22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

NİĞDE 5 lukla da üzerinde toz kar vardı. Oysa bu rotada buz bulmayı ummuştuk. Böylece Küçük Demirkazık’ın 1986 yılında klasik rotadan yapılan ilk ve tek kış çıkışından sonra, ikinci kış çıkışını batı yüzdeki yeni rotamızdan yapmıştık ve bu da bizim açımızdan mutluluk vericiydi. Zafer! Kazmayı havaya kaldırıp klasik dağcı selamını vermişim, var mı bizden mutlusu? Bu arada zirve defterini de yanlışlıkla dağın batısındaki yardan düşürmek gafletinde bulundum, ama ilk gelişte yerine yenisini koymaya söz verdim! Klasik rotadan inişte, ipe bağlı olarak birimiz 50 metre gidip emniyet alıyor, sonra da diğeri öne geçiyor.. Bu uzun ve yorucu günün sonunda hata yapıp mutluluğumuzu gölgelemek son isteyeceğimiz şey. Olaysız bir ip boyu inişle klasik rotadan, dağın güneyindeki Apışkar Boğazı’na bağlandık.. Muhteşem, kemikleri ısıtan bir akşam güneşinde çarşak üzerinde malzemeleri topluyoruz.. Neyse ki Kürşat’ın ceketini de günün son ışıklarında güney yüzünün altlarında görüp, bir ip boyu uzunlukta, dik ve içi buzlu bir bacayı tırmanarak geri aldık. Böylece Kürşat da mutlu oldu! Güneş battıktan sonra karanlıkta, Apışkar Boğazı’nın içinde çığ tehlikesi olan derin karlı yerlerden geçmek zorunda kaldık ve ancak gece saat on gibi çadırımıza varabildik. Böylece çıkışımız 16 saat sürmüştü! EGE’NİN İMBATI Serdar Kızık serdarkizik?cumhuriyet.com.tr marlar şişkindi! Ölenle ölünmez, düşenle düşülmez diyerek tırmanışa devam ettik. BİR DAHA ÇAL SAM! Bazı mekanlar, birbirinden uzak zamanları, ya da ayrı iki kenti kucaklaştırır. Mesela 1960’lı yıllarla bugünü, mesela İzmir’le Kazablanka’nın buluşmasını... Düşünelim, Tepekule’den, 5 bin yıl önce kentin yeni baştan kurulduğu yerden... Arkamızda Ord. Prof. Ekrem Akurgal’ın ayağa kaldırdığı, bugün Eşi Meral Akurgal’ın kazı çalışmalarını sürdürdüğü eski İzmir, Bayraklı sırtları... Harika! Yer yüzünde kaç kentin insanı, böylesine devasa bir tarihin gücünü duyumsar? Böylesi ayrıcalığın keyfini ve coşkusunu yaşar? Çağdaş bir kongre, sergi ve fuar merkezindeyiz. Önce kente bu yapıyı kazandıran Makine Mühendisleri Odası’nın eski yeni tüm yöneticilerini, üyeleriyle birlikte kutlayalım. Başkanlar Doğan Albayrak ve Mehmet Özsakarya’nın çabalarını, emeklerini anımsayalım. Altyapısı sağlam, çeşitli toplantıların yapılacağı kongre salonları, kültür ve sanat etkinlikleri için akustiği mükemmel ayrı bir konser salonuyla kente ne güzel bir değer kazandırmışlar. Sonra iki kentin ve ayrı zamanların buluşmasını anlatalım. Tepekule’nin en tepesinde körfezle dans eden ışıkların büyülü görüntüsüyle İzmir’i seyrediyoruz. Bu kenti bir kez daha sevmenin tüm gücüyle uzak kentlere takılıyor yolculuklarımız. Anımsıyoruz Anadolu’da nezih şehir kulüplerinin havasını. Bugün sözlerini unuttuğumuz yemek eşliğinde dinlenen şarkıları anımsıyoruz, hayret! Aralarında anne ve babamızın yer aldığı cumhuriyet kadınlarının, erkeklerinin olgun ve mütevazı danslarını, eğlenceleri geliyor gözlerimin önüne. Mekanların güzelliği, şarkıların benzerliği, işletmecileri ve garsonlarıyla aynı hava esiyor sanki burada. 1960’lı yıllarla bu zaman örtüşüyor. Bu özel mekanı işleten Sanver Süzek ve Gökhan Dökmecioğlu, böylece unutulmuş, terk edilmiş ayrıcalıklı bir yaklaşımı deniyorlar. Abartısız, dünyanın en önemli mutfaklarından İzmir Kent Mutfağı’nı tasarlamışlar. Öyle salt otlar üstüne kurulu değil, çok geniş ve zengin. Asma yaprağına sarılı barbun ızgarası örneğin, harika. Ve sahnede Yugıoslavya’dan göç etmiş bir İzmirli, klasik caz ve unutulmaz aşk şarkılarıyla Aziz Özen. Arkasında fonda, gelmiş geçmiş en büyük aşk filmi, Michael Curtiz’in yönettiği Kazablanka... Caz’ın unutulmaz isimlerinden Dooley Wilson’ın “Sam” karakteriyle seslendirdiği unutulmaz “As Time Goes By” şarkısı: “You must remember this / a kiss is still a kiss / a sigh is just a sigh... (Bunu sakın unutma / öpücük hep bir öpücüktür / iç çekişse sadece iç çekiş...) Mutlu aşk hikayelerinin, savaşın acımasız gerçekliği karşısında inandırıcılığını yitirdiğini anlatıyor Humphrey Bogart ve Ingrid Bergman. Diken üzerinde tutan gerilimiyle başka bir aşk öyküsüdür bu. İzmir’le Kazablanka aynı zamana denk düşer birden. Siz kimi anımsarsınız, bilmem?.. Demirkazık’ın zirvesi Nihayet Küçük Demirkazık’ın kuzeybatı sırtındayız, yükseklik 3 bin 300 metreler olmalı. Ama zirveye dek önümüzde uzun ve keskin, dik kaya etapları var. Hava şahane, aşağılarda Ecemiş Ovası’nın manzarası bize eşlik ediyor. Artık hedefimiz bir an önce zirveye varmak, zira inişi güvenli olarak yapabileceğimiz tek yer ve güvenliğe inen en kısa rota olan klasik rotaya ancak zirveye çıkarak ulaşabiliriz. Yani bir tür “zafere kaçış” bu! Zirveden önceki son etapta, keskin sırtlı kulelerin üzerinden tırmandık. Burada emniyet imkanları çok sınırlıydı ve birimiz sırtın bir yanına düşerse, diğerimiz de öbür yana kendini atacak ve düşüşü durduracaktı. Tam Alplerdeki “ben Fransa’ya düşersem sen de İtalya’ya atlarsın” tarzı! Bir tarafı dağın dipsiz ve karanlık kuzey duvarı, diğer yanı da uçurumlu ve yüksek bir güney yüzü olan bu etabı bazen at sırtına oturur gibi, bazen de sırf denge hareketleri ile dikkatli bir şekilde geçtik. Artık zirve önümüzdeydi, tırmanışı bitirmiştik. Kürşat, Küçük Demirkazık’ın 3 bin 425 metrelik zirvesindeki defter kutusunun yanında tırmanış ipimizi derliyor.. İlginçtir ki rotada hiç buz oluşumu yoktu, hep çıplak kaya ve çoğun
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle