Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TEKNOLOJİ Serdar Kuzuloğlu Zengine fakire, yaşlıya gence adaletli dağılan tek bir şey var: Zaman. Göreceli bir yanı da var elbet; hata yaşlandıkça daha da hızlı aktığı varsayılır ama hepimiz 24 saaten ibaret günleri ardı ardına devirmekle yükümlüyüz. Oysa en temelinde düşünüldüğünde tamamen kul icadı, yapay bir sistemden söz ediyoruz. Yılı, ayları belirleyip iki güneşin arasına "gün" demişiz, onu da saatlere bölmüşüz. Ve sanıyoruz ki bütün dünya ezelden beri böyle gelmiş. Dahası sanıyoruz ki herkes için böyle sürüyor. Oysa şu an biz 2015’teyiz, İslam alemi 1436, Museviler 5775, Farslar 1393 yılını yaşıyor. Cumhuriyet sonrası kabul etiğimiz Miladi (daha doğrusu Gregoryen) takvim 1582 senesinde Papa 13. Gregorius tarafından "icat edilmiş". Dünyada halen geçerli tam 49 farklı takvim var. Ay dediğimiz kavramlar çok daha eskiden; Roma İmparatoru Sezar’ın 2 bin sene önceki keyinden doğmuş. Saatin ötesi Saatin yüzyıllarca süren hakimiyeti yakın dönemde cep telefonlarının kurbanı oldu. Yeni nesil dijital saatler artık “akıllı” takısıyla anılıyor ve mobil cihazlarla entegre çalışarak yeteneklerini arttırıyor. Seçeneklerin arasında en çok ses getireni oyuna en son giren Apple Watch oldu. Yani zaman dediğimiz kavram karışık. Saat konusunda dünyanın ikir birliği ise çoğunuzu şaşırtacak kadar yakın bir tarih, 1 Ocak 1972’ye dayanıyor! Ülke temsilcileri o tarihte toplanıp Uluslararası Atom Zamanı diye bir şey belirlemişler ve şu an bütün saatler 50 ülkedeki 400 atomik saate göre kerteriz alıyor. Öyle ya da böyle zamanın çetelesini tutmak insanlığın en büyük çabalarının başında geliyor. Türümüzün en eski icatları hep bu hevesten doğmuş. Köstek adı verilen zincirle yelek ceplerine yerleştiği dönemde dahi lüks sayılan saatler uzun süre halka meydanlara, tepelere yerleştirilen kulelerden sunmuş nimetlerini. Sonraları bileğe yerleşmiş ve türlü çeşit formuyla yaygınlaşmasını sürdürmüş. Alabildiğine ucuzlayan örneklerine karşın dudak uçuklatan iyatlı örnekleri hiç eksik olmamış. Gelgelelim yüzyıllarca süren saatin hakimiyeti, yakın dönemde hiç umulmadık bir başka icadın kurbanı oldu: Cep telefonları. Kamera, fotoğraf makinesi, GPS, ses kayıt cihazı gibi onlarca aygıtı hayatımızdan siliveren telefonlar kol saatlerini de heveslisinin aksesuarına dönüştürüverdi. Sektörün bu tedirgin seyrini bozacak ve yeni umutlar verecek gelişmenin yine bizzat teknoloji şirketleri tarafından harlanması ise herkes için tam bir sürpriz oldu. Gelin işin yakın tarihteki seyrini bir hatırlayalım. YENİ KUŞAK DİJİTALLER Oyunun binlerce türünü, data bankların feriştahını ve zamana dair bütün beklentiyi fazlasıyla barındıran cep telefonlarının saat kavramını iyice unuturmaya başladığı 2013 yılında kitle fonlama sitesi Kickstarter’da bir proje gündeme bomba gibi oturdu. Eric Migicovsky adlı bir girişimci Pebble adını verdiği konseptiyle yepyeni bir saat geliştirmek için hevesli bağışçılardan 100 bin dolar para istiyordu. Google’ın mobil cihazlar için geliştirdiği Android işletim sistemini kullanacak, ekitap okuyucularında kullanılan düşük enerji tüketen, yüksek çözünürlüklü dijital ekrana sahip olacak ve tek dokunuşla değişecek farklı kadran tasarımlarına sahip olacaktı. Bu ikir o kadar ilgi çekti ki tam 10 milyon 266 bin 845 dolar topladı! Saatlerin öldüğü düşünülen bir dönemde Pebble 1 milyondan fazla satı. Geçtiğimiz hata ikinci serisi için aynı sitede açtığı destek kampanyasında 1 milyon doları sadece 49 dakikada topladı. (Ben bu yazıyı yazarken tutar 17 milyon doları geride bırakmıştı.) Samsung’dan Apple’a, LG’den Huawei’ye kadar birçok devin bu alana girişi de aslında onun rüzgarıyla oldu. Yeni nesil dijital saatler artık “akıllı” takısıyla anılıyor ve çoğu güç ve yeteneklerini mobil cihazlarla entegre çalışarak artırıyor. Tahmin edileceği gibi bütün seçeneklerin arasında en çok ses getireni oyuna en son giren Apple Watch oldu. ERKEN DİJİTAL DÖNEM Saatlerin demokratikleşmesinde anmamız gereken iki büyük marka var: Casio ve Swatch. Sigaranın nimeten sayıldığı 1946 yılında köküne kadar içilebilmesini sağlayan ağızlık ile hayata gözlerini açan Casio kısa süre sonra elektronik hesap makinelerine el atar ve büyük başarı kazanır. 1974 yılında piyasaya sürdüğü Casiotron kodlu saat dünya çapında ses getirir. Tam otomatik takvimli bu saat zamana hükmetmek isteyen herkesin arzu nesnesine dönüşür. Bizde ‘asker saati’ olarak anılan F91W ise ucuz dijital saat alanındaki endüstri standardını oluşturur ve milyonlarca satar. Saat üretimini bir ulusal seferberliğe dönüştüren İsviçreliler aynı dönemde lüks modeller konusundaki şöhretlerini perçinlemektedir. Ancak 1980’li yıllarda ucuz Japon saatlerinin varlıklarını tehdit etiğini fark ederler ve en kıdemli mühendislerinden oluşturdukları bir grupla rakip bir marka çıkarma kararı alırlar. Swatch markası da böyle doğar. Tamamen plastikten gövdesi, bileşen sayısı hayli azaltılmış mekanizması ve o döneme kadar benzeri olmayan renk ve tasarımlarıyla Swatch modeller piyasaya çıktığı 1983’ten itibaren tam bir fenomene dönüşür. Bu dönemin birkaç ilginç modelini analım. Casio TM100 1983’te piyasaya çıktı. Teleskobik anteniyle ve içindeki vericiyle mikrofonundan konuştuklarınızı civardaki FM radyolara aktarıyordu. Neden böyle bir şeye ihtiyaç duyulduğu tam bir muamma. Casio GM10 1980’de gündeme oturan modelin özelliği saatinizde oyun oynatabilmesiydi. O oyun bugün kimse için bir anlam ifade etmez ancak dönemin mazbut beklentileri bunu bir mucizeye çeviriyordu. (Paçası kıvrık üç pileli şalvar kotların giyildiği dönemdi, unutmayalım!) Her gün “kurmak” şart: APPLE WATCH Bu hata satışa sunulan Apple Watch iPhone ile entegre çalışan bir akıllı saat. Dokunmatik ekranı üstünden kontrol edilebiliyor ve Apple oyun ve uygulama geliştiricilerin ona özel hazırladığı birçok uygulamayla yeteneklerini artırıyor. Çelik ve plastik kayışlı modeline ek olarak 18 ayar altın çerçeveli “rüküş” bir seçeneğe de sahip. Birçok farklı kadran yüzüyle zamanı (ve ihtiyaç duyduğunuz anlık bilgileri) istediğiniz her tarzda yansıtabiliyor. Bileğinize dokunan yüzeyindeki hassas algılayıcılar kalp atışlarınızı takip ederek biyometrik izlerinizi kaydediyor. Bir başka algı seti ise atığınız adımları sayıyor. Dev boyutu dışında bir derdi daha var; her akşam şarj etmeniz gereken cihazlara bir yenisini ekliyor, zira şarjı en fazla bir gün gidiyor. Atalarımızın saat kurma rutinini düşünerek avunabiliriz belki. Casio CD40 “Data bank” kavramı 80’lerin en büyük meselelerindendi. 1983 model bu saat rehberinizi ve notlarınızı tutmanızı sağlıyordu. Hesap makineli saatlerin yeni rekabet alanı bu olmuştu. Bütün o bilgileri girmek için milimetrik düğmelerle epey boğuşmak gerekiyordu. Casio GD8 Casio’yu efsaneye çeviren serisi şüphesiz oyuna odaklananlar olmuştu. Onlarca farklı oyun içerisinde otomobil yarışı en aranan modellerden biriydi. Need for Speed kuşağının nasıl yeşerdiğini buradan anlayabiliriz. 15 MART 2015 27