Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
UYUŞTURUCU KULLANMAYANA “KOYUN BABA” DENİRDİ 1960’lı yılların sonu bizim kendimizi hatırladığımız yıllar. Ben ilkokula giderken, semtimizde uyuşturucu içmeyen mahalleli, tabiri caizse “ot gibi yaşayan” ya da “koyun baba” diye anılırdı. Tophane’nin uyuşturucudan ziyade biraz da kabadayı semti oluşu ve büyük abilerin o kabadayı duruşları, yürüyüşleri, bakışları ve kabadayı konuşmalarının bizim gençlik üzerinde büyük bir etkisi vardı. Mesela o yıllarda bir Turgut abi vardı. Ben onun boyuna posuna yürüyüşüne hayrandım. Büyüyünce bu abi gibi olacağım, derdim. ABİLER CİGARALIĞIN SON YUDUMUNU BİZE BIRAKIRDI Uyuşturucu satanlar mahalleliydi. Esrar dediğimiz sigaradan biraz daha kalın, arkasına da eki olan cigaralık denilen şeyi içiyorlardı. Bizim onları içerken gördüğümüzün, onlara özendiğimizin farkındaydılar. O sigarayı tam söndürmez ve bir kenara koyup giderlerdi. Biz bıraktıkları biriki yudumluk sigarayı alır, çekerdik. Sonra gidip derdik ki, “Abi hani vardı, sen bıraktın, biz de içmiştik.” Bu sefer “Var ama parayla” derdi. Kaç para? Şu kadar. Satıcının alıştırma taktiğiydi bu. Tabii o zaman anlamıyorduk. Sarmasını bile bilmezdik, o sarılmış halini de verirdi. 11 yaşındaydık. Daha sonraları alıştık, içmeye başladık. Versene oradan, demeye başladık. Böyle başladık. O HAPI SEMT ÇOCUKLARI MANİTACILIKTA KULLANIRDI 18 yaşımıza kadar böyle devam eti. O sıralarda Tophane’ye Almanya’dan gelen siklopal denilen bir hap yayıldı. İnsanlar esrarın yanında bunu kullanırdı. Bunun kafası bir farklıydı. Çünkü esrar daha çok sakinleştirir. İnsan tek başına içse de zevk almaz. Ama fazla konuşturmaz, daha çok düşündürür. Bazen güldürür. Düşmanını öldürmeye gidecek olsan esrardan bir cigaralık içtiğinde o insanı öldürmekten vazgeçer, sevgi bile beslersin. Böyle bir ruh haline sokar esrar. Kaçak getirilen siklopal hapının fazla kafası yok, sadece konuştururdu. Hiç konuşmayan bülbül olurdu. Semt çocukları bunları daha çok manitacılıkta kullanırdı. Kız tavlamada kullanırdı. Sonra Revonal denilen pembebeyaz bir hap geldi Almanya’dan. Bu da konuşmanın yanında cesaret veren haptı. Bunu da kavgalarda kullanırdık. KILIÇ ALİ PAŞA CAMİSİ’NİN ÇİNKOLARINI SÖKER SATARDIK Ben daha çok esrar içtim. Diğerlerinden biriki sefer içtim. Benim içtiğim esrar tabii en çalışkan 20 Hamamda yıkandık sabah namazı kıldık tövbe etik, bu pislik temizlenecek, dedik İsimsiz. 56 yaşında. Ortaokul terk. Adının bizde saklı kalmasını istedi. Bir ailesi, çocukları var. Kişisel tarihi, aynı zamanda Tophane’nin son 45 yıllık hikayesi. Yaşadıklarıyla mahallesinin serüveni birebir örtüşüyor. Doğumundan başladı. Hiç ara vermeden anlattı. Bu sansürsüz anlatımı, bire bir yayınlıyoruz. adamı tembel yapar. O zaman olumsuz etkiyi düşünemiyorsun ki. Ben esrarı çok seviyordum. Aşıktık. Hayatında kim var diye sorana esrar var, derdik. Paramız yoktu. Kılıç Ali Paşa Camii’nin üstüne çıkar çinkolarını söker satardık. Uyuşturucu almak için. Esrar satıcılarının zulalarını patlatıp çalardık. RACONU BOZAN ARKADAŞIMIZI AZ DAHA ASIP ÖLDÜRÜYORDUK O dönemde semte sağduyulu abilerimiz de vardı. Tophane’den avukat çıkmış, savcı olmuş, hayatı boyunca ağzına esrar sürmemiş abilerimiz. Bu abilerimizin nasihatleriyle yavaş yavaş bıraktık. Kanka ekibimiz vardı. Bazı büyük abilerimiz bize Allah korkusunu aşıladı. Bunun ileride aileye verdiği, kendine verdiği zararları, biraz da işin manevi zararlarını anlattıkça bırakma noktasına geldik. 16 kanka bir gün içiyoruz. Hem de öyle bir içiyoruz ki... Büyük bir cigara yapmışız. Hem de gazete kağıdıyla yaptık. Herkes sırayla çekiyor. Büyük masanın önündeki sandalyeye oturup, çekiyoruz. Bir arkadaşımız sırası gelince bir sefer alması gerekirken iki sefer çekti. İki sefer çektiğinde raconu bozmuş, yanlış yapmış olursun. Bizim o günkü ruh halimizle birimiz hakim, birimiz savcı, birimiz avukat, birimiz cellat olduk. Ve o arkadaşımıza ceza verdik. O da razıydı. Asalım dedik. O ruh haliyle... İpi bağladık. Bir sehpanın üzerine çıkardık. O da tıpış tıpış çıktı. Biz bilmiyoruz ki ne yaptığımızı. İpi boynuna taktık. Tekmeyi vurmak üzereyken benim babam içeri girdi. Bir apartmanın zemin katıydı. Manzarayı gördü. Ve çocuğu sardı. Bana da çıkar şunu yaptı. İpi çıkardık. KARAR VERDİK İÇMEMEYE DİNİ SOHBETLERE GİTTİK Az daha arkadaşımızı asıyorduk. O gün bizim için miladdı. O akşam oturduk 16 arkadaş, biz ne yapıyoruz, biz bu işi bitirmeliyiz dedik. İçmemeye karar verdik ama öyle demekle de bitmiyor ki... Bizimle ilgilenen mahalledeki abilerimizin dini sohbetlerine gitmeye başladık. O şekilde başladık. Ben şahsen bırakacağım dediğim bir ay hem namaz kılıyordum, hem içmeye devam ediyordum. Aşağıda abdest alıyorum. Sonra hemen incecik bir tek kağıtla sarıyor, çekiyordum. İçip bitince de üst kata çıkıp namaz kılıyordum. Ama o namaz oluyor muydu? Bu mereti semte de bitirmeliydik. Bir Pazar günü sözleştik bir arkadaşımızın evinde. Sabaha kadar içtik, ezan okunduğunda da elimizden bıraktık. Kılıç Ali Paşa Hamamı’nda yıkandıktan sonra sabah namazını camide kıldık. Kılmasını bilmiyoruz. Ne okunur da bilmiyoruz. Orada tövbe etik. TOPHANE’DE BU İŞ BİTECEK DEDİĞİMİZDE YIL 1979’DU Sonra da semte geldik. Canımız esrar çekiyor ama söz verdik. Yukarıda Roma aile çay bahçesi vardı, İtalyan yokuşunda. Oraya gitik oturduk. Ne yapacağımıza karar verdik. Bu pislik buradan temizlenecek. Yıl 1979. 16 genç Tophane’de bu işin bitirilmesi gerektiğini düşündük. Ve böyle karar aldık. Yola çıktık. Bu yol, öyle bir yol ki, bu işi yapanlar mahallenin güçlüleri. Kavgada baş edemeyebilirdik. Tophane’de köhne bir kahvede oturmaya başladık. Orada kağıt oynanmazdı. Milli Selamet Particiliği vardı. Torbacılardan biriyle başladık. 16 arkadaş gidiyor diyorduk ki, Osman abi biz bu işi bıraktık, Tophane’de de bundan sonra yaptırmamaya karar verdik. Bu işleri buralarda artık satmayalım. Bizden sonra gelenler yapmasınlar. 18 yaşlarındayız. Karşı çıktılar. Kafalar kırdık. Sopayı eksik etmedik elimizden. Silahımız belimizdeydi. Çünkü Tophane’de herkesin silahı vardı. Ama öyle bir haz alıyorduk ki, akşam eve gitiğimizde güzel İSİMSİZ TOPHANELİ şeyler yaptık diye. Ne yaptık. Esrar satanın, hap satanın karşısına dikildik. Çok bedeller ödedik. Bu işte öldürülen kardeşimiz oldu. Her gün dayak atık. Sonra bu 16 kişi oldu 26, 36,46... Biz mahalle gençleri olarak evlere davet edilirdik. O zaman Tophane’de karşılık bulduk. Sayımız yükseliyordu. Evlerde konuşurduk. Zaman içerisinde biti ama çok bedeller ödendi. Şu semt bugün bu haldeyse o 16 genç var. TOPHANE PARKI’NDA 15 GÜNDE BİR ÖLEN OLURDU 197080 arasında Cemal diye bir kardeşimiz vardı. Uyuşturucu yüzünden evini de yaktı, kendi de yandı. Başka bir abimiz uyuşturucunun etkisiyle kendini camdan aşağı atı. O dönemler Tophane Parkı’nda 15 günde bir uyuşturucudan ölüm olurdu. O dönem esrar hep gizli içilirdi. Tophane’de ispiyonculuk yoktu. Yani dünyada en kötü şey nedir dediğimizde, delikanlılık içerisinde ispiyonculuktur. Eroin dahi içse, satsa kimseyi ispiyon etmezdik. Ya biz onu halledeceğiz, ya o bizi halledecekti. Bugüne kadar dövdüklerimiz, bugüne kadar vurduklarımız, dayak yediklerimiz polis kayıtlarında geçmez. Şikayetçi olmadık, olmadılar. Biz 1979’da başladık, 1986’da uyuşturucu satışı biti. SOPA ELİMİZDEN DÜŞMEZDİ ŞİMDİ OKŞAYARAK YAPIYORUZ Bonzai denilen uyuşturucuyu biz tanımıyoruz. Onun insan üzerindeki etkisini, kafasını biz bilmiyoruz. Ama videolarda gördüğümüz kadarıyla sentetik olduğu söylenen dışarıdan ülkemize getirilen kısa zamanda ölümcül hale getiren, vücudunda da baloncukların sivilcelerin çıktığı, aklın tamamen gitiği sentetik bir uyuşturucu. Dolayısıyla bu bizi korkutuyor. Bizim semtimizde böyle şeyler yok denecek kadar azdır. Ama bu bizim için büyük bir tehlikedir. Biz meseleye şöyle bakıyoruz: Her koyun kendi bacağından asılmaz! Bugünkü beş kişi yarın yüzlerce olacak. Bir an önce semtimizde bu işi bitirelim. Bugünkü mücadele geçmişteki gibi olmuyor. Eskiden sopa düşmezdi elimizden diyorduk ya, artık gençlerimizi okşaya okşaya yapıyoruz mücadelemizi. Oğlumun arkadaşlarından birinin kullandığını söylediler. Oğlumla beraber ilgilendik. Onu yazlığıma götürdüm. 16 yaşlarındaydılar. Birkaç kez Bonzai içmiş. Telkin etik, anlatık. Kankalık yaptım ona. Zaman ayırdım, mesai yaptım. Aslanlar gibi bıraktı. Şu anda üniversiteye gitmek için para biriktiriyor. 15 MART 2015