim Bey.. Sıhhatimi soruyordu. O Ealonda bir beyin beni beklediğini söyksdar nazik ve güzel konuştu ki kıza ledi Evvelâ İbrahim Bey zannettim, simad(ım.. Birgün beni ziyaret etmek iste mrlendim. Fakat karta bir göz atıp da şüphe yüzünden ona yol vermek dürüst diğini ilâveyi de unutmadı. Gelebilece mimar Rıza ismini okuyunca heyecan . ğini söylemekle beraber gün tespit etmekten kaçmdım. Nihayet bu on günün en mühim hâdisesi mimar Rızanın ziyareti.. Allahım bunu hiç ümid etmemiştim. Ve onu düşünerek nekadar ümidsiz, nekadar bedbahttım! Bir öğleden sonraydı, ninem evde yoktu. Yukarıda kütübhaneyi karıştırıyor, kitabları hem okumak istiyerek, hem de daha okumadan gelen garib bir bıkkmlık ve isteksizlikle şöyle bir göz gezdirdlkteı* sonra birbirleri üzerine fırlatıyordum. ve hayret içuıde kaldım. Öyle şaşırmışım ki odama girip elbise değiştirmek, yüzümü gözümü düzeltmek aklrma gelmedi. Üzerimde lâciverd bir etek, gri ince yünlüden kısakollu bir süeter vardı. Ellerimi saçlarımdan geçireıek şöyle bir düzelttim ve yürüdüm. Merdivenbaşma gelince hızla inmek, biran evvel onun yanında bulunmak istemtme rağmen kendimi tuttum. Kalbim şimdiden şiddetle çarpıyordu. Salondan içeri girdiğim zaman ayakta masanın yanmda duruyor, kızıl vazodan taşan beyaz güllere bakıyordu. Derhal döndü. Yüzünden tamamile iyüeşmemış olduğunu anladım. Gözlerinin altı biraz gölgeli idi. İlerledi, elini uzatti: Rahatsız etmiyorum ya?. Elım geniş, sıcak avcunda kayboldu. Beni hatırladığı için memnun olduğumu söyliyerek: Bu kadar çabuk kalkabilmenize hayret ediyorum, dedim. Demek geçirdiniz? Tamamile değil, dedi. Doktor on gün istirahat verdi. Fakat ben teşekküre gelmek için acele ediyordum... Hem bugün kendimi her zamankinden iyi hissettinı. Size Rüştü Beyin selâmını geiiriyorum. B. FELEK İspanyada köylere kurdlar saldırıyor Madrid 11 (a a.) Stefani: Aç kalmış kurd surüleri dağlardan inerek: Galice eyaletinin Orense köylerinde koyunlara ve keçilere saldırmışlardır. Köylüler silâhlanarak kurdlan takibe ' (Atkası var) i baslamışlardır,