26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
16 İkincikânun 1937 CUMHURtYET Antakya TARİHI Kaçakçılığı ihbar edenler gizlenecek Adliye Vekâleti alâkaYazan : Hataylı Ahmed Faik Türkmen darlara keyf iyeti bildirdi Maltepe Askeri Lisesi Felsefe muallimi Kaçakçılık suçlarına aid duruşmalar da muhbirlerin açığa vurulmasının bir çok ahvalde zararlı neticeleri görülmüştür Çünkü hüviyetlerinin açığa vurulduğunu görenler bir daha ihbarda bulunmaktan çekinmekte ve bu hal kaçakçılıkla mücadele işini güçleştirmektedir. Bundan dolayıdır ki, kaçakçılık suçlarının mahiyeri ve bu halin memleket iktisadiyatına fena tesiri düşünülerek kaçak mubirlerinin, fevkalâde ahval müstesna olmak üzere, gizli tutulması kararlaştırılmış ve keyfiyet Adliye Vekâleti tarafından bütün adlî teşkilâta tamim edilmiştir. Bu tamime göre, aleyhine suç ihbar ve isnad olunan kimselerin suçlan başka delil ve emarelerle sabit görüldüğü veya tahakkuk etmiyen ihbarlarda muhbirin suiniyeti görülmediği takdirde tahkikat ve duruşmalarda muhbir mevzuu bahse dilmiyecek ve hüviyetleri gizli tutula caktır. Nüfus ve ir fan Eski ve tam bir Türk yurdu olan Hatay pek çok Türk âlim ve şairi yetiştirmiştir 25 risi de şu gazelidir. Âsart hüsnü dilbere çeşmim nigah ider Kalbim kemali vahdetine intibah ider Bir sahidi hakikate kul oimak isteyen Sültani aska övci dili tahtigâh ider Ayıntab müdafilerindcn Özdemîrin hatıraları Fransız kuvvetleri Suriyeyi işgal etmişti Fakat Antakya havalisîndeki mücahidlerin cida lini bastıramamış ve bu mücadele Ankara itilâfı imzalanıncıya kadar devam etmişti 4 lerinin tehiri ve fakat, benim Büyük Şeften yeni talimat telâkki etmek üzere hemen yola çıkmaklığım takarrür etti. îngiliz sefiri Faysal hükumetine çek tiği protestoda; millî teşekkülün Türk lerle birleşmek hususundaki arzusuna mâni olunmazsa Şamın Îngiliz kuvvetle ri tarafından tekrar işgal edileceğini kat'î surette bildirmişti. Vaziyet çok nezaket peyda etmişti. Suriyeyi 1 haziran 1336 da terke mecbur oldum; çünkü, o gün Arab hü kumetile Fransızlar arasında muhasamatı terketmek için bazı esaslar hazırlan mış bulunuyordu. Millî teşekküller de kararsızlık içinde kalmıştı. 6 haziran 1336 da Aymtaba geldim. Buraya muvasalatım Hükumeti Milli mizle Fransa hükumeti arasında akdedilmiş yirmi gürllük bir mütareke devresine tesadüf ediyordu. Ankara ile maksad etrafında uzunboylu muhabere etmekli ğim lâzımdı. Fakat, talih bu hu&usta bana yâr olmadı. Bütün telgraf muhaberatı münhasıran Ankara ile Kars merkezleri arasında cereyan ediyor, başka yerlerle temasa gelmek imkâm bulunmuyordu. Kar iraz sepeledi, biraz tepemizde dolaştı ya, bayan öğretmen fırsatı kaçırmamış, bizim çocuğa «kar» mevzuunu yükletmiş. Yavrucak kan bulsa bayram yapacak, top atacak!.. Fakat soba başmda kar düşünmek çocuğa o kadar soğuk geliyor ki ben bile müteessir olmağa başladım. Bununla beraber ağırbaşh duruyoruın, yüz vermiyorum. Çocuğun vazifesini ciddiyetle yapmasını şu halle kolaylaştırmağa çalışıyorum. Oğlum, sobadaki kömür cızırtısını dinliye dinliye ve gözlerini kırmızı korlara dike dike yazıyor. Bir aralık yazdıklarım yüksek sesle okumağa koyuldu.. «Kar, su buhannın sıfır dereceden aşağı bulunduğu zaman teşekkül eder. Zaten o, küçük billurcuklardan ibarettir, bir kısım kar taneleri bulgurumsu olur amma çoğu müseddesîdir.» Müseddesî kelimesi içime gıcık mî verdi ne oldu, bilmem, öksürüverdim. Oğlum, anlayışlı davrandı ve hemen küçük lugat kitabına el attı, sahifeleri çevirdi ve vazifesi üzerinde küçük bir düzeltme yaptıktan sonra ayni ibareyi tekrar okudu$ «Bulgurumsu olan kar taneleri azdır, çoğu alb yüzlü veya altı köşeli olur.» Bu sefer, hoşlandığımı gösteren bhr öksürük savurdum. O da yanıma geldi: Baba, dedi, vazifemin iyi olmas ijter misin? ElbetJ Sami Efendi Azerbaycandan gclip Antakyaya yerleşmiş olan eski bir Türk ailesine mensub olan Sami Efendi, (Osmanlı müellifleri) ne göre hicri 1270 te Antakyada doğmuş olduğu yazılıysa da bu şairin tarihi tevellüdü hicrî 1266 dır. Hicrî 1346 ya kadar yaşıyan Sami Efendi basit ve mütevazı bir hayat geçirmiştir. Şiirlerinde daima Divan edebiyatçılarınm tesiri altında kalmıştır. Yazılan matbu değildir. Velud bir şair olmıyan Sami Efendinin müretteb divanı yoktur. Esasen çok kuvvetli bir şair olmıyan Sami Efendi üzerinde fazla durmıyarak büyük kardeşi Antakya Müftisi Yahya Efendiye geçeceğiz. Yahya Efendi Hicrî 1241 de Antakyada doğmuştur. Ilk tahsilini Antakyada ikmal ettikten Eonra ilmiye mesleğine girmiş ve seri bir inkişaf göstermiştir. Sadırazam Rüştü Paşanın Hicaz Valiliğinde teveccühünü kazanmıştır. Bir müddet Şam Valisi Arifî Paşanın mühürdarlığında bulunmuş, Bonra Harput Vilâyetinin Siverek kazaBinda kaymakamlık yapmıştır. Nihayet Antakyaya dönerek evvelâ Fetva Emini, daha sonra Müfti olmuştur. Yahya Efendi hicrî 1314 te Antakyada ölmüştür (î ) Edebî şahsiyeti Kuvvetli bir şair olan Yahya Efendi Divan Edebiyatınm her nev'inden yazı yazmış v* muvaffak olmuştur. Eserlerinde Divan Edebiyatı üstadlannm tesirleri vazıhan görülür. Meselâ şu gazelinde Fuzulinin bıraktığı tesire bakınız: Bir dem beni ağyarına yâr eyleme yarab Mehcurii yâr îlede zâr eyleme yarab Bir lâle riihe meylile şermendeliğimden Şebnem gibi hoygerde üzar eyleme yarab Izzet Efendi zayıf bir şair, fakat kuvvetli bir nâzımdı. Mehmed Akifin kuvvetli taraflarını istisna edecek olursak çabuk vc kolay her hâdiseyi nazma çekmek hususunda nasıl şayanı dikkat bir mehareti varsa Antakyah şairde de ayni meharet mevcuddu. Mektub yazmaktan daha kolay manzume yazdığmı arkadaşları söylerler. Hatırlarda kaldığı üzere Büyük Harb senelerinde birçok şeyler gibi gazyağı da kaymakama istida verilip muayyen resmî muamele neticesinde tedarik edilebiliyordu. îşte her fırsatta Mehmed Akife yakm bir sühuletle manzumeler yazan ve taklid eden îzzet Efendinin 1915 te Antakya kaymakamına gazyağı tedariki için verdiği manzum bir istidadan bazı parçalar görelim: Ey mir habiri kiinh insaf Matlubunu sen idersin is'af Kurtar bizi gel tu kâre günden Muzlim geceyi idüb de ruşen Bir tezkere yaz beyim reîse Beş okka kadar haman ne ise Versin bizi eylesin de memnun Hakkında teşekkür olsun efzvn. f « Fermani senin cemii demde İztet kulunu bırakma gamde. Nâzım Efendi Hicrî 1255 te Antakya civarında (Şeyhköyü) nde doğmuştur. Bugün nahiye merkezi olan 1000 evli bu Türk köyünde ilk tahsilini yaptıktan sonra An takyaya gelerek orada farisî tahsil etm^ ve Türk Divan Edebiyatını tetebbu etmiştir. Şeyhköyü ve Antakya muhitinden uzaklaşmamış ve mütevazı bir hayat geçirmiş olan bu şair 1298 de ölmüştür. Divanı müretteb ve matbu olmıyan Nâzım Efendi Divan Edebiyatı şairlerinin tesiri altında kalmış, 19 uncu asır ikinci nısfının yetiştirdiği Teceddüd Edebiyatı şairlerinin ve Serveti Fünunculann tesirini hissetmemiştir. Nâzım Efendinin şiirle rindeki mümeyyiz vasfı tabiilik ve vuzuhtur. Antakyah şairin muvaffak olduğu parçalardan bazılannı görelim: Yahya Efendi, hem eski Divan Edebiyatı şairlerinin, hem de muasm olanlann tesiri altında kalmıştı. Antakyah şairin şu ikinci parçasında da Ziya Paşanın Divan Edebiyatı vadisindeki yazılannın tesiri bakmız ne kadar barizdir. Bu perisanlığa zülfünde sabadır bâis Dilde aşüfteliğe böyle havadvr bâis Kangı bağın gülüsün derdim arardım ağzın Bir cevab yokluğuna varsa hayadır bâis Tertib ve tabedilememiş olan şiirleri herhalde bir divan teşkil ed«cek derecede çok ve mütenevvidir. Yahya Efendi Antakyada bir Divan Edebiyatı sevenler muhiti yaratmıştı. Anadolunun diğer yakm mıntakalanndan bazı şairler Yahya Efendi ile müşaaralar yaparlarmış. Bu edebî meclislerin birisinde Hafız »mile tanınmış bir şairle Yahya Efendi arasında şöyle müşaara olmuştur. §air Hafız Hafız kulunu hıfzeden ol hafızı dânâ. Müfti Yahya Efendi Yahyayı da ihya eden ol hayyi tüvana. Attar oğlu Izzet Efendi Hicrî 1282 de Antakyada doğmuş tur. İlmiye mesleğine intisab etmiş, Antakya medreselerinde okuyarak icazet almıştır. Izzet Efendi bütün hayatında Antakyada kalmış ve Divan Edebiyatını tetebbu etmiştir. Hicrî 1332 de Antakyada ölmüştür. Çok kuvvetli olmıyan bu şair Türk Divan Edebiyatını büyük bir taassubla müdafaa etmesile meşhurdur. Azçok muvaffak olduğu parçalardan bi Melik Faysal bu hadisat üzerine pek mefluc bir vaziyete düşmüş, akıbetini beklemekten başka çare görmemişti. En büyük ve hâkim ses memleketin öz sahib ve evlâdlarından yükseliyordu. Fırsattan istifade ettim. Faysalın siyasî kanaatlerini anlamak zamanı gelmişti. Başteşrifatçısı İhsan Cabiri vasıtasile kendisini gördüm ve büyük Mustafa Kemalden aldığunız direktifi bildirdim. Faysal hissiyatile kanaati arasında mü cadeleye başlamıştı. Şüphesiz ki, Faysal çok zekidi. Fakat, ne çare ki bir kere taahhüd altına girmişti. Attığı adımı geri çekmesi artık kendisi için hemen he Lâstik fabrikalarının vaziyeti men gayrimümkündü. Diğer taraftan Şehrimizdeki lâstik fabrikalarının karşısmda bütün arzu ve taahhüdlerine bugünkü vaziyet dolayısile kapalı bu rağmen kendisine ram olmıyacak millî lunduklarını yazmıştık. bir teşekkül vardı. Memleketin hakikî Dün bir muharririmiz bu hususta en sahibleri onlar, hakkı kelâm onlarındı. büyük lâstik müessesesi olan Gislaved General Gouraud (Guru) ve Ingiliz lâstik fabrikası müdirile konuşmuş ve sefirinin terki muhasamat hakkındaki tekşu malumatı almıştır: < Lâstik fabrikaları kendi araların lifi teşkilâtımıza dahil âsabı zayıf kim da verilmiş bir kararla kapanmış değil selere de cazib gelmeğe başladı. Esasen dir. Esasen bu mevsimde fabrikalarm Faysal, bu fikri umumileştirmek için bir müddet kapalı kalması normal bir maddî, manevî çalışıyor, müdafaa tarafhale gelmiştir. Gerçi kauçuk imalâtmı tarlanna güleryüz gösterdiği gibi hoş bugüçleştiren bir kısım vergi fazlahğile lanları da elaltından para kuvvetile kö ham kauçuk ithalinin güçlüğü, hatta rüklüyordu. imkânsızlığı gibi sebebler mevcudsa da Muhasamatı terketmek istiyenler; ayhükumetçe bu güçlüğü bertaraf edecek ardanberi çok nakıs silâh ve teçhizatla kararların ittihaz edilmesinin gecikmiyeceğine emin bulunmaktayız. Bu iti çarpışan millî kuvvetlerin ekseriyetini abarla fabrikalarm tamamen kapanması şiret efradı teşkil etmekte ve yıpranan tehlikesini şimdüik varid görmüyoruz.» bu efradm mücadele kabiliyetleri azal makta bulunduğundan bunların bir müddet için istirahat etmeleri ve noksan kaBursada menenjit Bursa 15 (Hususî muhabirimizden) an teçhizat ve mühimmatın da bu esnaŞehrimizde iki menenjit vak'ası olmuş, da tamamlanması lâzım geldiğini ileri ve her ikisi lise talebesi olan hastalar, has ürüyorlar, muhasamatın terkini şimdilik kabul edelim, noksanlarrmızm ikmaline ttıneye kaldırılmışlardır. ermi verelim, bilâhare tahaddüs edecek vaziyete göre hareket edelim, diyorlardı. Divan Edebiyatını tetebbu ettikten başka hususî muallimlerden fransızeayı A& Bu nazariyeleri zahiren biraz mantıkî >lmakla beraber büyük fedakârlıklarla öğrendi. Refet Bey 1918 de vefat etti. bir disiplin altına toplanan bu çöl kuv Refet Bey yukandanberi etüd ettiği vetlerinin istenildiği zaman, istenilen yer* miz Antakyanın diğer şairlerinden kabierde istihdamım gayrimümkün buluyor liyetçe aşağı kalmaz. Yalnız şayanı kayid e şu sebeble muhasamatı terketmek a hususiyeti vardır. Fransızca bilmesi ve Iseyhinde var kuvvetimizle çalışıyorduk. anbulun münevver bir ailesile sıhrî müMaalesef bu hakikati askerî simalardan nasebeti olması dolayısile Refet Bey seaşka kimselere anlatmak kabil olmadı. yahatler yapıyor ve inkişafını temin edeHalkm ruhundaki harb kabiliyetinin bu cek daha olgun muhitler buluyordu. Bu müddet zarfında söneceğinden korkuyor maddî imkânlara inzımam eden şahsi kabiliyetlerile Refet Bey hem Serveti Fü duk. nunculann, hem de Naci ve arkadaşlan Kar hakkında bir şiir söyle de tarafa sokuşturuvereyim. Buna rağmen Büyük Ondere Suriyene Hahnma, tabiatile, Cenabm < deki vaziyetimiz hakkında dört şifre şüri geldi, mısralar da d u d a k l a ı ^ a boçekmeğe muvaffak oldum. FakaU ancak irdi. bir buçuk ay sonra cevab alabildim. Bu Bir beyas lerze, bir dilman* ttçuş müddet zarfında General Gouraud, Eşini gaib eyleyen bir kuş Faysal ve Faysalm müdafilerile millî ffPi kar birlik arasındaki fikri teşeddüd ve mü Geçen eyyamt nevbahar arar Ey kulubun sürudi sey&sı cadeleden bilistifade herçibadabad kat'î Ey kebuterlerin neşid^eri, karannı vermiş, Suriyeye yeni getirdiği O baharm bu iste ferdası büyük kuvvetlerle Şam, Humus, Hama karlarl ve Halebi işgale muvaffak olmuşsa da Fakat «müsedd«sî» kelimesine dayanaAlevî mmtakasındaki Şeyh Salih ve Anmıyan çocuğun bu nefîs şiire dudak bütakya havalisindeki mücahidinin cidalini keceğini sezdim, işi şakaya çevirdim: bastıramamış, bilâki» bu cidal Ayıntab Bak, oğlum, dedim. Bir eski şair harbinde Fransızlara daha çok müessirj J a.Lüi^;;»;; »»^l tarii ediyor t Frantızların büyük taarruzu oiaraK /*wıKara îtjıarname»mın alcame Büyük Şefteri yeni talimat Kâh firkat, kâh hasret, kâh gurbet gösterir iateniliyor nın tesiri albnda kalmıştır. Bundan başTalihim hergün bana bin türlü mihnet Teşekküller arasında husule gelen mügösterir ka. arabî ve farisiyi de bilen Antakyah Cuşeşi seylâbı eskim daima tufan olur şair Divan Edebiyatile meşgul olup eski nakaşalara nihayet vermek için Ulu ÖnÇesmi giryanım ulialabsara ibret gösterir üstadlann eserlerini taklid etmiştir. Bu gazelde Antakyah şairin muasırlan Hersekli Arif Hikmet, Kâzım Paşa, Leskofçalı Galib ve Y«nişehirli Avnilerin tesiri görülür. Şair Nâzım Efendide ba zan da Fuzulinin tesirlerini görüyoruz. Meselâ: Bazı parçalanm aşağıya naklettiğimiz Refet Beyin bir mersiyesinde Ziya Paşanın ve Recaizade Ekremin tesirlerini görüyoruz: Elden ne gelir derler evet gelmedi elden Desti ecel aldı senl agusu emelden Pür nes'e gezerdin şu küçük kızlar içinde Bela peykani tende ney gfbl sureh açub Şimdi ararım ben seni yüdtzlar içinde yer yer Vücudüm gb't göz OİULVL der&A hicranınla Şu gazelinden de Refet Beyin Nabi, kan ağlar Beytinde olduğu gibi. Berekei oğlu Refet Bey 1872 de Antakyada doğdu. Tahsilini Antakyada yaptı ve Antakyadan aynlmadı. Antakyanın z«ngin ve nüfuzlu bir ailesinden olduğu için bütün hayatında refah içinde yaşadı. Bu münasebetle Türk Refi Kalayi ve Haşmeti okuduğu anlaşılıyor. Zebunu keşmekeşi ahu zar olup kaldik Ftâde hali gamü inkisar olup kaldik Hayal içinde geçen hep tehi zemtrtıımıztn Peyinde hasret ile eşkibar olup kaldik. (1) Yerü Gün mecmuası, Antakya, Bay Vedi Münlr Karabayın makalesl. derden tekrar siyasî ve askerî yeni bir direktif almak mecburiyeti vardı. Haşimületasi kabinesinden Hariciye Vezirı büyük vatanperver doktor Abdurrahman Şehbender, Harbiye Veziri ve Suriyeli" lerin en aziz şehidi erkânıharb kayma kamı Yusuf Elâsım ve Faysal hüku meti ordu müfettişi Yahya Hayatî, Maarif Veziri eski Darülfünun müderrisleinden Mehmed Satı* Elhusri ve teşekkül reislerinin iştirak ettiği bir içtima akdolunarak, daha evvelce Kemalist hü kumetile tedafüî ve tecavüzî bir muahede akdine memur, birlikler tarafından müntehab ve benimle beraber Ankaraya gidecek olan heyeti murahhasanın, îngiliz efirinin Arab hükumetine çektiği şiddetIı protestolar dolayısile şimdilik hareketmek için her fırsattan istifade eden ve cür'etle atılan kimselerin yanında o büsbütün beceriksiz, şaşkın bir vaziyet alır; lâfa kanşmak şöyle dursun, hatta sözün kendisine düşmesine mâni olmak için önceden tedbir almağa çalışırdı. Azmi bilâkis, kadınlarla ülfetinde bazan fazla yırtık denecek kadar girgin olduğu gibi, bu nevi meclislerde kibar ve galan görünmek için kâfi derecede ahşkanhğı da vardı. Yakışıklı değilse de, çok itinalı ve bilhassa tavırlan zarif ve empozandı. O böyle bir mecliste, hele tanıdıklan ara sında kendine rakib olacak kimse tasav vur etmediği için muhavereyi daha emniyetle, itidalle idare ediyordu. Nitekim ilk zamanlarda herşey onun tahmin ettiği gibi cereyan etmişti. Bu sırada Demir daima biraz geride, gölgede ve sessiz dur madaydı. Feriha Fikret, ya onun çay başında safiyet derecesine varan acemice tavırlarile alâkadar olduğu için, yahud da yazılannı tanıdığı için bir aralık bir denbire ona hitab etti: Cür'etime bağışlayın. Fakat öğrenmek istedim: Bu kadar aykırı fikirleriniz varken nasıl olup aramızda bulunuyor «unuz? ı Demir, kulaklanna kadar kızardığını kadar devam etmiştir. Yüce önderden aldığım cevabda; Suriye mesailini yeni tahaddüs etmiş o * lan vaziyete göre müzakere ve icabınm icrası için mümkün olanı yapmak üzere Adana cephesi ve Ayıntab havalisijcomutanı sıfatüe miralay Salâhaddin Adilin yola çıkarıldığı ve muvasalatma ka dar Ayıntabı terketmemekliğim emir^buyurulmuştu. Miralay Salâhaddin Âdil tarihten ancak on yedi gün sonra Ayıntab civarma gelebildi. Derhal buluştuk ve uzunboylu konuştuk. Fakat artık iş işten geçmişti. Çünkü, bütün şarkî Suriye işgal edilmiş ve teşkilâtımıza dahil kıymetli zevattan bazılannı imha, bazılarını tevkif, bazılannı da, Filistin gibi menatık haricine kaçmağa mecbur etmişlerdi. «Değil zemine düşen berf, han«a çerhııv beyâz, sureti divan pâre pâre düşer.» Bir şey anlamadın, değil mi?.. Hakkın var. Bu tarifler, sıcak odalarda, kürkler içinde oturulurken yapılmıştır. Onun için ne mâna ifade eder, ne heyecan verir. Sen de, şiirin ne olduğunu anlamadan azılanna şiir kanştınrsan soğukluk yap* mış olursun. Onun için şüri, yani hayali bırak, hakikate bak. Hangi hakikate bakayım baba. Ekmekle kömür fiatlannm omuzbaşı beraber yükselmesine oğlum!.. M. TURHAN TAN Fransanın yeni Vaşington elçisi Vaşington 15 (A.A.) Amerika i hükumeti M. Georges Bonnet'nin FranYalnız, Halebde kalabilen bazı arka a sefiri olarak Vaşington'a tayini husudaşlarla Bab kazası merkezine kadar ge undaki istimzaca muvafık cevab ver " > onlarla temas ve onlar vasıtasile tek miştir. rar Hama, Humus, Antakya ve havalisinde felce uğnyan teşkilâtımızı müm yordum. Halebin işgalini müteakıb b o | kün mertebe yeniden sahai filiyata getir kalan büyük Fransız kuvvetlerinin A • meğe muvaffakiyet hasıl olmuştu. yıntabda nimmahsur bulunan garnizon Suriyedeki mücadele yerine Aytntabı müdafaa Fransızlarla olan yirmi günlük mütareke çoktan bitmiş, Ayıntab şehri ve civannda tekrar harb başlamıştı. Ben henüz Gazi Ayıntabda misafireten bulunuhissetti. Meclisteki alelâde muhavere sırasında bile söze kanşmağa cesaret edemediği halde, genc kadının bu tarzda müstehzi bir hücumuna uğradjğı zaman ne söyliyeceğini şaşıracağı muhakkaktı. Etraftakiler, hele saf ve beceriksiz gö rünüşünü istihfaf ederek fikirlerine kar şı düşmanlıklannı tatmin eden büyük bir grup, bu sırada aldığı şaşkm tavırdan adeta büyük bir inşirah duymuşa benziyordu. Bu hal epeyce sürmüş olmalı ki, hanımın manalı tebessümile başlıyan ga rib bir fısıldaşmaya meydan verdi. Hatta onu bu müşkül vaziyetten kurtarmak ve belki de yeni bir fırsat ele geçirmek için Azminin ortaya bir nükte atmağa hazırlandığı bile hissediliyordu. Fakat tam bu sırada Demir, bir vızıltı halini alan kalabalık ortasında biraz önceki mahcub tavırlarile kıyas edilemiyecek bir cür'etle patladı: adcmt Cumhuriyetin Içtlmaî romanı: 92 Yazan: Hilmi Ziya Senden fedakârlık istemeğe hakkımız yok. Bunun için asıl seni ikna etmek isterim ki... Beni düşünme! diye Aydm sözünü kesti. Kendi hesabıma bir şeyden korkmuyorum. Hayır, sen çekinmelisin diye Demir israr etti. Senden bir şey istiyemeyizl Bir an durdu, kısa bir tereddüdle: Hastan nasıl? diye sordu. Öteki endişeli halini göstermemek için başını iğmişti: Fena.. dedi. «Ateşi var mı?» diye korkarak sorduğu zaman, o cevab vermeden yalnız ba§ım salladı. Bu tehlikeli mevzuun üzerinde durmadan çekindiği için Demir yeniden söze başladı: Ne vakittir farkındayım, Azmi içerliyor. Ona hoş görünmek için daha ne yapabilirim> Fikirlerimiz arasında aylılık olsa, bundan ileri geldiğine hükmeiderdim. Aydın: Sana öyle geliyor! diye itiraz etmek istedi. Demir: Ihtimal.. dedi, fakat şu, ocaktaki kızla görüştüğümüz zamandanberi nefretini büsbütün açığa vurdu. Kiminle? diye sordu. Feriha Fikret.. Bu, hakikaten onlann Ocakta tanıştıklan bir genc kadındı. Kollej mezunu, Şişlide sakin ve henüz bekârdı. Neş'esi, zekâsı, malumatile muhitinde hemen alâka uyandırmıştı. Güzelliği kadar da neş'esi öteki kızları öyle husufe uğratmıştı ki ne zamandır muhitinde yalnız kendisin den bahsediliyor dense caizdi. Etrafına sokulanların kâh ümidlerini kırıyor, kâh cesaret veriyor, edebî meclislerde şöhret alan kortizanlar gibi o, bütün muhitine iltifat ederek, onlardan hiçbirine hususî muamele göstermemiş oluyordu. Ince ve ölçülü tavırlan hayranlan üzerinde o kadar iyi tesir yapıyordu ki, ilk zamanda birçok husumetlere kapı açacak göründüğü için genc milliyetçiler arasında za rarlı bir unsur addedilen bu kadın yavaş yavaş onlan birbirine bağlamış, hatta bir mabede devam eden salikler haline getirmişti. Arif Ekrem ve arkadaşlan, Ocağa yaptıklan ziyaretlerde bu genc kadının muhitile tanısma fırsatmı kazanmışlardı. Demir ve Azmi Feriha Fikrete ayni zamanda takdim edilmiş, bir saatten fazla süren muhaverede genc kadının en faz la Demirle meşgul görünmesi meclisin büyük bir kısmında hayret ve Azmide o gün arkadaşlarının bile farkedecekleri kadar bariz bir nefret uyandırmıştı. Meclisin bu tarzda hayrete düşmede ihti mal hakkı vardı. Çünkü Mehmed Demir, şimdiye kadar tanıdığımız simasile meclisârâ, gösterişli ve girgin olmaktan çok uzak bir insandı. Kemikli, zayıf çehresi, hafif çıkık omuzlan onu yaşından büyük gösterdiği gibi; ilk defa bir mec lise girdiği zaman aldığı durgun, içine katlanmış tavrı onu nüfuz edilmez bir hale sokuyordu. Bu manzarasile, yeni tanıyanlara ya çok mahcub ve içli, yahud fevkalâde basit ve iptidaî bir insan tesiri vermekteydi. Bu gibi yerlerde söz söyle Yanılmıyorsam milliyetçilikten bahsetmek istiyordunuz. Bu kelimeye verdiğiniz manada hakikaten milliyetçi değilim. Ben bir frenk entelektüeli, bir burOzdemir, bundan sonra, Gazi Aym juva kopyası gibi uzaktan memlekete tabı şiddetle müdafaa etmiştir ve kahraşehrin kahramanlık mucizesinin şe " bakıp edebiyatını yapmağa kalkanlardan man efli amillerinden biri olmuştur. nefret ederim. SON (Arkast var) uvvetlerini kurtarmak ve Sevres mua " hedesi mucibince mandaterliğine verilen menatıkın filî işgalini tamamlamak mak~ adile miraky Abadi ve miralay An derya kumandalannda ve ağır toplarla mücehhez olarak 6 ağustos 1336 tarihinde Akçakoyunlu istasyonundan AyıntaS üzerine gelmekte olduğu haber alındı. O zamanlar çok kıymettar hizmetler ifa etmiş bulunan Ali Kılıcdan münhal Kuvayi Milliye komutanlığını muvakka:en ifa eden kalem reisi erkânıharb kaymakamı Irfan şehir dahilindeki millî ve nizamî bütün kuvvetleri alarak Ayıntaba yaklaşmış olan düşman kuvvetlerini k a r şılamak mecburiyetinde kaldı. Fakat, düşman gerek adeden, gerek topçu kuv etleri itibarile çok faikti. Çarpışma yalnız bir iki saate münhasır kaldı. Piyade kuvvetlerimiz şehre dönmeden düşman üvarileri Ayıntabı ihataya muvaffak oldu. Vaziyet çok fecidi. Şehir sekenesî hem kıymettar kumandan ve zabitanra dan, hem de efradından mahrum bir vaziyette kalmışb. Tehlike büyüktü. İşte ben şehir müdafilerinin başma böyle tehlikeli ve ümidsizliğin hâkim olduğu bir günde geçmek şerefine nail oldum ve Gazi Ayıntabı müdafaaya başladım.»
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear