Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 Mart 2017 Çarşamba ?KİMDİR İlker Gökhan Şen, 7 S¸ubat 2017 tarihli 686 sayılı KHK ile ihraç edildi. Anadolu Üniversitesi, Hukuk Fakültesi, Anayasa Hukuku Anabilim Dalı’nda öğretim üyesiydi. Hukuk doktorasını Zürih Üniversitesi’nden almıştır. Akademi 13 >>Böyle bir gergin ortamda referandumlar toplumun bir kesiminin diğerini ötekileştirmesine ve yaftalamasına yol açabilir. Özellikle toplumun etnik ve ideolojik olarak ayrıştığı/tırıldığı ve gettolaştı(rıldı)ğı ve bu ayrışmaların konu edildiği ya da kampanya sürecindeki söylemlere hâkim olduğu referandumlarda, karşıt kamplar birbirlerini ihanetle suçlarlar. Bu tür referandumlarda gündelik hayatta da saflar net bir şekilde belirlendiği için kimin “evet” kimin “hayır” oyu verdiği az çok bellidir. Belli olmayan durumlarda da oy sandıklarındaki oranlar devreye girer. Doğal olarak genişçe bir seçim çevresindeki etnikideolojik gettolaşma doğrudan oy sandıklarına da yansıyacak ve bir tercihin yoğun olarak belirdiği belirli sandıklara ait seçim listesindeki seçmenler karşıt görüşteki kesimin hedefi haline gelebilecektir. Bu tür ortamlarda gerçekleştirilen referandumlar yaygın toplumsal şiddete de yol açabilir. Örneğin Yugoslavya’nın dağılması esnasında Sırplar, Boşnaklar ve Hırvatlar tarafından ardı ardına gerçekleştirilen bağımsızlık referandumları “umutsuz yığınların savaş çığlıkları” olarak tanımlanmış ve dağılma sonrası gerçekleşen kanlı savaşın da ana tetikleyicisi olmuştur. Benzer durum 1999 yılına kadar Endonezya işgali altında olan Doğu Timor’un bağımsızlık referandumunda gözlenmiştir. Bu referandumda ezici bir çoğunlukla bağımsızlık yanlıları galip gelmiş ancak yüzde 22 oy oranıyla azınlıkta kalan Endonezya yanlılarının bir kısmının oluşturduğu silahlı grupların bölgede yer alan Endonezya ordusunun da yardımıyla gerçekleştirdiği saldırılarda 1400’den fazla insan öldürülmüştür. Daha barışçıl ortamlarda bile önemli konulara ilişkin referandumların toplumsal barış ve uyumu bozucu özelliğinden bahsetmek mümkündür. Örneğin 1995 yılında Kanada’nın Quebec eyaletinde gerçekleşen bağımsızlık referandumu olumsuz sonuçlanınca eyaletin bağımsızlık isteyen Fransız kökenli nüfusunun “hayır” oylarından sorumlu tuttuğu göçmenlere yönelik düşmanlıklarında gözle görülebilir bir artış gerçekleşmiştir. 2016 yılında gerçekleşen İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılmasının (Brexit) oylandığı referandumu takip eden günlerde, çeşitli gözlemciler yabancılara yönelik ırkçı söylem ve saldırıların art Referandumların toplumları kamplaştırıcı etkisinin en yakın örneği İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılmasına yol açan Brexit’ten sonra yaşandı. Referandum sonrası ırkçı söylem ve saldırılar arttı. masını “referandum sonrası ırkçılık ve nefret” şeklinde tanımlamıştır. Referandumların toplumsal kutuplaşma ve şiddete yol açmasının önlenmesinde siyasetçilere ve kanaat önderlerine büyük rol düşmektedir. Propaganda süreçlerinde nefret söylemlerinden ve düşmanca sözlerden kaçınmak bu süreçte ahlaki bir yükümlülüktür. Güvenlik güçlerinin de referandum sırasında ve sonrasında bu tür saldırı ve şiddet olaylarına hazırlıklı olması, tarafsız ve profesyonel bir yaklaşımla asayişi tesis etme görevlerini yerine getirmeleri gerekir. lReferandumun zamanlaması Anayasa değişiklikleri gibi önem li konulardaki referandumların aceleye getirilmemesi gerekir. Makul bir süreye yayılacak bir toplumsal tartışma, sağlıklı bir kamuoyunun oluşabilmesi yanında toplumun referanduma sunulacak mesele üzerinde bilgilenmesine ve uzlaşmasına da imkân sağlar. Özellikle savaş, iç savaş, işgal veya terörün de eşlik ettiği etnik bölünmelerin yaşandığı konularda şartlar olgunlaşmadan gerçekleştirilen referandumlar, toplumsal barışın kurulmasına karşı bir tür “kısa devre” etkisi yaratır ve o zamana kadar barış ve uzlaşma yönünde alınan mesafeyi de boşa çıkarır. Örneğin Kıbrıs sorununun çözümü için 2004 yılında adada gerçekleştirilen referandumun başarısızlığının başlıca nedeni, dönemin Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’ın temel önemdeki uyuşmazlıkların siyasi elitler seviyesinde yeterince tartışmasına olanak vermeden referanduma başvurmadaki ısrarcı aceleciliğidir. Doğu Timor’da gerçekleşen referandum sonrası şiddetin temel nedeni de uluslararası toplumun bölgenin hassasiyetlerini dikkate almaksızın gerçekleştirdiği hızlandırılmış referandum takvimidir. lKAMPANYAnın bilgilendirici olma gereği Referandum kampanyalarının millet vekilleri, cumhurbaşkanı, yerel yönetimler gibi temsil organlarının seçildiği seçim kampanyalarından temel farkı, referandum kampanyasının bilgilendirici rolünün olmasıdır. Temsil organlarının seçildiği seçim kampanyalarında seçmenlerin yeni bir şey öğrenmelerine gerek yoktur. Genellikle seçmenler başkaca bir bilgiye gerek duymaksızın siyasal parti aidiyetleri doğrultusunda karar verirler. Siyasi yaşamda referandumların nadiren kullanıldığı ülkeler, referandum kampanyaları için seçim hukukuna ilişkin genel hükümleri uygulamakla yetinirler. Bu model, referandum kampanyalarının gereksinim duyduğu özel ihtiyaçları karşılamakta yetersiz kalır. Referandum konusunda tecrübe sahibi olmayan toplumlarda siyasi liderler referanduma konu olan meseleyi tartışmak yerine kendi siyasi propagandalarını yapma yoluna giderler ve bu nedenle seçmenlerin konu hakkında sağlıklı bilgi edinmelerini güçleştirirler. Bu nedenle referandum kampanyalarının seçmen eğitimi ve propaganda olmak üzere iki temel unsuru kapsayacak şekilde düzenlenmesi ve yürütülmesi gerekir. Seçmen eğitimi, referanduma konu olan (örneğin anayasa değişikliği) içerik hakkında seçmenlerin bilgilendirilmesi, propaganda ise eğitimden farklı olarak seçmenlerin belirli bir tercih doğrultusunda ikna edilmesi için yapılır. Referandumların sağlıklı işleyebilmesi için kampanya sü recinde seçmen eğitimi işlevinin tamamen objektif bir şekilde yürütülmesi, propaganda sürecinde ise “evet” ve “hayır” taraflarına eşit kaynak ve söz hakkı verilmesi gerekir. Referandum kampanyalarının bu özgün durumu, oylamanın yapılacağı siyasi ortamdaki hukuk devleti ve insan haklarına ilişkin sorun ve eksikliklerin yaratacağı olumsuz etkilerin katlanarak artmasına yol açar. Temsil organlarının seçiminde, siyasi parti örgütlenmesi, bu partilerin propaganda özgürlükleri ve evrensel demokratik seçim ilkelerine uyulması şartıyla insan hakları ve demokrasiye ilişkin diğer sorunlar, bu seçimlerin demokratik olarak nitelemesini engellemez (ya da bu etki çok sınırlıdır). Teorik ve ampirik demokrasi çalışmaları, seçimler ve diğer insan hakları meselelerini birbirinden bağımsız adalar halinde incelerler. Referandumlar için bu geçerli değildir. Kampanya sürecinin sağlıklı ve demokratik bir şekilde ilerleyebilmesinin temel şartı, ifade, basın, İnternet, toplantı ve gösteri yürüyüşü özgürlüklerinin evrensel demokratik normlara uygun bir şekilde anayasal güvence altına alınmış olmasıdır. Bu özgürlüklerin olmadığı bir ülkede özgür bir referandum da yoktur. n *Bu yazıdaki görüş ve tespitlerin çoğu daha önce yayımlanan şu kitaplarımda yer almaktadır: Sovereignty Referendums in International and Constitutional Law (Heidelberg: Springer, 2015) ve Doğrudan Demokrasi: Kurumlar Hukuki ve Siyasi Sorunlar (İstanbul: Onikilevha, 2013). Bu yazıda yaklaşmakta olan 16 Nisan 2017 anayasa değişikliği referandumuna değinmekten özellikle kaçındım. Öte yandan yazıda sunduğum kavramsal çerçeveyi referandum sürecinde yaşadığımız sorunlardan yola çıkarak oluşturdum. Bu nedenle bu yazı 16 Nisan referandumuna dair sorunların tartışılmasında yol gösterici bir kılavuz olarak okunabilir.