02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 Erdal SARIZEYBEK TUSAM İç Güvenlik ve Terör Danışmanı [email protected] ürkiye artık terörün ardındaki gerçeği görüp yüzleşmeli ve ulusal tavrını ortaya koymalıdır. Terörün ardında emperyalist projelerin bulunduğu, bu projelerin AB, ABD ve İsrail üçlüsü tarafından desteklendiği, bugünkü konumuna gelmesinde dış desteklerin önemli rol oynadığı, askeri operasyonların "dağdaki teröriste" yönelmesinin küçük birlik taktik harekatı kapsamında kalması nedeniyle yeterli olmadığı, terörle mücadele için küresel projeleri etkisiz hale getirecek boyutta stratejik planlamaların yapılması gerektiği gerçeğini Türkiye artık görmeli ve bu gerçekle yüzleşmelidir. Bu yüzleşme siyasi bir sorumluluktur ve Türkiye’yi kuşatan iç ve dış tehditler, küresel manevralardaki strateji değişiklikleri ve bölgesel çıkar çatışmaları karşısında ulusal tavır koyma gerekliliği, kaybedilecek zamanın bulunmadığını ve terörü günümüze taşıyan iç ve dış politik yanlışlıkları kamuoyu gözleri önüne serip geleceğe yönelik ulusal bir vizyon ortaya koyabilecek siyaset uygulayıcılarıyla Türkiye’nin tanışma vaktinin gelmiş olduğunu işaret etmektedir. Siyasi yönüyle kimliğini açığa vuran bu yüzleşmenin yapılabilmesi için terörü günümüze taşıyan tarihsel süreçlerdeki dönemeç noktalarının açığa çıkarılması ve ulusal bir siyasetçi gözüyle değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu dönemeçte rol alan aktörlere ve biçilen rollere "ulusal çıkar" gözlüğüyle bakılarak analiz edilmesi ve karanlık noktaların aydınlığa kavuşturularak Türkiye’nin geleceğine ışık tutulması, gelecek yüzyıl yol haritasının işaretlenmesinde dinamik güçlerin varlığını ve olası kullanımındaki stratejiyi de ortaya çıkaracaktır. Ardı ardına yaşanan Körfez krizlerini iyi yönetemeyen Türkiye bugün Barzani gerçeği ile son dönemece girmiş bulunmaktadır. Türkiye, Barzani ile son dönemece giriyor C S TRATEJİ konumlarının güçleneceği varsayımı ile bu desteği vermiştir. Özal’ın bu siyasetiyle krizi yönetmeye çalışan Türkiye, savaş sonrasında umduğunun hiç birini bulamamış üstelik KerkükYumurtalık petrol boru hattına koyduğu ambargo nedeniyle yaklaşık 100 milyar dolarlık bir ekonomik kayba uğramasının ötesinde uluslararası arenaya taşınan bir Kürt sorunuyla karşı karşıya kalmıştır. Siyaset uygulayıcılarının bu sonuçları gündeme taşıyarak yüzleşmediği dış politik yanlışlar ilk kez Büyükanıt tarafından kamuoyuna açıklanmış ve terörü bugünlere taşıyan "birinci dönemecin" Körfez savaşındaki politik tavrın yanlışlığı olduğu, "Bu savaşta Türkiye Cumhuriyeti koalisyon güçlerine destek vermiştir. Ancak sonucunda Türkiye zarar görmüştür" sözleriyle açık ve net bir biçimde ortaya konulmuştur. Savaş sonunda ABD’nin açtığı yolda ilerleyen Saddam'ın Kuzey bölgesine acımasız saldırısıyla yüz binlerce insanın Türkiye'nin hudutlarına yığıldığını dile getiren Büyükanıt, "Bunlara en büyük desteği Türkiye verdiği halde Türkiye suçlanmıştır ve o yığılan insanlar 'burada bir Kürt sorunu var' diye dünya kamuoyuna mal olmuştur" şeklindeki ifadeleriyle bir insanlık dramının nasıl bir "sözde Kürt sorununa" dönüştüğü ve bu sözde sorunun Türkiye’nin desteklediği koalisyon güçleri tarafından uluslararası siyasetin içine nasıl çekildiğini de aynı açıklıkla ifade etmiştir. Bu analizler dahi siyaset yapıcılarını uyandıramamış, 2008 yılı aktif siyasetin hep uzağında kalan ve "aman sorun çıkmasın" siyasetiyle etliye sütlüye karışmayan Türkiye’yi üniter yapısına tehdit olan Barzani ile karşı karşıya getirmiştir. T Irak’a harekat yapılmalı almaktadır. Bu kriz dönemlerinde Türkiye’nin dış politik rotası "Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması" ilkesinden hiç ayrılmamıştır. Bu rota istikametinde "Irak’a asker göndermemek" tavrı dış politiğin temelini oluşturmuş ve geliştirilen uluslararası ilişkiler krizleri yaratan ABD’nin müttefikliği etrafında şekil kazanmıştır. Siyasetin kamuyu yanıltarak "çıkar çatışmasının tarafı" olarak değil de "stratejik ortaklık" şeklinde dile getirdiği ABD ile ilişkilerin tek yanlı boyutu, Türkiye’nin ulusal çıkarlarını olumsuz etkilemiş ve son dönemde yaşanılan 2003 Irak savaşı ile ortaya çıkan karanlık tablo Türkiye’yi bugün içine düştüğü çıkmazla karşı karşıya getirmiştir. Bu çıkmaza yol açan faktörlerin bir analizi olarak kabul gören 12 Nisan açıklamasıyla Orgeneral Büyükanıt’ın "belki de bir öz eleştiri olarak da kabul edilebilir" şeklinde duygusal bir girişle başlayan ve terör sorununun "üç kritik dönemeç noktası" olduğunu vurgulayarak devam eden sözleri iç siyaseti bir ulusal yüzleşme sürecine taşımıştır. "Irak’a operasyon yapılmalı" ifadesinin altında yatan "güç gösterim yaklaşımı" da, bölgesel siyasi hedeflere askeri güç kullanılarak erişilebileceğini işaret etmesi açısından oldukça önem taşımaktadır. Bir yıl öncesi gündeme taşınan bu analizle ufukta görülen olası tehditlere karşı proaktif bir siyaset izlenmesi gereği siyasi karar mekanizmalarına hatırlatılmış ancak siyasetin bu yüzleşmeden kaçınması sonucu Türkiye böylesi bir siyaset geleneğini başlatamamış ve var olan dinamiklerin etkin kullanımını da bir türlü gerçekleştirememiştir. Etkisiz ve tepkisiz bir siyasi yaklaşım her kriz sonrasında Türkiye’yi olası tehditlere biraz daha yakınlaştırmıştır. ABD’nin Irak’a yönelik harekatı Türkiye açısından zararlı sonuçlara yol açtı. Bunları bizzat Genelkurmay Başkanı Büyükanıt dile getirdi. Irak’ın kuzeyinde yaratılan, Türkiye’nin katkısıyla oluşan fiili durum ‘Kürt sorunu’nu yarattı. 36. PARALEL Terörün "ikinci dönemeç" sürecini başlatan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 5 Nisan 1991 tarih ve 688 sayılı kararı ve bunun sonucu uygulanan Irak’ın 36. paralel kuzeyine uçuş ve müdahale yasağının ne gibi sonuçlara yol açtığını görmezden gelen siyaset yapıcıları bu ısrarcı tavırlarını aradan yıllar geçmiş olmasına karşın hala sürdürmektedir. 2003 yılına kadar aralıksız desteklenmiş olan Çekiç Güç, ABD’nin 20 Mart 2003’te Irak’a savaş açması üzerine yine ABD tarafından kaldırılmıştır. 91’den 2003’e kadar geçen dönemde iktidarı sahiplenen her siyasi iradenin bu güce destek verdiği ve bunun sonucu olarak Irak kaynaklı tehditlerle yüz yüze kalınmış olduğu gerçeği unutulmuş görülmektedir. Siyaset uygulayıcılarının dile getirmekten kaçındığı gerçekler, Tennessee Technical Üniversity’de öğretim üyesi olan Amerikalı Micheal Gunter’in 1993'te Third Norld Quarterly'de yayınlanan bir makalesinde yer alan, "Irak Kürtleri Kuzey Irak'ta büyük çapta bir fiili devlet ve hükümet kurmaya KÖRFEZ KRİZLERİ 1948’de İsrail’in Filistin topraklarını işgaliyle başlayan Körfez krizleri son bulmamış aksine İran’ın uranyum zenginleştirme gayretleriyle Barzani’nin Irak merkezi yönetimini hiçe sayan federasyon ötesi geliştirdiği ilişkiler yeni krizlerin işareti olarak Körfez’in gündemine oturmuştur. İranIrak savaşı, Irak’ın Kuveyt’i işgali, 1991 Birinci Körfez Harekatı ile 2003 İkinci Körfez Harekatı Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafyayı derinden etkileyen tarihsel olaylar zinciri içerisinde yer SIĞINMACILAR 1991 Körfez Savaşı’nda Türkiye Irak’a müdahale etmemiş ancak sahip olduğu olanakları ABD’nin hizmetine vererek bu harekatı desteklemiştir. Türkiye; bu harekat sonucunda Saddam’ın devrileceği, Barzani ve Talabani’nin Türkiye’nin kontrolü altına gireceği, PKK terör örgütünün Irak’ta yaşam alanı bulamayacağı, Musul ve Kerkük Türkmenlerinin merkezi yönetimdeki Erdoğan Barzani
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle