Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 VENEZUELA VENEZUELA 9 GEZEKALIN Mustafa Balbay ankcum@cumhuriyet.com.tr Orman ve su cennetine yolculuk Yazı ve fotoğraflar: KUŞ BAKIŞI KORİNT! Ege ve Akdeniz’in hangi yakasına giderseniz gidin, mutlaka öteki yakadan izler bulursunuz. Batı ucundan başlayalım; İspanya sahillerindeki yerleşim yerlerinin adı Arapça’yı çağrıştırır, Fas sahillerinde de İspanyolca’dan izler bulursunuz. Doğuda da işin özü aynıdır. Her şey ve her yer bir yana Mısır’ın İskenderiye kentine geldiğinizde sadece dünyanın yedi harikasından birinin izleriyle karşılaşmazsınız, Akdeniz’in yedi bucağı sizi kucaklar. Adını Büyük İskender’den alan İskenderiye, bu adı taşıyan kentlerin en ünlüsü. Dünyada Büyük İskender’in isim babalığı yaptığı kent sayısı, bizim İskenderun’la birlikte 30’un üstünde. İskender’in bu kadar kentin yapımına öncülük ettiğini düşününce İskenderiye kornişinde şöyle mırıldanmıştım: Büyük İskender Hep iskan der! Akdeniz bitmez Ege’ye gelelim... Efsane diyor ki: Tanrılar tanrısı bir gün Ege’ye ada tohumları serpiştirdi ve üç bin ada birden doğdu! Ege adalarının tümünü dolaşmak başlı başına bir ömür ister. İki Yunanistan gezim sırasında bazılarını dolaştım. Beni en çok etkileyeni Girit olmuştu. Bir yarım günüm de Mora yarımadasını anakaradan bölen Korint Kanalı’nda geçti. Korint Kanalı 6.3 kilometre uzunluğunda. 1893’te inşa edilen kanal, Pire limanıyla Adriya Denizi arasındaki mesafeyi tam 322 kilometre kısaltıyor. Yunanlılar, deniz yolunu kısaltmışlar ama, Korint turları düzenleyip kara yolunu uzatmışlar. Bölgedeki Mora yarımadası uygarlıklarına ilişkin kalıntıların gezildiği turlardan sonra yol ister istemez Korint’e uzanıyor. Korint Kanalı’nı inşa ederken Mora’yı deyim yerindeyse tam bir peynir dilimi gibi kesmişler. Öylesine düzgün bir kesim. İki yandan yapılan kesim yaklaşık 100 metre... Kuş bakışı Korint’in tepesinden aşağıya baktınız mı, gemiler leğende gider gibi yol alıyor! Görüntü biraz da bir kadın boynundaki kolyeyi andırıyor. Açık mavi bir kolye... Bir de rüzgar... Bu tür geçiş yerlerinin başlıca sahibi... Saçlarınızı yüzünüze yapıştırdı mı, çekebilene aşk olsun... Yolunuz Ege’nin öteki yakasına düştüğünde en güzeli ada ada dolaşmak. Ama arada insanoğlunun bunların üstüne kondurduğu bir şey var mı diye merak ediyorsanız... Korint’te rüzgar banyosu yapabilirsiniz. Gezekalın... A. Belgin Samurkaşoğlu hristopher Colombus’un yeryüzünün cenneti diye tanımladığı bu ülC ke, doğasıyla da insanı hayrete düşürüyor. Kuzeyde Barcelona şehrinden hareket ederek, Lianos ovalarını, kahve ve portakal plantasyonlarını geçerek; guacharos kuşlarının mekanı olan ve 10 kilometre uzunluğunda olduğu söylenen Guachero Mağarası’nı görerek Orinoco Deltası’na geldik. Ülkeyi güney batıdan, doğuya kat eden, Güney Amerika’nın üçüncü en büyük nehri olan Orinoco’nun deltası çok zengin flora ve faunaya sahip. Delta, Orinoco’nun 300’den çok kollarıyla labirent gibi. Hızlı motorla bu deltada ilerlerken gün batımının eşsiz renkleri çok etkileyiciydi. Orinoco Nehri’nin güney ve doğusunda kalan Guayana bölgesi masallara ve fantastik filmlere konu olacak kadar ilginç bir bölge. Julio Verne gibi yazarlara da esin kaynağı olmuş. Ülkede “suların annesi” diye adlandırılıyor. Adeta orman ve su cenneti. Bu bölgede yaşayan Guayanalar yerli halkın büyük kısmını oluşturuyor. Warao yerlileri de bunlardan biri. El yapımı kanolarla Waraoların köylerine giderek yaşamlarına tanık olduk. Hayal edebileceğiniz en minimalist yaşamı süren bu insanların barakalarına konuk olup, birlikte nehirden pirhana avlamak ilginç bir deneyimdi. Yağmur ormanlarının ortasındaki etnik kulübelerden oluşan kamp yerinde iri gövdesiyle aramızda dolaşan bir ka rınca yiyen, bir kaç maymun yavrusu, tropik kuşlar, çiçekler, her adımımızda etrafa kaçan yengeçler, kurbağalar, seslerini duyup da kendilerini görmediğim başka hayvanlar doğal dekorun parçaları. Bize verilen lastik çizmelerle Warao yerlisi rehber eşliğinde yağmur ormanlarında bata çıka yürümek, bir bitkinin kırılan sapından süzülen suyu içmek bu radaki zor ama huzurlu yaşamı biraz olsun anlatabilir mi bilmem? Bolivar havalimanından Çesna tipi uçakla Venezuela’daki 43 milli parktan biri olan, yine Bolivar’daki Canaima milli parkına doğru yola çıktık. Uçaktan nereye bakacağımızı şaşırtacak kadar insanı etkileyen bir manzara var. Sonsuz gibi görünen yeşillikler arasında kıvrılan Orinoko’nun kolları ve Canaima’nın küçük havaalanına yaklaşırken nefes kesecek güzellikte Canaima lagünü ile buraya dökülen altı muhteşem şelale... El Sapo, Sapito, Hacha şelaleleri ve diğerleri birer doğa harikası. Curuiras denilen el yapımı hızlı kanolarla Rio Carrao’da 3.5 saat süren nehir yolculuğu sonunda giderek artan yağmurun altında elektri ğin olmadığı, hamaklarda gecelediğimiz kampa ulaştık. Nehir yolculuğu boyunca bu eşsiz doğaya tanıklık etmek insanı heyecanlandırıyor. Mavinin hemen yanında yağmur ormanları ve onun arkasında bu coğrafyaya özgü “tepui” denilen devasa, üzerleri düz, dik yamaçlı masa dağları sıralanıyor. Sayıları yüz kadar olan bu tepuilerin bazıları bulutlarla kucaklaşıyor. Ertesi gün kamptan hareket edip, bir saat kadar yağmur ormanlarında yürüyüşten sonra Angel şelalesinin döküldüğü yere ulaştık. Yerlilerin Kerepakupai meru (en derin yerin şelalesi) dedikleri Angel şelalesi 975 metre ile dünyanın en yüksekten dökülen şelalesi. Tepuilerin en ünlüsü olan Auyan tepesinden dökülüyor. Şelaleyi 1937’de helikopteriyle gezerken keşfeden pilot Jimmy Angel manzaradan o kadar etkilenmiş ki, son arzusu öldüğünde küllerinin buradan savrulması olmuş. Sinekler ve bilmediğimiz böcekler tarafından ısırılsak da; insanı büyüleyen bu coğrafyada olmak, Guayana insanlarının yaşamlarına tanık olmak, Warao yerlileri gibi ilkel hamaklarda gecelemek, ortasında küçük çekirdekleri olan şeftalikayısı lezzetindeki guava meyvesini tatmak, blue morfo kelebeğini, tapiri ve tukan kuşunu görmek, Sapo şelalesinin altından geçerken iliklerimize kadar ıslanıp doğanın muhteşem ve karşı konulmaz gücü karşısında ne kadar da aciz olduğumuzu hissetmek benim için unutulmaz birer deneyimdi. asamurkasoglu@yahoo.com