Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 Akademi 17 Mayıs 2017 Çarşamba Anılarıyla Şerafettin Turan 2: Uyarılar/uyandırmalar Salih Özbaran Şerafettin Turan ile ilgili önceki yazımda1 dile getirdiklerime bir ek mahiyetindedir aşağıda yazdıklarım. Onun Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi’ndeki doktora çalışmasını, doçent ve profesör unvanlarını elde etme yolundaki uğraşlarını ve yöneticiliklerini burada yansıtmayacağım. Onlar sadece unvan derecelendirmelerinden ibaret şeyler. Günümüzde akademisyenlerin adlarını unvanla süslemeleri artık fazla bir şey ifade etmiyor! Yüksek Öğretim Kurulu’nun bir gecede yüzlerce kişiyi profesörlük payesiyle ihya ettiği yıldan bu yana delikdeşik edildi akademik ortam (istisnalar kaideyi bozmaz). Benim de tanık olduğum keyfi uygulamaları, kariyer başarılarını görmezden gelen insafsızlıkları dile getirmeyeceğim bu ek yazımda. Sadece Şerafettin Turan’ın Anılarla Türkiye Gerçeği’nde yansıttığı, yılların deneyimlerinden, akademik yaşamındaki engellemelerden ve ülkenin durumuyla ilgili verdiği çarpıcı örneklerden birkaçını anımsatacağım. Günümüzde adeta azan/kuduran akademik tahribatın evvelden sürüp getirerek kök saldığı davranışlardan alıntılar yapacağım. Tüm ayrıntıların ve farklı alıntıların kitabında bulunduğunu anımsatarak. lDEKAN EMİRLERİ VE ŞERAFETTİN TURAN Şerafettin Turan’ın (19 41955 öğ retim yılında) doktorasını vermiş olgun bir asistan olarak Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi’ndeyken, asistanların gelişgidiş saatlerini saptamak için imza listesi çıkaran, onların kendi sorunları için toplanmalarına karşı çıkan ve onlara kütüphanede zorunlu nöbet tutturan (adı gereksiz) bir dekanın “O gün neredeydin, seni fakülte içinde hatta Tarih Kurumu kitaplığında arattık, bulamadık” biçimindeki ısrarlı sorularına verdiği ve yönetim kurulunda bulunan Afet İnan ve Dalyan Bediz’i gülümseten yanıtlar yinelenmeye değer: Her gün hangi saatte nerede olduğuma ait bir cetvel tutmuyorum ama o gün de fakültede idim... Asistanlar masalara bağlı büro görevlisi değiller. Ben kürsüce bana verilen görev ve akademik çalışmalarım için gere ken yerlerde, kütüphanelerde çalışabilirim... Özür dilerim, acaba lavaboya baktırdınız mı? Elimi yüzümü yıkamak ya da ihtiyaç gidermek için lavaboda olabilirim sizin arattığınız dakikalarda.2 Doktorasıyla eline akademik özgürlüğünü alan Şerafettin Turan’ın fakülte kütüphanesindeki nöbetle ilgili bir anısı da ayrıca ibret verici olmalı. Dekanın kütüphaneye çağırttığı Turan’a bağırarak “Neredesin, bu dağınıklık ne” biçiminde sorduğu soruya Turan’ın verdiği yanıt şöyle: “Efendim ben nöbetçi değilim, bu hafta nöbet Faruk Sümer’de.” (Daha sonra Oğuzlar3 kitabıyla ünlenecek olan Faruk Sümer dekanın kürsüsünden olduğu için kendisine nöbet tutturulmamış!) Geleceğin çok önemli tarihçilerinden, aydınlarından, saygın kişilerinden biri olacak Şerafettin Turan’ın doktora aşamasından başlayarak doçentlik sonrasında kadroya atanabilmek için yıllarca bekletilmesinin, daha sonraki çalışmalarında zorluklar çıkarılmasının ve bu tür benzeri haksızlıkların doğurduğu sonuçlar olmuştur. Şerafettin Turan tutucu, yağcı, menfaatperest bir kişi değil; Cumhuriyet’in devrimlerine inanmış, onları benimsemiş, ırkçılıktan ve din bezirganlığından daima uzak kalmış bir yurtseverdi. lÖĞRENCİ SORUNLARI, GECE ÖĞRETİMİ 1960’lı yılların sonuna doğru üni versite öğrencileri Avrupa ülkelerinde başlayan boykotla tanışmışlardı. Fakülte işgalleri eksik olmuyor, sağsol çatışmaları yaralamalara bazen de ölümlere neden oluyordu. Fransa’da ve benim de yakından izlediğim İngiltere’de öğrencilerin sesleri etkili oluyordu. Şerafettin Turan’ın yakından şahit olduğu ve öğretim üyelerinin farklı cephelerden dem vurdukları bir zamanda Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi’nde öğrenci derneğinin Fakülte’nin Sesi adıyla çıkardığı bir dergide “Biraz da Samimiyet” başlığı taşıyan yazısında şu soruları sorma gereğini duymuş; bizlerin de aynı soruları soracağımızı öngörerek: Yeni neslin iyi yetişmesi için gereken bütün şartların hazırlandığına samimi olarak kani miyiz? İlk ve ortaöğretim kurumları kendilerinden bekleneni vermekte ve liselerimiz gençleri yükseköğretime hazırlayabilmekte midir? Yoksa bunlar hafızayı zorlayıp okuma ve araştırma zevkini körelten birer yuva haline mi gelmiş bu lunmaktadır? İlkokula başlarken çantasının ağırlığı altında ezilen küçük çocuğun, lisede kucağına doldurduğu kitapları zorla taşıyan gencin fakülte ve yüksekokula gelirken kalem defter bile taşımak istemeyişinin başka sebepleri var mıdır? Gençleri kabiliyet ve arzularına göre yüksek tahsil görmeye sevk edebilecek bir sistem kurmuş bulunduğumuzu samimiyetle müdafaa edebilir miyiz? Yoksa üniversite giriş imtihanları ne çıkarsa bahtına deyimine hak verdirtecek aksaklıklarla mı doludur?4 Gece öğretimiyle ilgili olarak Şerafettin Turan’ın saptadıkları ayrı bir önem taşımakta. Üniversitelerde 1960’lı yıllarda başlayan ikili öğretimin İstanbul Üniversitesi’nde nasıl yağmalandığına, Ege ve Dokuz Eylül üniversitelerinde (özellikle YÖK uygulamalarıyla) nasıl istismar edildiğine; ceplerine (belli ki zaruretten!) üç kuruş fazla girmesini arzulayanların bölüşemedikleri bir sistemin, haftada 3540 saat ders alan birilerinin senatoda sorgusuzca tasdik edildiğinin, sorgulandığında “YÖK öyle istiyor” yanıtının verildiğinin tanığı bir kişi olarak, bu sorunu vurgulamalıyım. Bir sınıftan diğerine geçerek ders tekrarıyla/ezberletmekle vaktini dolduran, yorgun düşen, araştırma yapamayan, öğrencisini birebir denetleyemeden, onların kişisel becerilerinin geliştirilmesine yardımcı olamadan ve gece eğitiminin (kitaplığıyla, kafeteryasıyla, sosyal olanaklarıyla, suyuyla, elektriğiyle, ısınmasıyla) koşullarından yararlanamadan, gece öğretiminin uygulandığı biçimiyle yeğlenebilecek bir yöntem olmadığını savunan Şerafettin Turan’ın kimi öğretim üyelerinin “kırgınlık ya da düşmanlıklarını” üzerine çekmesi çok şaşırtıcı değildir. 12 Mart 1972 Muhtırası’nın üniversitelere bakış açısını dile getiren, “gerekirse ocaklarına, arı kovanlarına çomak sokacağız” diyen Başbakan Nihat Erim’e cesaretle söylediklerini de buraya eklemek isterim: Sayın Başbakan, üniversite sorunlarını çözmek amacıyla bir yasa hazırlanırken ülkede olup bitenlerden yalnızca üniversitelerin, dolayısıyla öğretim üyelerinin suçlu olduklarını ilan etmeniz beni çok üzdü. Deneyimli bir öğretim üyesi ve aynı zamanda hükümetlerde görev almış birisi olarak sizin her olumsuzluğun üniversitelerden kaynaklandığını öne sürenleri desteklemek yerine...5 sözleriyle yıllar, on yıllar sonrasında günümüzde yaşanan ve üniversitelerin pasif duruma sokulduğu ev ?KİMDİR Salih Özbaran, 1940 yılında Turgutlu’da doğdu. İlk ve ortaöğrenimini orada yaptı, Manisa Lisesi’nde okudu. 1963 yılında İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nden (beraberinde Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’ndan) mezun oldu. Doktora derecesini 1969’da Londra Üniversitesi’nden aldıktan sonra İÜ Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü’nde çalıştı. 197998 yıllarında Ege ve Dokuz Eylül üniversitelerinde öğretim üyeliği ve yöneticilik yaptı. 1998 yılında emekli oldu. 19992000 yıllarında Cambridge Üniversitesi’nde Mustafa Kemal Atatürk ziyaretçi profesörü olarak dersler ve konferanslar verdi. Osmanlı tarihi, tarih öğretimi ve yöntemi üstüne çok sayıda makalesi ve eseri vardır. Editörlüğünü ve çevirisini yaptığı araştırmaların ve kimi makalelerinin dışında başlıca kitapları şunlardır: Tarih ve Öğretimi (1992), Tarih, Tarihçi ve Toplum (1997), Güdümlü Tarih (2003), Sınırdaki Osmanlı (2003), Bir Osmanlı Kimliği (2004), Osmanlı’yı Özlemek ya da Tarih Tasarlamak (2007), Portekizli Seyyahlar (2007), Ottoman Expansion Towards the Indian Ocean (2009), Umman’da Kapışan İmparatorluklar: Osmanlı ve Portekiz (2013), Küllerinden Doğan Kasaba: Turgutlu (2013) ve Tarihçilik Zor Zanaat (2015). reyi 4050 yıl öncesinden haber veriyordu. l KUŞKU VE CEHALET Benim 1969 sonunda, Londra Üniversitesi’nde doktoramı bitirip yurda döndüğümde, deniz yoluyla göndermiş olduğum kitap sandıklarını teslim almaya gittiğimde karşılaştığım manzara, altı yıl öncesinde Şerafettin Turan’ın yaşadıklarına çok benziyor. Kitapları (meslektaşım >>