02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

yetişebilecek durumda. PİYASA EKONOMİSİNİN İFLASI Küresel kıtlık, Irak’ta da kendini hissettiriyor... C S TRATEJİ 19 partiler programlarını yaparken, yahut sol partiler için bir ortak program düşünülürken, bütün bu koşulların göz önünde tutulması gerekir. Kuşkusuz böyle bir program, laik eğitim düzenine dönüşü, Köy Enstitüleri’nin yeniden açılmasını, mecburi din derslerinin kaldırılmasını ve geniş yığınlara eğitim sağlayacak, bilim ve tekniği geliştirecek projeler içerecek. Sağlık sisteminin, yasalar çıkarılarak özelleştirilmesi bir sosyal felakettir. Kuşkusuz, her "Sol" parti programında, geniş yığınlara ücretsiz ve nitelikli sağlık hizmeti sağlanmasını koymalıdır. Bunun maddi kaynaklarını sağlayacak bir ekonomik düzen gerekecektir. Doğanın korunması, tarihi değerlerin, arkeolojik alanların korunması, özelleştirilen kamu işletmelerinin, ekonomik kaynaklarının, yeniden kamulaştırılması da, kaçınılmaz olarak bir sol programda yer almalıdır. Günümüz koşullarında, bütün sol partilerin paylaşabileceği bir alternatif programın hazırlanması ve bütün Atatürkçü, laik, demokratik, sosyal, hukuk devletini savunun siyasal partilerin birleşmesi çok önemlidir. Bir ortak program bunun yolunu alabilir. Sayın Mümtaz Soysal’ın bu konuda i bir önerisi var. O, "BCP, bu dönemde de, bir yandan kendi gücünü arttırırken, bir yandan da cumhuriyetçi kesimin partileri arasında ortak cephe oluşturmaya ve genel seçime tek listeyle gidilmesini savunmaya devam etmelidir" diyor. Kuşkusuz, solda birlik çok önemli. Bu konu daha tartışılacak. Ancak, bu arada, gerçekçi, radikal ve hatta devrimci bir program çıkarmak çok önemli. Solun az oy alması Cumhuriyet’in sonu da olabilir. Türkiye’de "sol" partilerin de, bu gelişmeleri göz önünde tutmaları,, geleneksel kalıplardan, yargılardan vazgeçip; değişen dünya koşullarına uygun, Türkiye’nin bağımsızlığını, gelişmesini, çıkarlarını ön plana alan politikalar üretmeleri gerekiyor. Liberal ekonomi dönemi bitti; serbest piyasa ekonomisi dünya ölçüsünde iflas etti. Ona göre, günün koşullarına uygun; güdümlü, denetimli, ulusal ekonomiyi koruyan, gelişme sağlayan programlar üretmek zorundayız. Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak, AB’ye bağlanmakla değil, Güney Doğu’da yarıfeodal ağalık sistemine son vermekle gerçekleşebilir. Bu da bir toprak reformu ile, tarım kooperatifleri, sulama projeleri gibi girişimlerle olabilir. Tarımı AB rekabetinden korumakla, köylüye, tarım işçisine asgari bir yaşama imkanı sağlamakla olur. Ve nihayet, gerekli yatırımlarla sanayi geliştirerek iş alanları açmakla olur. Geniş yığınların geçim ve eğitim düzeyini yükseltmekle olur. Sosyal devlet anayasamızın bir değişmez maddesi. Bu sadece, vatandaşlara sağlık, eğitim, geçim konularında yardımlar sağlamak anlamına gelmiyor. Aynı zamanda iş alanları açarak çalışma olanağı sağlamak, bilgi ve eğitim düzeyinin yükselmesine yol açmak da devletin görevi. Programlarına Sosyal Demokrasi’yi koymuş olan sol partiler. Demokrasinin sadece parlamenter sistem, oy mekanizması, düşünce özgürlüğü gibi sorunlardan ibaret olmadığını elbette biliyorlar. İnsan gibi yaşayabilmek özgürlüğü bir temel haktır. Bu da gene, geniş yığınlara iş, asgari geçimi sağlayabilecek bir ekonomi politikası anlamına gelir. İkinci dünya savaşının sonunda, İngiltere’de Lord Beveridge, bir "Tam İstihdam" programı geliştirmişti. O vakit olduğu gibi şimdi de, serbest piyasa ekonomisini bırakıp, bu tip, devlet denetimi altında sosyal devlet projelerine yönelmek gerekiyor. "Sol" partilerin hemen hepsinin programında "Sosyal Devlet" vardır. Hepsi, ne tip sosyal yardımlar sağlayacaklarını anlatırlar. Ancak hangi ekonomik programla? Çoğu, liberal ekonomiden vazgeçemiyor, bunu demokrasinin bir koşulu gibi görüyorlar. Çok kaba bir söylemle, demokrasi önce açların karnını doyurmak, onlara yaşama hakkı sağlamaktır, dersek olayı çok mu basitleştirmiş oluruz? İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda, bütün Avrupa, kapitalizmin bunalımını önleyecek programlara yöneldi. 1930’lu yılların bunalımı milyonlarla işsiz getirmiş, sosyal uçurumu tehlikeli bir şekilde açmıştı. Hitler’in bir hedefi Alman savaş sanayisini geliştirerek iş alanları açmaktı. Batı Avrupa, bunalımı barışçı yollarla önlemek yolunu tuttu. İngiltere’de Lord Keynes ve Sol, güçlü olduğu Avrupa’da zemin kaybetti. Son seçimlerde Fransa’da, İtalya’da yenildi. Bu yenilginin temel nedeni sosyal devlet uygulamasının gerektiği gibi savunulmaması. Türkiye’de de artık sol partiler liberalizmi, AB’yi bırakıp sosyal devleti öne çıkaran planları savunmalı. Beveridge ürettikleri projelerle kapitalist ekonomiye devlet denetimini getirdiler. İngiltere’de, Fransa’da, İskandinav ülkelerinde mali sermaye denetim altına alındı, devlet bankaları ve çok önemli devlet işletmeleri fabrikaları kuruldu, devlet denetiminde bedava sağlık, eğitim, ucuz mesken hizmetleri sağlandı. Sermayenin dışarıya akışı sınırlandı. Hedef, ulusal ekonomiyi korumak, halka alım kabiliyeti kazandırmak, iç pazarı açmaktı. Bu, 19. yüzyıl liberalizminden önemli bir kopuştu ve sonuçları çok parlaktı. Demokrasi’nin ise kılına dokunulmamıştı. O dönemde batı Avrupa, devlet denetimi ile demokrasinin bağdaşabileceğinin çok güzel bir örneğini verdi. O halde, neden ille de liberal ekonomi? Sosyal çelişkileri arttırmak, zengini daha zengin kılmak için mi? DEMOKRASİ VE EMPERYALİZM Öte yandan, ABD’nin Irak’a demokrasi getirmek için girdiğini, Soros’un sermayesi ile kurulan örgütlerin demokrasi adı altında bütün Ortadoğu, Kafkas ve Asya ülkelerini ABD egemenliği altına almak istediklerini unutmayalım. Demokrasi, emperyalizmin elinde bir sömürü aracı olduğu vakit, tehlikeli de olabilir. Gelişmekte olan bir ülkede, demokrasiyi sağlamak için, onu kullanan emperyalizmi yenmek gerekiyor. Halimize bir bakın, ülkemizin her tarafında Soros’un kurduğu örgütler demokrasi uğruna bölücüleri, teröristleri destekliyor. CIA’nın maddi desteği ile çalışan cemaatler şeriat düzeninin temellerini atıyor. Bu nedenle ülkemizde demokrasinin gerçekleştirilmesini, tam bağımsızlık ilkesine bağlamak gerekiyor. Seçim yasasının değiştirilmesi, dokunulmazlıkların kaldırılması, şeffaflık, sandıkların kontrolü vb. bundan sonra geliyor. Medya’nın çıkar guruplarından ayrılması, halkın doğru bilgilendirmesi de ayrı bir sorun. Toplumun bilgi ve bilinç düzeyi ise bir temel engel. Nüfusun yüzde 50’ye yakının sefalet ve cehalet ortamında yaşadığı bir ülkede sandıktan karşı devrimin çıkmasına çok ta şaşmamalı. Sol AVRUPA’DA DURUM Şu gerçeği de göz önünde tutalım son zamanlarda Avrupa’da da, sol partiler seçimleri kaybettiler. Solun çok güçlü olduğu Fransa ve İtalya’da bile son seçimlerde sol partiler, iktidarı muhafazakarlara kaptırdılar. Bunun nedeni, birer alternatif programlar ortaya çıkamamalarıydı. Küreselleşme furyası içinde, sol partiler de liberal ekonomiye saptılar. Sağ ile sol arasında büyük bir fark göremeyen seçmen tam manasıyla ne yapacağını şaşırdı, çoğu hiç oy vermedi. Bizde de, konuştuğumuz, AKP’ye oy vermeyi düşünen seçmenler, "Bunlar giderlerse, gelen daha iyi mi olacak?" diyorlardı. Sol seçmen de şaşkındı. Çünkü sol partilerin de, devrimci, Atatürkçü, antiemperyalist, devletçi programlarla çıktıklarını görmüyorduk. Hala "liberalizm" diyor, halktan gelen antiemperyalist sloganlara kulak vermiyorlardı. O günden bugüne koşullar çok değişti. Çok çarpıcı olaylar, en azından bazı partilerin ön kadrolarının emperyalizme ve liberalizme karşı uyandığını gösteriyor. Şimdi, sözde değil, özde bir Atatürkçü, gerçekçi ve devrimci bir alternatif program adeta bir varlık yokluk meselesi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle