02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

16 Ali KÜLEBİ TUSAM Ulusal Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi Başkanvekili [email protected] ünyadaki nüfus ile tüketimin az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde artışı ve buna paralel olarak dünyadaki kaynakların azalması, insanlık için alarm vermektedir. Çünkü Birinci ve İkinci Dünya Savaşları bol kaynakların aç gözlülükle paylaşımı için çıkmış iken bundan böyle azalan kaynaklar dünya savaşlarına neden olmayacaksa da bölgesel savaşların çıkması açısından kaçınılmaz durumlar yaratacaktır. Bu kaçınılmazlık esasen Körfez Savaşları ile başlamıştı. Kıt kaynakların sağlanmasında en uç yöntemin de Afrika’daki iç savaşlar ve Körfez Savaşları benzeri "çözümler" olacağı açıktır. Bu savaşların, daha uzun dönemlerde bölgesel nükleer çatışmalara dönüşmesi olasılığı ise insanlık için giderek yükselen bir tehlikedir. Yeni çatışma ve gerginliklere yol açabilir… C S TRATEJİ büyük bir bölümüne sahip olan Avustralya’nın ise denizaşırı bir ülke olması kendisine doğal bir koruma sağlamakla beraber, Avustralya’nın gelecekteki tehditlere karşı hazır olmak amacıyla F35 gibi çok amaçlı, pahalı ve güçlü uçaklar alması ve donanmasını da takviye etmeye başlaması geleceğin tehlikelerini gerçekçi bir yaklaşımla algıladıklarını gösterir. Askeri açıdan güçlü olmayan Suudi Arabistan, İran, Katar ve Venezuela ise topun ağzındaki ülkelerdir. Nasıl Saddam Hüseyin geçmişte petrol uğruna İran ve Kuveyt ile çatışmış ise bu tür olayların bu ülkeler üzerinde bir keskin kılıç gibi beklediği, şimdilik sadece ABD tarafından olsa da ilerde başka ülkelerce de kolay yutulur bir lokma olarak kabul edilebilecekleri olasılığı söz konusudur. İran’ın nükleer silah edinme arayışları; Suudi Arabistan ve Katar’ın ABD’ye ve hatta el altından İsrail’e yanaşma çabaları geleceğe karşı ülkelerini bizzat kendilerince veya üye olacakları ittifaklarca koruma altına alma çabaları olarak açıklanabilir. Enerji kaynakları tek tek ele alındığında ise ortaya çıkacak tablo ve beklenen gelişmeler her bir enerji hammaddesi için farklıdır. Uranyumun çevrecilerin iddialarının aksine dünyadaki nükleer rönesansı söz konusu edecek şekilde kıymetlenmesi ve şu anda dünyada 250’nin üzerinde nükleer reaktör inşa ediliyor veya planlamasının gündemde olması önemli bir husustur. Bir zamanlar nükleer karşıtı olan Avrupa medyasında nükleer enerjinin en temiz enerji olduğuna dair çıkarılan ilanların kamuoyunun sempatisini yönlendirerek nükleer enerjiyi enerji yoksunu Avrupa’da yeniden gündeme getirmeyi amaçladığı gün geçtikçe ortaya çıkmaktadır. Çünkü Avrupa ülkelerinin başka çaresi kalmamıştır. Uranyumun şimdilik dünyada bol olmasına karşın yeni reaktörlerin sayısının gelecek on yıl içinde ciddi oranda artacağı gerçeği bu maddeyi dünyada ülkeler arası siyaseti belirleyen faktörlerden biri haline getirecektir. Dünyadaki uranyum rezervleri bakımından ilk iki sırayı alan ülkeler olan Avustralya ve Kazakistan’ın öteki doğal kaynaklarının yanı sıra bu madde ile de dünya siyasetinde gelecekte önem kazanacakları açıktır. Dünya üzerinde göreceli olarak orantılı dağılmış olan kömür, atmosferi kirletmekle beraber, daha birkaç yüz yıl insanlığa hizmet edebilecek miktarlarda bulunmaktadır. Kömür üzerinde fazla tedarik oyunları bu bakımdan Nükleer Santraller... şimdilik öncelik göstermemektedir. Buna karşın petrol ve doğalgaz için aynı şeyleri söylemek mümkün değildir. Bu maddeler dünya üzerinde orantısız dağılmıştır. Çoğu gelişmiş endüstri ülkesi bu maddelerden yaşamsal derecede yoksundur. Doğalgaz konusunda dünya kaynaklarının yüzde 55’i Rusya, İran ve Katar’da bulunmaktadır. Petrol ve doğalgazın zaman içinde parası olan ülkeler için bile, hele kısa dönemde sağlanması zor maddeler olacak olması ve parası olmayanları daha da sıkıntıya sokacak fiyatlara ulaşması bu maddelere sahip ülkeleri stratejik açıdan tehdide açık bir konuma getirmektedir. Hele Rusya’nın çok ciddi D Kıt kaynakların stratejik etkileri Enerji, değerli maden ve su kaynakları üzerine egemenlik kurmak için ciddi çalışmalar yapılıyor. İnsan yaşamını kolaylaştıran doğal kaynakların azalması rekabeti ve bu uğurda çatışmaları gerginlikleri getirebilir. ABD’yi kendini savunmaktan ziyade denizaşırı harekatlar amaçladığı açık olan 500 milyar dolar gibi oldukça büyük bütçeye sahip bir silahlı kuvvetler beslemeye zorlamaktadır. Kaynak zenginliğinde ikinci ülke olan Rusya ise Türkistan ülkelerinin kaynaklarıyla belli ölçüde ticaret yapmak ve para kazanmak gibi uğraşlarından ve bu işi kendince yararlı bir çizgide yürütmesinden dolayı şimdilik bu ülkelerin kaynakları üzerinde tam bir egemenlik sağlama ve güç kullanma eğiliminde değildir. Rusya’nın gelecekteki öncelikli hedefinin bir süre daha elindeki kaynakları korumak ve ülkesinin tekrar bölünmesini engelleyerek geniş coğrafyasındaki doğal kaynakların tümüne sahip çıkmak ve bu amaçla da silahlı kuvvetlerini güçlendirmek olacağı söylenebilir. Hindistan ve Çin’in ise kendi gereksinimleri için enerji kaynaklarını kullanma hedefleri öncelik kazanırken süreç içinde yüksek nüfusları nedeniyle talep artışı ve arz yetersizliği ile karşılaşacaklarından deniz aşırı arayışlara girişecekleri söylenebilir. Zira bu arayışlar şimdiden başlamıştır. Ne var ki yakın gelecekte arayışlarının askeri ve agresif boyutlara ulaşacağı ve çevre ülkelerini enerji temini açısından tehdit etmeleri şimdilik söz konusu olmayacaktır. Çünkü karşılarındaki ABD, AB ve/veya Rusya gibi güçler buna izin vermeyecektir. Dünyadaki, enerji ve maden kaynaklarının çok KITLAŞAN YAŞAMSAL KAYNAKLAR Nasıl son bir yıl içinde dünyada beklenmeyen bir şekilde gıda konusunda kıtlık ve fiyat artışları söz konusu olmaya başlamış ise önümüzdeki yıllarda matematiksel bir beklenti ve kaçınılmazlıkla öncelikle su olmak üzere her türlü mineral ile uranyum, kömür, doğalgaz ve petrol benzeri hammadde ve doğal kaynaklarda talep fazlası ve arz azlığı yaşanmaya başlanacaktır. Ülkelerin kalkınması ve toplumların yöneticilerinden sahip oldukları yaşam standardının muhafaza edilmesinin ötesinde arttırılmasını istemeleri olgusu devletlerin kaynak tedariki ve bunların yoğun ve verimli bir şekilde kullanıma sokulmasını gerekli kılar. Bunun sonucu ise devletlerin giderek daha da çok ortaya çıkacak siyasal ittifaklar oluşturmalarının yanı sıra kaynak ve özellikle enerji tedarikine her boyutta çareler aramaları olacaktır. Gelecekte ülkeler arası askeri çatışmaları ortaya çıkaracak en önde gelen nedenin enerji olacağı açıkça ortadadır. Enerji tedarikinde ise başta gelen yenilenemeyen enerji kaynakları olarak adlandırılan petrol, uranyum, doğalgaz ve kömür ele alındığında toplam bir ölçekte dünyanın en zengin ülkeleri sırasıyla; ABD; Rusya, Hindistan, Çin, Avustralya, Suudi Arabistan, İran, Kanada, Katar ve Venezuela’dır. Bu ülkeler, oluşan yeni koşullar nedeniyle ellerindeki bu kaynakları öncelikle kendi gereksinimlerine ayırıp kalanını ihraç etme durumundadırlar. ABD, büyük nüfusu ve yüksek tüketim alışkanlığı ile kendi ihtiyacını ancak karşılama ve rezervlerinin büyük kısmını yedekte tutma durumunda olduğu için sürekli dış kaynak arayışı içindedir. Bu bağlamda ABD, geleceğini güvence altına almak ve şirketlerinin dünya ticaretinden kazanç sağlaması için dış kaynaklara ne pahasına olursa olsun ulaşma politikası izlemektedir. Bu politika çizgisi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle