Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KAPAK Fotoğraflar: Dursun Özden Serkan Pınarcı oğruldukça Y zamansızlığı yaşar, arada bırakıldığım bir vakit Alaçatı’yla kucaklaşırım. Her görüşmemizde zamansız ve soluksuz bırakır beni Alaçatı. Girişte ağaçlı bir yol karşılar. Dallar rüzgarla dansa durur. Şehrin içine girdikçe zaman yolculuğunu duvarlarında saklayan, buraya özgü mimarinin taş evleri, Orhan Veli’nin deyimiyle, “karşıcı çıkar” gelene. Taş evlerin “doğal”lığı eşsiz doğayla bütünleşince içinize sinen bir tatil yolunuzu kuşatıp “tekrar gel” der gidene. İki kattan fazla başını göğe uzatmasına izin verilmeyen evler, hallerinden memnun gelenlere gülümser. Aslını bulmak, şehri geride bırakıp “öz”e kavuşmak yöreyi aranan yer haline getirir. Alaçatı demek, biraz da tarihi dokuyla boyutlanan bir arayış demektir aslında. “Şarabın gazabından kork çünkü fena kırmızıdır” diye. Burada “şarabın gazabı”, “fena kırmızılığı” korkutmaz tadanı. 1924 yılında, mübadele zamanı, Selanik’ten, Girit ve İstanköy adalarından gelen göçmenler, taş evleri mesken tutar. Her şey taşa göre Rüzgar diyarının afacan çocuğu ALAÇATI Tarihe dokunuş Tarih, sokakların birbirine benzeyen yüzüne “kirli eller”in dokunmasını engellediğindendir ki, Alaçatı tarihiyle yaşar. 1850’lerden öncesi pek fazla bilinmemekle birlikte 16. yüzyılda Çeşme, Anadolu’nun Sakız Adası’na açılan dış ticaret kapısıdır. 1850’lerde ise limanda çalışmak için gelen Rum işçiler Alaçatı’yı inşa ederek yerleşirler. Rumlar bölgede bağcılığı geliştirip, şarap yapımına koyulurlar. Zamanla şarap aranan, istenen ve ihraç edilen bir ürün olur. Şarap ki sakilerin ellerinde başka, Alaçatılı üreticilerin ellerinde başka can bulur. Üzümle can bulan şarap, içende “ruh süzmesi” uyandırır. Attila İlhan anlatmıştır ya hani, 2000 yılında turizmin keşfiyle sanmayın ki doğa tükendi, taş evler “daha çok müşteri” kavramına sığınarak değiştirildi. Tam tersine korumacı turizmin mimarı olan Alaçatı kazandı, kazandırdı. Alaçatı Turizm Derneği Başkanı Zeynep Öziş’in de dediği gibi doğayı, çevreyi, tarihi ve kültürel dokuyu, sosyal yaşantıyı korumak Alaçatı’yı yaşatan, sevdiren en önemli özelliklerden biri. Güneş, kum, deniz yerine “korunanı” seçenlerin mekanı. 100150 yıllık evlerin yakınındaki “yel”e gülümseyen “taş”a uyumlu yel değirmenleri... Tepelerden aşağıyı kollayan tarih bekçileri sanki. Bir zamanlar yöreye bakan her tepede ikiüç yel değirmeni varken bugün sadece dört tanesi ayakta kalabilmiş. Onların direniş öyküleri doğaya karşı. Doğadan aldığı rüzgarla beslenen değirmenler sanki yine beslendiğine yenik, boynu bükük. Rüzgar Alaçatı’da sembol aslında. Dünyadaki sayılı rüzgar sörfü alanlarından burası. Sporun en keyiflilerinden biri olan, adı kendisiyle özdeşik rüzgar sörfüne, ?