24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
15 tkincikânun 1937 CUMHURtYET Antakya TARIHI M. Edenin nutku Berlini kızdırdı Anadoluda AMÎD San at tetkikleri lk çağlann bu güldürücü ve düşündürücü şahsiyeti, felsefî görüş ve sezişlerinden ziyade Nasreddin Hocavari fıkralarile, tekerlemelerile şöhret almıştır. Halbuki o, tam manasile filozoftur. Hatta nazariyeler düzerek değil, felsefî kanaatine göre yaşıyarak ve işler başararak filozof tanılmıya liyakat kazanmıştır. m 9 Berlin 14 (A.A.) Gazeteler, M. Eden'in îngilterenin tereyağını topa tercih etmekte olduğu suretindeki beya natından dolayı hiddet ve infial izhar etmektedirler. Gazeteler, îngiliz Nazınnı, diğer devletlerin Damocles'in kılıcma benziyen tehdidleri karşısmda 24 Almanyanm vaziyeti ne olduğunu bilip Bu hâdiselerin tabiî neticesi olarak bir meseleden dolayı Antakya kadısı Ö anlamak istememelke itham etmekte Istanbul kibarlarının ve onlan taklid eden mer Efendi Birinci Mecidin iradesile îs dirler. vilâyetlerdeki eşrafm himayesile geçinen tanbulda ikamete memur edilmişti. Bu Bu vaziyet karşısında Almanya, hatta şairler fakrü zaruret içinde kalıyorlar. siyasî mahkumiyet bir kısmı Istanbulda, gıda maddelerini tahdid pahasına da Bakınız bize bu hâdi&eyi Sürurî nasıl bü bir kısmı Belgradda geçmek suretile ye olsa, silâhlnamak mecburiyetinde bu di sene sürmüştür. Bu müddet içinde ektün çıplaklı^ilc anlatıyor: lunmaktadır. seriya babasına rç£akat eden Akif EfenBir boğaz tokluğuna kaniiz ancak o da yok Boersen Zeitung, diyor ki: görüşmek, Gerçi kim masharaibezmi ekâbir oluruz di îstanbul münevverlerile «M. Eden'in mütaleaları tatsızdır. Kofteden güfte. sovandan sühan ilham böylece inkişaf etmek fırsatını bulmuş iderek tur. Akif Efendi pederinin vefatından Çünkü Ingiltere, Versay muahedesile Gerçt çok herze yeriz kim müteşair oiuruz sonra hayatını hep Antakyada geçirmiş zenginleşmiş, iyice karnmı doyurmuş îşte kibarlann yüz çevirdiği ve kıymet ve uzun müddet Antakya müftüsü ola tur. Şimdi ister tereyağı alır, ister top lerini anlamıyanların etrafına toplanmağa rak kalmıştır. Faziletlerile kendisini mu alır... Bu, onun keyfine tâbi bir şeydir.> Yarı resmî Correspondance Politiqeu mecbur olan 19 uncu asır klâsik şairleri hitine sevdiren Akif Efendi (1297) de et Diplomatique, diyor ki: vefat etmiştir. onlann hoşuna gidecek hünerler gösterEdebî şahsiyeti: «Mallanna sahib olmak bahtiyarlığın meğe mecbur oluyorlardı. Artık klâsik eZiya Paşada olduğu gibi Akif Efen da bulunanlann kaderin kendilerine debiyatın kendine mahsus bediî vasıflaSungur camitinin kıble tarafından görünüşü safhası bu atifeti bezletmemiş olduğu kimse n azalarak bunlann yerine sanat akrobat dinin hayatında da iki inkişaf vardır. \ lerin vaziyetini anlamamaları ihtimal Niğdede Sungur camisinin içindeki I binada gotik nüfuzunu açıkça görebililarınm garib marifetleri kaim oluyordu. güç bir şeydir.> tahrif edilmiş şekline rağmen orijinal yoruz ki bu vaziyet karşısmda bu binada Birinci safha: Akif Efendinin An Zevksiz hâmilerin anlıyabileceği tarzda plânını aradım. Bulduğum netice şudur: o vakit kendi tarihini yaşamakta olan takyadan çıkmadan ve îstanbul münevmarifetler gösteriliyordu. Tasannu son Kıble istikametine doğru sıralanan orta gotik devrinin yeriştirmesi yabancı bir verlerile temas etmeden evvelki zaman haddini bulmuş, edebiyat mihanikî bir larıdır. Bu esnada henüz pek genc olan da iki sıra üçer sütun ve yahud ayak var mimann hatta birkaç işçinin buraya ge$ekil almışh. Şiir, artık, tarih, muamma şair, Divan edebiyatının tesirile şiirler mış. Bunlardan sonra da yanlarda, ön tirilerek, Türk san'atkârlarile kanşık bir ve saire gibi bediî heyecanlan değil, me yazıyor ve bunlann bazılarında çok mude ve arkada beden duvarlan çevreleşSamatya ve Şehremini mıntakasındaki miş ki bu beden duvarlannda ortadaki rakı tahrik edecek bilmeceler haline gel vaffak oluyordu. Henüz bu safhada ilkmekteblerdeki Kızılay gençlik der ayaklar veya sütunlardan atlıyarak geiken arabca ve acemceyi iyice öğrenmiş mişti. neklerinin senelik kongresi dün Kızılay len kemerleri taşımakta olan yanm sü • olduğu için Divan edebiyatı üstadlannı îşte 19 uncu asır Türk klâsik edebiyamıntaka merkezinde yapılmıştır. Kongretunlu plâströler vardır. pek güzel kavrıyabiliyordu. tının geçirdiği bu kriz devresinin içtimaî de Kızılay lehinde propagandalar ve geBu beden duvarlan ve ortadaki sü îkinci safha: Antakyalı şairin îstan çen yıl yapılan işler hakkmda verilen izakarakterlerini aynen Antakyada da göbul ve Belgrad seyahatlerile bilgisinin ve hat dinlenmiş ve yeni idare heyeti seçil tunların vücude getirdiği taksimata göre rüyoruz. Burada şair Sun'î, muhitin biitün ihmal ve lâkaydisine karşı mütevekki görgüsünün arttığı ve birçok münevver miştir. Yeni idare heyeti riyasetine 28 in Bu caminin üstü mihraba doğru müsta lâne mukavemet ederek muhitin istediğı lerle temasa imkân bulduğu inkişaf dev ci ilkmektebden Arif Ülkü, umumî kâ tilleşen bir sahada on iki kubbe ile ör tipik rolü oynamıştır. Mihanikî edebi residir. Akif Efendi bu safhasında Akif tibliğe 45 inci ilkmektebden Özcan ve tülü imiş; yahud da kubbe değil de haçyat sahasında çok yazı yazmıştır. Zayi Paşa ve Pertev Paşanın tesiri altında ikinci reisliğe 24 üncü ilkmektebden Me vari tonozla örtülü idi.. Fakat herhangi bilmediğim bir anza olan Divançesinin büyük bir kısmını bu kalmıştır. Fakat bu tesir çok kuvvetli lek seçilmişlerdir. ile bu caminin damı sütunlar üzerine güolmamıştır. Şair bütün hayatında gene kabil yazılar teşkil ediyormuş. Bu yazıYeni idare heyeti Kızılay lehinde talar içinde, ekserisinde muvaffak olan şai Divan edebiyatı üstadlannın tesirini da lebeyi teşvik edecek, çocukların bu iş hak nün birinde çökmüş, sonradan restöre etrin 36 türlü okunan bir gazeli meşhur ha çok duymuş ve onlan daha çok oku kındaki bilgi ve malumatlannı artıracak, meden adedi çoğalmış bir takım ahşab muştur. dur (1). müsamereler verecek, Kızılhaç ile müna direkler dikerek bugünkü çatı ile binayı örtmüşlerdir. Antakyadan uzak kaldığı zamanlar sebetler tesis edecektir. Hulâsa, Antakya muhiti münevverleri, îlhanlılardan Sungur A | a yahud 19 uncu asır Osmanlı Türkiyesinin bü da yazmış olduğu şu parça Akif Paşa Sungur Beyin 1335 ( H . 736) da yap Sungur camitinde bir pencerenin nın Bursada menfi iken îstanbula hasrettün Türk memleketlerinde mevcud olan raslıyoruz: tırdığı bu camide en şayanı dikkat cilıet eephe detayı bu karakteristik manzarasını, şair Sun'î le yazmış olduğu şiiri hatırlatıyor. Pek derin deryada girmez cevheri maksut binanm gotik nüfuzunda yapılmif bu vesilesile, bariz bir şekilde arzetmiş olu Gel ey beridi beşaret de yândan ne haber halde çalıştmlmış olduğunu tahmin * ele Mizaci afiyetinden, diyarden ne haber yorlardı. Kesreti efkâre dalmak mânii tedbir olur lunmasıdır. îşte bu da Türk mimarî tari debiliriz. Kanı selâmiye mektup, ya bir peyam bize Kimsenin kadrinden efzün etme zinhar hinde akla gelmiyen bir sürprizdir Pek Türk mimarî tarihinde hakikaten bir Şair Sun'înin marifet kabilinden yaz Vatanda terk edılen gül izardan ne haber itibar aşikâr olan bu nüfuzun yönünü araştmrlürpriz mahiyetinde olan bu hâdiseyi bu dığı bu kelime oyunları haricinde taşıdıVefreti tevkir zira mucibi tahkir olur ken tarihî kayıdlan araştırmadan bile kadar kısa bir türist gözile bırakmıyacaAkif Efendi eğer Fransızca öğrenmiş ğı başka bir şahsiyeti vardı: Derviş. Sun'î bizzat binadan alacağımız fikirler var ğız, malum olduğu üzere bu mevzu baAkif Efendinin divanında güzel parolsaydı herhalde Akif ve Pertev PaşalaBaba... d.r: çalar eksik değildir. Meselâ kir ve işlenmemiştir. Yeni yeni başlıyan Sun'î Baba Divan edebiyahnın sehli nn tesirine daha çok maruz kalmış ola Derunü dilde ne zevkü ne hal kalmıştır Binanm plânında Türk camilerine ta bu sahadaki tetkikat günün birinde bu mümteni dedikleri kuvvetli beyitlerini vü caktı. Hatta diyebiliriz ki belki de daha Dihende dılbere daır mekal kalmıştır mamile uygun bir mutabakat vardır. Cep sürprizin de düğümlerini çözecektir. sonraları yetişenlerin Ziya Paşa ve Na Gonül alâkayı bir âdet eylemiş yoksa. cude getiriyordu. Meselâ şu: he teşkilâtmda da bu mutabakat tamamNe bende aşk, ne sende cemal kalmıştır Sungur camisinin minaresi kendi malı Gördüm rakib oturmuş, ol gül izare karşu mık Kemallerin bile tesiri altında kalmış dır. Demek ki mimarî teşkilâtta Türk olmayıp On izinci asırdan sonra OsSelimbeıjzade Mehmed Bey: Berdalacuze benzer evvel bahara karşu olacaktı. Fakat biz Antakyalı şairde damimarisinden aynlan hiçbir hususiyet manoğullan anında yapılmış bir miHicrî 1272 tarihinde Antakyada doğyoktur fakat bazı motifler ve detaylarda naredir. Kendi minaresinin şeklini bilmiima eski Dîvan edebiyatı üstadlannın teBeyiti îstanbulda bile beğenilmiş ve muştur. Eski ve asil bir aileye mensub osirlerini görüyoruz. (800) sahifelik gay lan Mehmed Bey, iyi bir tahsil ve terbiye müşabeheten veya aynen gotik tarzı gö yoruz. hafızalarda yaşamıştır. Akif Efendi: rimatbu divanında Füzuli, Baki, Nabi görmüş ve genc yaşında güzel şiirler söy rülmektedir. Meselâ cami pencerelerinCaminin şark cephesinde mihrab ta den birisini ele alırsak bunun kemerini rafına doğru bir türbesi vardır, türbe aynin şiirlerine nazireler ve Ruhi, Vahid lemeğe başlamıştır. Fakat çok icli ve ince Bursalı Tahir Beyin Osmanlı Müel gotik tarzındaki gibi fazla sivri bulmıya n yapıldığı halde camiye bitişik olup kaliflerinde Hicrî 1260 ve 1310 seneleri gazellerine yapılmış tahmisler vardır. ruhlu olan bu genc şair bir aile felâkeli rak Türk tarzındaki itidali muhafaza et pısı da cami içine verilmiştir. Türbe yaarasında yaşadığı bildirilen Akif Efendi Bundan başka Akif Efendinin divanı, yüzünden delirmiştir. Hastalanmadan miş buluyoruz ve ayni zamanda kemerin pılış ve tertib itibarile Selçuk türbelerinHicrî 1237 de Antakyada doğmuştur. eski divanlar gibi gazel, kaside, tahmis, evvel yazmış olduğu bir şiirden aldığımız üzengi sathından geçen taş atkıyı da go den farksızdır. Caminin asıl cepheden Hicrî 1225 teki meşhur Maraş isyanıteştir, müstezat, kıt'a, rübai ve $air edebî şu beyit geçirdiği sinir buhranlannın ıs tik tarzına muhalif ve Türk tarzına mu giren cümle kapısı haricen fevkalâde e nı idare eden Derebeyi Mıstık Paşanın tırabını ifade etmektedir. tabık buluyoruz. Fakat bu pencere ke mekli oymalarla tezyin edilmiş muhteşem nevilerle doludur. oğlu ve Antakya kadısı olan pederi Ö Kendisinden aynca bahsedeceğimiz Feth eylemeğe mil ki cünunî sefer ettim merindeki boşluğu işgal eden tezyinatı bir taş işçiliği yadigân olup tahta kanadmer Efendi, çok alim ve fazıl bir adam Ey nâs haberdar olunuz bu seferimden. tamamile gotik bulduğumuz gibi keme lan da oldukça kıymetlidir. Bina heyeti olduğundan oğlunun tahsil ve terbiyesile şair Yahya Efendinin biaman rakibi idi. 1932 de vefat eden Mehmed Bey ha rin etrafını dolaşan silmeyi de gene go umumiyesile ciddî bir tetkike lâvıktır. bizzat meşgul olmuş, bu sayede Akif Antakya müftülüğünde ikisi de zaman yatının sonuna kadar cinnetle malul kal tik görüyoruz, şark metfıali üzerindeki SEDAD ÇETtNTAŞ Efendi klâsik Türk kültürü üzerinde zaman bulunmuşlardı. Bunlann vaziyeti birbirini çekemiyen Etem ve Akif Paşa mıştır. Gencliğinde herkesin takdir ve tonoz örtüyü (Roman) ve (Gotik) kuvvetli ve ciddî bir tarzda yelişmek sevgisini kazanmış olduğu için takdirkâr tarzlarına göre yapılmış buluyoruz. Bi Gazi Anteb kahramanlarınimkânını bulmuştur. Genc yaşında mü lann rakıblik hayatını andınr. Bu dağ lan daima ziyaretine gelerek kendisinden nanın etrafını orta irtifadan dolaşan kül dan özdemirin hatıralarınm derris olmuştur. «1265» e doğru siyasi dağalı hayatma rağmen Akif Beyin di vanmda hiciv ve tehzile rasgelmiyoruz. tarih söylemesini rica edcrlerdi. Mehmed fetli kat silmesini Türk tarzına aykın ve son kısmı yarınki (1) Yeni Gun mecmuası. Antakya, 15'8/ Nabiden kopup gelen hikmiyat nevıle Bey bu hasta halinde de bazan güzel gotik tarzına yakın kanşık birşey görü928 Bay Vedi Munirin makalesi. Imam Zesayımızdadır yoruz, ve daha birçok bariz izlerile bu rine Akif Efendinin divanında da sık sık tarih düşürmeğe muvaffak olurdu. ki Efendiden naklen. Nüfus ve irfan Alman gazeteleri tok acın Yazan : Hataylı Ahmed Faik Türkmen halinden ne bilir, Maltepe Askerî Lisei Felsefe mualiimi diyorlar Eski ve tam bir Türk yurdu olan Hatay pek çok Türk âlim ve şairi yetiştirmiştir Gotik mimarisi de D karışan bir Türk eseri YOLUNDA 10 Niğdede Sııngur camisinde görülen bu halin sebebini arayıp bulmak lâzımdır Kızılay genclik teşkilâtının kongresi Ben Esope'u kendi hesabıma öyle tanınm ve onun adını andıkça meşhur ttalyan edibi Gabriyel d'Annunzio'yu hatırlanm. Çünkü d'Annunzio, kocasına ihanet eden kadınm affolunup olunmıyacağııu ruhî ve içtimaî bakımdan pek canh surette tetkik eden ve bu mevzuu müspet bir neticeye bağhyan ilk Avrupalı muharrir sayılır. Halbuki Esope «af» meselesini îtalyalı edibdeıj iki bin beş yüz yıl önce hem de bil'amel halleylemişti. Nasıl mı diyeceksiniz? Anlatayım: Esope, ülkeden ülkeye atlayıp gönül eğlendirirken Babil'e de uğradı ve o hıttanm hükümdarile dost oldu. Hükümdar, onun zekâsma, bilgisine, hazırcevabhğına hayran olduğundan yanından ayırmıyordu ve bir halayık vererek kendisini evlendirmişti. Esope birkaç yıl bu kadınla yaşadı, fakat baba olamadı ve bu mahrumiyeti telâfi için Babil asilzadele. rinden bir delikanhyı evlâd edindi. Kanı asil ve sütü bozuk genc ise babahğınm kansını baştan çıkardı ve büyük skandaller yaptı. Lâkin Esope soğukkanhlığmı kaybetmedi, karısını nankör gencin nikâhı altına koydu. Görülüyor ki günahkâr kadını affermek meselesini d'Annunzio ancak müdafaa etmiş, Esope ise amelî olarak tatbik eylemiştir. îşte bu önlü filozof köle olarak bir ahmak herifin evinde çahşırken bir gün hamamda çok adam bulunup bulunmadığını öğrenmek emrini alır ve gidip geldikten sonra efendisine «hamama topu topu bir adam girdi» diye haber getirir. Bu haber üzerine hamama giden efendisi büyük bir kalabahk görünce kızar ve Esope'u azarlamak isteyince şu cevabı alır: «Siz benden çok adam olup olmadığını sordunuz, ben de size topu bir adam gördüğümü söyledim. Çünkü hamamın kapısı önünde bir taş vardı. Her gelen çarpıp düşüyordu ve hiç kimse onu kaldırmayı düşünmeyip hamama dalıyordu. Yalnız bir kişi, daha uzaktan taşı gördü ve yanma gelir gelmez iğilip kaldırdı, bir kenara koydu, sonra hamama girdi. Kendisini ve hemcinsini tehlikeden koruyan bu gibi kimselere adam denir.» * * * îstanbuluna eni iki buçuk metrodan ibaret olan bir sokağı vardır, Balıkpazan diye anılır. Hergün guruba bir saat kala bu sokak, sağında ve solunda bulunan birer metro enindeki mülhakatile beraber mahşer kesilir. Şehrin nekadar yankesicisi varsa gene o saat bu mahşere kanşır. Değme babayiğit orada omuzlanıp göğüslenmekten, değme açıkgöz de gene orada saatini,, cüzdanını kaptırmaktan kendini koruyamaz. Dün akşam ben de ayni mehşarde haşrüneşr olanlar arasma katıldım, yanm saat kadar göğüslendim, omuzlandım. Bilmem neden, her omuz darbesi sonunda Esope'u hatırlıyordum, sağıma solu* ma bakıp bir belediye memuru arıyordum. Fakat bütün bu arayışlarım beyhude oldu. Hoş, arayışım da zaten yersizdi. Çünkü oralarda memur gezse bu kalabahk yanya inerdi, mahşer biraz hafiflerdi. Esope'u hatırlamakla beraber bunu nasılsa düşünememiştim. Af. TURHAN TAN adcvrrL £umhuriyetin ictlmaî romanı: 91 Yazan: Hilmi Ziya Fakat, çocuk yahu!.. Önündeki tehlikeyi görmüyor. Cevab verecek yerde sigara sarmağa başladığını farkedince devam etti: Fazla yüz verdin, birşeyler oldum sanıyor! Azminin kekremsi yüzle baktığmı gö" runce: Bu çocuk sersemliğile hepimizi mahvedecek! Arif, Demiri içten içe nekadar kıskandığını pek iyi biliyordu. Bu kibirli ada mın her zaman yüksekten bakışile dudak büküp onu müstehzi dinlediği için sanki hiç mühimsemiyormuş gibi görünmesine aldanmıyor, her sözün altında belli et mek istemeden onu kasdettiği, içinden ona karşı kine yaklaşan bir hased beslediğini anlıyordu. Hiçbir zaman gurunr nu kırmak istemediği için, bu hissini, mümkün olduğu kadar gizli tutmıya çalıştığını da görüyor ve ona bir türlü açamıyordu. Eğer kendisi açıktan açığa tenkide girişmiş olsa, onun gülümsiyerek tasdik edeceğini kuvvetle tahmin ettiği halde, Demire karşı müşkül vaziyete düşmemek için buna da cesaret edemiyor, hakkında söylemek istediği şeyleri başkasına atfederek kendini kurtarmağa çalı şıyordu: Sabretmek kabil değil; Günün b r rinde nihayet bir kavga çıkaracağım. Onun için ne diyorlar biliyor musun? Azmi, alâkasız görünmeğe çalışarak: Ne diyorlar? diye sordu. Şarlatanın biriymiş. Bir yerde dikiş tutturamazmış. Hadi bunlara cevab verdik; ya, daha beş ay evvel Bursada idealizm müdafaasına ne dersin? Canım, şu gazete değil mi? diye Azmi dudak büktü. , Malum!... Sanki bilmiyor muyuz? Vakıâ gencliktir, insan hata eder. Ya * mldığmı anlayınca nereden dönülse kârdır. Aramızda hep böyle düşünürüz. Fakat gel de bunlan halka anlat! Dilin ke miği yok. îşte böyle, fikirsizin biri, ne yordu. Dudaklarını ısırarak Azminin na tahammül edilmez derecede sıkmtılı dediğini bilmez diye çocuğa yüklenip du yüzüne bakarken onu adeta icabında tır geliyordu. Akşamlan, neşesizlik ve ihtituşturacağı bir barut deposu gibi görüyor yac içindeki buhranla geçtiğinden, bitkin rur. Azmi, hikâye kabilinden yapılan bu ve hemen yanlış bir hareketi yüzünden bir halde döner. Ekseri bundan sonra, tenkidlere içinden bayılıyor ve sigarasını kendini yakabilecek olan bu tehlikeli gündüze aid üzüntülerin tazyikı altında pofurdatarak boydanboya dolaşıyordu. noktada biran daha durmadan korkarak bir kenara çekilip kederli bir sükut içinde Arif onu müsaid bulunca daha fazla gözlerini indiriyordu. Kendi kendine «Bu kalırdı. Ormanda inlerini gizliyen kurdtekrar dönülecek bir nokta!» diye dü lar gibi akşam kimselere görünmeden açılmada mahzur görmedi: Hadi farzet ki susturduk! Allah şündü, ve Azminin sorduğu şeylere ka kaybolur ve dostlanndan hiçbiri onun nerede, nasıl yaşadığını bilmezdi. için söylemeli, bütün söyledikleri de ya nşık cevablar vererek ayağa kalktı. Bugün bütün arkadaşlanın ziyaret eDemir bunu bir tesadüfle öğrenmiş ve lan mı? Bugün ortahğı ateşe verecek gibi yazılar yazıyor. Yarın başımıza bir dip Demiri atakça hareketlerinden vazge onun sırnna hürmet etmiş olmak için felâket gelirse bizi bırakıp kaçmıyacağı çirmek istiyordu. Azmiden sonra Hafızı şimdiye kadar hissettirmemişti. Bugün ne belli? (Sonra birden fazla ileri gittiği ve Aydmı gördü. Kadrinin yalısına gi mutlaka başbaşa konuşmak ihtiyacını ni hissederek) Yook!.. Samimiyetine bir demedi. Demir evde yoktu. Hepsinden duymuş olacak ki, ne olursa olsun onu şey denemez diye ilâve etti. Fakat ya çok onu bulmak, ötekilerden bir sızıntı ziyaretten kendini alamadı. Bu, parça teİcrar fikir değiştirmek illeti tutarsa, bu olmasına mâni olmak istiyordu. Evinde parça kiraya verilen eski bir konağın nu kim temin edecek? Azmi elini omzuna bekledi, birkaç kere matbaaya uğradı. içinde iki odadan ibaret küçük bir dakoydu: Hakkm var, güvenilemez!. Her zaman çıktığı kahvelere baktı. Nasıl ireydi. Dış kapıdan girer girmez evin güArif, ağzmdan bu sözü almakla nadir olsa gelir diye akşam tekrar matbaada rültüsü ve dağınıklığı göze çarpıyordu. Bakımsız, perişan kılıklı bir çocuk ara zamanlarda elde ettiği muvaffakiyete bekledi. ulaşmıştı. Bir kelime söylemediği halde, Bu sırada Demir Aydınla beraberdi. lık kapısı kenannda ezici bir sesle ağlayıp ondan müthiş bir surette nefret ettiğini Bu, son derece vehimli ve çekingen bir duruyor. Ayni odada çamaşırlar kuru anlıyordu. Konuşmadan birbirlerine bak* adamdı. Aile hayatının perişanlığı yü yor, mangal üzerinde tencere kaynıyor, tıkları zaman sanki her ikisi de ne düşün zünden yazı işlerine karşı alâkası gev ve önüne çömelmiş ihtiyar bir kadın işidüklerini ve ne yapmak istediklerini bili şekti. Ötekilerle ayni heyecanı duyduğu tilmez küfürler mırıldanıyordu. Herhalde yorlar gibiydi. Arif birçok işlerinde De halde, birçok endişeler onu korkutuyor çocuğa cevab veriyordu. Aydm onu içemire siddetle muhtac olduğu için bu mev du! Hayatını güçlükle kazanıyordu. ri almağa mecbur olduğu için kulaklanna zuu fazla ileri götürmeği doğru bulmu Karısı aylardanberi hastaydı. Hayat o kadar kızarmıştı: Affet, burası misafir alacak gibi değil amma.. Içerde hasta yatıyor.. Ve ona yer göstermeğe çalışıyor. Demir, biran önce bu sıkıntıh halden onu kurtar mak için hemen kolundan tuttu ve kulağına iğildi: Seninle konuşmalıyım. Vaktin varsa biraz çıkalım mı? Cevab vermesine meydan vermeden kapıya dönüp dışarda beklediğini gös terdi. Bir lokantaya gittiler. Yemek yer ken konuşmak istiyorlardı. Fakat Demir heyecanlasöylediği için bu sırada yiye miyordu. Önlerinde tabak soğuduğu halde ikisi de asabî, muttasıl sigara içiyorlar. Demir: Dünkü meseleyi biliyorsun! Emin ol, beni yazmadan men için ortahğı zorla dehşete veriyorlar. Korkulacak birşey vok. Olmuş bile olsa, onlara ne oluyor? îmtiyaz sahibi ben değil miyim? Hakikaten bir tehlike varsa, yalnız beni tehdid edebilir. Bunu bilhassa sana anlatmak isterim. Başındaki derdleri biliyo rum. Benim gibi değilsin, başkalan için yaşıyorsun. (Arkast var)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear