24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 Akademi 17 Mayıs 2017 Çarşamba Sulukule’de soylulaştırma Okan Şeker Soylulaştırma Türkiye’de etkisini 1980’li yılların ortasında göstermeye başlamıştır. Özellikle ANAP hükümetinin 1984 yılında çıkardığı kanun ile Bedrettin Dalan’ın Büyükşehir Belediye Başkanlığını yönetsel ve finansal yetkiler ile donatmasıyla ve İstanbul’un neoliberal dinamikler aracılığıyla büyük Osmanlı geçmişi ile sarmalanarak bir “dünya şehri” olarak pazarlanma stratejisi bu süreç kapsamında olgunlaşır. Bu bağlamda, kentin dokusunu yeniden yapılandırma projeleri ile gelen yabancı finans sahipleri ve turistlere, kenti büyük oteller eşliğinde sunma arzusu ortaya çıkar. Beşiktaş’taki Conrad İstanbul gibi kentin tarihsel dokusunu bozan birçok yapı bu süreçte inşa edilmiştir. Siyasi belirsizlik, ekonomik çıkmazlar ve terörle mücadelede sert bir sürecin başlamış olması 1990’larda Türkiye’de yatırım yapma şartlarını zorlaştırmıştır. Ancak 2000’lere gelindiğinde İstanbul’u finans kenti yapma stratejisi ortaya çıkmış ve “Mega Projeler” ile kent merkezinde yaşayan azınlıkların ve düşük gelirli göçmenlerin evleri proje kapsamına dahil edilmeye başlamış ve bu topluluklar çeşitli vaatler ile şehrin dışına taşınmıştır. lSULUKULE’YE YERLEŞİM VE DEĞİŞİM SÜREÇLERİ Sulukule Romanları geçmişten bu güne toplumsal yaşantılarını derinden etkileyen üç büyük olay yaşamıştır. Birincisi göç ile İstanbul’a gelmeleri, ikincisi Sulukule’de yerleşik hayata geçmeleri ve üçüncüsü kentsel dönüşüm projesi/soylulaştırmadır. Yüzlerce yıl süren bu sürecin son aşamasını daha iyi kavrayabilmek ve sonuçlarını anlayabilmek için önceki iki aşamaya bakmakta yarar var. Zira ele alacağımız soylulaştırma sürecinde karşımıza çıkan birçok olumlu/olumsuz koşul önceki bu iki aşamaya dayanmaktadır. Genel kanaat 5 ve 11. yüzyıllar arasında farklı zamanlarda yaşanan göçlerin Hindistan’dan İran’a ve buradan da batı ve güney olmak üzere iki güzergâh boyunca gerçekleştiği üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bu göçebe toplulukların Bizans sınırlarına girmeleri 9. yüzyılın başlarına rastlamaktadır. Bizans’ta 803 yılında meydana gelen bir ayaklanmanın bastırılması için Bizans İmparatoru Nikephoros I. Grenik’e yardım eden bir grup Roman, Bizans toprak Soylulaştırma (gentrification) 1964 yılında Ruth Glass Londra’nın merkezinde bir hareketlilik tespit etmişti. Londra’da işçi sınıfının yaşadığı mahallelerdeki evleri üst ve orta sınıf üyeleri alarak daha lüks evler haline getiriyordu. Bu süreci soylulaştırma olarak tanımlayan Glass, sürecin bir mahallede başladıktan sonra hızla yayıldığını ve eski sahipler yerlerinden edilip mahallenin sosyal yapısı değişene kadar devam ettiğini tespit etmişti. 1980’lerde ekonomide başlayan neoliberal dalga soylulaştırmanın da tanımını değiştirmiş ve yeni özellikler ortaya çıkarmıştır. 1980’lerle birlikte soylulaştırma 1960’lı 1970’li yıllarda olduğun dan farklı bir anlam ve içerik kazanır. Artık soylulaştırmaya salt konut rehabilitasyonunun neden olduğu bir nüfus değişimi olarak bakmamak gerekir. Şehirlerin 2. Dünya Savaşı’ndan sonra başlayan yenilenme süreci, 1960’larda 1970’lerde üst sınıf ve orta sınıfın şehir merkezinde bulunan alt sınıf üyesi ailelerin evlerini satın alıp yenilemesiyle devam etmiş, 1980’lerdeki neoliberal dalgayla, bu alanlar rant alanlarına dönüşmeye başlamıştır. 1990’larda ise soylulaştırma dünyanın her yerinde kentlerdeki özel sermaye ile uyumlu kent yönetimleri için önemli bir kentsel strateji haline gelmiştir. Ruth Glass (19121990), sosyolog. Berlin'de doğdu. 1932'de Nazilerin yükselişiyle birlikte Almanya'yı terk etti. Bir Marksist olarak sosyolojik araştırmanın amacının hükümet politikalarını değiştirmek ve toplumsal değişim sağlamak olduğunu düşünüyordu. Soylulaştırma kavramının mucididir. Yoksulların Londra'dan zorla tasfiye edildiğini ve üst sınıf gettoların yaratıldığını gözler önüne seren Londra: Değişimin Veçheleri başlıklı çalışması 1964 tarihlidir. larında serbestçe dolaşma izni almışlardır. Romanlar imparatorluğun çeşitli yerlerine dağılmış, bir kısmı boğaz yoluyla Bizans’ın Avrupa yakasına geçerek Konstantinopolis’e kadar ilerlemiştir. lYERLEŞİK HAYATA GEÇİŞ Bizans İmparatorluğu’nda da gö çebe olarak yaşayan Romanlar, Osmanlı İmparatorluğu’yla yerleşik hayata geçecektir. Evliya Çelebi’ye göre Fatih Sultan Mehmet’in Gümülcine ve Menteşe Sancağı’ndan getirerek İstanbul’a yerleştirdiği Romanlara Osmanlı yönetimi öteden beri Edirnekapı’da yer göstermiştir. 18. yüzyıl ortalarından itibaren ise şehrin iç kısımlarına sokulan Romanlar Fatih Camii yakınlarındaki Sa raçhane Çarşısı’nda çalışmak üzere büyük Karaman ve Dülgerzade mahallelerindeki odalara yerleşmişlerdir. Ancak halkın rahatsız olması ve dile getirilen şikâyetler üzerine Romanların yeniden eski yerlerine yani şehrin kenarına çıkarılması kararlaştırılmıştır. Romanlar zamanla Yenibahçe, Sulukule, Ayvansaray, Üsküdar, Kasımpaşa semtlerinde iskân edilmiştir. Yeniçerilerin ikamet ettikleri ve talim alanı olarak denetim altında bulundurdukları kara surlarını, Yenibahçe çevresi ve bostanlarını terk etmesiyle, sözü edilen yerlerin boş ve sahipsiz kalması üzerine, sur dışında ikamet eden Romanlar zamanla sur içine taşınmaya başlamışlardır. Özellikle Kulei Zemin denilen sur kulelerinin kullanım ve ikamete açık yerlerinin Yeniçerilerce terk edilmesi, Ro ?KİMDİR Okan Şeker, Marmara Üniversitesi, Sosyoloji ve Radyo, Televizyon ve Sinema bölümlerinde lisans öğrencisi. manların İstanbul sur içerisinde ilk kalıcı meskenlerini kurmaya başlamalarına imkân sağlamıştır. Sulukule ve civarında yerleşik hayata geçen Romanların kültürel yaşantılarında iki büyük değişim meydana gelmiştir. Bunlardan ilki, Sulukule Romanlarının Romanyol adı verilen dillerini zamanla unutmasıdır. Diğeri ise, yaşantılarına dini inanışların girmeye başlamış olmasıdır. Romanların bir kısmı dini tercihler yaparak bu doğrultuda yaşamayı tercih etmiş, tam yerleşik hayata geçmiştir. Burada dikkat çeken nokta Romanların birçoğunun genellikle çalıştıkları bölgenin ya da patronlarının dinlerini tercih etmiş olmasıdır. Osmanlı İmparatorluğu boyunca Sulukule’de Romanların geçim kaynaklarına baktığımızda süpürgecilik, baca temizleyiciliği, müzisyenlik, dansçılık, ayı oynatıcılığı ve demirciliğin geleneksel meslekleri olduğunu görüyoruz. Bunların yanı sıra silah ve cephane yapımında uzmanlaşan Romanların da varlığı bilinmektedir. Ancak en çok icra edilen meslekler müzisyenlik ve dansçılıktır. Romanlar, iskân bakımından yerli halk ile karışmamalarına rağmen sosyal hayatta çok dışlanmış değillerdi. Hatta resmî törenlerde, seferlerde Romanlara da yer verilmesi onların imparatorluğun bir parçası olduğu kabulünün göstergesiydi. Ancak Bizans, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti altında varlıklarını sürdürmüş Romanlar her daim kentin dışına yerleştirilmişler ve gözden uzak olmalarına dikkat edilmiştir. Cumhuriyet dönemine gelindiğinde Romanların Türk kültürüne uymaları konusunda yasalar çıkarılmıştır (1934 İskân Kanunu 4. madde). Bu yasa göçebe Romanlar üzerinde etkili olurken zaten yerleşik hayata geçmiş olan Sulukule Romanlarını kapsamamıştır. Ancak yasayla göç etme durumları da ortadan kalkmıştır. l 1957, 1992, 2005 Cumhuriyet döneminde Sulukule adına en önemli yıllar 1957, 1992 ve 2005 yılları olmuştur. 1957’de Vatan Caddesi’nin inşası sırasında Edirnekapı ve Sulukulelilerin yaşadığı >>
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle