02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ölçülerde, İran’ın görece daha az oranda bu maddeleri adeta bir silah gibi kullanmaları bu ülkeleri şimdilik güçlü kılsa da ilerde başlarına dert açabilecek bir husus olacaktır. Petrol ve doğalgazın spekülatörler ve teröristlerce istismar edilme olasılıkları da bu maddelere sahip ülkelerin güçlü bir siyaset ve silahlı kuvvetlere sahip olmalarını gerekli kılar. C S TRATEJİ 17 enerji zengini bu ülkeleri dengesiz ve komşularınca baskıya açık bir konuma getirebilecektir. Rusya’nın elindeki önemli kaynaklar ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’ndeki kaynaklarını kontrol olanağı Rusya’yı siyasal olarak güçlendirirken ilerde bu gücünü abartması karşılaşabileceği olası sorunları söz konusu edecektir. Bu noktada Rusya’nın Batıya karşı Şanghay İşbirliği Örgütü’nü kullanması da üzerinde durulması gereken bir husustur. Buna karşılık ABD’nin NATO’yu da kullanarak Karadeniz ve Kafkasya’ya erişme çabaları da gelecekte özellikle Hazar Havzası’nın etrafında daha yoğun ve sık çatışmaların gerçekleşebileceğinin habercisidir. Enerji fiyatlarının sürekli artmasıyla güçlenen Rusya’nın petrol ve doğalgazını devletleştirerek bir hegemonya oluşturması ve enerjiyi silah olarak kullanma politikasına öncelik vermesi dünyamızda giderek kıtlaşan doğal kaynakların üzerindeki olası yeni oyunların habercisidir. Bu noktada AB ülkelerinin petrol ithalatlarının yüzde 30’unun ve doğalgaz ithalatlarının yüzde 50’sinin Rusya’dan gelmesi bu ülkelerin Rusya’ya olan bağımlılığını artmaktadır. Bu bağımlılık AvrupaRusya ilişkilerinin gelecekteki ipuçlarını da ortaya koymaktadır. Yenilenebilir enerji kaynaklarının üretilmesi, bunların yaygınlaşması olası çatışma nedenlerini azaltabilir. Türkiye, kaynaklara sahip olma yarışlarını göz önüne alarak geleceğe hazırlanmalı… ÖTEKİ KIT KAYNAK: SU Dünyada enerji ve madenlerin yanı sıra giderek daha da önem kazanacak öteki bir kaynak da şüphesiz ki sudur. Dünyanın 2/3’ünün suyla kaplı olmasına karşın bunun ancak yüzde üçünün tatlı su olması ve bunların da 2/3’ünün buzul veya kar halinde bulunması açısından su, nüfus artışı ve iklim değişiklikleri ile daha da stratejik bir madde haline gelmiştir. Ayrıca, yine suyun dağılımının dünya üzerinde orantısız olması da bunu daha da önemli kılmaktadır. Hatta kıt suyun dağılımı ile fakirliğin dünya üzerindeki doğru orantısı giderek gözle görülür bir durum arz etmektedir. Gelecekte su nedeniyle özellikle Ortadoğu, Afrika ve Asya’da çatışmalar çıkması beklenebilir. Bu çatışmaların boyutlarının aynı anda ve bölgelerde ikiden çok ülkeyi söz konusu etmesi ise çok büyük bir olasılık olacaktır. Su konusunda yakın gelecekte baş gösterecek kıtlık, önce ülkeler arası gerginliğe sonra göç gibi demografik yer değişikliği zorlamalarına ve bunun sonucunda ciddi askeri çatışmalara yol açabilecektir. Uzun süreden beri Türkiye, Suriye, Irak ve dolaylı olarak da İsrail arasında ciddi bir paylaşım sorununa neden olan Fırat ve Dicle’nin üzerinde son dönemde AB’nin de kontrol çabaları içerisine girmesi suyun gelecek dönemde tehditlere ne denli açık olduğunu göstermesi açısından güzel bir örnektir. KITLIĞIN GÜÇ DENGESİNE ETKİSİ Kaynak kıtlığının ülkeleri eriştireceği boyutların askeri güç kullanımını söz konusu edecek olmasının önemi yukarıdaki bilgi ve veriler ışığında açıktır. Bu olasılık ise beraberinde ister istemez ülkelerin nükleer teknoloji ve dolayısıyla nükleer silah erişimine ve nükleer güç kullanımına yol açabilecektir. Bütün bu gerçekler ışığında önemli güçlerin kaynak sağlamadaki stratejileri şöyle olabilir; Dünyada kaynaklara erişim ve bunları muhafaza etme açısından giderek artan sorunlara birincil derecede muhatap olan ABD şimdilik tek küresel güç olma pozisyonunu korumak için bu kaynaklara erişimi garantiye alma stratejisine odaklanmıştır. Güney Amerika ülkeleri ise bir kısmındaki sol veya ulusalsol yönetimler nedeniyle özellikle ABD’nin petrol temini açısından "istikrarlı kaynak" olarak görülmemektedir. Güney Amerika’daki petrol ve doğalgaz dağılımının dengesiz olması ve bu kaynakların Bolivya, Venezüella gibi ABD karşıtı yönetimlere sahip ülkelerde yoğunlaşması ABD ve Batı ülkeleri açısından sorunlar yaratmaya gebedir. ABD bölgede son yıllarda yitirdiği gücünü son bir çırpınışla Kolombiya gibi ülkeler vasıtasıyla yeniden kazanmak istemekte ve hatta bu çizgide askeri güç kullanmayı bile teşvik etmektedir. Avrupa, Japonya ve Çin’in, önde gelen petrol ve doğalgaz tedarikçisi olan dünyanın en büyük rezervlerine sahip İran, Irak, Suudi Arabistan gibi ülkeler ve Körfez emirlikleri ile olan ilişkileri siyasal açıdan son derece istikrarsız bir görüntü verirken, söz konusu ülkeler aynı zamanda süregelen veya ilerde oluşabilecek iç ve hatta birbirleriyle çatışmalara gebedirler. Bunlardan Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri hariç hiç biri istikrarlı ve güvenilir ihracatçı değildir. Bu ülkelerdeki mezhep çatışmalarının yabancı güçlerce kullanılmaya uygunluğu da ülkeleri daha kırılgan bir konuma düşürmektedir. Göreceli olarak petrol kaynakları az kullanılmış ve yeni rezervlerin bulunması muhtemel olan Afrika kıtası ise yabancı petrol şirketleri tarafından yaratılan iç savaşlar ve bölgesel çatışmalar; kurdurulan diktatörlüklerle istismar edilmektedir. Yine maalesef ki önemli petrol ihracatçılarından Nijerya ve Angola gibi ülkelerde elde ettikleri milyarlarca dolardan halklarının cebine hiçbir şey girmez; insanları açlık içinde yaşarken elde edilen gelirler çarçur edilmektedir. Egemen güçlerce ülkeler arasına nifak sokulması veya bunların parçalanarak küçültülmesi hususu bu ülkeleri kırılgan yaptığı gibi güvenilir enerji ihracatçısı olmalarını da engellemektedir. Yine önemli bir kaynak olan su da gelecekte bu ülkeleri birbirine düşürecek bir kıtlık düzeyini arz etmektedir. Bu kıta temelde dünyanın küresel güçlerince yalnız ve yalnız sömürülmeye ve büyük bir "hayvanat bahçesi" olarak kullanılmaya layık görüldüğünden gelecekte Sudan, Ruanda, Kongo, Angola örneği vahşetlere her zaman adaydır. Japonya, Çin ve Kore gibi Doğu Asya ülkeleri dünyadaki enerji paylaşımında ancak tüketici kategorisinde yer almakta ve dünya enerji gereksiniminin giderek artan kısmına talip olmaktadırlar. Enerji hammaddesi merkezi olan Körfez ve Ortadoğu ülkelerine olan uzaklıkları da bu ülkelerin kontrol altına alınan kaynaklar konusunda ABD’ye dış politika açısından sıkça tavizler vermelerine neden olmaktadır. Yine bu kaynakların ulaşım yollarının güvenliği ve istikrarsızlığının söz konusu olması da Doğu Asya ülkelerinin enerji bağımlılığını arttırmıştır. Bu noktada başta Çin ve Japonya olmak üzere söz konusu ülkelerin gelecekte deniz güçlerini modernize etmeleri gerekmektedir. Rusya ve Orta Asya devletlerinin önemli enerji kaynaklarına sahip olmaları ve ne var ki Doğu Avrupa’nın bunlara şiddetli gereksinimi, süreç içinde OLASI GELİŞMELER Azalan kaynaklar artan bir şekilde ekonomik ve siyasal krizleri doğuracaktır. Bu krizler savaşlara yol açabilecektir. Azalan kaynaklar ve artan enerji fiyatları kömür ve nükleer enerjiye olan talebi arttıracaktır. Buna paralel olarak artan kömür tüketimi atmosfer ve çevre kirliliği ile sera gazı etkisini ve dünyanın geleceği ile ilgili sorunları arttıracaktır. Ülkeler bu sonuçlardan zarar görmemek için güneş ve rüzgar enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına ve nükleer enerji gibi yeni enerji kaynaklarına hızla yönelme mecburiyetinde kalacaklardır. Eğer bu son husus özellikle yenilenebilir kaynaklar açısından ciddi oranda gerçekleşirse ülkeler arası rekabet ve çatışmaların göreceli olarak azalacağı düşünülebilir. Aksi takdirde ülkeler arası çatışma, rekabet ve iç gerginliklerin sonucu totaliter ve otoriter rejimlerin dünyanın her yerinde artması söz konusudur. Giderek artan enerji ihtiyacı ve kriz bölgesi olan Ortadoğu’ya yakınlığı AB’yi giderek askeri güç anlamında Türkiye’ye muhtaç edecektir. Bütün bu hususların hemen hemen bütün boyut ve yoğunlukta yakın çevremizde ve hatta bizi doğrudan etkileyebilecek şekilde gelişme olasılığı Türkiye’nin her anlamda gelişmelere hazırlıklı olmasını gerektirir. Yani ciddi stratejiler ve askeri hazırlıklar içeren ve bizi kullanıp, istismar eden değil eşit şartlarda olan gerçek ittifakları oluşturmak Türkiye’nin öncelikleri olmak gerekir. Düzeltme: Dergimiz’in 205. sayısında "Sigortacılık Yabancılara Teslim" yazımızda yer alan, İhlas Sigorta’nın yüzde 88 hissesinin Alman HDI tarafından satın alındığı hususunun, "Gerling International Holding AG'nin, Temmuz 2006 tarihi itibariyle İhlas Sigorta’nın yüzde 100’ünü satın alarak HDI Sigorta adıyla Türkiye'de faaliyet göstermekte olduğu" şeklinde düzeltiriz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle