Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
EVVEL MASAL İÇİNDE 21 Avrupa’yı Zeus kirletti Deniz Som A vrupa’yı gözüne kestiren koca tanrı Zeus sonunda emellerine nasıl ulaşacağını buluyor. Genç ve uysal bir boğa kılığına giriyor. Bir koşu Filistin’e gidiyor; Avrupa’nın arkadaşlarıyla birlikte çiçek topladığı bahçenin çevresinde dolaşmaya başlıyor. Bahçedeki kızlar boğayı hemen fark ediyor tabii ki. Saçları omuzlarından bellerine doğru inen bakireler boğadan hiç korkmuyor. Çünkü Zeus, uysal ve sevimli bir boğa rolü üstlenmiş; sanki bir kedi yavrusu gibi kucaklanıp sevilmeyi bekliyor. Başka boğalara da benzemiyor. Altın sarısı derisi, güneşin altında bir ışık gibi parlıyor. Alnının ortasında kocaman bir beyazlık ve mavi gözleri bakanın gözünü kamaştırıyor. Boynuzları ise usta bir yontucunun elinden çıkmış beyaz fildişleri gibi alnının üzerinden hilal gibi kıvrılıyor. Tam bir sanat eseri. Avrupa’nın Rönesans yıllarının ipuçlarını veriyor sanki... Kader ağlarını böylece ördükten sonra Avrupa ve öteki kızlar, boğayı sevmek istiyor. Kızlar yaklaşırken, boğa da adımlarını yavaşlatıp duruyor. Kızlar yanına gelince boğa, Avrupa’nın önünde diz çöküp yere yatıyor ve böğürüyor. Boğanın böğürtüsü, insanın ruhunu derinden etkileyen en güzel müziğin namelerinden daha güzel. Hatta, Beethoven’in Dokuzuncu Senfonisi’nden bile. Müziğin etkisiyle kızların aklı başından çıkıyor ve bu arada boğa, Avrupa’nın ayaklarını yalamaya başlıyor. Zeus bu, her şeyi yapar! Boğanın kırmızı bir gülü andıran dili, gül dalı gibi incecik parmaklarının arasına girip çıktıkça Avrupa’nın içi bir tuhaf oluyor. Avrupa da eğilip boğanın sırtını okşuyor ve az önce ördüğü çiçek buketini boğanın fildişini andıran boynuzlarından birine takıyor... Boynuzu çiçekli boğa... Rönesans ressamlarının böyle bir çalışması var mıydı? Galiba yok... Avrupa, boğanın boynuzuna çiçek takmakla kalmıyor arkadaşlarına dönüp “Haydi, hep birlikte boğanın sırtına binelim” diyor.. Avrupa, sırtına oturduğu anda boğa, öteki kızların binmesine fırsat bırakmadan yerinden fırladığı gibi Akdeniz’de koşmaya başlıyor... Kıyıya vuran dalgalar boğanın yolu boyunca duruluyor, Akdeniz bir ovaya dönüşüyor. Boğa kılığındaki Zeus’un az önce ayaklarına kapandığı ve parmaklarını yaladığı Avrupa’nın ayaklarını Akdeniz’in tuzlu suları ıslatıyor. Bilinmeze doğru bir yolculuk saatler boyu sürüyor. Derken ufukta bir karaltı beliriyor. Saatlerdir koşan boğa, sanki yola yeni çıkmış gibi dinç bir şekilde hızını iyice arttırıyor. Ufuktaki küçük karaltı, yavaş yavaş yüksek tepelere dönüşüyor; geldikleri yer Girit adası... Boğa, adanın içerilerinde bir çınar ağacının altında Avrupa’yı sırtından indiriyor. Avrupa, uzun yolculuğun verdiği yorgunluk ve yaşadığı büyük heyecanın etkisiyle yarı sarhoş gibi. Boğanın kendisini bırakıp gittiğini fark etmiyor. Zeus az ötede boğa kılığından sıyrılıp tekrar tanrı şekline giriyor. Bu arada zamanın ve mevsimlerin tanrıçaları Horalar, Olimpos’tan inmiş ve Zeus için Girit adasının bu en kuytu köşesindeki çınar ağacının altında döşek hazırlamış. Organizasyon saat gibi işliyor. Zeus, tanrıların tanrısı olarak bütün heybetiyle Avrupa’nın yanına gelip kendini tanıtıyor. Güzeller güzeli Avrupa’nın, artık yapabileceği bir şey kalmıyor. Zeus, Avrupa’yı döşeğe yatırıyor ve Filistin kıyısından kaçırdığı genç kıza bir öğle vakti tecavüz ediyor. Gölgesiyle bu tecavüze tanıklık ettiği için çınar ağacı yapraklarını artık hiç dökmeyecek ve böylece yeni tecavüzlere her mevsim hazır olacaktır... Anlaşıldığı kadarıyla Avrupa, Zeus’un tecavüzlerine razı. Çünkü Zeus’tan üç oğul doğuruyor: Minos, Sarpedon ve Rahadamanthys. Avrupa’nın Zeus’la ilişkisi bir bakıma metres hayatına benziyor. Ancak Avrupa’nın metresliği fazla sürmüyor ve Zeus eski sevgilisini Girit Kralı ile evlendiriyor. Sonrasında ise işte onu sormayın... İçine kardeş kavgalarının girdiği öykünün bir ucu Yunanistan’a öteki ucu Türkiye’ye dayanıyor! denizsom@cumhuriyet.com.tr