17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 MACERA İstanbul’un üzerinde uçmak Yazı ve fotoğraflar Haldun Aydıngün ocukken gökyüzündeki Ç bulutlara bakıp aralarında dolaşmayı hayal ederdim. Bir de oralara çıkıp aşağıları seyretmek çok istediğim işlerden biriydi. Yıllar sonra bindiğim büyük yolcu uçaklarında ise bu özlemlerimi gidermek pek mümkün olmuyordu. Bir de çok hızlıydılar. Hemen gelip, hemen gidiveriyorlardı. Yaşadığım şehrin üzerinde keyifle uçma isteğim ilerleyen yaşıma karşın çocukluğumdaki gibi sürüp gidiyordu. Ta ki eski dostum İhsan Gören’e rastlayana kadar Sonunda havalimanının yanındaki küçük binada kendimizi bulduk. Tek pervaneli uçağımızı dışından zaten çok iyi tanıyordum, üstten kanatlı, herkesin çok iyi bildiği markalardan biriydi ancak içine girdiğimde biraz hayal kırıklığına uğradığımı itiraf etmeliyim. 60’lı yıllarda yapılmış en küçüğünden bir İtalyan arabasına iki kanat ve bir kuyruk takılmış gibiydi. Motor çalışmaya başladı, inanılmaz bir gürültü ve kendi iç sesimle baş başa kalmıştım. Ana piste çıktık, birkaç yüz metre sonra da kalkıverdik. Her şey tam istediğim gibi çok yavaştı. Hava poyraz olduğu için kuzeye, yani Karadeniz’e doğru havalanmıştık, sağa doğru yatıp yavaşça güneye dönüyorduk. Sabahın yeni doğmuş güneşi tam karşıdan geliyordu. Marmara denizi üzerinde ki sabah pusu iyi fotoğrafa izin vermemekle birlikte çok gizemli bir hava yaratıyordu. Adaları geçtik ve altı yıl önce büyük bir deprem geçiren Yalovaİzmit sahiline yöneldik. İzmit’in üzerinden İstanbul’a döndük. Uçuş planımıza göre yıllardır kaya tırmandığımız ve bizim için çok önemli olan Gebze’deki Ballıkayalar kanyonunun üzerinden geçip ilk kez havadan görecektik. Hevesle yaklaştık, ama kanyon inanılmaz derecede küçük kalıyordu. Uzun yıllar F16 kullanmış eğitmen pilotumuza daha yakından bir tur daha rica etmek hatasında bulundum. Kanyon hemen büyüdü! Bağdat Caddesi Yolumuza devam edip Tuzla tersanelerinin üzerine geldiğimizde bir şeyin farkına varıyordum. Biz buraların havadan hiç fotoğraflarını görmemişiz. Onca zamandır bildiğim yerleri ilk kez (böylesi bir açıdan) fark etmenin şaşkınlığını yaşıyordum. Ne kadar da çok gemi vardı! Pendik’in ve Kartal’ın mendireklerini, körfezin içinde gidip gelen gemileri izlerken, Bağdat Caddesi görüntüye girdi. Bilmeyenler öylesine verilmiş bir isim sanabilirler, oysa bu yol yüzlerce yıl önce İstanbul’dan Bağdat’a giden yolmuş, doğuya sefere çıkan Osmanlı ordusu bu yolu kullanırmış. Bu kadar düz bir çizgi halinde olduğunu aşağıdan fark etmemiştim. Yolun bize göre solunda karmaşık şekiller çizen bir sahil ve irili ufaklı marinalar bulunuyordu. Fenerbahçe burnuna yöneldik. Altımızda iki büyük marina birden açıldı. Aslında gerçek bir deniz kentinde yaşıyorduk ve 1500 fitten bunun daha iyi farkına varılıyordu. Gökdelenler Kuzeye dönüp Boğaz’ın Asya sahilleri boyunca yükselmeye başladık. Karacahmet mezarlığı, aşırı koyu yeşiliyle hemen dikkat çekiyordu. Hiç bu kadar çok servi ağacını bir arada görmemiştim. Sonunda Boğaziçi Köprüsü’nün yakınına geldik. Çok güzel duruyordu. Dünyada bu boyuttaki yapılar arasında asma köprülerden daha zarifi herhalde yok BAĞDAT CADDESİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle