02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 C S İŞBİRLİĞİ GÜÇLENİYOR TRATEJİ Cumhuriyet Strateji 11 Ağustos 2008 / 215 Cumhuriyet Strateji 11 Ağustos 2008 / 215 C S TRATEJİ 13 ŞİÖ’nün kurumsal yapısı ve yüz yıllık sınır sorunlarını çözdüler… Çin ile Rusya stratejik müttefikliğe doğru Barış ADIBELLİ AkademisyenYazar M edvedev’in Rusya’nın yeni devlet başkanı seçilmesinden bu yana ÇinRusya ilişkilerinde yaşanan olumlu gelişmelere bir yenisi daha eklendi. Neredeyse yüzyıldan fazla devam eden ÇinRus sınır anlaşmazlığı, Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un Pekin ziyaretinde Çin ve Rusya arasında sınır sorunun çözümü üzerine imzalanan ek protokolle çözüme kavuşturuldu. Rusya ve Çin arasındaki sınır sorunları 1860 tarihine kadar gidiyor. Sınır sorununun arkasında Çin imparatorluğu ile Çarlık Rusyası arasında o dönemde Çinliler tarafından eşit olmayan anlaşmalar olarak adlandırılan anlaşmalarla Çarlık Rusyasına devredilen toprakların Çinliler tarafından bir türlü hazmedilememesi yatmaktadır. Fakat esas gelişme Soğuk Savaş döneminde Çin ile Sovyetler Birliği arasında çıkan ideolojik ayrılığın pratik yansıması olarak 1969 yılında yaşanan sınır savaşı olmuştur. 1969 yılındaki sınır çatışması çok fazla büyümeden kapatılmıştır, ya da doğru bir ifade ile dondurulup rafa kaldırılmıştır. Sınır sorunun çözülmeden rafa kaldırılması her iki ülke için gelecek on yıllar boyunca önemli bir tehdit kaynağı olmuştur. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte başlayan yeni süreçte Çin ve Rusya Federasyonu ilişkileri normalleştirmiş ve bu normalleşme sürecinde sınır sorunları tekrar gündeme gelmiştir. Yeni dönemde iki ülke arasında sınır sorununa yönelik ilk anlaşma 1991 yılında imzalanmış, bunu 1994 yılındaki batı sınırına ilişkin anlaşma ve 2004 yılındaki ek anlaşma takip etmiştir. Nihayet 21 Temmuz 2008 tarihinde imzalanan ek anlaşmayla Çin ve Rusya aralarındaki sınır anlaşmazlığına son verme yönünde anlaşmıştır. 4300 kilometre olan ÇinRus sınırı da böylece belirlenmiş oldu. Daha önceleri, Çin ve Rusya, Amur nehrindeki dört ada üzerinde anlaşamıyorlardı. Yeni anlaşma uyarınca Rusya, Tarabarov adasının tamamıyla, Bolşoy Ussuri adasının da yarısını Çin’e vermeyi düşünüyor. Anlaşmaya göre Amur nehri Rusya ve Çin’i ayıran yeni sınır hattı olarak kabul edildi. Medvedev, Çin’e gerçekleştirdiği ziyarette bu ülke ile stratejik müttefikliğe giden yoldaki sorunları çözümledi. ŞİÖ’nün kurumsal yapısı üzerindeki görüş ayrılığı daha önce giderilmişti. Yüz yılı aşkındır tartışmalı olan sınır, sınır aşan sular ve sınırdaki göller sorununda tam anlaşma sağlandı. ladılar. 21 Temmuzdaki görüşmede ise her iki ülkenin dışişleri bakanları sınır aşan suların korunması ve makul ölçüde kullanılması üzerine görüş birliğine vardılar. hiçbir Rus liderin çözmeye cesaret edemediği sınır sorununu çözerek tam manasıyla bir blok politikasının oluşması için uygun ortamı hazırlamış oldu. Kuşkusuz Rusya’nın attığı stratejik adımlar Çin tarafından tamamlandı. SINIR AŞAN SULAR 21 Temmuz’daki zirvede diğer bir gündem başlığı da Çin ve Rusya arasında sınır aşan sular sorunu oluşturmuştur. Çin ve Rusya, yaklaşık 3500 kilometre uzunluğunda sınır aşan suları paylaşmaktadırlar. Bu suların başında Ergun, Heilongjiang ve Wusuli ırmakları ve Şinkai gölü gelmektedir. Çin ve Rusya ilk kez sınır aşan suların korunmasına yönelik anlaşmayı 29 Ocak 2000 tarihinde imza Çin ve Rusya’nın 2005 yılından bu tarafa oluşturmaya çalıştığı blok politikasının hiç kuşku yok ki önünde birçok engeller bulunmaktaydı. ÇinRus İttifakının önünde iki büyük engel bulunuyordu. Bunlardan birincisi Şanghay İşbirliği Örgütü’nün kurumsal kimliğiydi. Her şeyden önce her iki taraf da blok politikasının merkezinin kendi ülke politikaları ve ulusal çıkarları olması konusunda ısrarcıydı. Bu ısrarları da en çok ŞİÖ’nün geleceği üzerine yoğunlaşmıştı. Putin, uzun süre Çin’in ŞİÖ’nün aynı zamanda askerî bir güvenlik örgütü olduğu görüşüne karşı direndi. Putin’in karşı çıkmasındaki en büyük etken bölgesel güvenlik politikalarının merkezine Rusya’yı oturtmak istemeseydi. Çin ve diğer bölge ülkelerine biçilen rol ise yük paylaşımıydı (Burden Sharing). Aslında bu model ABD önderliğinde NATO’da uygulanmaktaydı ve bugüne kadar da gayet iyi uygulanmıştı. Bu nedenle, Rusya, uzun bir zaman kendi güvenlik örgütlerini pazarlamaya çalıştı, ancak tarihte savunma duvarları yapmakla ünlü Çinlilerin duvarını geçemedi. Çin ve Rusya arasında yaşanan bu görünmeyen çekişme ortamı içerisinde ABD, sessiz sedasız Çek cumhuriyeti ve Polonya’ya füze savunma sistemi kurmaya karar vererek, ilgili ülkelerin hükümetlerini ikna etti. Putin, ABD’nin Avrupa ile birlikte Rusya’ya karşı yeni bir kutsal ittifak oluşturmakta olduğunu fark etmekte gecikmedi ve derhal Çin ile olan ŞİÖ üzerindeki tartışmaya son vererek ŞİÖ’nün askerî kimliğini 2007 yılında ŞİÖ Bişkek zirvesinde tanıdı. Böylece, ittifaka giden süreçte ilk engel de aşılmış oldu. Mayıs ayında Rusya’nın yeni devlet başkanı olan Medvedev, Batı tarafından sempati ile karşılanmıştı. Putin’in güçlü ve bağımsız Rusya politikasından memnun olmayan Batı için Medvedev diyalog sembolüydü. Ancak Medvedev’in iktidara gelmesiyle ilk dış ziyaretini Çin’e yapması ve burada Putin’in dahi başaramadığı füze kalkanı konusunda Çin’in desteğini alması Batı’yı hayal kırıklığına uğrattı. Medvedev bir cesur adım daha atarak DIŞİŞLERİ BAKANLARI TOPLANTISI 25 Temmuz günü ŞİÖ Dışişleri Bakanları Tacikistan’ın başkenti Duşanbe’de bir araya geldiler. Toplantıda, güncel uluslararası ve bölgesel sorunlar ele alınmış, özellikle de son dönemde NATO ve Taliban arasında çatışmaların giderek yoğunlaştığı Afganistan gündeme gelmiştir. Gündemin diğer bir konusu da Ağustos ayında Duşanbe’de yapılacak olan ŞİÖ Zirvesi için hazırlık konuları olmuştur. Dışişleri Bakanları bunun yanında Çin’de düzenlenecek olan olimpiyat oyunlarını da ele aldılar. ŞİÖ Zirvesi’nin bu yıl Duşanbe’de yapılma kararının alınması ayrı bir önem taşıyor. Geçtiğimiz yıl, ABD, Tacikistan’da Amerikan üssü kurmak için yoğun bir gizli faaliyet içerisine girmiş Çin’in girişimiyle bu gelişme önlenmiştir. ŞİÖ de ABD’ye mesaj vermek için bu yıl ki zirvenin Duşanbe’de düzenlenmesini karara bağlamıştır. ÇinRus sınır sorunlarının çözümüne ilişkin nihai belge büyük ihtimalle ŞİÖ zirvesinde imzalanacak gibi gözükmektedir. ÇİN TARAFSIZLIĞI TERK ETTİ Çin’in gerek ABD ile Rusya arasında füze tartışmaları gerekse, başka konulardaki geleneksel duruşu "karışmama" politikasıydı. Bu nedenle, son iki yıldan beri yaşanan füze kalkanı tartışmalarında Çin taraf olmamaya gayret gösterdi. Fakat Medvedev’in Çin ziyareti sırasında Pekin yönetimi, ABD’yi füze kalkanı konusunda sert bir şekilde uyararak uzun zamandan beri koruduğu sessizliğini ve tarafsızlığını da bozmuş oldu. Çin’in aniden politikalarında böyle keskin bir dönüş yapmasının asıl arka planında son yıllarda Çin’e karşı sinsice ve sessizce yürütülen bir strateji yatmaktadır. ABD’nin başını çektiği bu plana göre Çin, ufak sorunlarla hem yorulacak, hem de dikkati dağıtılarak Doğu Asya’da ve Avrasya’da rehavete uğratılacaktır. Doğu Asya’da ve Avrasya’da kontrolü kaybeden Çin, Afrika’da da geri adım atarak ABD ve müttefiklerine yer açacaktır. Pekin yönetimi tehlikeyi baştan sezdiği için bu stratejinin olası köprü başları olan Japonya ve Hindistan ile tarihten gelen bir takım husumetleri ve ulusal gururunu bir tarafa bırakıp yeni bir işbirliği süreci başlatarak ABD’nin planlarını suya düşürmüştür. tip olarak görülmüştür. Dalay Lama’nın yoğun kulis faaliyetlerinin ardından dünya turuna çıkan olimpiyat meşalesinin gittiği her yerde protesto edilmesi ve nihayetinde BM Genel Sekreterinin adeta taraf tutarak Çin’in protesto amaçlı olarak Olimpiyat oyunlarının açılışına katılmayacağını açıklaması açıkça göstermiştir ki Çin’in son 10 yıldan beri hazırlandığı ve arzuladığı dünyanın en büyük uluslararası organizasyonu olan olimpiyatlar Batı tarafından sabote edilmek istenmektedir. Oysa Çin, olimpiyat oyunlarını Çin’in son 30 yıl içinde geldiği aşamayı uluslararası kamuoyuna gösterecek bir fırsat olarak görmüştür. Çin’de ortaya çıkan hemen her olumsuz gelişmede maalesef Batı gerçek yüzünü ortaya koyarak tüm kin, öfke ve nefretini kusmaktadır. Batı kendisi gibi olmayan ve kendi kültürü içinde bulunmayan diğer medeniyetleri, ulusları ve devletleri yok saymakta, hakir görmektedir. Pekin yönetimine göre yabancı güçler, Çin’in geçmişteki olumsuz imajıyla hatırlanmasını istemekte ve bu nedenle Çin’in son otuz yılda geldiği yeni aşamanın görülmesini istememektedirler. Bugüne kadar kendi demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları algılaması üzerine bina edilen Yeni Dünya Düzenini alternatifi olmayan düzen olarak gösteren ABD için Çin’in kendi modeli üzerinden büyük bir gelişmişlik seviyesi yakalaması ve bunu başarırken de kapitalist sistemin nimetlerinden yararlanarak kendi silahlarıyla Batı’yı vurması Batı ve ABD’yi memnun etmemiştir. Tibet ayaklanmasının ardından ABD ve Batı’nın Çin’i sert bir şekilde eleştirmesi ve hatta olimpiyat oyunlarının iptal edilmesinin bile gündeme getirilmesinin ardında yatan en önemli neden Çin’in Soğuk Savaş sonrası eski Sovyet cumhuriyetlerinin körü körüne peşinden koştuğu Yeni Dünya Düzenine inat kendi düzenini oluşturmasıdır. Tibet’te yaşanan olayların akabinde AB ve Amerikan Kongresi Çin’i kınamış, hatta yaptırım kararı alınması için çağrıda dahi bulunulmuştur. Derin ekonomik ilişkiler nedeniyle bugüne kadar ABD’nin bir takım politikalarını görmezlikten gelen Çin, bu stratejinin daha fazla devam etmeyeceğini anlayarak politikalarında düzenlemelere gitmiştir. Medvedev ve Jintao... Çin ile Rusya arasındaki bu ileri adım, yönetimleri rahatlatıyor. Pekin kuzey batısını güvenliğe alıp Pasifikteki sorunlarına odaklanıyor. Moskova ise doğusunu sağlama alıp Ukrayna ve Kafkaslara yönelmiş durumda. Stratejik işbirliğini geliştiren ve istismara açık sorun bırakmayan iki ülke stratejik müttefiklik yönünde ciddi adım attılar. ca dolar değerinde silah alacağını taahhüt etmiştir. ABD, İran ve Kuzey Kore gibi kimi konuların Çin ve Rusya’yı birbirine daha da yakınlaştırdığını görmüştür. Bu nedenle, ABD, sorunların çözümünde daha hızlı ve aktif hale gelmiştir. Kuzey Kore sorunun aslında bir takım açmazları bulunmaktadır. Her şeyden önce Kuzey Kore, geleneksel olarak Çin’in savunma politikasının önemli hatlarından bir tanesidir. Pekin’in çok kısa sürede Kuzey Kore’yi terk etmesi ve Batı ile uyumlu bir çözüm sürecini benimsemesi ilk anda akıllarda soru işaretlerine neden olsa da Çin’in savunma politikaları yakından incelendiğinde görülecek ki geleneksel Çin savaş stratejisinde bu durum bütün netliğiyle açıkça bir yöntem olarak tanımlanmıştır. Soğuk Savaş boyunca Japonya ve ABD’ye karşı Çin için önemli bir tampon görevi görmüş olan Kuzey Kore’nin etkisizleştirilmesi açıkça Pekin’in kendi ipini çekmesi anlamına gelmektedir. Uluslararası kamuoyundaki beklenti tıpkı Batı Almanya’nın Doğu Almanya’yı yutması gibi gelişmiş Güney Kore’nin de Kuzey Kore’yi yutmasıdır. Çin’in kıvrak stratejik zekâsı burada devreye girerek, Altılı Görüşmelerde sürekli olarak tüm Kore yarımadasının nükleer silahlardan arındırılmasını gündeme getirmiştir. Bunun yanında, Pekin, Amerikan askerî varlığının da Kore’yi terk etmesini istemiştir. Tam bu noktada Çin’in yeni Kore politikası devreye girmiş ve Çin, Kuzey Kore’yi adeta bir serbest ekonomik bölge haline getirme yönünde adımlar atmak üzere hazırlıklara başlamıştır. Böylece, yabancı ve Çinli yatırımcılar, bu bölgeye çekilmeye çalışacak ve sonuçta gelişmiş bir Kuzey Kore ortaya çıkarak, Güney Kore ile eşit seviyeye gelecektir. Daha şimdiden ham madde ihtiyacı içerisinde olan Japonya’nın el değmemiş bereketli Kuzey Kore topraklarına karşı iştahı kabarmış durumdadır. Bu arada, Çin’in Kuzey Kore ile imzaladığı gizli savunma anlaşmaları uyarınca yeni dönemde Çin, Kuzey Kore’yi savunma şemsiyesi altına alarak bir nevi ABD ve diğer güçlere karşı Kuzey Kore’nin garantörü olacak. Sonuçta ise, Güney Kore değil Kuzey Kore, Güney Kore’yi yutacak, böylelikle, Kore yarımadası Çin’in etki sahasına girmiş olacaktır. Çin’in bu ilginç stratejisinin uygulanabilirliğini Vietnam sorununda görmek mümkündür. Vietnam Savaşı’nın bitmesinin ardından komünist olan Kuzey Vietnam ABD’nin desteklediği Güney Vietnam’ı yutmuş ve bugüne kadar Vietnam’da komünist rejim sürmüştür. Son yıllarda, Vietnam da Çin gibi serbest pazar ekonomisiyle barışık bir sosyalizm benimsemiş ve Asya’da doğrudan yabancı yatırım alma bakımından neredeyse Çin’i yakalamıştır. Washington yönetimi, Kuzey Kore konusunda Pekin’in oynadığı satrancı çok geç fark etti. Aslında Washington yönetimi, Pekin’in Kuzey Kore konusunda birden yelkenleri indirmesinin arkasındaki niyeti iyi okuyamadı. Çin, bu politikasına ulaşmak için Japonya’nın bölgede bir numaralı düşman olarak gördüğü Kuzey Kore’yi bir şekilde nükleer silah programına son verdirterek devreden çıkararak Tokyo’nun rahatlamasını sağladı. Böylece, Çin, Japonya’nın güvenini kazandı. Gerçekte ise bir taşla birçok kuş vurmuştu. ABD’nin SEATO örgütünü yeniden canlandırmak için temaslarda bulunduğu bir sırada Çin, Japonya ile yeni bir süreç başlatarak Kore yarımadasını kendi politikalarına göre şekillendirme fırsatı yakaladı. Kuzey Kore sorununda Kuzey Kore’nin iplerinin kimin elinde olduğu önem taşıyor. Kore Savaşı’ndan bu tarafa Kuzey Kore’nin ipleri Pekin’in elindedir. Çin, ipleri bazen gevşetir bazen de sıkar. Buradan çıkan anlam şudur: Çin, kendi çıkarlarına aykırı bir durum görürse Kuzey Kore’ye geri adım attırabilir. O halde sorulması gereken soru Kore’de kimlerin oyunun oynandığıdır. Çin ve ABD, piyonlarla müthiş bir oyun içine girmişlerdir. ABD’nin Irak, Afganistan ve İran’a odaklanması, Çin için en güzel fırsat olmuş ve Kuzey Kore’yi bir güvenlik zaaf noktası olmaktan çıkararak bir güven merkezi olmasının önünü açmıştır. Zira burası tarih boyunca sürekli kriz üreten bir yer olarak sürekli Çin’in üzerinde sallanan bir kılıç olmuştur. KUZEY KORE SENARYOSU Son günlerde ABD’nin İran konusunda güç kullanma konusunda geri adım atması ve diplomasiye yönelmesi bugüne kadar diplomasiyi güçlü bir silah olarak kullanan Çin’i açıkça memnun etmemiştir. ABD’nin hemen her fırsatta sorunları güç kullanarak çözme eğilimi Çin’i de zeytin dalı uzatan devlet konumuna yükseltmiştir. Çin, bu konumu kazanırken hiçbir maliyet ödememiştir. Bu nedenle, Batı dünyası, Çin’in zeytin dalı diplomasisi ile Afrika’daki kazandığı etkinliği neosömürgecilik olarak adlandırmıştır. Batı’ya göre Çin, güç kullanmadan güler yüzle Afrika’nın yeraltı kaynaklarını ele geçirmektedir. Washington’da da stratejistler, Amerikan yönetimine, Çin’in bu yeni tip diplomasisini önümüzdeki dönemde ABD’nin kullanıma sokmasını tavsiye etmektedir. Son aylarda Kuzey Kore’de yaşanan gelişmelerde ABD’nin İran’a yönelik geri adım atmasında önemli rol oynamıştır. Kuzey Kore’nin diplomatik yolla nükleer silah programına son vermesi İran için emsal olmuştur. Ancak hemen belirtmek gerekir ki Kuzey Kore’nin kendisine karşı nükleer bir tehdit oluşturan her hangi bir ülke olmaması nedeniyle nükleer silahlardan vazgeçmesi kolay olmuştur. Oysa İran’ın karşısında nükleer güce sahip bir İsrail varken nükleer silahlardan kolay vazgeçmesi düşünülemez. ABD, Suudi Arabistan aracılığıyla Rusya’dan İran’a verdiği desteği kesmesini istemiş, Rusya ise bunu kesini bir dille reddetmiştir. Suudi Arabistan, Rusya’nın askerî desteğini kesmesi karşılığında Rusya’dan milyarlar BATININ İKİ YÜZÜ Çin, 14 Mart’ta Tibet’te yaşanan ayaklanmanın ardından başlattığı geniş kapsamlı soruşturmada birçok manastırda ağır silahlar ve roketler ele geçirmiş, yine olaylarda birçok rahibin üstünde kesici, delici ve ateşli silahlar yakalamıştır. Çin yetkililerine göre, Budist rahiplerinin ağır silahlarla merkezî hükümete karşı böyle bir ayaklanama başlatmasının demokrasi veya inanç özgürlüğü ile yakından bir alakası bulunmamaktadır. Aksine Tibet’i ve olimpiyat arifesinde olan Çin’i kaosa sürüklemek için bir ter Medvedev’in Çin’i ziyareti...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle