Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 yörenin “korunaklı” esintisi can veriyor. Üç tarafı dağlarla örülü alanda deniz sakin, dalgasız, huzurlu ancak rüzgar, sörfü taşıyacak kadar kuvvetli. Denizin huzuruna ilişmeyen rüzgar, sadece sörf tahtasını iteklemek için esiyor. KAPAK Doğala doğal pazar Yöreye özgü sakız ağaçları sokak aralarından başını uzatırken Alaçatı’nın “meşhur” rüzgarı ağaç dallarında saklambaç oynayıp, çocukluğunu yaşıyor. Evler kadar yaşlı “dost yüzlü insanlar”, sakız ağaçlarının oyununa muzip bir eşliğin peşinde. Meraklı bakışları gelenlere çevrili. Gelip gezenlere karşı eski meraklı bakışlarının kalmadığı söyleniyor ama hey gidi insan yaşantısı, değişmezsin sen. Turizme açılıp çok para girse de ceplere, “merak” etkilenmiyor bundan. Bakana baktığınızda utansa da dost gülüşü silip atıyor toza bulanmış endişeyi. O meraklı bakışlar meşhur “Alaçatı Pazarı”nda farklı bir çehreye bürünüyor. Pazarı gezenlerin üzerinde dolaşan gözler “Alışverişi bizden yapın” diyor ama bakışlar o kadar sevecen ki “karalık” taşımıyor. Cumartesi günleri kurulan pazar görülesi bir özelliğe sahip. Doğallığa doğallık katarken “meraka merakla” karşılık vermeyi gerektiriyor. Bakışlardaki canlılık ve merak sebzelere, tabak çanakların işlemelerine, kıyafetlerin renklerine yansıyor. “Alaçatı Pazarı”nda alışveriş, gelenleri pazarın canlılığına çekiyor. keyfiyle. Yemeklere damlayan her bir damla zeytinyağı, dağdan, önce kokusu sonra kendi gelen kekik, içtikçe canlandıran, canlandırırken dinlendiren adaçayı, çeşit çeşit ot, sağlığın yol gösterici rehberi. Duvarlara sinen tarihin “iç çekişi”, yaşatarak bilgilendiren bir öğretmen oluyor. Sizi bir serüvenin yeniden dirilen tanığı kılarak, lezzeti anlamlandırıyor. Ege’nin iki yakasındaki dostluğun iç içe geçtiği Alaçatı’da yemekler damakta tat bırakmanın ötesinde, zihinlerde “bir daha” isteği uyandırıyor. Örneğin Kalamata Restoran’da Kalamata zeytini ve kurutulmuş domatesle ekşi mayalı köy ekmeği var ki, yemezseniz içinize dert olur. “Çeşit” denildiğinde akla tuvaller gelir ya, Alaçatı Tuval Restoran da renk çeşitliliğini andıran yemek çeşidi karşılıyor sizi. Damağınız bayram sevinci yaşıyor. Maydanoz köfte, soğan böreği, enginar salatası ve şevketibostan salatası yörenin vazgeçilmezleri arasında sıralanıyor. Deniz de var ama... 8 bin nüfuslu Alaçatı’da yazın insan seli, otelleri kuşatıyor. İnsan “ev” kavramının içine sığınalı taşa başka şekil verir oldu. Evlere yerleştikçe göçebe hayatı “öksüz” bırakan insanoğlu evi büyülü hale getirmek için yüzyılları aştı. Kapalı, çok odalı mekanlar otel adını alınca “deniz kenarı”nda “topluca konaklama” yapılan tatil kavramı ortaya çıktı. Neredeyse denizin içinde “yerleşik hayat” düşüncesi peydah oldu. Alaçatı belki ? Sağlığın sırrı Alaçatı’da insan ömrü ortalamanın çok üstünde. Yüzlerden size yansıyan, sağlık ışıltısı “nasıl” sorusunu akıllara getiriyor. Nasıl bu yaşa kadar yaşanır ve bu kadar sağlıklı olunur? Beynin ince yollarını zorlayan sorularla, “Rüzgar Diyarı”nı adım adım arşınlarken midenizden yükselen bir ses sizi yemeye davet ediyor. Yemeklerle baş başa kaldığınız zaman, kafanızdaki sorular bir anda yanıt buluyor. “İşte bu!” diyorsunuz, kendi sorunuza, kendinizin bulduğu yanıtın “garip”