Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 Akademi Hukukbozumu: Açlık grevleri Fırat Bircan Bağbozumu sözcüğünü TDK Sözlüğü şöyle tanımlamakta: “Bağda son ürünü de toplayarak bağı üzümsüz bırakmak, bağda ürünün toplanması.” Bağda, zor şartlarda yetişmiş üzümlerin, besinlerin toplandığı, bağın besinsiz bırakıldığı evre sonrasında bağın bir özelliği kalmaz. Bağın sınırları, yapısı, çalışanları bellidir ama besin olmadığı için bağ kendi haline bırakılır ve bağ olmaktan çıkar. Türkiye’de uzun bir süredir yapılmakta olanı bağbozumuna benzetmek hatalı olmayacaktır. Olağan, sıradan bir bağbozumuna değil ama. Bağın tarumar edilerek bozulmasına. Hatta bunu karşılamak için hukukbozumu diye bir tabir yaratmak yerinde olacak. Alelacele çıkarılmış KHK’lerle pek çok kimse haksız hukuksuz bir biçimde işinden edilmekte. Elbette hepsi bundan etkileniyor ve çoğu insan buna karşı mücadele vermeye çalışıyor. Üstelik yapılanları anlamakta güçlük çekiyorlar. FETÖ ile bir ilgilerinin bulunmadığı açık olmasına rağmen FETÖ temizliğinde adeta “cadı avı”ndan paylarına düşeni almış vaziyetteler. Devlet gibi güçlü bir erke seslerini duyurmak ve bu haksızlığa ve görmezden gelmeye karşı çıkmak için bir duruş sergiliyorlar. Karşı koyuşları en başta aydın sorumluluklarının bir yansımasıdır. Bu durumun en ileri örneği, KHK ile ihraç edilmiş Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın Ankara’da, Yüksel Caddesi’nde 64 gündür* sürdürdükleri açlık grevleri. lAçlık grevlerinin kısa tarihi Tüm görmezden gelmelere rağmen, Gülmen ve Özakça’nın adeta sessiz bir çığlık ile kendi köşelerinde sürdürdükleri bu eylem üzerinde durmak gerek. Açlık grevlerinin tarihi Antik Roma’ya kadar uzanır. Tarih boyunca bu eylemler egemenler ve çoğunluk tarafından hep görmezden gelinmiş. Tiberius döneminde ayyuka çıkmış cinayet ve hukuksuzluğun sonucu olarak avukat Nerva açlık grevini yazılı tarihe geçiriyor.1 Nerva’nın eyleminin sonucunun ne olduğu bilinmiyor ama insanlık artık şunu öğrenmiştir: Yaşamlara kasıt olduğunda, birileri buna kendi yaşamları pahasına karşı koyacaktır. Sadece kendi çıkarları için değil, onları görmezden gelenlerin yaşam hakları NECATİ SAVAŞ KHK ile ihraç edilen Gülmen ve Özakça’nın açlık grevinin 63. gününden. için de bu mücadeleyi verecektir. Özellikle 20. yüzyılda pek çok yerde açlık grevleri yapılmış ve grevciler hak talebinde bulunmuşlardır. Çoğu grevci görmezden gelindiği için yaşamını kaybetmiş, birçoğu ciddi sağlık sorunları eşiğindeyken eylemini sonlandırmak zorunda kalmıştır. Ya da 1913’te Britanya’da yapıldığı üzere bir kanunla (Cat and Mouse Act) açlık grevcileri serbest bırakılmış, sağlıklarına kavuşunca tekrar mahkum edilmişlerdir. lNâzım Hikmet’in açlık grevi Türkiye’de bilinen ilk açlık gre vi, sesini topluma duyurmak isteyen Nâzım Hikmet tarafından yapılmıştır.2 1938’den sonra askeri ve halkı galeyana getirmek suçlamasıyla hapse konan Nâzım Hikmet, Demokrat Parti hükümeti döneminde gittikçe artan baskılar ile çareyi Türkiye’den kaçmakta bulur. Nâzım Hikmet’ten bu yana süregelen ve özellikle 19802000 arasında pek çok kişinin yaşamını kaybetmesine yol açmış açlık grevleri bugün binbir güçlükle elde ettikleri işlerinin gereklerini güçlükle yerine getirmeye çalışırken ihraç edilen kişiler ile devam ediyor. l Hukuk bozulduğunda Hukuk bozulduğunda, hak talepleri yerine getirilmediğinde yurttaşların başına her şeyin geleceğini unutmamak gerekli. Oktay Akbal, Önce Ekmekler Bozuldu3 derken haksızlığa görece erken bir aşamasındayken karşı koymak gerektiğini söylüyor olabilir. Ekmekler bozulduktan sonra içinde bulunulan bağın hiçbir besini olamayacağını anlamak ve haksızlığa karşı çıkışları belirli kişilerin “absürd” eylemleri olarak görmekten vazgeçmek, haksızlığın herkese yöneltilebileceğini akıldan çıkarmamak gerekir. Emmanuel Levinas’ın güzel ifadesiyle haksızlık her zaman “ötekinden sorumlu”4 olunmadığında ayyuka çıkar ve gelinen yerde ne üzüm ne de bağ kalır. Levinas bu ifadesini Nazi Almanya’sının başta Yahudiler olmak üzere pek çok “muhalif” kesimine yaptıklarını tanımlamak için kullanıyor. “İnsanlar ‘ötekilerden’ yüz çevirdiği için onların başına bugün tarih kitaplarında içimiz acıyarak okuduğumuz olaylar gelmiştir” diyor. lGörünmez kılma/ görmezden gelme/ yok sayma Zygmunt Bauman da Modernite ve Holocaust kitabında erk tarafından haksızlığa uğratılmış ve itibarsızlaştırılmış kişilerden yüz çevirmenin sonu soykırımla biten olası sonuçlarına değiniyor. Soykırımdan sorumlu SS’lerin işlerini nasıl bürokrasi ağı ile gördüklerini, önce hedef kitlenin ev ve iş yaşamlarını yok ettiklerini, bir sonraki aşamada hedef kitlenin görülemeyecekleri ve görmezden gelinecekleri kamplara kapatıldıklarını ve zaten toplumdan arındırıldıkları için evrak işlemleriyle yürütülen bir yok etmeye maruz bırakıldıklarını uzun uzadıya anlatıyor.5 Dikkat edilmesi gereken Bauman’ın anlattıklarının sadece olup bitmiş bir geçmişe ve Yahudilere ait bir hikâye olmadığıdır. Onların akıbetine her toplulukta her “muhalif” kesim uğrayabilir ve nasıl Nazi dönemindeki çoğu Alman bu kesimlere yapılanlarla ilgilenmeyip kendi gündelik yaşamına devam ederek bu imhanın gerçekleştirilmesine dolaylı olarak destek vermişse, aynı durum günümüzdeki “muhalifler”in durumları karşısında alınan tavır için de geçerlidir. Birilerini ısrarla yok saymak, görmezden gelmek evresiyle “soykırım” 17 Mayıs 2017 Çarşamba ?KİMDİR Fırat Bircan, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu. Anadolu Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimini sürdürmektedir. aşaması arasında çok mesafe yoktur ki bu gerçekleştiğinde gündelik yaşamına devam eden, Bauman’ın deyişiyle, “ortalama yurttaşlar”ın bu işte sorumlulukları vardır. Çünkü “muhalifler”in yok sayılması, onların erk tarafından üzerine basılıp geçilebilecek bir kesim olduklarına işaret eder. Sadece kendi işlerini geri istemelerinin ötesinde sürdürülen açlık grevlerinin gösterdiği şu olmalıdır: Her şeyin oluruna bırakıldığı ve hukukun fakültelerde verilen bir ders adından öteye gitmediği bir toplumda, Marx’ın deyişiyle “kalpsiz dünyanın kalbi” olmaya çalışan birtakım insanlar kendi köşelerinde yaşamları pahasına mücadele veriyorlar. Haksızlığa, eziyete ve yok sayılmalara karşı geri durmadan, başkalarına da örnek olurcasına eylemlerini sürdürüyorlar. Yaşam herkes için değerli ve kutsal ise böylesi fedakârlıkta bulunmanın bir karşılığı olmalıdır. En azından eylemlerin nedenini anlamak bile başka bir yol olduğunu gösterecek, gündelik yaşam içinde kabullenilmiş pratikleri değiştirecek ve farkındalık yaratacaktır. Gülmen ve Özakça’nın yaptıkları eylem, Nâzım Hikmet’in açlık grevine başlarken söylediği sözle hepimiz için daha anlamlı hale gelecektir: “Millete verdiğim açık istidaya canımı pul yerine kullanıyorum”.6 n * 11 Mayıs 2017 itibarıyla. 1 J. Smeulers, “Medical backgrounds of hunger strikes”, der. Paulien Copper, Assistance in Hunger Strikes: A Manual for Physicians and Other Health Personnel Dealing With Hunger Strikers içinde, (Amersfoort, The Netherlands: Johannes Wier Foundation for Health and Human Rights, 1995). 2 Ayrıntılı bilgi için bkz. Zafer Toprak, “Nâzım Hikmet’in Açlık Grevi (Mayıs 1950)”, Toplumsal Tarih 77 (2000), 917. 3 12. baskı (İstanbul: Cumhuriyet Kitapları, 2008). 4 Emmanuel Lévinas, Ölüm ve Zaman, çev. Nami Başer (İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2014). 5 Bkz. Zygmunt Bauman, Modernite ve Holocaust, çev. Süha Sertabiboğlu (İstanbul: Versus, 2008). 6 Yeşim Bilge Bengü, Nâzım Hikmet’in Açlık Grevi (İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2011).