Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
RÖPORTAJ 19 GÖRÜŞ Bekir Akkaş bakkas?sirenegolfhotel.com Akkanat Holding Turizm Genel Müdürü ANTALYA TURİZM VE TANITMA ŞİRKETİ Yaşadığımız çalkantılı günlerden olsa gerek; yatıyoruz, kalkıyoruz nasıl daha çok turist getirebiliriz, nasıl yeni yerlere ulaşabiliriz diye aramızda beyin fırtınaları yapıyoruz. Bu görüşmelerde ortaya çıkan, ancak yazılı veya görsel ispatı olmayan sadece duyumlara dayanan, bazı realiteler var. Bunlar nedir? Ülkemizde yaşanan her türlü negatiflikten, bizim haberimiz olmadan yabancıların haberi oluyor. Yerel yetkili mercilere ulaşıp konuyu irdeleyen kişi veya kişilerin varlığı, yabancı basında Türkiye ve rakip ülkelerin, görsel karşılaştırmalı haberleri, tatil için en önemli kriterlerden olan güven duygusunu zedeleyen gelişmeler, mesela İsviçre’de milli maç sonrası yorumlu haberler... Peki bizler bu durumda ne yapmalıyız, ne yapıyoruz? İşte burada durum pek parlak değil. Kaynaklarımızın kısıtlılığı, sektörün biraraya gelememesi işin bir gerçeği. Diğer tarafta devlet olarak tanıtım bütçemizin yarısını (36 milyon dolar) harcamış, diğer yarısını da nedense harcamak için bekler durumdayız. Sektörün tüm sivil toplum örgütleri olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı’nı dört koldan sıkıştırmamıza rağmen, yılın diğer yarısıyla ilgili programları öğrenemiyoruz. Bu arada sektör bir taraftan da sezon yoğunluğu içine girdiğinden günü kurtarma derdine düşmüş, geleceğini şansa bırakmış durumda. Bireysel çalışmalar başını alıp gidiyor. Adeta herkes gemisini yürüten kaptan olduğunu ispata çalışmakta. Herkes birisinin veya birilerinin çıkıp, Antalya için bir şeyler yapmasını bekliyor. Ancak görülen o ki, biz Türkler, kendi dışımızda birilerinin liderliğe soyunup, iyi işler yapmasını pek sevmiyoruz. O zaman geriye tek şey kalıyor. O da henüz kuruluş aşamasında olan ancak kurulmadan belden aşağıya tekme vurulmaya başlanan ‘‘Antalya Turizm ve Tanıtma Şirketi’’ projesini bir an önce hayata geçirmek. Günümüzdeki sosyolojik, ekonomik ve politik gelişmeler ışığında seri hareket edebilecek, ayrı ayrı büyük paraların harcandığı tanıtım, pazarlama bütçelerini birleştirip, güçlü ve profesyonel kadrosu ile her türlü etkinliği yapabilecek yeni stratejiyi oluşturacak bu şirkete bir an önce ihtiyaç duyduğumuzu düşünüyorum. Önümüzde de iyi bir İspanya modeli var. Benzerlikler nedeni ile Barcelona şehrinin organizasyon şemasını, Antalya’da yapılabiliriz. Haydi, turizmci dostlar... Hayatını turizmin sunduğu olanaklardan sağlayan turizmsever esnaf ve ticaret erbabı arkadaşlar. Gelin taşın altına elinizi sokun, silkinin ve geleceğimize sahip çıkalım. Her şeyin gönlünüzce gelişmesi dileğiyle... ölçüde de dingin ve temiz. Havuz kıyısındaki barda çalınan hafif Batı ve Türk müziği, birçok sözüm ona dinlenme tesisindekinin tam tersine, kulak tırmalamayan bir ölçüde. Burada da müşterilerin yüzde 70 kadarını Almanların oluşturduğunu yine Namık Kemal Aydın’dan öğreniyoruz. Almanları Ruslar, İskandinav ülkesi yurttaşları, İngilizler ve Türkler izliyor .Otelin bu türden ve bu düzeydeki turistik kurumlara özgü her türlü konfora sahip olduğunu belirtmeye gerek yok. Fakat benim dikkatimi en çok, temizlik ve dinginliğin bir arada oluşu çekti. Arum Oteli’nin, İstanbul Gümüşsuyu’ndaki (yıkılması İstanbul kültürüne yapılmış en büyük kötülüklerden biri olan) Park Otel’in mimarisini anımsatan sade ve zevkli mimarisinin de etkisiyle, kendimi bir an 1950’li ve 60’lı yılların temiz, dingin, yaşanılası İstanbul’unda gibi hissettim. İzlenimlere gelince... Haftaya yine Arum Otel’deyiz.