22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GÖRÜŞ Yusuf Hacısüleyman Turizm Uzmanı yhacisuleyman@yahoo.com 20 ANTALYA YAZ GELDİ, YAZARLAR GELDİ Turizmle ilgili haberler, yorumlar ve yazılar, günlük yaşantımızın bir parçası haline geldi. Ünlü köşe yazarları da bakıyorum artık turizmle “ilgilenmeye” başladılar. Bir taraftan diyorum ki turizmle ilgili bilgi eksikliklerini hoş görmek gerek. Çünkü konunun uzmanı değiller. Diğer taraftan da anlık durumlarla ilgili yaptıkları saptamalarla, insanları yanlış bilgilendirerek turizm sektöründe yol açtıkları imaj tahribatına karşı ne yapmak gerek? Tirajı yüksek gazetede, bir pazar yazısında deniyor ki, “Avrupalılara 35 euro, bizim Türk vatandaşları da kazıklanıyormuş ve 185 yeni lira ödüyormuş. Otellerde hep yabancı personel çalışıyormuş. Var olan Türkler de ağır işlerde çalıştırılıyormuş. İstihdam yaratılan Türkler 85 derece sıcaklıkta açık alanlarda, bahçıvan olarak çalışıyor veya plajda havlu topluyormuş. Resepsiyon veya spa hizmetlerindeki yabancı işçiler ise klimalı ortamlarda çalışıyorlarmış. Bu tarz yazıları okurken insanın gülüp geçesi geliyor. Ama gülümsemede acı bir tat var. O da bu yazar aydınlarımızın konuya ne kadar uzak oldukları. Bu köşede bu konuyu daha önceden çok ayrıntılı bir şekilde yazdığımız için tekrar yazmayacağım. Ancak Türk tatilcilerin içi rahat olsun. “Kazıklanmıyorsunuz”; yabancı turistlerin de bu mevsimde 35 euroya falan geldikleri yok. Anlaşılan yazarımız hazır Antalya’ya geldiğinde turizmle ilgili bir katkısı olsun istemiş. Ama ne yazık ki ekmek parası için ülkemizde bulunan ve bu mesleki özelliklerde yerel kaynak sağlanamadığı için işletmelerce istihdam edilen yabancı emekçilere (yasal olarak toplam personelin yüzde 10’unu geçemez) karşı bir yazı çıkmış ortaya... Ne güzel bir sözümüz var oysa değil mi? “Doğduğun yer değil, doyduğun yer” demişler. Nerede olursa olsun ekmeğini başka yollara sapmadan onuru ile çalışarak kazanan insanlara saygı duymak bir insanlık erdemidir. Bu bizim yurtdışında çalışan milyonlarca Türk işçisi için de unutmamamız gereken bir hassasiyettir. Çünkü bizler de oralar da yabancıyız... Hazır söz “doymak”tan açılmışken, turizm gelirlerinin diğer endüstrilerden daha yaygın bir gelir yelpazesine sahip olduğunu belirtelim. Toplumumuzda genel olarak turizm dendiğinde akla yalnızca oteller ve acenteler gelmektedir ve medyamızın da katkısı ile bunların çok paralar kazandığı gibi önyargı vardır. Oysa otellerin bir başka önemli özelliğini birçoğumuz hiç düşünmemişizdir. Bir otelin yapılıp, işletilmesinde, satın alınan farklı türdeki malzeme sayısının ne kadar olduğunu hiç duymuş muydunuz? Beş yıldızlı bir oteli açarken alınan farklı türden malzeme sayısı, yani masa, sandalye, hesap makinesi, kül tablası, bilgisayar, seramik, kürdan, masa örtüsü, bardak, çanak, havlu, şezlong, nohut, mercimek, toz şeker ve böylece saymaya devam ettiğimizde 51 bin adet malzeme çeşidinin kullanıldığını biliyor muydunuz? Aslında farkında mısınız, bu malzemelerin birinin üretiminde veya dağıtımında yer alıyorsanız, o zaman siz de turizme doğrudan katkıda bulunuyorsunuz demektir. Veya tersini düşünün, turizm size katkı sağlıyor demektir. İşiniz ve işyerinizin yaşamasına katkı sağlıyor demektir, öyle değil mi? Bu yüzden turizm ülkemiz için vazgeçilmez bir önceliğe sahiptir. Yalnızca 20 milyar dolar gelir getirmekle kalmıyor, en az bir kadar da üretiyor. arazide otlatıyormuş. Lakious, o sıralarda para olmadığı için çobana araziye karşılık bolca kurutulmuş balık hediye etmiş. Doğal yapısı birbirine komşu üç limanı barındıran kent kısa sürede zengin bir ticaret merkezi olmuş. Fenike ile Yunanistan arasında gidip gelen ticaret gemilerinin uğradığı kent milattan önce 690’da Rodos kolonisine dönüşmüş. Batı Anadolu’ya Perslerin yayıldığı dönemde ilk para ile tanışmış. Kent ilk sikkelerini milattan önce 5. yüzyılda Pers standartlarına göre hazırlamış. Gümüşten bu sikkelerin bir tarafında gemi diğer tarafında da bir yıldız bulunurmuş. Büyük İskender’in Anadolu’ya gelişi kentin önemini arttırmış. Bir dönem korsanların istilasına uğrayan Phaselis’in tarihinde Romalı Brütüs’ün ismi de geçiyor. Roma’nın bölgeye hakim olmasıyla, milattan önce 42’de Phaselis’e gelen Brütüs bölgeyi korsanlardan temizlemiş. Kent yeni bir gelişim atağına girmiş. Ticaretin yanı sıra spor ve sanat alanlarında da oldukça hareketli bir şehir olmuş. Bizans döneminde kent önemli bir piskoposluk merkezine dönüşmüş. Fakat Akdeniz’i kucaklayan coğrafyası ile korsan baskınlarından kurtulamamış. Ayrıca Arap akınlarından da zarar gören kent milattan sonra 9’uncu yüzyılda terkedilmiş. Günümüzde Kemer ve Antalya’dan gelen yüzlerce günübirlikçi turistin tarihi binaları arasında dolaştığı, temiz denizinde yüzdüğü ve enfes ormanının havasını soluduğu Phaselis antik kenti Anadolu’nun zengin coğrafyasında mutlaka ziyaret edilmesi gereken yerlerden birisi. Tarihi Likya Yolu üzerindeki kentte halen ayakta duran yapılar arasında dolaşırken kentin tarihini, görkemli yıllarını hayal etmek ve o dönemde yaşananları düşünmek çok keyifli bir deneyim oluyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle