Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GEZEKALIN Mustafa Balbay ankcum@cumhuriyet.com.tr NİLKONDULAR! Nedir Mısır? Göremediklerin sır. Gördüklerine dudağını ısır! Mısır’a hayat veren de, hiç kuşku yok ki Nil. Nil tam 6 bin 648 kilometre uzunluğuyla 3 milyon 350 bin kilometrekare havzasıyla Afrika’nın onda birlik bölümünü oluşturuyor. Nil’de sadece havza yok, hafıza da var! Bu koca havzada yaşayanlara “Nil halkları”, burada konuşulan dillere de “Nil dilleri” adını vermişler. Nil’de dört türlü yolculuk var. En kestirmesi uçak. Kahire’den binip eski başkent bölgesine yani Luksor’a kısa sürede ulaşıyorsunuz. Öteki vapur. Nil’in üzerinde döne dolaşa gidiyorsunuz. Bir başkası karayolu. Nil’e yaklaşa uzaklaşa yolculuk ediyorsunuz. Bir başkası tren. Nil kıyısında, Nil’le saklambaç oynuyorsunuz. Ben üçüncüyü ve dördüncüyü seçtim... Luksor bölgesinde, Kahire’de ve Dimyat’ta Nil kıyısında uzun yolculuklar yaptım. Bugünkü gezekalınımız tonlarca Nil’li konudan biri; Nilkondular! Tam 2 bin 800 kilometrelik bölümü çölün ortasından geçen Nil, çevresine hayat veriyor. Su demek uygarlık demek, yaşam demek. Anaç Nil, aynı zamanda kıyısına bağlanan tekne evlere de arsalık yapıyor. Evsiz Mısırlıların bazıları çareyi hem balık tutup yaşamını kazanmak hem gecelemek için tekneyi yeğlemişler. Salaş tekneler yan yana sanki Nil kıyısı semtleri gibi duruyorlar. Önleri de koca cadde. Nil caddesi! Nil’in tarihsel zenginliğiyle bir bakıma ters orantılı bir görünüm bu. Zaten pek çok yerde bu çelişki yüzünüze vuruyor. Hani zaman zaman şunu söylemeden de edemiyorsunuz: “Acaba bugünkü Mısırlılar mı daha fakir bir yaşam sürüyor yoksa geçmiştekiler mi?” Karşılaştığım kimi görüntüler, “bundan daha fakir bir yaşam sürmek zordur” dedirtiyordu. Nasıl mı? Kuyu gibi dibe doğru inen bir eski eser yatağı mağarayı düşünün... Git git, ortalık kararıyor ama, içeriden sesler geliyor. Bir de bakıyorsunuz, bir anne dört çocuk dar bir sofranın başında ekmeğe ve ortadaki tencereye saldırıyor. Nilkonduda yaşayanlar belki de onlardan daha şanslı... Tarihin derinliklerine ışık tutan Nil kıyısı, Nilkondularla da bugünün çelişkilerini gözler önüne seriyor. Nil kıyısında yolculuk ederken aklınız tarihte gözünüz bugünde kalıyor... Gezekalın! Yeşil Viyana Yazı ve fotoğraflar Dr.Lakme Toktaş iyana’da baştan çıkarıcılık V o kadar farklı cepheden oluyor ki, birinden kaçsanız dahi birine mutlaka yakalanırsınız. Öncelikle “şinitzelleri”. Hayır, teşekkür ederim, rejimdeyim dersiniz, bu kez ünlü “sachertortelar” karşınızda. Bir şekilde onları atlatırsınız, Türkler hakkında çok iyi izlenimleri olmamalarına karşın büyük bir dürüstlükle, bizde pek yaygın ve bilinmemesine rağmen, “onlar Türklerden bize yadigar” dedikleri elmalı paylar karşınızda. Peki, ya kahveler. Birbirinden lezzetli, bin bir çeşit aromalı kahvelerin temelinde Osmanlı ordularının seçkin birlikleri için getirilen çuvallardaki yeşil çekirdekler bulunuyor. Osmanlılar çekilince bu çekirdekler önce barut sanılarak yakılmaya çalışılıyor. Kralın arkadaşı bir Arap, bu çekirdeklerin kahve olduğunu anlıyor. Kral da, kahveyi pişirip satma iznini, savaşta Osmanlı orduları arasına sızıp büyük yararlılık gösteren Kolshitzky isimli tüccara devrediyor.Viyana’nın ilk kahvesi 1684’te açılıyor, 1700’lerin başında sayıları dörde, 1900’lülerde 600’ü aşıyor, şimdilerde ise sayısı tah min edilemiyor. Kafeteryalar, kahvehaneler, gerçek birer kıraathane. Bu kafeteryaların sıkı müdavimlerinden Stefan Zweig bu kültürü şöyle özetlemiş; “Viyana kahvehaneleri eşi benzeri olmayan özel enstitülerdir, demokrasi klüpleridir. Yenilikler için öğrenim görme ve aydınlanma yerleridir.” En alışık olmayan kulaklar bile Mozart, Bethoven, Brahms, Mahler müzikleriyle coşarlar. Viyana çocuk korosunun çalışkan iki öğrencisi Haydn ve Schubert’ti. Altı milyon nüfuslu Viyana’nın gösterilerine rağbet eden seyirci sayısı üç milyonu aşıyor. Viyana’nın bağrından sanatçı ve mimarlar çıkmış. Gustav Klimt, Egon Schiele, Oskar Kokoschka, Otto Wagner. Psikanalizin babası Freud, genel cerrahinin dehalarından Theodor Billroth Viyanalı. Tepesiz, düzlük Viyana, üçüncü boyuta ancak mimarideki başarısı, baş döndürücü estetikte binalarıyla hareketlenebiliyor. Paha biçilmez konumlu İstanbul’umuzun giderek betonlaşmanın çirkin gri rengine büründükçe, Viyana’da yeşilin her tonu ve rengarenk çiçeklerle bezenmiş sayıları 800’ü aşan park ve bahçeler, şehrin dörtte biri ormanlık alan.