Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Yemeklere öyle bayıldım ki, Türkiye’ye 5 kilo alıp döndüm Dilara Bilge (24), Japonya Ligi, Tobacco Marvelous Osaka Takımı 2013’te Galatasaray’dan ayrılıp kiralık olarak Japon Ligi takımı Tobacco Marvelous Osaka ile anlaştım. Menajerlerimin tavsiyesiyle çok ani bir karar verdim. Orada belki de dünyanın en profesyonel voleybol ortamıyla karşılaştım. Her detay düşünülmüştü. Temizlik 10 numaraydı. Yemeğinden, sağlık merkezine her şey kusursuzdu. Ağustos sonu Osaka’ya vardım. Hem sezon öncesinde hem de kasımda lig maçları başladıktan sonra çok yoğun bir antrenman temposunun içine düştüm. Günde toplam beş beş buçuk saatlik ikişer antrenman yapıyorduk. Daha çok taktik çalışmalar yapıyordu. İlk bir ay uyum sağlamakta biraz zorlandım. Maçlarda ise şunu gördüm: Japon oyuncular kısa boylu. Ve bu açığı kapatmak için sıkı savunmaya dayanan çok hızlı bir oyun oynanıyor. 1.91 metrelik boyuma karşın oyunun hızına yetişip blok yapmakta zorlandım. İTAATKAR BİR KÜLTÜR Japonya’da itaatkâr bir kültür var. Takımda da antrenöre karşı çıkma diye bir adet hiç yok. Ona adeta bir tanrı muamelesi yapıyorlar. “Neden” sorusunu bilmiyorlar. Bunu doğrusu yadırgadım. Müthiş bir seyirci ilgisi var voleybola. Hem kendi sahamızda hem deplasmanda tribünler tıklım tıklım doluydu. Osaka seyircisi de sık sık Türk bayrağı açtı tribünde. Bir gelenek var: Seyirciler maç öncesinde oyunculara hediyeler veriyor. Kulübün web sitesindeki ankete bakıp bana makyaj seti bile veren çıktı. Siz de onlarla fotoğraf çektirmelisiniz karşılığında. Çünkü orada her şey seyirci memnuniyeti üzerine kurulu. Japon mutfağına ise tek kelimeyle bayıldım. Gerçekten çok alıştım yiyeceklerine. En sevdiğim ise tempuraydı. Bol bol deniz ürünü de yedim. Düşünebiliyor musunuz, o antrenman temposuna rağmen bir sezonda 5 kilo alıp döndüm Türkiye’ye! Çin’deki kamptan dönerken neredeyse yeri öpecektim Japonya’da. BASKETBOLA YÖN VEREN REKABET 1980’lerde NBA’deki CelticsLakers rekabeti aynı zamanda Larry Bird ile Magic Johnson arasındaki amansız çekişme anlamına da geliyordu. Türkiye’de henüz NBA yayınlarının başlamasına üç sezon daha vardı. Ama bundan 30 yıl önce, yani 1985’te ABD basketbolu, amansız bir rekabetin etrafında dönüyordu: Boston CelticsLos Angeles Lakers. 80’ler boyunca Doğu yakasının sert oyunla sonuca giden beyaz çocukları Celtics ve Batı yakasının fastbreak’lerle baş döndüren siyah yıldızları Lakers’ın çekişmesi NBA’e ilgiyi tamamen değiştirdiği gibi sonrasında birçok kitaba konu oldu. Bu rekabet aynı zamanda iki oyuncunun da çekişmesiydi. Celtics’in “Beyaz Ümit”i Larry Bird takım oyununa yatkınlığı, son saniyelerde bile en zor şutu kullanırken hiç bırakmadığı soğukkanlı tavrı, inanılmaz açılardan attığı paslarıyla beyaz Amerika’nın sevgilisiydi. Buna karşılık 2.05 metre boyuyla oyun kurucu oynayan, akrobatik paslarıyla “Sihirbaz” lakabını hak eden Magic Johnson yüzünden hiç eksilmeyen gülümsemesiyle siyahların ama aynı zamanda Hollywood sosyetesinin bile hayranlık duyduğu oyuncuydu. 1980 ile 1988 arasında Lakers beş, Celtics üç NBA şampiyonluğu kazanırken gözler hep bu ikilinin üzerindeydi. Aralarındaki rekabet öyle bir seviyedeydi ki normal sezonda iki oyuncunun sabah ilk işi gazeteyi açtıklarına birbirlerinin önceki akşamki maç istatistiklerine bakmaktı. Larry Bird hayat hikâyesini anlattığı “Drive” kitabında Magic’in daha önce şampiyonluk kazanmasına nasıl özenerek baktığından dem vuruyordu yıllar sonra. Je Pearlman’ın 1980’lerdeki Lakers’ı anlatan “Showtime” kitabı iki takım arasındaki rekabetin her sezon nasıl daha da alevlendiğini çok iyi anlatıyor. 1984 Final serisinde Lakers maçlarda 21 öndeyken şampiyonluğu rakibine kaptırınca oyuncular günlerce depresyondan çıkamıyor, keza ertesi sezon inalde bu kez Celtics kaybedince hemen yeniden yapılanma söz konusu oluyordu. Ama belki de bu rekabetin büyük yıldızların hırsını bile ne seviyeye taşıdığını Jackie MacMullan’ın “When The Game Was Ours” kitabının satır aralarında okumak mümkün. 1984’te Boston’daki inalin yedinci ve son maçını kazanan Celtics şampiyonluğa ulaşıyordu. Lakers’tan Magic Johnson odasına girdiği anda hüngür hüngür ağlıyordu. Üzüntü ve hayal kırıklığından sabah kadar gözünü kırpmayıp yenilginin rövanşını nasıl alacağının planlarını yapmaya başlıyordu. Larry Bird mü? O da sabah kadar şampiyonluk kutlamalarında içiyor, coşuyordu. Takımdaki en iyi arkadaşlarından Quinn Buckner öğleden sonra Bird’ün evine uğradığında tek düşüncesi kutlamalara devam etmekti. Ama karısı Bird’ün evde olmadığını söylüyordu. Buckner hayretler içinde Bird’ün koşudan döndüğünü görüp sordu, “Ne yapıyorsun yahu?” Bird sakince yanıtladı: “Gelecek sezona hazırlanıyorum…” Maçlar AVM’de oynanıyor Selime İlyasoğlu (26), Tayland Ligi Idea Khon Kaen takımı Beşiktaş’la yollarımı ayırınca voleyboldan uzaklaşmak istemedim. Menajerimle teklileri değerlendirdik. Avrupa’daki transfer dönemi bitmişti. “Uzakdoğu’da bir takım ister misin” diye sordu. “Neden olmasın?” diye düşündüm. Sonuçta hem değişik bir kültürle tanışacaktım, hem de kısa süre kalacaktım. ARKADAŞLARIMI BULDUM Tayland Ligi’ni bilmiyordum ama Ereğlispor’da oynarken üç Taylandlı takım arkadaşım vardı. Onların ne kadar sıcakkanlı ve yardımsever olduğunu görmüştüm. Onları Tayland’da buldum. Tayland Milli Takımı’nda oynayan oyuncular burada çok değerli. Türkiye ye kıyasla da ücretler gayet iyi. Oyuna gelince izik kapasitelerine göre tabi ki daha defansif, çabuk ve bol kombinasyonlu bir voleybol tarzı var. Açıkçası bu, burayı tercih etmem için de bir sebepti. Çünkü ben de çabuk oynayıp defansı 5 NİSAN 2015 seven bir oyuncuyum. Bu sayede uyum sağladım. Seviye beklentimin çok üstündeydi. İlk 2 hata antrenman yaptım sonra da dört gün playof maçlarına oynadım. Maçların AVM’de oynanması hem medya, hem de seyirci açısından çok avantajlı. Tribünler o kadar dolu ki yer bulamayanlar yan tarata TV’den izliyor. Bana karşı da çok sıcak ve ilgililer. Sürekli fotoğraf çektirmek istediler ve ayrıca bol bol hediye verdiler. Eşim işleri dolayısıyla benimle gelemedi fakat menajerim bana eşlik eti. Traiğin yoğunluğu beni şaşırttı açıkçası, keza traiğin ters taraftan akması da… Kültürel olarak çok farklı bir ülke tabii, ama insanlar hep güler yüzlü, stres yok, çok rahatlar. Antrenmanlardan dolayı çok gezme imkânı bulamadım. Bu hata bazı takım arkadaşlarımla tropik adadayım. Gelecek sezonu teklilere göre değerlendireceğiz. Ama tekrar bir Asya macerası yaşamak isterim neden olmasın. LAKERS DEPRESYONDA Dil konusunda biraz sıkıntı çekiyorum, ama sonunda bir şekilde anlaşıyoruz. 27