02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Her 100 çalışandan 2,9’u iş kazası geçiriyor… İş kazalarının yüzde 56,6’sı on kişiden az işçi çalıştıran işyerlerinde meydana geliyor. İş kazası geçirenlerin yüzde 40,4’ü geçirdikleri iş kazası sebebiyle işten atılıyor, uzaklaştırılıyor. Ayrıca her 100 çalışandan 3,9’u meslek hastalığına yakalanıyor.. Çalışma Bakanlığı verilerine göre 2003'te 3 bin 553 olan iş kazası sayısı 2004'te 3 bin 691'e, 2005'te 4 bin 688'e, 2006'da 4 bin 887'ye yükseldi. 2003'te 680 kişi iş kazalarında yaşamını yitirirken bu sayı 2004'te 743'e, 2005'te 858'e, 2006'da 916'ya ulaştı. Her 6 dakikada bir iş kazası oluyor ve her 2,5 saatte bir 1 işçi sakat kalıyor. Yanlış anlaşılmasın bunlar bir savaşın bilançosu değil, bunlar Türkiye’deki çalışma yaşamında "kuralsız istihdam" anlayışına tutunarak yer kapmaya çalışan çarpık işveren zihniyetinin ve buna göz yumanların sebep olduğu bir sosyal dram… Bütün bunların bir önemi yok mu? Bunlar bir "hükümet ayıbı" değil mi? Çalışanların hayatını hiçe sayan, onları sosyal güvenceden mahrum bir şekilde kayıt dışı ekonominin çarkları arasında öğüten "vahşi işveren anlayışının" denetimden geçmesi, cezalandırılması gerekmez mi? Bugüne kadar işbaşına gelenler gibi bugünkü siyasi iktidarın da bu konuda üzerine düşeni yapmaya C S TRATEJİ Tuzla son dönemde yoğun işçi kazalarıyla gündeme geliyor... 5 niyeti olmadığı için iş kazalarında Avrupa’da şampiyon, dünyada ise üçüncü durumdayız. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği, özellikle işçilerin, işverenlerin ve hükümetin sendikalarla birlikte bir araya gelmesini gerektiren bir sorun… Bu sorunu aşmak için önce işçilerin, insanca yaşaması sağlanmalı sonra da çalışanların meslek hastalıklarına ve iş kazalarına karşı korunması için gerekli tedbirler alınmalı ve yine çalışanların bu konuda bilgilenmesini sağlayacak eğitimler yaygınlaştırılmalıdır. Her kişi ve kuruluş bu konuda üzerine düşeni yerine getirdiği takdirde, ülkemiz de dünyada iş kazalarında şampiyon olma utancından kurtulacaktır. Diliyor ve istiyoruz ki Tuzla Tersaneleri’nde yaşanan ölümler, başta hükümet olmak üzere vicdan sahibi tüm ilgili ve yetkililerin harekete geçmesi için bir milat olur… Tuzla’daki "savaşı" sona erdirmek, yaşamın ağır yüklerinin ve çaresizliklerin ağır yükü altında ezilen insanların ölümlerine engel olmak sadece siyasetin değil, vicdanı olan herkes için bir insanlık borcudur. Anti Kemalist Devrim ngizek Kartalı Terörle Mücadele Anıları (İstikamet 10. Köy)" ve "Önce Vatan BölücülükPKK" adlı çalışmaları ile tanıdığımız Kudret Cengiz, yeni çalışması "Anti Kemalist Devrim" ile okuyucu ile yeniden buluşuyor. Daha önceki her iki çalışmasında da emekli bir asker olarak terörle mücadele konusunu işleyen yazar bu defa Türkiye’nin karşı karşıya olduğu siyasi ablukayı ele almış. Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün mirası modern, laik, çağdaş, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye “E G amaçlar için bir kılıf olarak kullanılmaya çalışıldığını gözler önüne seriyor. Kudret Cengiz, okuyucu ile buluştuğu bu üçüncü çalışmasında son dönemde özellikle de yargı ve yürütme arasındaki gerginliğin had safhaya Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğünü, anayasal ulaştığı bugünlerde, AKP hükümetinin iktidara düzenini, toplumsal huzurunu ve ulusal geldiği 2002 yılından bu yana Türkiye’de yaşanan kimliğini hedef alan "anti Kemalist" bir devrim belli başlı gelişmeleri daha doğrusu değişimleri ile karşı karşıya olduğu savından yola çıkarak mercek altına alıyor. Yazar bu çerçevede Türkiye’nin bugününe ve yakın geleceğine medyanın artan ve değişen rolünü, yeniden büyük ilişkin çıkarımlarda bulunan yazar oldukça tartışmalarla gündeme getirilen dinhassas tespitlerde bulunuyor. devlet ilişkilerini, laiklik Türkiye Cumhuriyeti’nin Yazar: Kudret Cengiz olgusunu, AKP hükümeti içerisinde bulunduğu bu Pozitif Yayınları dönemi ile birlikte ve tabi ki gerilim hattında ABD’nin AB’nin teşvikleri ile sık sık Büyük Ortadoğu Projesi’nin gündeme taşınan ordudevlet ve söz konusu projenin ilişkileri meselesini, yine son dönemdeki Türkiye’ye biçtiği "Ilımlı İslam" gerginliklerin ana kaynaklarından biri olan türban elbisesinin rolüne açık vurgular yapan sorunsalını ve anayasa üzerinde oynanan oyunları yazar ayrıca son dönemde iyiden iyiye "antiKemalist devrim" kavramı bağlamında yozlaştırılan "demokrasi ve bireysel titizlikle ele alıyor. özgürlük" kavramlarının Türkiye’de hangi Barış DOSTER elişmelerin Atatürk’ü hep haklı çıkardığı, Türk ulusunun büyük önderine duyduğu özlemin büyüdüğü, dünyanın da Mustafa Kemal’i daha iyi anladığı, daha çok aradığı günlerden geçiyoruz. Gazi’nin devlet kuruculuğuyla aydınlanma devrimini, askerlik bilgisiyle diplomatik dehasını, başöğretmenliğiyle düşünür niteliklerini bir arada toplayan liderliğine, her zamankinden daha çok gereksinim duyuyoruz. Türkiye’nin seçkin bilim insanlarından Prof. Dr. Hamza Eroğlu’nun dördüncü baskısı yapılan "Atatürk, Hayatı ve Üstün Kişiliği" adlı eseri de, Atatürk’ü hayatıyla ve eylemiyle anlatıyor. O’nun devlet kurucusu, Milli Mücadele öncüsü, komutan, devrimci, devlet adamı yönlerini zengin bir kaynakçayla ele alıyor. Atatürk, Hayatı ve Üstün Kişiliği bırakmaz. Maceracı değil hesapçı, açık anlamı ile Atatürkçülüğü ve temel ilkelerini, Atatürkçü dış gerçekçidir" diyor. Köprülü’ye göre Atatürk’ün, politikayı, Atatürk’ün ölümünün yurt içindeki ve mucizenin ötesinde bir kurtuluşun, bir büyük dışındaki yankılarını ortaya koyuyor. Eroğlu’nun inkılâbın kahramanı olduğunu anımsatan Eroğlu, kitabının ekler bölümünde ise Atatürk’ün soyağacı, Atatürk’ün her yönü ile büyük bir dahi olduğunu Atatürk’ün doğduğu ev, Ord. Prof. Dr. Fuat vurguluyor. "Özgürlük ve Köprülü’nün Atatürk’ü ve Atatürk bağımsızlık benim karakterimdir" İnkılâbı’nı yorumlayan bir Yazar: Hamza Eroğlu diyen Atatürk’ün tam konferansı ve Atatürk kronolojisi Sav aş Yayınevi bağımsızlıkçı, ulusal egemenlikçi, bulunuyor. antiemperyalist, halkçı ve Atatürk’ün dış politikadaki Cumhuriyetçi yönlerini sıralıyor. başarısının milli düşüncelerle İsmet İnönü’nün deyimiyle "İnsanlık idealinin âşık ve insani duyguları birleştirmesinden mümtaz siması"nı anlatan kitap, Falih Rıfkı Atay’ın kaynaklandığını belirten Erdoğlu, "Atatürk, dev eseri "Çankaya"dan alıntılanan şu sözlerle bitiyor: milletle insanlık arasında bir saadet köprüsü "Bir fıkrasından, bir hikâyesinden, bir yazı veya kurmuştur. İnsanlığa, insanlık ailesine değer vererek nutkundan hemen anladığımızı sandığımız Gazi, Türk milletini o ailenin ayrılmaz bir unsuru saymıştır. aradıkça yeni bir sır verir. Yaklaşılan bir dağ gibi Atatürk, olayları ve insanları oldukları gibi görme büyür. Asıl onu elimizle tuttuğumuz zamandır ki artık gücüne sahiptir. Gerçeği arayan ve onu buldukça da tamamını hiç göremeyiz". kuvveti ve kudreti artan bir insandır. Hiçbir işi talihe
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle