Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 TEMMUZ 2020 4 GEORGE FLOYD’UN ÖLÜMÜ, EŞITSIZLIKLERIN SERT TEZAHÜRÜ ABD’de polislerin işlediği cinayetler bardağı taşırdı AfroAmerikalı vatandaşları öldüren polislerin mahkeme önünde ceza alması çok nadir görülen bir durum. Black Lives Matter ’Siyahların Hayatı Değerlidir’ hareketinin de hatırlattığı gibi bunun nedeni basittir: ABD’de siyahların hayatı hâlâ değersizdir. Kurbanların listesi George Floyd ile son bulmayacak. 12 Haziran’da arabasında uyuyakaldığı için Atlanta’da bir polis tarafından sorgulandıktan sonra öldürülen Brooks örneği gibi yeni isimler daha şimdiden bu listeye ekleniyor... Black Lives MatterSiyahların Hayatı Değerlidir hareketi tüm dünyaya yayıldı. RICHARD KEISER * Baş tarafı 1. sayfada Bu eşitsizlikler en kaba biçimiy le doğal olarak polis şiddetinde ifade buluyor. ABD’de düzeni sağlama yetkisi şehir veya idari bölge yetkilileri tarafından, eyaletin veya federal yetki alanının kontrolü dışında, yerel düzeyde yürütülür. Minneapolis Polis Departmanı’nın (MPD) siyah vatandaşların ölümüne yol açan şiddet uygulamalarına ilişkin kötü bir sicili bulunuyor. Geçen aylarda gerçekleşen Jamar Clark ve Philando Castile’nin ölümlerinden sorumlu polis memurları örneğinde olduğu gibi, Minneapolis Polis Departmanı, George Floyd’un filme çekilen lincine kadar, neredeyse sistematik bir biçimde cezadan muaf tutulmuştur. Çok sayıda ırkçı taciz uygulamaları da bulunmakta. Minneapolis nüfusunun yüzde 40’ını beyaz olmayanların oluşturmasına rağmen, MPD tarafından güç kullanımına maruz kalma vakalarının yüzde 74’ü bu grup üzerinde yoğunlaşmaktadır. İdari Bölge Kamu Hakları Savunucusu tarafından 2018’de yayınlanan bir çalışmaya göre, arabası için arama kararı olan sürücülerin dörtte üçünü AfroAmerikalılar oluşturmakta. Oysa onlar eyalet nüfusunun sadece beşte biri kadar. Kendisi için bir arama kararı çıkarılan sürücülerin ise yüzde 76’sı siyahken yüzde 13’ü beyazlardan oluşuyor. Polis memurlarının sahip olduğu geniş yetkiler dikkate alındığında, herhangi bir gerekçe polis müdahalesini haklı çıkarabilir. Bu ülkenin tüm siyahları da bunu biliyor: Direksiyondayken, sadece derilerinin rengi bile şüphe uyandırmaya yeter. Aralarından pek çoğu, İkiz Kentler’de kölelik zamanında kaçakların izini süren polis devriyelerini henüz unutmuş değil. ‘Suçlar gizleniyor’ Bu sistemin ana çarklarından biri polis memurları sendikasıdır. Sendikanın Minneapolis’teki yerel şubesinin başkanı Teğmen Bob Kroll, art arda gelen demokrat belediye başkanlarının şiddete başvuran polis memurlarını disiplin altına almak için yürüttükleri çabaları engelleyerek ekiplerinin sadakatini sağlama aldı. Şu anki Belediye Başkanı Jacob Frey’e göre, “bazı şeyleri değiştirmeye çalışan polis şefleri ve seçilmiş temsilciler, sürekli biçimde sendikanın düşmanlığı ve şiddet uygulayanları koruyan yasal mevzuat ile karşı karşıya kaldılar” (2). Frey ve onun eski polis şefi Janee Harteau, sendikayı suçlu polis memurlarını cezalandırmaya yönelik tüm girişimlerin önünü tıkamakla itham ettiler. Bu konudaki pek çok örnekten biri, sendikayla müzakere edilen bir hakemlik protokolüyle suçlu polis memurlarının koruma altına alınmasıdır. Bu protokol, gücün kötüye kullanılması vakalarıyla meşru müdafaa eylemlerinin aynı kefeye koyulmasına neden olmakta. 17 kez şikâyet edilmiş Dokuz dakika boyunca dizini boynuna bastırdığı George Floyd’u boğarak öldüren polis memuru Derek Chauvin hakkında yirmi yıllık kariyeri süresince şiddet kullandığı gerekçesiyle on yedi kez şikâyette bulunulmuş. Bunlardan sadece biri kınama cezasıyla sonuçlanmış. Sendikayla yapılan anlaşmalar gereğince bu şikâyetlerin içeriği hiçbir zaman gün ışığına çıkmadı. George Floyd’a yapılan işkenceye pasif biçimde yardım eden üç polis memurundan ikisi bir yıldan az bir süredir görevdeydi. Üçüncü polis memuru Tou Thao hakkında şiddet kullanımıyla ilgili toplam altı şikâyetten beşi takipsizlikle sonuçlanmış. Thao, 2017 yılında bir meslektaşıyla beraber kelepçeli bir kişiyi dövmüştü. Şehir yönetimi şikâyetçiye 25 dolar tutarında bir tazminat ödedi ama sendikanın korumasından yararlanan Tou Thao hiçbir ceza almadı. Sola karşı nefret 2019 yılındaki bir miting sırasında Donald Trump’ın yanında alkışlanan Teğmen Kroll, şehrin Demokrat yöneticilerini davasının karşısında yer alan hainler olarak görüyor. Örneğin, şehirdeki şiddet olaylarını bastırmak için daha fazla kişiyi işe almadıkları için onları suçlamakta. Kroll’un sitemleri, kuşatma altında olanların mantığını ve bu ülkede düzeni sağlamakla görevli güçlerin bir özelliği olan sola karşı nefreti yansıtıyor. Belediye başkanları tarafından atanan polis şefleri, gerginliği düşürme tekniklerini öğretmek veya polis memurlarının “örtük önyargılarını” frenlemek amacıyla ne zaman bir program oluşturmaya çalışsa, sendika bu girişimlere engel olmak için büyük gayret gösterdi. Ayrıca seçilmiş temsilciler MPD polis memurlarını kendi şehirlerinde ikamet etmeye mecbur bırakan bir yasa projesini tasarladıklarında, polis lobisinin baskısı altındaki yerel senato yasa metnini reddetti. Bu projeyle polis memurlarının kendi yaşadıkları yerin nüfusuyla yakın olmaları amaçlanıyordu. Bugün MPD’deki polis memurlarının yüzde 92’si çalıştıkları şehrin dışında ikamet etmekte. Minneapolis Belediye Başkanı, polislere her siyah vatandaşı bir tehdit olarak algılamayı öğreten savaşçı eğitiminin verilmesini yasaklayan yerinde bir karar aldı. Amerikan polisleri arasında çok revaçta olan bu yetkinlik programı, polislerde hepimizin içinde yatan saldırganlık dürtülerini serbest bırakmayı amaçlayan ve bilimsellik iddiası taşıyan “killology” (öldürme bilimi) doktrini kapsamında verilmekte. Bu dünya görüşüne sahip olan ve Belediye Başkanı’nın “gerginliği düşürme” teknikleri konusunda ortaya koyduğu niyetler karşısında infiale kapılan Teğmen Kroll, kendi eğitim programını kınından çıkararak misillemede bulundu. Sendikanın finanse ettiği bu eğitim programı da “killology” doktrininin keskin görüşlerinden ilham alıyor. Kroll’a göre, MPD’de “gerginliği düşürme” yöntemini uygulamak mümkün değil çünkü “bu polisin doğasında yok. Onlara geri çekilmeyi öğretmek istiyorsunuz, bu tamamen doğalarına aykırı. Tüm sıkıntı buradan kaynaklanıyor. Polisler birini yakaladıktan sonra ona, sakin ol yoksa seni hapse atarım ve hatta gerekirse güç kullanırım diyecekleri bir rahatlık içerisinde değiller”. (3) George Floyd’u “saldırgan bir suçlu” olarak niteleyen Teğmen Kroll, göstericileri de “terörist bir hareketin” üyesi olmakla suçladı. Ekipleri teğmene kusursuz bir bağlılık duyuyor. Kimsenin karşısında aday olmaya cesaret edemediği son sendika seçimlerinde yeniden rahatlıkla seçilen Kroll, yerine geçecek kişiyi de yine kendisi belirledi. Polislerin sendikalarının patronuna karşı duydukları bu bağlılığın nedeni, ülkedeki tüm polis sendikalarında adet olduğu gibi, patronlarının her koşulda hatta en sert veya öldürücü eylemler söz konusu olsa bile, arkalarını koruması. Minnesota veya ABD’nin başka yerlerindeki büyük işçi birliklerinin George Floyd’la dayanışma hareketlerinin ardından polis sendikalarını sert bir şekilde kınamasının nedeni de budur. MPD ve ana sendika arasındaki organik suç ortaklığı bağları ve polislerin oyuyla seçilen ana sendikanın tartışmasız biçimde polisleri temsil ettiği gerçeği, olayların sıcaklığında pek dikkat çekmedi. Teğmen Kroll yakında emekli olacak; ancak polis hizmetlerindeki baskıcı şiddet ve ırkçı önyargı eğilimlerinin kökü kazınmazsa, sendikanın içine işleyen güç kullanma kültürü Minneapolis’te olduğu gibi başka yerlerde de yaşamaya devam edecek. Peki ya şimdi... Mayıs’ın son günlerindeki toplumsal patlamalardan sonra, Minneapolis’te eylemcilerin ve seçilmiş temsilcilerin başını çektiği, polisin “finanse edilmemesini” (defund) savunan bir hareket ortaya çıktı. Çok iyi tanımlanmamış olan bu adlandırmadan kimileri şunu anlıyor: Güvenlik güçlerine ayrılan fonların bir bölümünün kesilerek, o güne kadar MPD’ye ait olan yetkilerin bir kısmını üstlenecek olan “topluluğun” veya mahalle konseylerinin himayesindeki sosyal hizmetlere veya özellikle psikiyatrik sorunları olan kişiler için destek programlarına ayrılması. Bu görüşe göre, Minnesota Polis Departmanı cinayet ve şiddet suçları vakalarıyla ilgilenmeye devam edecek. Başkalarıysa “finanse etmemek” fikrinden daha radikal bir anlam çı karıyor: MPD’nin lağvedilmesi ve yerine yeni bir şeyin kurulması. Bu cesur hedef, Minnesota’daki beyazların yaşadığı bölge idarelerinde (azıcık) coşku ve (çokça) endişe yaratmakta. Ortaklık bitti Gösteri eylemlerinin bir diğer sonucu, Minnesota Üniversitesi, Minneapolis okulları veya aynı şehrin kamu parkları gibi önemli kurumların MPD ile ortaklık anlaşmalarını sonlandırması oldu. Okul binalarında veya üniversitelerdeki spor etkinliklerinde güvenliği sağlayan polisler böylece önemli bir ek gelirden mahrum kalmış oldular çünkü bu görevler genellikle mesai saatleri dışında yerine getiriliyordu. Bu yeni kurumsal ret dalgası eylemciler tarafından çok yetersiz görülse de, gözlemcileri şaşırttı. Sonuçları da kayda değer olacaktır. Polisler gelir kaynaklarını yeniden tahsis etmek istiyorlarsa, özellikle de MPD ve sendika arasındaki sözleşmenin yeniden müzakere edilmesi gerektiği bir zamanda, Teğmen Kroll’un canla başla karşı çıktığı değişiklikleri kabul etmek için daha hevesli görünebilirler. Eyalet Valisi de İnsan Hakları Departmanı’nı “MPD’deki beyazların dışındakilere karşı ayrımcı uygulamalarla ilgili şüpheler konusunda bir araştırma yürütmekle” görevlendirdi. Departman’ın özel değişiklikleri düzenlemek, hatta polis ve sendikanın geçici olarak kontrolünü üstlenmek için yetkileri olacak. AfroAmerikalı vatandaşları öldüren polis memurlarının mahkeme önünde ceza alması çok nadir görülen bir durumdur. Black Lives Matter Siyahların Hayatı Değerlidir hareketinin de hatırlattığı gibi bunun nedeni basittir: ABD’de siyahların hayatı hâlâ değersizdir. Kurbanların listesi George Floyd ile son bulmayacak... 12 Haziran’da arabasında uyuya kaldığı için Atlanta’da bir polis memuru tarafından sorgulandıktan sonra öldürülen Rayshard Brooks örneği gibi yeni isimler daha şimdiden bu listeye ekleniyor. Ama burada sadece Amerika’ya özgü olan bir olay söz konusu değil. Konu ister ABD’deki siyahlar olsun, ister Avrupa’daki göçmenler veya başka ülkelerdeki yerli halklar veya evsizler olsun, modern kapitalizm ve yeniden canlandırılan milliyetçiliğin bileşimi, vatandaşlık ve onun temelindeki haklar ile ilgili tanımımızı değişikliğe uğrattı. Bunu yaparken de, devletin büyük yankılara yol açmadan hayatlarına son verebileceği, feragat edilebilir insan kategorileri yarattı. Hedefte olan gruplar toplum dışı kişi ler olarak nitelenerek itibarsızlaştırıldılar: Sokaktan kovulmaya mahkum evsizler, asimile edilemeyen göçmenler veya mevcut düzene karşı iç düşman olan “renkli derililer”. İşte bu nedenle, Derek Chauvin’i George Floyd’un boğazına çok uzun bir süre boyunca bastırırken gösteren video, polis memuruyla birlikte üç suç ortağının mahkumiyetine yol açmak için yeterli olmayabilir. Eski bir yasa ihlâli, otopside bedeninde bulunan uyuşturucu izleri, iddia edilen sahte banka çeki kullanımı veya kaçak sigara satışı gibi potansiyel olarak suç niteliği taşıyan herhangi bir eylem, beyaz çoğunluğun gözünde bir kurbanı bir suçluya dönüştürmeye yetebilir. Uyuşturucu madde kullanımıyla veya bir trafik cezasının ödenmemesiyle ilgili sabıkası olan siyah bir erkeğin merhamete veya şiddet sonucu ölümü durumunda, adalete layık olmadığı düşünülecektir (uyuşturucuya karşı yürütülen savaşın ortalığı kasıp kavurduğu bir dönemde uyuşturucu kullanımı yaygın olan bir dezavantajdır). George Floyd vakasında mahkemenin kararı kuşkusuz jürinin oluşumuna bağlı olacak. Dört polisin de mahkum olacağı varsayılsa bile, beyaz solun bir bölümüyle muhafazakâr cephenin tümü sepetin geri kalanını kurtarmak için çürük elma tezini öne süreceklerdir. Beyaz orta ve üst sınıfların esenliğini korumak konusunda neticede çok da kötü bir iş çıkarmayan polise karşı güvenin yeniden tesis edilmesi için resmi çağrılarda bulunulacaktır. Böyle bakıldığında, Minneapolis belki de New York, Paris, Sydney veya Rio de Janeiro’dan düşünüldüğü kadar uzakta değildir. (*) Minnesota Carleton Üniversitesi’nde Amerikan Çalışmaları ve Siyaset Bilimi Profesörü Çeviri: Zeynep Peker (1) Vali Tim Walz’ın basın toplantısı, 31 Mayıs 2020 (2) Referans makale: David K. Li, “Minnesota Eyaleti Minneapolis Polis Departmanı’na sivil haklar davası açıyor”, NBC New, 2 Haziran 2020 (3) Referans makale: Ryan Grim ve Aida Chavez, “Minneapolis Polis Sendikası Başkanı: “Ben kendim üç kez ateşli silah kullandım ve hiçbirisi beni rahatsız etmedi”, The Intercept, 2 Haziran 2020, www.theintercept.com