Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 EGE’NİN İMBATI Olağanüstü bir sürpriz: Denizköy Serdar Kızık rkadaşların “Asfalt A bozuktur. Doğru git. Sıkıntı çekersin” uyarılarına aldırmadan ana güzergahı bırakıp, kıyıyı izleyen karayoluna sapmıştım, Dikili’den sonra Çandarlı’ya ulaşmak için. Hesapta hiç Denizköy yoktu, bilmiyordum ki... Bademli’yi birkaç kilometre geçince, yamaçlarında, belki 34 yüzyıllık yaşlı zeytinler ve onların kucaklaştığı olağanüstü güzellikteki girintili çıkıntılı bir koy, ilk sürpriz olmuştu. Günbatımının henüz laciverde dönüşmediği zamanın gizeminde çılgın doğa, olağanüstü heyecanlandırmıştı beni. Bu güzelliğe karşın küçük bir molayla yetinmiştim, alacakaranlığın olası yeni sürprizleri örtmemsinden kaygılanarak. Koyuldum yola... Haklıymışım! Yaklaşık 10 kilometre sonra, asıl büyük sürpriz ortaya çıktı; frene basıp tepeden aşağıya kıvrılan yolun sağında durdum öylece; aşağıda, sağ tarafı yüksek dağlara dayanan, solu daha az eğilimli enfes bir koy. Tek tek sayılabilecek gövdeleri taş, kiremit örtülü evler serpiştirilmişti çevreye. İnsan gölgelerinin henüz kalkmadığı ışıkta, kumsaldaydı ayaklarım. Dantel gibi işlenmiş Ege kıyılarında ender rastlanan, yaklaşık bir kilometre uzunluğunda geniş ve eşsiz bir kumsal... Kıyıda ulu çınarlar, ardında, bazılarının pansiyon olarak kullanılan iki katlı köy evleri... Şirin köy kahvesinde sohbet, memleket meselelerine değin uzansa da “Bizim buralar bir başkadır” övgüsüydü asıl olan. Haklılarmış efendim... Ertesi gün, bir deniz keyfi yapalım demiştik de, bugün de aklımda, doyumsuz bir zevk tatmıştık. Giriyorsunuz ter temiz denize. Kaya, taş, deniz kestanesi ayaklarınıza batmıyor, yosun dokunmuyor. Yüz metre ilerle, geçmiyor boyu. Karşıda sevimli bir ada, kıyıda yükselen dağlar. Yüz dilediğince... Efendim... Bergama Kozak yaylasından hafif hafif esen rüzgar, en sıcak günlerde bile bir tazelik taşıyor ruhunuza, bedeninize. Akşamları, aynı güzellikte okşayan yıldız poyraz... Gece kıyıya sessiz iniyor, sessiz ilerliyor. Turistik beldelerin “cım taskları” yok burada. Bir de çevreden gelen günübirlikçilerin geride bıraktıkları atıklar olmasa... Denizköy’ün bir başka sırrını geçen baharda öğrendim. Benim akademiden sevgili Hocam, eski günlerde birlikte futbol, basketbol ve hentbol oynarken 20’liklere taş çıkaran Sırrı Özşen Hocam söyledi. Denizköy ve çevresi, Türkiye’nin olağanüstü güzellikteki birkaç dalış merkezinden biriymiş. Hava soğuk olmasa, “Dalalım Hocam o zaman” diyecektim az daha. Üşenmez, dalardı da. Bir de balık yaparmış ki, sormayın... Sözleşmiştik, Denizköy’ü keşfetme şansına yıllar önce sahip olan, doyumsuz güzelliklerin ayrıcalığını gönlünce yaşayan Sırrı Hocamla. En kısa zamanda buluşacaktık. Çandarlı’da bağlı teknesi “Derin”le açılacaktık lacivert suların koynundaki Denizköy’e doğru. Unutmadım, aklımda... En yakın zamanda gideceğim yeniden. Bu arada belki, iki üç gün dalış dersleri alacağım kendisinden. Dalış sertifikasını hak eder miyim, bilmem... “En güzel yerler kıyıda köşede kalanlardır” diye bitireyim de...