Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
EGE’NİN İMBATI Serdar Kızık serdarkizik?cumhuriyet.com.tr 12 daha bir başka. Nedense insan fazlasıyla özgür oluyor. Macera tutkusu mu baskın geliyor, zihinlerde “Çiçek Çocuklar” mı canlanıyor nedir? KAPAK ÖZLEDİM SENİ... “Hadi canım”la omuz silkip, “olmaz” diyenlere saygılar. Ama, ben diğer taraftayım. “İlk görüşte aşk, mümkündür” cephesinden. Çünkü, hayatım “öyle” söylüyor. Gerçi ikinci baskı oluyor ama, madem ki söz konusu olan aşktır, kaldırır. Akyaka’ya aşkım, ilk görüşte başlamıştır. Sakar’ın doruklarından aşağıya süzülünce, bir çay molasında “çarpıldım” desem yeridir. Adını ben koydum, “manzara kahvesinde”, ilk görme. İlk bakış... O ne güzellik! Gökova’nın kucağında bir güzelleme ki, sorma. Nasıl anlatsam? “Dağları yarıp, arasına uzanan deniz mi”, yoksa “denizi kollarının arasına alıp, sarmalayan dağlar mı” desem. Nasıl bir heyecandı o, nasıl bir çarpıntı? Sonra aşağıya indik, köyün içine. Ne taraftan baksam, şaşırtıcı. Daha sonra, yakın tanışmalar ve derin keşifler. Nasıl sürdürsem? Bir yeşil ve mavi deryasında, olağanüstü mevsim kokuları başımı döndürmüştür belki. Buz gibi soğuk, bir genç gibi coşkulu ve üstü sakin, içi gürül gürül akan, akvaryum berraklığında Kadın Azmağı. Azmakbaşı’nın begonvil süslü, yemek masaları. Masaların şanslı konukları ve sohbetleri. Tutkunları. Hüzüncüleri. Balıkçıları... Sonra, ormana sırtını dayamış baştan aşağı özel bir mimari. O, balkonları kamelya gibi sıralı evlerin tavanlarındaki harika işlemeler. Ne emek, ne emek! Aşk olsun, emeği yüceltenlere! Ahşabın güzelliğinde, çiçeklerinin gülümsediği bahçeli evler. Bu evlerin talihli insanları... Denize akan, denizin dibinden çıkan serin can suları... Deniz vakti geldi. Zamanıdır, çocukların kıyıda kumdan kale surları... Orman, sessiz sincapları, ötüşken kuşları... Kumsalda güzel gözlü, güzel gülüşlü, belli ki hayata tutkulu genç bir kadın. “Derde deva mı”, yoksa “tatlı bir bela mıdır”, düşündürür! Öğleden sonra, Deli Mehmet’in rüzgarıyla sörf tahtasında uçan bir delikanlı. Ve uzakta bir yelkenli. Gökova turundan dönüyor günübirlikçiler...Akşamı geçtik... Gezme hazırlıkları... Takıp takıştırmalar, süslenip püslenmeler... Gece esintisi başladı; iki tek atmış rüzgar. Gitar sesi, uzaktan flamenko. Nasıl olsa birazdan ayın şavkı da vurur denize. Bir yalnızlık büyür o sırada kıyıda. Kim bilir kim, kimi düşünür? Ey hayat, bu doğayla insanın uyumu, ne güzelsin! Aşka gerekçe çok, taraf da. Sana da aşk olsun Nail Ağabey. Bir insanın, tek başına bir insanın gücünü yansıtmaktan ötürü. Geleneksel mimariyi esas alıp, yarattığı evlerle bu şirin beldeyi diğerlerinden ayrı kılan, Ağa Han Mimarlık Ödüllü Nail Çakırhan, sen çok yaşa. Sen de doğa ve insan aşığı Hamdi Yücelen. Değil mi ki, turizm adına bu cennete beton bir tesis yapmak yerine, koca usta Çakırhan’ın yolundan yürüdün, değil mi ki, ormanı ve kuşu, kurdu dost tuttun. Aşk olsun sana da... Oktay Ağabey, verip veriştiriyor olan bitene, köşesinde döktürmüş yine. Yılmaz Ağabey’in asması, saksıda büyüyor bu arada. Her sabah bakışıyoruz. Akyaka’yı çok özledim. İnsanlarını da... Mesireler Ören merkezinin 3 kilometre uzağındaki Seklik Tepe Çamlığı’nı da görülmesi gereken yerler listenize not edin. Çam ve zeytin ağaçlarıyla kaplı bu mesirede ayrıca şifalı su kaynakları da bulunuyor. ÖrenAkçay yolu da dal salıyor. Bölgenin adı kadar ünlü zeytin ağaçları yöre insanının salt geçim kaynağı değil bir bakıma can suyu. Tarih boyunca barışın simgesi olagelmiş zeytinliklerden Ören ve çevresinde tüm dargınlıklara, küskünlüklere şifa gelecek kadar var. Ören’e kendini aramaya gelen ey okur, var ise bir küskünlük içsel dünyanda, çevrendeki zeytinliklerden bir dal da senin için. Hele bir de şansın var ise, üzerindeki Ayaklı Kır Bahçesi de, keyifli mesireler arasında. İskele Mahallesi’nin bitişiğinde yer alan Murat Çeşme, temiz suyu ve doğal örtüsüyle biliniyor. Körfezi panoramik olarak seyre dalmak istiyorsanız Taylıeli Köyü’nün en ideal alan olduğunu aktaralım. Zeytin ağacındaki mucize Zeytinlikler ilk çağlardan kalma kaya sunakları arasın hava bozmadan yağış bırakırsa gökyüzü, durmaksızın zeytinliklere koş. Yağmur damlalarının, zeytin ağacı yapraklarından bir bir süzülüşüne tanık ol. Damlaların en tepedeki dalın, en tepedeki yaprağından, bir alttaki dalın yaprağına, sonra öbür aşağıdaki yaprağa, derken usul usul ağacın köküne doğru kendini salışına bırak zihnini. Tek bir yağmur damlasının yaşamı müjdeleyen zey