24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GÖRÜŞ Yusuf Hacısüleyman Turizm Uzmanı yhacisuleyman@yahoo.com 24 KÜLTÜR SOCHİ’DE ‘KİNATAVR’ Turizm, sanat, kültür ve çevre. Hepsi iç içe geçmiş ve birbirinden ayrılmayan, hatta ayrılması mümkün olmayan dört bileşen. Dünyadaki tüm turizm destinasyonları bu dört bileşeni bir araya getirip, kendi bölgelerine daha fazla turist gelmesini sağlamaya çalışmaktadırlar. Karadeniz kıyısındaki Sochi şehri de bu bileşenleri başarılı bir şekilde bir araya getiren turizm destinasyonlarından biri haline gelmiş. Karadeniz kıyılarının kendine özgü o muhteşem yeşil tonları, 30 metrelere kadar yükselen yemyeşil ağaçları, çamları, her biri ayrı bir tarihsel mimari eser olarak günümüze kadar gelmiş 200’e yakın sanatoryumu ile Sochi bir turizmci olarak beni kendine hayran bıraktı. Adını şehrin içinden geçen nehirden alan Sochi’de, düzensiz yapılaşmayı bırakın bir kenara, yapılaşma çok sıkı kontrol altında ve bu nedenle de alabildiğine güzel bir doğa dokusu ile karşılıyor bu şirin şehir sizi. Sochi, 2014 Kış Olimpiyatları’na aday bir şehir. Rusya devleti bu şehrin turizm alt ve üst yapısını geliştirmek amacıyla 12 milyar dolarlık bir fon ayırmış. Anlaşılan o ki Rusya turizminin amiral gemisi Sochi olacak. Şehri bir baştan bir sona gezerken, sanatoryumların bir çoğunun özelleştirilip, turistik otel olarak hizmete gireceğini gördüm. Bununla birlikte mevcut otellerden en iyisini yine “bizimkiler” yapmış. Beş yıldızlı Lazurnaya Oteli’ni yapan bir Türk inşaat şirketi ve bu oteli 1992’de açan, uzun bir süre de bu görevi yürüten yine bir Türk otel genel müdürü. Tatar taksici “Reis” bunları bana anlatıyor. Ben Türklüğümle gurur duyarken o da bu gururu paylaşıyor sanki. Konuşmalarından anlıyorum ki Sochi’deki insanlar, Türkiye’de olup biteni takip ediyor. Lazurnaya Otel’e ait sahildeki bir masaya oturdum. Bir pizza, bir kola ve bir kahve sipariş verdim. Hesap geldi 45 dolar. Yani 60 yeni lira. Gözümün önüne Antalya’daki beş yıldız otellerimizin “her şey dahil” fiyatları geldi. Düşündüm de bazıları bir “pizza” bile etmiyor neredeyse, ne yazık. Neyse ki akşam yemeklerinde durumu kurtarma şansım oldu. Çünkü Sochi’de bu yıl 18’incisi düzenlenen Sochi Film Festivali “Kinatavr”ın kapanış gecesine davetliydim. Turizm her yerde aynı. Çünkü insan her yerde aynı, duygulu anlar, kazananlar, üzülenler, eğlenenler, havai fişekler, açık büfeler, Rusların ünlü grubu Uma Turman konseri ve bizde Antalya Altın Portakal Film Festivali nasılsa, orada da aynı. İnsan her yerde insan. 311 Haziran tarihleri arasında yapılan Rus sinemasının en önemli festivalinde, yönetmen Alexei Popogrebsky’nin “Simple Things” (Basit Şeyler) filmi birinci oldu. Kazanan ise Sochi oldu. Oteller, restoranlar, barlar, plajlar ve kısacası her yer doluydu. Bütün bu güzelliklere yakışmayan bir tek şey aklımda kaldı. Havaalanındaki polis ve gümrük görevlilerinin davranış biçimleri, bu güzel şehre yakışmıyor. Sanki tüm yabancılar, milliyet aykırımı olmaksızın birer kaçakçı veya teröristmiş gibi sorgulanıyorlar. Valizler aspirin kutusuna kadar açtırılıyor. Üst yetkililerin bu durumdan haberleri olduğunu sanmıyorum. Yoksa 12 milyar dolar yatırım yapmazlardı zaten. İşte turizm bu kadar hassas. Her şeyi iyi yaparsınız ama hizmet halkasının en zayıf yeri sizin tüm notunuz oluverir birden ve bütün iyi yapılanları gölgede bırakır. Türkçe’de ne güzel iki kelimemiz var. Birisi “hoş geldin”, diğeri “güle güle”. İşte insan bunu hissetmek istiyor. Gelmiş olmaktan dolayı mutlu, giderken de mutlu gitmek istiyor. Bunu başaran destinasyonlar turizmde kazanır! Rijk’in havaalanı şubesi HaldunŞengül Aydıngün msterdam’ın uluslararası A Schiphol Havaalanı’nda uzun saatler sonra kalkacak olan Sao Paolo uçağını beklerken uçsuz bucaksız transit salonunda dolanırken “o tabelayı” gördük. Çevreyi süsleyen “kafeterya”, “gümrük”, “freeshop”, “wc” yazılarına benzer bir şekilde yazılmıştı ve üzerinde “müze” sözcüğü bulunuyordu. Hemen okun gösterdiği tarafa yöneldik ve kırmızı ağırlıklı renklerle parlayan iki katlı bir bölüm ile karşılaştık. İnsanın bazen yeni bir fikirle karşılaşıp, “Tabii ya! Neden benim aklıma bu gelmedi” dediği anlar vardır. İşte öyle bir andı. Aslında akla çok mantıklı gelen ama daha önce hiç tanımadığımız bir yenilik karşımızda duruyordu. “Rijk Museum”, Hollanda dilinde “Devlet Müzesi” anlamına geliyor ve hem Hollanda’daki tüm müzeleri anlatıyor hem de Amsterdam’daki özel bir müzenin ismi oluyor. Müzenin girişi havaalanlarındaki “freeshop”ları hatırlatacak büyüklükte bir satış bölümüydü. Son yıllarda bütün büyük yurt dışı müzelerde gördüğümüz gibi müze envanterinde bulunan orijinal eserlerden ne kadar satılabilecek nesne üretilebilmişse üretilmiş raflarda yerlerini almıştı. Müzenin ağırlığı Hollanda’nın resimdeki altın çağında üretilmiş eserlerden oluşuyor. Ünlü ressamların yapıtlarını bloknotlarda, kalemlerde, defterlerde, kahve kupalarında ve daha birçok yerde görüyordunuz. Hollanda sanatıyla kısa bir tanışma için güzel bir mağaza derken ikinci kata çıkan merdivenleri fark ettik. Yukarısı çok daha az görsel öğenin bulunduğu, insanların daha da saygılı dolandığı, ama kopya ve uygulama değil gerçek eserlerin bulunduğu tek bir salondu. Gerçek Rijk Müzesi’nin eserlerinin çok küçük bir bölümünü alıp buraya getirmişlerdi. Kapıdaki yazıdan anladığımız kadarıyla da eserler sürekli dönüşümlü geliyordu. Örneğin bir başka sefer yolunuz
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle