23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

15 GEZEKALIN Mustafa Balbay ankcum@cumhuriyet.com.tr MASADAĞI Güney Afrika Cumhuriyeti’nin siyasal başkenti Pretoria’dan başlayan 14 saatlik yolculuktan sonra Cape Town’a, Afrika’nın dibine ulaştım. Kente daha kilometreler kala, yol tabelasına da bakmadan Cape Town’a yaklaştığımızı anladım. Zira, karşımda tam masa gibi kocaman bir dağ duruyordu. Tabii ‘‘gibi’’si fazla... Karşımda dikili dağın adı Masadağı. Adını görüntüsünden alıyor. Tepesi dümdüz, kilometrelerce uzanan bir dağ... Seyrine doyamadım... Afrika’da her şeyin boyutları farklı. Bir ulusal parka girersiniz, çıkın çıkabilirseniz. Kilometrelerce uzanır. İçinde aslandan zürafaya, maymundan gergedana ne ararsanız var. Hayvanlar doğal ortamda yiyeceklerini buluyorlar ama, parka girişte çoğunlukla şöyle bir uyarı alıyorsunuz: ‘‘Parktaki aslanlardan biri son olarak fotoğrafını çekmeye çalışan Japon turisti yemiştir!’’ Araçtan çıkın çıkabilirseniz. Yoksulluğun boyutları farklı. Hani bizim gecekondu semtleri var ya, Güney Afrika’nın yoksul semtlerinin yanında manzaralı villa kalır. Evlerin çoğunun kartondan olduğunu anımsatalım, daha fazla can sıkmayalım... Denizin boyutları farklı... Afrika’nın iki yakasından gelen büyük akıntılar en dipte buluşunca olmuş Fırtınalar Burnu. Sonradan Ümit Burnu demişler ama, denizcilerin gözünde burası hala Fırtınalar Burnu. Ayrımcılığın boyutları farklı. Nelson Mandela diyelim, yeter! Köleliğin boyutları farklı. Bugünkü ABD’nin insan yelpazesi her şeyi anlatıyor. Ee doğanın boyutları da farklı. Masadağı’na uzun uzun bakarken, tarih baba da bana bir masa kurdu. Yukarıda anlattıklarım geçti gözümün önünden. Dağın hemen her türlüsünü gördüm de, masa türlüsünü görmemiştim. Cape Town’a gittim ama, Masadağı’nı görmedim diyemezsiniz, kentin her yerinden görünüyor. Zaten dağ eteğinin önündeki koy da Masa Koyu... Masadağı’na tam 300 yerden çıkılıyor. Hani buna 300 sandalyeli masa desek yeridir. Dağın oluşumu bir doğa çalışması. Zaten sanat, doğaya eklenen güzellik değil mi? Şiddetli yağmur ve fırtına dağın tepesini bu hale getirmiş. Güney Afrikalılar da görüntüye bakıp ad vermiş. Dağın etrafında üç tepe var. Tepelerin adı da tarih babanın masasında bir çok şeyi çağrıştırdı: Aslan Butu, Aslan Kafası, Şeytan Tepesi... Üçü de Güney Afrika’nın kaderine ait olsa gerek... Aslan Butu, aslanın da kaybedebileceğini mi gösteriyor ne? Aslan Kafası’na da ne kadar güçlü olursan ol, kafa da gerekiyor mu demek istiyor... Şeytan Tepesi’ndeki şeytanın rengi de beyaz olsa gerek! Gezekalın... mar Adası’nda yaşanmıştır. 915921 yılları arasında Vaspurakan Kralı I. Gagik tarafından yaptırılan Akdamar manastır kilisesine ulaşmak için önce Gevaş’a, oradan da tekneyle adaya geçilir. İlkbaharda meyveye durmuş badem ağaçları arasında bütün heybetiyle yüzyıllara meydan okuyarak ayakta kalmayı başaran Akdamar Kilisesi’nin etrafındaki şapeller ne yazık ki yıkılmıştır. türlü adaya ulaşamayan genç, giderek yorulmuş ve kendisini Van Gölü’nün soğuk sularına bırakıvermiş. Boğulurken de ‘‘Ah Tamar, Ah Tamaaar...’’ haykırışı yüz yıllardır kulaktan kulağa, dilden dile dolaşarak, Akhtamar, giderek Akdamar haline dönüşüvermiş. Tamar’a ne mi olmuş? Sevdiğinin ölüm haberinin üstüne o da kendisini sulara bırakıvermiş. Nereleri gezmeli? Dünyanın en büyük Urartu müzesi olma özelliğini taşımasına karşın, Van Müzesi’nde teşhir salonunun yetersizliği nedeniyle bu eserlerin çok az bir bölümü sergilenmektedir. Şehir merkezinde yer alan müzede Tirşin kaya resimleri, Çavuştepe’de bulunmuş çivi yazılı kitabeler, Urartu dönemine ait seramikler, bilezik, kemer, savaş aletleri, madeni kapkacaklarla içsel bir tarihsel yolculuğa çıkabilmek mümkün. Göl üstündeki diğer bir ada olan Çarpanak adasındaki kiliseyi ziyaret etmek için özel tekne kiralamak gerekir. Ayrıca Erek Dağı eteğindeki yedi kilise diye anılan bölgedeki kiliselere gitmenizi de önermem. Bakımsızlıktan yıkılan, derme çatma kalıntılarla karşılaşmak hangi dinden olursa olsun insanın içini acıtıyor. Ah Tamara! Gelelim ada sakinlerinden Ermeni Tamar ile karşı sahilden adı bilinmeyen Müslüman gencin kavuşamayışlarının iç burkan öyküsüne: Adadaki manastırda yaşayan keşişin Tamar adında dünya güzeli bir kızı varmış. Kız, karşı sahildeki gence aşık olmuş, genç de Tamar’a. Ama önemli bir sorun varmış. Tamar, Hıristiyan, sahildeki genç ise Müslüman’mış. Aralarındaki bu din farkı her iki tarafta da rahatsızlık yaratmış. Durumdan haberdar olan keşiş, fırtınalı bir gece kızını dışarıya bırakmayarak feneri almış ve sevdalı gence ışık tutmuş. Genç adam hiç düşünmeden dalgalara atılmış. Keşiş de elinde fener olduğu halde bir tekneye binerek gölde bir o yana bir bu yana gitmiş. Bir
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle