Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 ARAP YARIMADASI ARAP YARIMADASI 9 Yemen’e gideni, gelir mi sandın Yazı ve fotoğraflar: Cem Polatoğlu emen, Arap Yarımadası’nda Suudi AraY bistan’a komşu olan bir ülke. Biz Yemen’i türkülerden tanırız. Yemen’e gidip de dönmeyenlerin türküsüdür o içleri yakan: Mızıka çalınır düğün mü sandın/ Al yeşil bayrağı gelin mi sandın/ Yemen’e gideni gelir mi sandın. Yemen’de yaşam bambaşka. Çöllerle kaplı olduğunu sandığım ülke, dağlık mı dağlık. Şeriatla yönetiliyor. Başkenti Sana. İnsanı da Arap kültürünün tipik örneği. Yemen erkekleri, “cembiye”denikleri kamaları bellerindeki kuşuğa bağlayıp geziyorlar. Teknoloji ile birlikte yanına bir de “cep telefonu” eklenmiş. Ergenlik çağındaki her erkek cebriye taşımaya başlıyor. Sokaklarda pazarlar, dükkanlar, satıcılar. Sağlık sorunu olanlar Yemen’de zorluk çekerler. Öyle, onu yemem, bunu içmem gibi bir ayrıntınız varsa Yemen size göre değil. Otel dışı yemekler genelde yer sofrasında yeniyor. Çatal, bıçak talep ederseniz sonradan geliyor. Ana yemekleri; pilav, salta denilen bir yemeksos karışımı, ballı “bürek” dedikleri ballı ekmek, pişmiş et, bazen tavuk. Tuz pek kullanılmıyor. İsterseniz “kaya tuzu” benzeri bir şeyi ezerek yemeğinize koyabilirsiniz. Çay; şe ker üstü çay sanki. Karanfilli veya naneli olarak geliyor. Türk kahvesi dedikleri de büyük fincanda sıcak suya karıştırılmış bildiğimiz kahve. Öğleden sonra yöre büyük bir sessizliğe bürünüyor. Bunun nedeni de “gat”. Gat; bir ağacın bir iki santimetre büyüklüğündeki yaprağı. Uluslararası narkotikte altıncı sırada. Uyarıcı. Sabah saat 11.00’e kadar taze olarak toplanıyor. Ana toptancıdan perakendeciye ve pazarlara geçişi öğle saatini buluyor. Ülke erkeklerinin yüzde 85’i gat kullanıyor. Kadınların ise yüzde 35’i. Saat 14.00 olduğunda ülkede zaman duruyor. O yapraklar yavaş yavaş, teker teker ağza dolduruluyor. Dişlerle eziliyor. Yaprağın suyunun yanaktaki kılcal damarlarla kana geçiyor. Saat 16.00’da ülkede herkesin gözü ar tık “cam” gibi bakıyor. O normal “kavga” hissi veren konuşmalarıyla Arapların hepsi “kuzu”. Sakin sakin konuşuyor, ağırağır hareket ediyorlar. Aslında hareket dahi etmiyorlar. Bir köşeye, ya da Yemen usulü kahvehaneye çekilip ağızlarında ki gatı çiğniyorlar. Asker, polis ve hatta bizim şoförümüz dahi gat çiğniyor. Bu nedenle de ülkede trafik kazaları çok. Yaş ortalaması elli. Bunun nedenlerinden biri ailelerin 810 çocuk sahibi olması, diğeri; sağlık ve hijyen koşullarının kötü koşulları yüzünden erken ölümler. Ama trafiği de bu etkenler arasına koymak lazım. Yoksa, trafik dışında Yemen turistler için gerçekten güvenilir bir ülke. Sokaklarda gözümüze ilk çarpanlar; er keklerin el ele dolaşması ve sokaktaki kadın sayısının azlığı. Kadınlar evlerden pek çıkmıyorlar. Yüzde 99’u ise peçeli. Şeriat kanunları geçerli. Dört kadınla evlenmek de serbest. Genelde akrabalar el ele dolaşırmış. Sokaklar aşırı derecede kirli. Çöplerin yanı sıra ülkenin her tarafı rengarenk naylon poşetlerle dolu. Gat poşetleri bunlar. Her gün en az 1015 milyon poşet gat tüketildikten sonra yere atılıyor. Hele şehirlerarası yollar; şoförlerin, yolcuların atıkları ile “naylon torba tarlaları” gibi. Bu kadar fakir bir ülke olmalarına rağmen mimariden ödün vermemişler. Başta başkent Sana nakış gibi işlenmiş. Bunda 15. yüzyıldan 1922’ye kadar kalan Osmanlı’nın büyük payı var. Binalar korunmuş. Yeni yapılanlar da aynı mimariyi devam ettiriyor. UNESCO’da bir çok bölgeyi koruma altına almış. Ülkenin dört bir tarafı Osmanlı eserleri ile dolu. Evler, okullar, devlet daireleri, saraylar, camiler, çeşmeler, kaleler... Hıristiyanların denizden geçişini önlemek amacı ile Osmanlı Yemen’e büyük yığınak yapmış. 300 bin askerimizi de Yemen’de şehit vermişiz. Çinliler yol inşaatı yaparken 50 işçisinin ölmesi sonucu koskoca bir anıt yaptırmışlar. Ancak 300 bin şehidimizin olduğu bir yerde adsız, sansız hatta taşsız mezarlarımızın dışında bir tek Türk anıtının veya Türk Şehitliğimizin olmaması ilginç. Ki bu “diyar”, adı olmadan önce “Türk şehitliği” diye anılan bir yer. cem@baracuda.com.tr