22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
•Camkariyel Hikâye : Garson bir duble!.. Giy dö O akşam niçin o birahaneye girtnistim, hâlâ bilmiyorum. Hava soğuktu. İnce bir yağmur yağıyor, toz gibi uçuşan çilenti sularının seffaf bir sisle örttüğü gaz lâmbaları kaldırımı, cıvık çamuru ve ge çenlerin kirli ayaklarını aydınlatı • Hiçbir yere gitmek niyetinde değildim. Yemekten sonra şöyle yü • rümek için çıkmıştım. Kredilyone yi, Vivyen sokağını ve birçok caddeleri geçtim. Birdenbire kendimi, yarı kapalı büyük bir birahanenin önünde buldutn ve gayriihtiyarî girdim. Göz ucile tenha bir yer arıyarak bir masaya iliştim. Yandaki masa da yaşh birisi vardı. Simsiyah bir toprak pipo içiyordu. önünde «ı • ralanan yedi, sekiz fincan tabağı şimdiye kadar içtiği dublelerin miktannı göşteriyordu. Kim oldu ğunu anlamakta müşkülât çekme dim. Birahanenin o gediklilerinden biri ki sabahleyin dükkân açılınca gelirler, gece kepenkler kapanınca giderler. Kirlidi, başı datndazlak tı, uzun, yağh saçları redıngotu nun yakasına düşüyordu. Elbisesi, adeta çok şismanken yapılmış gibi çok genişti. Pantalon beline iyi tutturulmamışa benziyordu. Yeleği var mıydı? Bilmem. KollukJarı tırnakları gibi simsiyahtı. Masaya oturunca bana döndü, sakin bir sesle «nasılsın?» dedi. Şaşırarak ona döndüm, kimdi bilmi • yordum. Tekrar etti: «Beni tanımadın mı?» Hayır, dedim. Jan de bare. Şaşırmıştım. Bu, benim Kollej arkadaşım Kont Jan de Bare idi. Elini sıktım. Söz söylemek kudretini bulann • yarak, kekeledim: «E, sen na«ıl sın?» «Olduğum gibi» diye cevab verdi, sustu. Ona karşı gönül alıcı davranmak istiyordum. Bir cümle tasarlıyarak sordum: Eh, ne iş yapıyorsun? O^puzlarını kaldırdı: Görüyorsun!. dedi. Kızardı ğıını duydum. I»rar ettim: «Fakat her gün?» Her gün ve bep ayni şey!. Sonra elindeki yirmi paralıkla masaya vurarak bağırdı: «Garson iki duble.» Uzaktan bir ses aksetti «geliyor» ve garson masaya iki duble bıraktı. Jan de Bare bir çekiste bardağı boşalttı ve sonra sordu «yeni ne var, ne yok?» Ona söylenecek ne havadisim olabilirdi? Gene kekeledim ve lâf olsun diye, «vallahi bilmiyorum arkadas. Ben ticaretle tneşgulüm* dedim. Ayni sesle devam etti: «Bu seni eğlendiriyor mu?» Hayır, fakat ne yaparsın, birşeyler yapmak lâzım hayatta.. Niçin? Niçin mi? öyle ya, neden böyle olsun?. Ben gördüğün gibi birşey yupmı • yorum; hiçbir şey.. Ne vakit ki bir su (on para) bile kalmamıştır, anlarım ki çahşmak lâzım. Ne vakît ki yaşıyacak sey vardır, o zaman çalışmanm manası yoktur. Çalış mak neye iyi? Bu işi kendin için yapıyorsan seni eğlendirir, ama başkaları hesabına ise bir budala • lıktan başka birşey değil.. Sonra piposunu masaya koydu, yeniden bağırdı: «Garson, bir duble» ve devam etti «konuşmak beni susatır. Adetim değildir de.. Evet, ben hiçbir şey yapmatn. Kenc'îmi bıraktım, ihtiyarkyorum. ölürken hiçbir şeye acımıyacağım. Bu birahaneden başka hatıram olmıyacak. Ne kadın, ne aile, ne elem, ne keder, hiç, hiç... Kadehi gene boşalttı, dilile du • daklannı yaladı ve piposunu tekrar ağzına taktı. Onnn hali beni hayretle meşgul etmeğe başlamıştı. Sordum: Fakat evvelce böyle değildin sen? Kollejden çıktıktan sonra mütemadiyen böyleyim. Bu hayat değil, dostum, bu müthiş birşey. Muhakkak sevdiğin seyler ve dostlann vardır, muhakkak bazı işler yapıyorsundur. Hayır, dedi. öğleyin uykudan kalkanm, buraya gelirim. Yemek yerim, ve kafayı çekerim. Sonra akşamı beklerim. Yemek yerim ve gene kafayı çekecim. Sabahın bir buçuğuna doğru yatmağa giderim; çünkü o vakit burası kapanır. Başka şey canımı sıkar. On senenin muhakkak sekiz yılını bu köşede, bu masanın üstünde geçirdim. Yalnız birkaç defa tamdıklarımla görüştüm, o kadar.. Fakat, Parise geldiğinde «a yapıyordun ? Hukuk tahsili... Kafe dö Mediside!.. Sonra... Sonra buraya geldim. Peki, niçin bu hayatı yüklendin, ne oldu sana! Ne olacak, bütün ötnür bo yunca Kartiyelatende kahnmaz. Talebeler çok gürültü yaparlar. Şimdi hiç rahatsız edilmiyorum.. Garson, bir duble.. Benimle alay ediyor, sandım, ayak diredim: Haydi canım, dedim. Herhalde ehemmiyetli bir kederin, bir kırgınlığın olacak, Şüphesiz bir aşk nevmidisi.. Seni bedbahtlık bu hale getirtniş... Kaç yaşındasın şimdi? Otuz üç, lâkin kırk beşten a şağı görünmem. Yüzüne dikkatle baktım. Fcna bakılmış, buruşuk çehresi bir ilitiyan andıriyor, birkaç trl uzun saç kafasının temizliği şüpheli derisi iizerinde uçuşuyordu. Çok büyük kaşları, palabıyıkları, kaba bir sakali var • dı. Ona bakark^n bilmem niçin, birdenbire, bu kılların yıkandığı simsiyah suyla dolu bir leğen gö rür gibi oldum. Ona tekrar ettim «yaşına nisbetle çok ihtiyar tesiri yapıyorsın. Şüphesiz çok ıstırab çektin.> Hayır, diye tekrarladı, seni temin ederitn ki hayır. İhtiyarım, çünkü hiç hava almadım. Bunda ömrünü tamamen kahvede geçirenlerm hayahndakinden fazla birşey yok..> Ben böyle zannetmiyordum, yakasını bırakmadım «saçlar büyük bir aşk çekmedikçe seninki gibi dökülmezler.» dedim. Ensesine düşen saçlannı saç a saça başını salladı. «Hayır, ben her zaman uslu idim, diye cevab verdi. eğer başım böyle damdazlak kal • dise bu havagazinin hatasıdır. O saçlarm düşmanıdır. Garson! Bir duble.. Sen susamadm mı? Hayır, mersî. Lâkin sen beni hakikaten alâkadar ediyorsun. Ne vakittenberi bu nevmidiye düştün? Bu tabiî ve alelâde bir hal değildir. Mutlaka sebebleri olmak lâzım. Evet, bu çocukluk sıralarımda oldu. Küçükken acı bir darbe ye dim ve böylece ölünciye kadar sü recek olan bu yolu tuttum. Neydi bu, ne olmuştu? öğrenmek istiyor musun? Küçükken, tatillerde senin de beş altt defa geldiğin şatomuzu, büyük bir bahçenîn ortasındaki bu mr.azzam gri binayı hatırladın mı? Dört tarafa açıtmiş, büyük meşelerle süslü uzun yolları hatırladın mı? Sert, resmî, merasimperver annemi ve babamı hatırladın mı? Tamam, dinle öyleyse... Annemi çılgmca severdim, babamdan ödüm kopar • dı. Beni herkesin kendi önlerinde eğildiğini görmeğe alıstırmışlardı. Memlekette onlar M. lö Kont ve Madam lâ Kontestiler ve bütün kibar komşularımız da ebeveynime büyük bir hürmet gösteriyorlardı. On beş yasında, keyifli ve neş'eli bir çocuktum. O yaslarda oîduğu gibi ve hayatın saadetlerile dolu olarak... Eylul sonlarına doğru, Kollej e dönmezden birkaç gün evvel bahçenin toprağından kurd heykelleri yaparak oynuyordum. Büyük yol lardan birinde annemle babamın gezindiklerini gördüm. Dünkü gibi hatırlıyorum. Fırtınalı, rüzgârli bir gündü. Bütün ağaçlar eğiliyor, sarsılıyor, bağırır gibi inliyordu. Sarı yapraklar düşüyor ve kuslar gibi uçuşuyordu. Gece olmak üzereydi. Fırtına, ağaçların, dallsrın sallanışı beni müthiş korkuttu. Kurdları taklid ederek dört nala ve, dcli gibi anneme babama doğru koşuyordutn. Ansızın önlecine çıkarak sürpriz yapacaktım. Fakat birdenbire duraladım: Babam müthiş bir hiddetle anneme bağınyordu: Annen bir aptaldır. Çünkü, bu mal onun değil ki mesele çıkarıyor, bu sana aiddir. Sana bu paraya ihtiyacim var diyorum ve şu kâğıdı imzala! diyorum. Annem tnetin bir sesle cevab verdi: tmzalamıyacağım! Bu Janın servetidir, ona sakhyacağım. Çünkü kendi servetin gibi onu da kız lar ve kanlarla yemeni istemiyo nun. Jana alıkoymak istiyorum. O vakit babam deli gibi tıtreye • rek karısının üzerine atıldı, boy nundan yakaladı ve ötekî linin bütün kuvvetile dövmeğe başladı. Annemin şapkası düştü, saçları dağıldı. O da bir tokat atmağı tscrü be etti, yapamadı. Babam büsbütün çıldırmıştı. Vurdu, vurdu, vurdu. Annem yere yuvarlanıp, yiizünü elleri arasına saklayınca daha ziyade kızdı, sırtına çullandı. Biraz sonra o kalktığı vakit annem hâlâ yüzünü örtüyordu. Bana gelince azizim; dünyamn sonu geldi, ebedî tabiat kam'.nlan değişti sandım. Içimde harikıılâde şeylerin, canavarca musibetlerin, önünde duyulan ortalığı ka'makarışık etme arzusu uyandı, kafam çıldıracak derecede altüst oldu. c !İ4Bıriucikâaun934! Ne vicdansızlık! Parası için 70 yasında bir ihtiyarı vurdular Evvelce Yüksekkald'ırımda kitab ticaretile meşjrul iken bilâhare dükkânır.ı sataı ak iş yapmaktan vaz • geçmiş olan ve Beyoğîunda Kamerhahın mahallesinde Kizilcık soka • ğinda bir evde oturan 70 vaşlann • da Döminiko isminde bir ihtiyarın yalnız olarak oturmakta old'iru evinden düa geç vakte kadaır çıkmadığı komşulann nazari dikkatini celble polise haber vermişlerdir. Zabıta memurlan eve gelerek araştırma yaptıklaı zaman ihtiyarın üst katta kapı sahanhğında başından ajjır yaralı olarak yerde yatmakta olduğu görülmüştik*. Yaralı hemen Beyoğlu hastane sine gönderilmiştir. Söz söyliyecek halde olmadığı için işin mahiyeti anlaşılamamıştır. Maamafih bunun ihtiyarın parasına tama edilerek yapılmış bür cinayet olduğu zannedilmektedir. Tahkikata Müddeiumumî muavinlerinden Ekrem vaziyed etmiştir. Kitablar arasında öz türkçe ilk fennî eser Füsiologi Yazan: Kemal Cenab Berksoy YAKIN TARİHTEN SAHIFELER îngiltere Ermeni işlermclen pay çıkarmak istiyordu Fa!;at Fransa ile Rusya Türkiye lehine hareket edince cebir kullanmak teklifi suya düştü tstanbulda Ecmenilerin Müslü • manlara, bundan hırslanan med reselerdeki talebelerin Ermenilere hücumundan doğan^ kanlı hâdise bastınldıktan sonra elçilerin kı • demlisi Avusturya sefiri Kaliçe Hariciye Nezaretimize kendisi ve arkadaşları namına şiddetli bir no ta verdi. Notada kıtali yapanlarla beraber softalar, askerler ve üni formalı zabitler görüldüğünü Te polis memurlarının canileri me • netmek, tutmak değil ellerine so > palar vererek Ermeni mahallele • rine ve evlerine sevkettiklerini, artık Osmanlı hükumetinin din ve mezheb farkına bakmıyarak tebaasından kaba hatlileri tedibe ve kabahatsizleri himaye ve muhafazaya kadir ol • madığına hükmettiklerini söyledikten sonra ahalinin silâhlarının toplanmasmı ve bu vukuat dolayısile mes'ul olaların tedibini istedi. Sefirler Abdülhamide ayrıca bir Mıthat Paşanm emrüe 25 Wn lira sertelgraf çekerek şöyle dediler: «Hâmaye koyup Emrliyet Sandığını kuran kimi mutlak sizsiniz. Kıtale hemen ve ölunciye kadar mudürlüğünde kalan nihayet verdiriniz. Canileri hangi Mığtrdtç Papazyan dinden olursa olsun tedib ve kotnitacıları asiyane nümayişe kalkışıridaresînin ne kadar zalim olduğunu larsa tenkil ediniz. Sebebsiz hap • ve hıristiyanlann ne derece azab çektiklerini duymamak imkânsız • sedilen binlerce kişiyi salıveriniz. dır. Hıristiyanlar umumiyetle müşIslahatı yapınız. Ermeni patrik teki ve heyecan içindedirler. hanesinin cismani meclisini topla • tıp bir Patrik intihab ettiriniz. ErDevletlerin Osmanlı İmparator meni milletini tatmin edip ihtilâl • Iuğunun bakasını lüzutnlu saymalaciler hakkında şiddet gösteriniz.» n umumi bir muharebeyi göze al • Bu tebliğ ve tehdidler kıtali dur madan onun yerine başka bir devlet teşkili imkânsızhğını göreme durdu. Lâkin Ermeni meselesi dehmelerinden ileri geliyordu. Bugün şetli surette parladı, hâd bir şekil devletlerin arzusunu gene Türkiyeniı aldı. Bir taraftan Lord Solzburi tamamiyeti mülkiyesini muhafaza • Londra sefirimize, bir tafaftan Hadır. Lâkin bu Türkiyenin ıslahat noto bana zabıtamızdan, hükume timizden pek sert lisanla şikâyetler yaparak kendi kendine, idare tar • zını düzeltmesinden ümid kesilmişettikten sonra dedi ki tir. « Abdülhamid en halis dost larının bile müdafaa edemiyecek Binaenaleyh işi sefirlerimize haleri bir vaziyette bulunuyor. Dost vale edelim. Osmanlı İmparatorluça, ne diyorsak aksini yapıyor. Vağunun bakasını temin ile beraber idlerini ifa etmiyor. Galatada iki son mezalimin tekerrürüne meydan Fransız yaralanmış. Yarın tebaa vermemek için Türkiye idaresinde mızdan, mahmimiz olan katolik pa ne gibi değisiklikler iktıza edece pazlarından taarruza uğrıyanlar o ğine dair mütalealarını bildirsinler. lursa Fransa vazifesine terettüb eSefirlerin tavsiyeleri bütün devletdecek şeyleri yapar ve hakkınızda lere e kabul edilirse, Türkiye iste ^iyi olmaz. ,». , » , ^ , *~ ' • *,«JWerrb.ile kMvvet k^şUan^ftk zorla > • Padisah dotklarmm kondi.mt terk yaptunlır.» • *» ' ±ı , ve teda etmesıjm^ner^mt muitak, • . Anlâşıiıyordu ki TngıRere Bu vekak bir felâkete uğratmamâğı is "Sife île Türkiyede hâkim bîr rol oyterse hemen katillerin önünü alsın. namak ve ıslahat bahanesile Tür Serian ıslahat yaptırsın. Emniyet ve kiye işlecine müdahale etmek ni asayişi tesis etsîn. Teessüfle söy yetinde idi. Fransa ise bunu kendi lerim ki bu dediklerimiz yapılmazş u rk politikasına muvafık görmedi. sa sizinle bugünkü mülâkatımız son Rusya ile muhabereye girişti. Ne görüşüşümüz olacaktır. Çünkü devticede ikisi birden, Türkiyenin ta • letinizle münasebatımızı kesmeğe mamiyeti mülkiyesine ve Abdülhamecbur oluruz.» midin şahsî hakimiyetine riayet şarl Gene bugünlerde idi ki Solzburi larının esas olarak kabulünden sonAbdülhamide devletinm suiidare ra sefirlerin iş'arlarından mülhem. sinden dolayı tac ve tahtından mah bir tanzimat lâyihası yapılmasının rum edileceğinin müttehiden tefhiİstanbuldaki elçilere havalesini fami için devletlerin anlasmalarını kat bu ıslahatı Türkiye kendiliğin Fransaya tavsiye ediyordu. Fakat den yapacağı için cebir kullanmağa Fransa Jngiltereye müsbet veya lüzum olmadığını tensib ettiklerini menfi cevab vermemişti. Londraya bildirdiler. Hatta Rus HaHanotonun bizi hem benim ve riciye Nazıtı Çarın cebr! kuvvet hem Kanbon vasıtasile sıkıştır kullanılmasına muariz olduğunu, ması tngilterenin böyle gerek Tür hele Abdülhamidi zorlamağı kerih kiye hakkında vahim ve gerek Fran gördüğünü de tefhhn etti. sanın şark politikasına mugayir tekSALtH MÜNİR liflerde bulunmasından ileri gelmekte idi. Nitekim birkaç gün sonra Solzburi bu hususta Avusturyayı iskandil etti. Bir cevab alamadı. Şu kadar ki bu muhabereler esnasında Eğinde müslüman ahali ile nizamiye askerinin iki bin Ermeni öldürüp bine yakm ev yaktıklarma, Divrikte ve daha sair birkaç yerde eskisi gibi Ermenilere taarruz edildiğine ve Ankarada da müslümanların Ermenileri tehdid edip İstanbulda tekrar kanlı bir arbede çık mak ihtimali uyandı ğına dair sefaretlere haberler gelince Solzburi müracaatini tekid ederek ıslahat için devletlerin ne suretle ve ne gibi şerait dairesinde anlaşmalan münasip olacağı hakkında devletlere bir nota verip tnüzakereye davet etti. Açıkoöz kiracılar Zeki isminde bir adamla henüz kim olduğu anlaşılamıyan bir ar kadaşı hakkında tuhaf bir işten dolayı takibat yapılmaktadır. tddia edildiğine göre Zeki ile bu arkadaşı birkaç gün evvel kira ile tutmak üzere Karagümcükte boş bir evi gezmişler: gezerken de evin üst katmda bir bavul görmüşlerdir. Evi beğenmiyerek ayrılmışlar, Bir gün sonra da habersizce eve giren k bavulu almışlardır. İçerisi eşya dolu olan bavulu Zeyrekte bir leblebiciye e • manet olarak bırakmışlardır. Aradan iki gün geç ince iş meydana çıkmış; bavul Ieblebiciden alınraıştır. lstintak hâkimliği bu hususta tahkikat yapmaktadır. Kumarbazlar yakalandı Galatada Rifat isminde birinin kahvesinde kumar oynanmakta olduğu haber alınmış; kahveci ile beraber kumar oynıyanlar da yaka lanmışlardır. Bir çocuğu köpek ısırdı Fındıkiıda Hamam «ok«ğın«U o turan Nuriyenin köpeği diut K»m«.lardan Kadriyenin yedi ya&ındaki kızı Fatmayı muhtelif yerlerinden ısırmıştır. Köpek yakalanmış; ço • cuk ta kuduz hastanesinde tedavi altına alınmıştır. Birdenbire bütün kuvvetinıle i>ağırdım, niçin olduğunu bilmeden... Belki dehşetten, belki tecssürden, belki korkudan... Babam sesimi duyunca bana döndü ve üzerime atıldı. Beni öldüreceğini sandım ve kovulmuş bir hayvan gibi orrrana kaçtıtn. thtimal bir saat, ihtimal iki saat mütemadiyen koştum. Çnktan gece olmuştu. Birden bitik halde yere düştüm. Korku ile dişienerek, bir zavallı çocuk kalbinin kırılışından doğan derin yeisle yaralanarak bütün gece orada kaldım. Hava »oğuktu, belki acıkmıştım da. Sabah oldu. Ne yerimden kalkmağa, ne yürümeğe, ne de kendimi kurtar tnağa cesaretim yoktu. Babamla karşılaşmaktan korkuyor, onu bir daha görmek istemiyordum. Orman bekçisi beni bulup zorla götürmeseydi ihtimal yattığım ağacın dibinde açlık ve sefaletten öle • cektim. Şatoda annemi ve babamı her günkü çehrelerile buldum. Annem yalnız «beni kccrkuttun fena çocuk, geceyi uyumadan geçirdim > dedi. Cevab vermeden ağladım. Babam hiçbir şey söylemedi. Sekiz gün sonra Kolleje dönmüştüm. Işte azizim o gün benim için herşey bitti. Hâdiselerin, insanların hep iyi taraflarını göcmeğe alışan ve hayatı öyle sanan ben o gün tnadalyonun tecs tarafile karşılaşmıştım. Ruhumda neler geçti, hangi yabancı gölge fikiclerimi tersine çevirdi? Bilmiycırum. Fakat ondan sonra gözümde hiçbir şeyin kıymeti kalma dı, hiçbir şeye arzu duymadım. Ne bir kimse için sevgi, ne birşey için istek, ne hırs, ne ümitsizlik.. Hislerim kurumuştu. Sadece daima za vallı anneciğimi bahçede yere yu varlanmış, babamı onu döverken görüyordum. Annem birkaç sene evvel öldü. Babam hâlâ yaşıyor, lâkin onu bir daha görmedim. Garson! Bir duble..» Getirilen bardağı bir hamlede boşalttı. Fakat piposunu alırken eli titredi ve kırdı. O vakit meyus bir hareket yaptı «vay! tste hakikî bir keder!» dedi. Kırık pipoyu büyük salonun bir köşesine atarken her zamanki sesi isitildi: «Garson! Bir duble ve yeni bir pipo...» Çeviren: F. O. Kemal Cenab Berksoy, ordinaryüs profesörlerimizdendir, çok ve iyi ta • nlnmış yüksek bilgili yurddaşlarimız dandlr. Yalnlz onun bilinmiyen incelikleri ve pek ince değerleri vardlr. Söz gelimi onun yedi» türkçe, üçü fran«lzca olmak üzere on b'iyük kab bi tik yazdlğınl hepimiz bilirsek te gene onun franslzca ve almanca yazıp yayd:ğl düşünceleri çoğumuz bilmej'iz. Hele bu değerli bilgenin ne yaman a*lşmacl olduğunu, bilıp inandığı kongu lar üzerinde nasıl titiz davrandlğını pek az kişi bilir. Evet. Profesör Kemal Cenab, kendi erdeminin eridir. Onun benimsediği işe ne denlü bağlı olduğunu gösteren bir görünk vardlr, duygusundaki ateşi gösterir: Bir gün o, üstünde işlediği ince erdeme candan »evgi taşldlğlnl bilmemezliğe gelen birine özünü tanlt mak için yazdığl kab k*»b bitikleri, Avrupada basılmlş dizi dizi yazılan bir bavula doldurup götürmüştü, «işte ben bunlardaylm» demişti. Ben bu işi andlkça gözümün önüne eski bilgrlerin titizliği gelir. (1063) te de gene böyle değerli bir bilge yarlm kör yavîarlnl susturmak için koca bir katlra yüklettiği kitablarla bir kurultaya gelmişti, kitabdan yaptığl savaş siperi arkasına oturarak: «îşte meydan!» diye hay kırmlştı. Erdemine bu denlü bağlı olan Kemal Cenab, Öz türkçe ile bir «füsiolo gi» bitiği yazdl. Fennî ayalgllar, düz söze benzemez. Onlarln frenkçelerine Upatlp uygun gelecek karşıhk bulmak çok güçtür, çok yorucü" bir iştir. Nite kim bundan altmış yd önce amelî ve fenni istılâhlarln türkçeleştirimi için İstanbulda toplanan bilgeler, uzun didişmelerden sonra arabca sözleri bir araya getirip kulaklara frenkçeden daha yabancl gelen bir sürii yanlltmac'ar uydurmuşlardl ve türkçenin zenginli ğine karşl göz yummuşlardı. Şimdi bu iş, göğsümüzü kabanacak bir biçimde yaplllyor. İyi veya geç başarılacaktır da. Kemal Cenab, kendi okuttuğu cocuklarln kitabsız kalmamasl kaygusile bugünün fiziyolojisini yazarken eski yanlltmaçlaTl da atmağa savaşmlş ve birçok öz türkçe sözler kul'anrnıştir. Onun ne büyük güçlukleri yendiği ni anlamak için, dune değin kullanllan yanlltmaçlarla kendinin bulduğu öz türkçe sözlerden birkaç tane,şin> yan . ı vaoa.koymak UfaerLcv Eskiden , ^ ,' « . kuilandıklan kullan'.lanlar Ften Madde Tav Kuvvet Yerrekinv Cazibeiarz Yürük Faal Beze Gudde • . Atıntl Mevaddl müfrige Suzulme Irtişah Yavllma Intişat Erliksuv u Meni Pekişme Tasallup Akderi Sıfak Otyiven Akilülhaşayh Yaplnll Istiklâbl irtikaî Ylklntı Istiklâbl inhiratî Sutsü Usare Böleç Hicabl hâciz Solukverimi Zefir İşte altmlş yıldanberi yüksek oku ma çağındaki yurd çocuklarlna boğaz acıtan dikenli lokmalar gibj yutturulagelen bu ağlr sözler, Kemal Cenabln bitiğinde öz türkçeleşmiş ve Karakulak suyu gibi güzelleşmiştir. Kendisı kul landlğı sözlerin doğruluğunu hâvklrmlyor, bunu gelecek günlerin buyruğu na bırakıyor. Bununla beıaber onun çetin bir sınamaya girdiğini görüp sezmemek elden gelmiyor. O frenkçesi de, osmanlicasl da çetrefil sözleri bu d'nlü güzelleştirmek kolay değildir. Kemal Cenabln bulduğu karşılık'arin bir taklml yarın değişse bile onun bıze verdiği su örnek gene alklşa değer. Türkçenin en ağır fenni anılmaiarl da anlatabileceğini parlakça göstercnlerin başlnda bu değerli profesör bulunu yor. Yarln, en derin kongular türkçe ile yazlhrken Kemal Cenabln bu biti ğini anmak bir borc olacaktır. Kitab'n çok güzel baslldlğlnı. asığll resimlerle süslendiğini de söyledikten sonra fen diline düşkün olanlarln bu değerli bitiği okumalarlnı dileriz Üsküdarda yangm Solzburinin dediklerini şöyle huIâsa etmek kabildir: «Anadoluda ve İstanbulda yapılan kital Türkiyede emniyet kalmadığım ve Os M. TURHAN TAN manlı hükumetinin fenalığım ispat etmiştir. Paris muahedesi (1856) bu imparatorluğun tamamiyeti mülkiyesini taahhüd etmekle beraber [Ba{ tarafı birivci sahifede] Ayastafanos ve Berlin muahede gösterilecek namzedler henüz kat'î leri (1878) Anadolunun Ermeni oolmamakla berab«»r Aydınm Ç'ne lan yerlerinde ıslahat yapılmasını kazasında secilen Tüı kiyenin ilk ka âmirdi. İngiltere 1883 ve 1886 da dın rmıhtarı Gül, tzmirde Beaal bu ıslahat yapılmazsa sonunun iyi Nevzad. Bursada mektfb mydürü olmıyacağım Babıaliye ihtar etti, Zehra ile tstanbuldan Nak'y^^in ifakat söz geçiremedi. Sason vak'asimleri kuvvetle sövlenmektedlr. ları üzerine devletlerin teklif et *** tiği ıslahat lâyihası katiyet almadan İstanbulda ve Anadoluda kanlı tstanbulda hâdiseler oldu. Sonra İstanbulda Şehrm bütün muntaka ve mahaldaha büyük bir çarpışma vukua Ieleırinde meb'us seçme hakkını haiz geldi. Binlerce Ermeni öldü. Bu • vatandaşlar intihab defterlerini tet nun hükumet tarafından tertib e • dilmis olduğu anlaşıliyor. Hâdisekika devam etmektedirler. Defterlere sivil ve asker Türk memurlan lere yapılacak itirazları tetkik için da karışmıstır. Hıristiyan ahalinin birer heyet tesbit ediimişti. Bu hecan ve malı tehlikededir. Osmanlı yeUer de faaliyete başlamı^rdır. Seçim hazırlığı Dün Üsküdarda Salacıkta bir yangın çıkmış, suyun önceleıî az bulunması sebebile 34 saat sürmü tür. Tutuşan ev yanmış, fakat yangının etrafa sirayetine imkân bırakılmamıştır. Resmirr'iz Üsküdarda Foto Yıldız sahibi Bürhan tarafındar ajınarak gazetemize getirilmiştir. italyada bir köprü yıkıldı Roma 23 (A.A.) Pisee Arno nâhri üzerinde inşaatı hemen hey en ikmal edilmiş olan bir köp rü gece desteklerinden birinin çökmesi üzerine büyük bir gürültü ile ve civar halkın bir çoğuru uyku dan uyandırarak yıkıimıştır. !n sanca zayiat olmamıştır.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear