Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Mürefte Kadıköy Sa ro s Kö rfez i GELİBOL U I ş GELİBOLU Arisbe EGE’NİN İMBATI Serdar Kızık serdarkizik?cumhuriyet.com.tr KOZBEYLİ Tenha yolların gizlediği benzersiz güzellikleri keşfetme rehberi olsaydı eğer, Yeni Foça’nın üstünde, doruklardan Ege’yi kucaklayan Kozbeyli’yi atlayamazdı yazar. Aliağa’da hurda işleyen tesislerin yarattığı yoğun kirliliğin bitişiğinde bu denli temiz bir hava, köyün en temel özelliğidir ki, şaşırtıcıdır. Rüzgar hiç ters esmez de, kirliliğinin zerresi düşmez bu sevimli köye. Diyelim ki, çam ve zeytin ağaçlarının koynundaki Kozbeyli’ye, doğa armağanıdır bu. Belki de denizden tutup sürüklediği esintiyi, Kozbeyli’nin yamaçlarına konduran rüzgar tanrısı Hermes’in. Doyumsuz bir manzarada önü deniz, ardı orman, Ege’nin en eski Türk yerleşimlerindendir Kozbeyli. Mübadele öncesi Türklerle Rumların dostça yaşadığı bir barış köyüdür aynı zamanda. Korsanlardan korunmak için vadinin sert yamaçlarına gizlenmiştir. Tarihi derindir. Meşhur, tadı enfes dibek kahvesini yudumlayacağınız, meydandaki 180 yıllık Şakir’in kahvesi, az ilerde 450 yıllık cami ve ondan önce yapılmış 700 yıllık kulesine değinip, bir de o güzelim eski taş evleri eklersek, bu tarihe ışık tutmuş oluruz sanki... Köyün ilk kurulduğu Yolmuç çevresindeki hamam kalıntısı ve mağaraları sayıp köy meydanına dönelim yeniden. Altında ‘’Köylü Yurdun Efendisidir‘‘ yazılı Atatürk büstünün çevresine pazar günleri kurulan pazar, renk cümbüşüdür. Eşsiz aromasıyla saf zeytinyağlarını, sabunları, çeşit çeşit Ege otlarını da sayalım bu arada. Yerel dokuyu dikkate alıp yaptıkları taş evle, güzellikler içinde, zeytinciliğe başlayan Dr. Sabriye ve Avukat Sunda Saltuk bu dünyanın şanslı çiftlerinden olmalı. Kanada’dan dönen oğulları Kerem’in söylemesiyle, tıpkı Kaz Dağları gibi oksijen deposu havasıyla pek çok ziyaretçisine yerleşme kararı aldırır Kozbeyli. Unutmadan, ünü Fransa’ya kadar uzanırken birkaç yıl öncesine kadar kaybolmaya yüz tutan, şaraplık Foça Karası üzümünün yeniden üretilmeye başlandığını da vurgulayalım. Balçova’nın termal sularında tedavi gören Norveçlilerin bile Kozbeyli’yi keşfettiğini söylersem, bu güzellikle tanışmak isteyenlere yol açmış olur muyum, bilmem. Kozbeyli kökenli yazar Hüseyin Yurttaş’ın köyünü tanıtma çabalarının yanında ufak bir emek sayılabilir belki. Gündüz sardalye ziyafetinden sonra akşamları eğlence başlıyor. Gelibolulular ve yazlıkçılar hep birlikte çalıp oynuyor. Ne de olsa Trakya insanları, müziğe doymak bilmiyorlar... Havai fişekler altında vur patlasın çal oynasın.. Şehitlikler Gelibolu’ya gerçekleştirilen gezilerin temel nedeni şehitliklerdir. Bir tarihin yazıldığı bu topraklara ayak bastığınızda, yarımadada; Alçı Tepe, Conk Bayırı, Arı Burnu, 57. Alay Şehitliği, Cesarettepe, Salim Dede Müzesi, Sargıyeri Şehitliği, Çanakkale Şehitleri Abidesi’ni mutlaka gezmelisiniz. Gelibolu merkezdeki Bayraklı Baba Türbesi, Bolayır’da Namık Kemal’in mezarı, Fransız Mezarlığı da görülmesi gereken yerler arasında. Bu yerleri gezerken bugünlerimizi kimlere borçlu olduğumuzu daha iyi anlıyorsunuz. valide sultanın, hasekilerin, cariyelerin, harem ağalarının ve sarayda görevli hizmetkarların yemekleri özel olarak ayrı bölümlerde hazırlanır, her bir gruba ayrı mönüler uygulanır, bu bölümde çalışan aşçılar tarafından birbirlerinden ayrı pişirilirlerdi. Divanı Humayun’un toplandığı günlerde ve bayram günlerinde saray mutfağında 45 bin kişilik yemek hazırlanmaktaydı. Zira, divana başvurmak için gelen halk için de muntazam yemek pişirilip dağıtılıyordu. Kuşhane adı verilen bölüm, padişahın yemeklerinin özel olarak hazırlandığı yerdi. Burada ‘’kuşçubaşı‘‘ adı verilen aşçıbaşı ile 12 aşçı, bir de yalnız kelle hazırlayıp pişirmekle görevli ‘’serçini‘‘ adı verilen usta bulunuyordu.