24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

17 Mayıs 2017 Çarşamba Akademi 11 Cumhuriyet’in 75. yıldönümü nedeniyle 1012 Aralık 1998 tarihlerinde ODTÜ’de “Bilanço 19231998” başlığıyla düzenlenen toplantıda Şerafettin Turan. Alttan ikinci sırada, sağdan ikinci. >>Mücteba İlgürel ile) teslim almaya gittiğimde “neler var bakalım” türünden sorgulamalar içinde Rusça kitap bulunup bulunmadığı da vardı. Rusça bilmediğimi, Rusçayı gerektirecek bir konu üstünde çalışmadığımı ama öyle bir konuyu tercih etseydim Rusça kitaplarımın olabileceğini söylediğimde “olsaydı görürdün(!)” türünden bir cevap almıştım. Şerafettin Turan’ın 1963’te, Venedik’te katıldığı Türk Sanat Tarih Kongresi’nden ve yaptığı bilimsel araştırmalardan sonra Türkiye’ye döndüğü zaman karşılaştığı durum, tam bir kuşku ve cehaletin önceki fotoğrafıymış: Venedik’ten dönüşümden bir süre sonra yeni öğretim yılıyla birlikte benim profesörlüğe yükseltilmeme ilişkin işlemler de başladı. Yüklendiğim haftalık ders ve seminerler dışında İtalya’dan getirdiğim belge ve kaynaklara dayanarak Venedik’teki Fundaco dei Turchi’nin [Türk Ticaret Merkezi] tarihi ve Rodos’un İtalyanlar tarafından ele geçirilmesi konularında iki makale hazırlamaya çalışıyordum. Venedik’ten ayrılmadan önce Marciano Kütüphanesi’ndeki bazı belgelerin mikrofilmlerinin ya da fotokopilerinin adresime gönderilmesini dilemiştim. Ankara’ya döndüğümde bir süre sonra Esenboğa’daki Gümrük Müdürlüğü’nden bir çağrı aldım. Oraya gittiğimde görevli me mur, benim adıma büyükçe bir zarf içinde filmler geldiğini ancak bunların içeriğini saptamadan bana veremeyeceklerini söyledi. O filmlerin bazı kitap ve belgelerin sayfa fotoğrafları olduğunu açıklayarak dilerlerse kontrol edebileceklerini ekledim. Ama memur bey, “Bizim film makinemiz yok, siz Ankara’daki sinemalardan bir makine kiralayın getirin, kontrol edelim” deyince ülkemizdeki kuşku ve cehaletin diz boyu olduğunu anladım.6 Benzer bir olay 1967 yılında Roma’da satın aldığı kitapları Ankara’da teslim almak istediğinde başına gelmiş. Kitaplar arasında bulunan ve II Comune adını taşıyan kitabın başlığına bakan gümrükçü, bir tür “cumhuriyet” demek olan, İtalyan şehir devletlerine verilen bu adı taşıyan kitabı komünizm propagandası içeren “zararlı” bir kitap sanmış! Uğraştırmışlar kendisini. Nâzım Hikmet’in “Heraklit’i düşünürken” şiirindeki Heraklit kelimesini, “ekalliyet” kelimesi olarak algılayan polis memurunun Nâzım’ı azınlıkları kışkırtmakla suçladığı günleri hatırlamamak ne mümkün! lKÜLTÜR POLİTİKALARI, TÜRKÇEYİ ARILAŞTIRMA ÇABALARI 12 Eylül 1980 darbesinden son ra Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu’nun hükümet güdümüne girmesiyle, hükümetinin yönlendirmeye çalıştığı kültür politikası da değişime uğramıştı. Benim, şahsen, 1980’li yıllarda başladığım tarih ders kitapları eleştirilerimden önce Şerafettin Turan’ın 19761977 öğretim yılında yazdırılan tarih kitaplarının yanlışlarının saptanmasına ilişkin değerlendirmesini anımsatmak isterim: Lise tarih kitapları o yıllarda popüler tarihçi olarak tanınan Yılmaz Öztuna’ya yazdırılmıştı. Politik eğilimi belli olan Öztuna’nın, şovenist yaklaşımı ve abartılı anlatımıyla kaleme aldığı kitaplardaki yanlışlıkları sıralamak için oldukça uğraştım. Yazdıkları lise edebiyat kitaplarındaki yanlışları belirleyen bir eleştiri ile birlikte kurumca [Türk Dil Kurumu’nca] Ismarlama Ders Kitapları Üzerine Rapor adıyla bastırıldı.7 Şerafettin Turan’ın Türk Dil Kurumu Başkanlığı süresince karşılaşılan eleştirilere verdiği yanıtlar, Türkçenin bilim dili olabilmesi ve arılaştırılması yolundaki gayretleri, onun anılarında en çok yer tutan sayfalar olarak karşımıza çıkıyor. Sadece bir anısını (Türkçede “sentetik dil” yaratma peşinde koşanları suçlayan ve “Şeyhülmuharririn” sanını kullanmaktan gurur duyan Burhan Felek’in Milliyet’te 19 Kasım 1980 günü yayımlanmış olan yazısına verdiği ya nıtını) yansıtmakla yetineceğim: Sayın Üstad! Bilirsiniz ki Fransızca “Doyen” unvanı Şemsettin Sami tarafından Türkçeye “bir sınıf veya heyetin en ihtiyar veya kıdemlisi” diye aktarılmıştı. “Şeyhülmuharririn” gibi sonradan benzetme ya da uydurma yoluyla bulunan bir unvan yerine “en kıdemli yazar” denilse acaba anadili Türkçe olan vatandaşlarımız daha iyi anlamazlar mı? Kaldı ki Osmanlı İmparatorluğu döneminde kimi kuruluşlardaki kıdemli görevlilere “başeski” denirdi! Kuşkusuz ki gene de size bu sanı veren kuruluşun bileceği şey. Zorlamak ya da empoze etmek bizim yetkimizin ve yönetimimizin dışında... Bir buçuk yıl önce size ziyaretimde de belirtmiştim: Yanılgılar olabilir. Haklı eleştirilerden elbette ki yararlanacağız. Ve Türkçemizin özleşip bir bilim dili olması süreci, kendi mantığı, kendi yasası içinde sürüp gidecek.8 n 1 Cumhuriyet Akademi 8 (19 Nisan 2017), 89. Anılan makalemde 7, 8, ve 9 numaralı dipnotlarda “Turan” yerine “Özbaran” çıkmıştır. Bilgilerinize sunarım. 2 Şerafettin Turan, Anılarla Türkiye Gerçeği (İstanbul: Bilgi Yayınevi, 2016), 221. 3 (Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi, 1972). 4 Turan, Anılarla Türkiye Gerçeği, 376. 5 Turan, Anılarla Türkiye Gerçeği, 411. 6 Turan, Anılarla Türkiye Gerçeği, 337. 7 Turan, Anılarla Türkiye Gerçeği, 453. 8 Turan, Anılarla Türkiye Gerçeği, 46162.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle