02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 Gözde KILIÇ YAŞIN TUSAM Balkan Araştırmaları Masası [email protected] üney Kıbrıs Rum Yönetimi’nde (GKRY) gerçekleştirilen başkanlık seçimleri, Dimitris Hristofyas’ın galibiyeti ile sonuçlandı. Kıbrıs Türklerine, kendilerine ait olacak bir vizyon sunamayanlar, Rum kesimindeki iktidar değişikliğini Kıbrıs Sorunu için yeni ve umut verici bir dönem olarak lanse ediyorlar. Ne de olsa çözümsüzlüğün önündeki engel önce Denktaş olarak isimlendirilmişti ardından Papadopulos. Engel kalktı mı peki? Gerçekte iki toplumun da kabul edebileceği makul bir çözüm önerisinin masada olduğu önermesi hiçbir zaman doğru olmadı. Yeni bir dönemden bahsedilebilmesi için sadece ambalajın değil ürün içeriğinin de değişmiş olması gerekir. Kıbrıs Rum toplum yapısını ve Rum devlet yapısını bilenler için Hristofyas’ın Papadopulos dönemi politikalarının yeni uygulayıcısı olacağını söylemek kehanet sayılamaz. Kaldı ki Hristofyas’ın Kıbrıs sorununa ve Türklere bakışının eski devlet başkanından farklı olduğunu söylemek zaten mümkün değil. Bugüne dek Kıbrıs sorununa ilişkin kararlar Rum Ulusal Konseyi’nde alınmıştı ve dolayısıyla Papadopulos dönemi politikaların tamamı Hristofyas’ın AKEL Genel Sekreteri olarak imzaladığı Konsey kararlarının bir ürünüydü. Büyük bir çoğunluğu anlaşmaya "hayır" diyen Rumların aksine 2004 referandumunda Kıbrıslı Türklerin "evet" oyu vermiş olması ve Papadopulos’un uzlaşmaz tavrı, Türkiye’nin ve KKTC’nin elini güçlendirmişti. Ancak o günden bu güne uzanan dönem incelendiğinde bunun bir avantaja dönüştürülemediği; alternatif bir "B Planı" oluşturulmadığı gibi herhangi bir açılım da yapılmadığı görülüyor. Üstelik altın tepside sunulan Kosova bağımsızlığı örneği de "gözetim altında bağımsızlık" önermesi nedeniyle değil "bağımsızlık istenmediği" gerekçesi ile reddedildi. Açıkçası Kıbrıs’ın geleceği ve Kıbrıslı Türklerin kaderi, Rum kesimindeki seçimlere ve Rum inisiyatifine bırakılmış durumdaydı. Dolayısıyla her gelen yeni yıl "çözüm yılı" ilan edilerek dört yıl boşa geçirildi ve şimdi tekrar referandum öncesi koşulları geçerli oldu. KKTC Cumhurbaşkanı, Hristofyas’ın seçimlerin galibi olması üzerine düzenlediği basın toplantısında Hristofyas’la aynı yolda yürüyerek Kıbrıs sorununu iki halkın da kabul edebileceği bir planla çözmek istediğini ve umutlu olduğunu ifade etmişti. Talat’la "kahve bile içmeyen" Papadopulos’un aksine seçimlere dek "Talat’la hemen görüşeceğini" açıklayan Hristofyas söz konusu olduğunda belki "eşitler arası bir görüşme" ihtimali nedeniyle bu umut makul görülebilirdi. Çünkü bu açıklama yapılırken henüz Hristofyas makamına tam yerleşmemişti ve görüşmenin ancak "ara bölgede" gerçekleşebileceğini BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi aracılığıyla bildirmemişti. Hâlbuki Talat ve Hristofyas, "iki eski dost" gibiydiler ve iki tarafta da aynı görüşün iktidara gelmesinin mevcut statükoyu Birleşik Kıbrıs çözümü ile sona erdireceği iddia ediliyordu. Ne var ki makam sahibi olmak kişiyi değiştiriyor olmalı ki Hristofyas, ilk icraatıyla Talat’ı eşit bir muhatap olarak kabul etmeyeceğini göstermiş oldu. Tıpkı Papadopulos gibi. O halde değişen bir durumun olmadığını söylemek mümkün. Talat, GKRY seçimlerini değerlendirirken aynı toplantıda önlerindeki sürecin zorlukları bulunduğunu, Hristofyas’ın yüzde 75 "hayır"dan, kendisinin ise yüzde 65 "evet"ten başlayacağı için Hristofyas’ın işinin daha da zor olduğunu da söylemişti. Son derece iyi niyetle yapılmış bu açıklama, Hristofyas’ın "hayır" diyenlerin başını çektiğini ihmal etmiş gibi görünüyor. Bu durumda Talat’ın yüzde 100 "hayır"la Kıbrıs sorununa ilişkin bakış YENİ DÖNEM Hristofyas’ın 28 Şubat’taki yemin töreninde sarf açısında bir farklılık yok… ettiği "Kıbrıslı Türklerin haklarının yeniden tesis C S TRATEJİ G Güneyde ambalaj değişti Rum kesiminde başkanlık seçimlerini Papadopulos’un yitirmesi ve yerine Hıristofyas’ın kazanması Türk kesiminde bir umut havasına neden olmuştu. Hıristofyas’ın göreve geldikten sonraki ilk uygulamaları, Türk kesimindeki beklentinin ‘umut’ olarak kalacağını ortaya koyuyor. edilmesinin Kıbrıslı Rumların, Maronitlerin ve Latinlerin hakları aleyhine olacak şekilde gerçekleşmesinin mümkün olmadığı" yönündeki sözleri, Türklerin "azınlık" olduğu vurgusuyla "siyasal eşitliğin" söz konusu olmayacağını belirliyordu. Kuşkusuz ki bu tipik bir Rum söyleminin tekrarından ibaret. Halbuki Hristofyas, seçimlere dek "iki toplumlu federasyon" modelini savunuyordu. Açıkça anlaşılıyor ki iktidarının daha ilk dakikalarında klasik Rum siyasetini bilindik söylemle devam ettirme kararı almıştı. Bu durumda KKTC Cumhurbaşkanı Talat’ın BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon’a gönderdiği mektupta belirlediği "eşit statüde iki devlet", "bakir doğum" ve "halkların siyasi eşitliği" gibi esaslar, Rum kesiminde asla karşılık göremeyecektir. Daha önce olduğu gibi… Biliyoruz ki dünyanın her yerinde politikacılar iktidara geldiklerinde en çok sözünü ettiklerini yap(a)mazlar, en fazla şikayet ettiklerinin de yeni birer uygulayıcısı olurlar. Belirlenmiş devlet politikalarını değiştirmek her politikacının hayali/söylemi olmakla birlikte bu hedefe ulaşmak hepsinin harcı değildir. Muhalefetteyken uygulanan politikaları beğenmeyenler, iktidara geldiklerinde dağın tepesinin aşağıdan bakıldığında ağaçlardan görünmediğini anlıyor ve statükonun devamcısı rolünü benimsiyorlar. Öyle ki Rumlarla her türlü uyuma hazır olsalar ve "tanıma" istemedikleri vurgusuyla Birleşik Kıbrıs’ı savunsalar da "devletlerinin" pozisyonunu bir "milim" değiştiremediklerini fark ediyorlar. Kimi zaman koşulların düşündükleri gibi olmadığını kimi zaman da iplerin aslında çok uzaklardaki ellerde olduğunu görmeleri ile şikayetçisi oldukları tıkanıklığı açmaya niyetin yetmeyeceğini kabulleniyorlar. Talat’tan sonra mücadele edeceği için işinin gerçekten zor olacağı artık iktidar olmanın bağlayıcılığını öğrenme sırası saptaması yapılmalı. Üstelik Papadopulos dönemini Hristofyas’da. Kıbrıslı Türkler arasında hala umut dahi "milli çıkarlar için" yetersiz bulan Ortodoks taşıyanlar da Hristofyas’a bu öğrenme sürecinde Kilisesinin AKEL ’ci bir dönemde daha fazla ön plana eşlik edecekler şüphesiz. "Çözümsüzlük Çözüm çıkacağı kesin gibi görünüyor. Değildir" sloganının çözüm üretmek Hristofyas’ın anlamına gelmediğini kısa sürede fark eden seçim afişi... Kıbrıslı Türkler, kendilerine "yeni dönem" olarak lanse edilen Hristofyas iktidarının aslında Papadopulos politikalarını devraldığını da aynı hızlılıkta görecekler. 1960’dan bu yana Rumların Ada’ya, egemenlik paylaşımına ve Kıbrıslı Türklere bakışının değişmediğini bir kez de Hristofyas’la tecrübe edecek olan Türkler, gerçeklerle bir kez daha yüzleşecekler. Değişen zamandır, kullanılan dildir, dile getiren isimdir ancak paket açıldığında anlaşılır ki Rum politikaları logosu değiştirilse de bildik kırk yıllık markadır. Yeter ki gelişmeleri kırık aynalardan izlemek tutumundan vazgeçilsin. Yeni bir dönem, ancak dış etkenlerde ve özellikle Batı’nın çifte standartlı tutumunda bir değişimin yaşanması ile mümkün olabilir. Ancak artık Rum Kesimi AB üyesidir ve Fransa gibi Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkan ülkeler için güçlü bir neden ve paravan oluşturmaktadır. Fransa demişken, AB dönem başkanlığını Temmuz 2008’de devralacak olan Fransa’nın şimdiden girişimde bulunması, BM parametrelerinin AB parametreleri ile yer değiştireceğinin işaretlerini taşıyor. Fransa ile Rum Yönetiminin son yıllarda derinleşen ve askeri/strateji boyutlara da sıçrayan ilişkileri dikkate alındığında Rumların bu yaklaşıma sıcak bakacağına şüphe bulunmuyor. Her şey bir tarafa AB’nin hala daha doğrudan ticareti başlatamadığı ve çözümün çok uzun zaman istediği anlaşılıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle